53. Şefaat Etmek
İdarecilerden ve bazı haklan yerine getirmekle görevli hak
sahiblerinden, bir kimseye şefaat (yardım) edilmesi dileğinde
bulunmak müstehabdır. Ancak hakime intikal etmiş bir cezanın,
yahut terki caiz olmayan bir işin düşürülmesi hususunda
olmamalıdır. Çocuğun, mecnunun, vakfın ve bunlara benzer işlerin
idaresine bakanlardan bazı hakların düşürülmesi için şefaatta
bulunmak hep haram olan şeylerdir. Hem şefaat eden için hem de
kendisine şefaat yapılan için o hakkı kabullenmek haramdır.
Bunlardan başka o iş için, işi bildikleri hâlde, çalışanlara da
haram olur. Bütün bu anlattıklarımın delilleri kitab ve sünnet'de
ümmetin âlimlerinin sözlerinde açıktır.
Allahü teâlâ:
"Kim iyiliğe vesile olan bir şefaatta
bulunursa o şefaattan ona bir nasib olur. Kim de bir kötülüğe
şefaat ederse, o şefaat günahından ona bir pay olur. Allah her
şeye gücü yetendir, buyurmaktadır.'
868-
Ebû Mûsa el-Eş'arî'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde şöyle demiştir: Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'e bir
ihtiyaç isteği ile bir kimse geldiği zaman, meclisinde oturanlara
karşı yönelip:
Şefaat ediniz ki, sevab kazanasınız. Allah razı olduğu şeyi
Peygamberinin lisanı üzere
yerine getirir, buyurdu. Bir rivâyette de:
“Dilediği şeyi" şeklindedir.
Ebû Dâvud'un rivâyetinde şöyledir:
“Sevab kazanmak için bana şefaat dileğinde bulunun ki, Allah dilediği
şeyi Peygamberinin dili
üzere gerçekleştirsin." Bu rivâyet
Buhârî ve Müslim'in
Sahîhlerinde olan rivâyetin manasını açıklıyor.
869-
İbn Abbâs'dan
(radıyallahü anhüma) Berîre ile
kocası hakkında rivâyet ettiğimiz olayda,
Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem
Berîre'ye şöyle demişti:
"(Sen kölelikten âzâd edilmekle hürriyete kavuştun. Böylece nikâhınız
kalkmış oluyor. Yeni bir evlilik kurup kurmamakta serbestsin. Eski
kocan Muğis seni arzu ettiğinden) sen ona döneydin? Berîre şöyle
dedi:
— Yâ Resûlellah! Bana emir mi veriyorsun (yoksa ona şefaatta mı
bulunuyorsun)? Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem):
— Ben sadece şefaat ediyorum, dedi. Berîre: — Benim ona evlenme işinde
bir ihtiyacım yoktur, dedi.
870-
İbn Abbâs'dan
(radıyallahü anhüma) yapılan
rivâyetde şöyle anlatmıştır: Uyeyne ibn Hısn ibn
Huzeyfe, Bedir (seferinden
Medineye) dönünce kardeşinin oğlu Hurr ibn Kays'ın evine indi.
Hurr, Ömer'in (radıyallahü anh)
yanında bulundurduğu kimselerden biri idi. Uyeyne (kardeşinin oğlu
Hurr'e) şöyle dedi: Ey kardeşim oğlu, senin bu halife (Ömer)
yanında itibarın var. Onun yanına varmak için bana izin iste. Ömer
de ona izin verdi. Uyeyne girince:
Söyle, ey Hattâb'ın oğlu!
Vallahi sen bize mal vermiyorsun ve aramızda adaletle
hükmetmiyorsun, dedi. Bunun üzerine Ömer onu cezalandırmaya
kalkacak şekilde kızdı. Hurr şöyle dedi: Ey Mü’minlerin emiri!
Aziz ve yüce olan Allah peygamberine:
"Bağışlama yolunu tut, iyiliği emret ve
cahillerden yüz çevir." buyurmuştur.
Gerçekten bu adam cahillerdendir. Vallahi bu âyeti
okuyunca, Ömer ileri gitmedi. Allah'ın kitabı önünde çok saygılı
duranlardandı. |
٥٣- باب الشَّفاعَة
اعلم أنه تُستحبّ الشفاعة إلى ولاة الأمر وغيرهم من أصحاب الحقوق
والمستوفين لها ما لم تكن شفاعةً في حدٍّ
أو شفاعةً في أمر لا يجوز تركهُ؛
كالشفاعة إلى ناظرٍ على طفل أو
مجنون أو وقف،
أو نحو ذلك في ترك بعض الحقوق التي
في ولايته، فهذه كلُّها شفاعة محرّمة تحرم على الشافع، ويحرم على
المشفوع إليه قبولها، ويحرم على غيرهما السعي فيها إذا علمها؛
ودلائلُ جميع ما ذكرته ظاهرة في الكتاب والسنّة وأقوال علماء
الأمة، قال اللّه تعالى:
{مَنْ يَشْفَعْ شَفاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْها،
وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْها،
وكانَ اللّه على كُلّ شَيْءٍ مُقِيتاً}
[النساء: ٨٥] المقيت:
المقتدر والمقدّر، هذا قول أهل اللغة، وهو محكيٌّ عن
ابن عباس وآخرين من المفسرين.
وقال آخرون منهم المقيت: الحفيظ،
وقيل
المقيت: الذي عليه قوت كل دابة ورزقها. وقال الكلبي: المقيت
المجازي بالحسنة والسيئة،
وقيل
المقيت الشهيد، وهو راجع إلى معنى الحفيظ.
وأما الكِفْل فهو الحظ والنصيب،
وأما الشفاعة المذكورة في الآية: فالجمهور على أنها هذه الشفاعة
المعروفة، وهي شفاعة الناس بعضهم في بعض؛
وقيل
الشفاعة الحسنة أن يشفع إيمانه بأنه يقاتل الكفار، واللّه أعلم.
٨٦٨-
وروينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن أبي موسى الأشعري
رضي اللّه عنه قال: كان
النبي
صلى اللّه عليه وسلم إذا أتاه طالب
حاجة أقبل على جلسائه
فقال قال:
”اشْفَعُوا تُؤْجَرُوا، وَيَقْضِي اللّه على لسانِ نَبِيِّهِ ما
أحَبَّ"
وفي رواية "ما شاءَ"
وفي رواية أبي داود "اشْفَعُوا
إِليَّ لِتُؤْجَرُوا، وَلْيَقْضِ اللّه على لِسانِ نَبِيِّهِ ما
شاءَ" وهذه الرواية توضّح معنى رواية
الصحيحين. (٤٣)
٨٦٩-
وروينا في صحيح البخاري، عن
ابن عباس
رضي اللّه عنهما في قصة بريرة
وزوجها، قال: قال لها النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”لَوْ رَاجعتِيهِ؟ قالت: يا
رسول اللّه تأمرني؟ قال: إنما أشْفَعُ، قالتْ: لا
حاجةَ لي فيه". (٤٤)
٨٧٠-
وروينا في صحيح البخاري، عن
ابن عباس، قال: لما قَدِمَ
عيينةُ بن حصن بن حذيفة بن بدر نزلَ على ابن أخيه الحرّ بن قيس،
وكانَ من النفر الذين يُدنيهم عمرُ رضي
اللّه عنه، فقال عيينة: يا بن أخي! لك وجهٌ عند هذا الأمير
فاستأذنْ لي عليه، فاستأذنَ له عمرَ،
فلما دخل قال: هي يا بن الخطاب!
فو اللّه ما تُعطينا الجزلَ ولا تحكمُ بيننا بالعدل، فغضبَ عمر حتى
همّ أن يُوقع به، فقال الحرّ: يا أميرَ المؤمنين! إن اللّه عزّ
وجلّ قال لنبيه صلى اللّه عليه وسلم:
{خُذِ العَفْوَ وَأْمُرْ بالعُرْفِ، وأعْرِضْ عَنِ الجاهِلين} [الأعراف:
١٩٩] وإن هذا من الجاهلين، فو اللّه ما جاوزها عمرُ حين
تلاها عليه، وكان وقَّافاً عند كتاب اللّه تعالى. (٤٥) |