4. (Namazda) Taavvüzden Sonra Kur’ân
Okumak
Gerek bizim (Şâfi’î) mezhebimizde
ve gerekse diğer mezheblerde, namazda Kur’ân okumak, açık ve kesin
delillerle ittifak üzere farzdır. Ayrıca Fâtiha'yı okumaya gücü
yetenin de Fâtiha'yı okuması, mezhebimizde farzdır. (Hanefî'lerde
vâcibdir).
115- Sahîh olan hadîsle
sabittir ki, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
"Kendisinde Kur’ân'ın Fâtiha'sı okunmayan bir namaz, yeterli
değildir."
116- Rasûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem)'den
şöyle rivâyet olunmuştur:
"Fâtiha'sız namaz olmaz"
Bismillâhirrahmânirrahîm'i okumak da
farzdır; çünkü Fâtiha'nın başından tam bir âyettir. (Hanefî
mezhebinde, Fâtiha'dan bir âyet olmadığı için ve teberrüken
bulunduğu için okunması sünnettir). Yine Fâtiha sûresini, mevcut
ondört şeddenin hepsi ile okumak vâcibdir. Bunların üçü
besmelededir, diğerleri de sonraki âyetlerdedir. Eğer namaz kılan
kimse, bu şeddelerden birini terk ederse, okuyuşu bâtıl olur. Bir
de âyetleri sıra ile ve fasılasız okumak icab eder. Eğer sıra
bozulur yahut fasıla verilirse,
kıraat sahîh olmaz. Ancak nefes alacak kadar sükût etmek özür
sayılır, zarar vermez.
İmâma uyan kimse, okumakta olduğu Fâtiha esnasında imâm ile tilâvet
secdesi yapsa, yahut imâmın âmîn
sözünü işiterek kendisi de "âmîn" dese, imâmın okuduğu âyetler
gereği olarak Allah'dan rahmet dilese veya rahmet istese, iki
görüşten sahîh olan görüşe göre kıraati bozulmaz; çünkü bunlar
özür sayılır. (Bu hükümler de Şâfi’î
mezhebine göredir. Hanefîler
için bahis konusu değildir. Çünkü imâma uyanlar,
hanefî mezhebinde, Fâtiha
okumadıkları gibi kıraat da yapmazlar.)
Fasıl:
Fâtiha'yı okurken, mânâyı bozacak ve değiştirecek şekilde i'rab hatası
yapan kimsenin namazı bâtıl olur. Eğer mânâ değişmiyorsa, okuyuşu
sahîh olur. Mânâyı değiştiren okuyuş:
“En'amte" kelimesi "en'amtü" şeklinde tâ'nın zammesi ile okunursa "sen
nimet verdin" değişerek "ben nimet verdim" olur.
Yahut "En'amte" tâ harfinin fethası
değiştirilerek "En'amti" bu harfin kesresi ile okunursa, mana
hanıma hitab olarak bozulur.
Yine "iyyâke na'büdü" ancak sana ibâdet ederiz, manası, kâf harfinin
kesri ile "iyyâki na'büdü" şeklinde okunmakla, kadına hitab
manasına dönerek, asıl mana değişmiş olur.
Manayı değiştirmeyen okuyuş:
"Rabbil'âlemîn" sözünü, "Rabbürâlemîn"
veya "Rabbel'âlemm" olarak okumak.
Yahut
"Neste'înü"yü, "Neste'îne"
yahut "Nesta'îni" şeklinde okumak.
Bir kimse, öğrenmeye çalıştıktan sonra «dad'' harfini telâffuz
etmekten aciz kalsa, özürlü sayılacağından
Veleddallîn" sözünü,
Ve lezzallallîn" olarak okursa, namazı bâtıl olmaz. Aksi hâlde, bu
şekilde yanlış telâffuz edenin namazı, tercih edilen görüşte bâtıl
olur.
Fasıl:
Fâtiha'yı okuyamayan kimse, onun miktannea başka bir sûre okur.
Kur'ân'dan herhangi bir sûre veya âyet okuyamayan, Fâtiha
miktannea tesbîh ve tehlîl gibi zikirleri söyler. Eğer zikirlerden
de bir şey söyleyemeyecek durumda olur ve öğrenmek için de vakit
kalmayacak şekilde daralmışsa, kıraat miktarı ayakta durur sonra
rükû yapar ve böylece namazı kifâyet eder; eğer öğrenmede kusur
yapmamışsa... Fakat öğrenmede ihmalkârlık veya kusur etmişse,
namazı iade etmesi vâcib olur. Hangi durumda olursa olsun,
öğrenmeye imkân bulduğu zaman "Fâtiha"yı öğrenmesi vâcib olur.
“Fâtiha”yi Arapça lâfzı ile okumayı beceremeyen kimse, manasını
yabancı bir dille okuyabilecek durumda olursa, bu aciz sayıldığı
için, yabancı dil ile okuması caiz olmaz. Bunun yerine
söylediğimiz şekilde hareket eder.
Fasıl:
Fâtiha okunduktan sonra bir sûre yahut
sûrenin bir kısmı okunur ki, (Şâfi’î
mezhebinde sûre okumak) sünnettir, (Hanefî'lerde
vâcibdir). Sünnet terk edilirse, namaz sahîh olur ve sehiv
(yanılma) secdesi gerekmez. Namazların farz
veya nafile olması da fark etmez.
İki görüşten sahîh olan görüşe göre, cenaze namazında sûre okunması
müstehab değildir. Çünkü cenaze namazında hafiflik esastır.
Namazda insan muhayyerdir; isterse bîr sûre okur, isterse sûrenin bir
kısmını okur. Kısa sûreyi okumak, uzun sûreden bu kısa sûre
miktannea okumaktan daha faziletlidir. Sonra Mushaf'daki sıra
üzere sûreleri okumak müstehab olduğundan,
ikinci rekâtta, birinci rekâtta
okunan sûreden sonra gelen sûre okunur; fakat buna riâyet
edilmemiş ise, namaz caiz olur.
Sûre Fâtiha'dan sonra okunur ki, (Şâfi’î
mezhebinde sünnet, Hanefî'lerde
vâcibdir). Eğer Fâtiha'dan önce sûre okunursa, (Şâfi’î
mezhebine göre) bir daha sûre okumak müstehab olmaz. (Hanefî mezhebinde, Fâtiha'dan sonra sûre okumak vâcib
olduğundan, burada vâcib terk edilmekle sehiv secdesi gerekir.)
Bu anlatılan müstehab işler, hem
imâm, hem münferid ve bir de imâm gizli okurken imâma uyanlar
içindir. Amma imâm aşikâre okurken ona uyan kimse, eğer
imâmın okuyuşunu işitiyorsa, Fâtiha'dan başka bir şey okumaz;
fakat imâmın okuduğunu işitemiyor yahut
okuduğunu anlamayacak şekilde mırıltısını duyuyorsa, sahîh
olan görüşte, başkasının okuyuşunu karıştırmayacak şekilde sûre
okuması müstehab olur. (Bu hükümler yine
Şâfi’î mezhebine göredir.
Hanefi mezhebinde, imâma uyanlar ne Fâtiha ve ne de sûre okurlar.)
Fasıl:
Sabah ve öğle namazlarında, Tıvâl-i Mufassal'da (Burüc sûresinden,
Hücurat'a kadar) olan sûrelerden okumak, ikindi ve yatsı
namazlarında, Evsat-ı Mufassal'dan (Hücurat sûresinden Lem yekûn
sûresine kadar) okumak, akşam namazlarında da Kisar-ı Mufassal'dan
Lem yekûn sûresinden Mushaf'ın sonuna kadar okumak sünnettir. imâm
daha hafif namaz kıldırır; ancak cemaatın uzun okumayı tercih
ettiklerini biliyorsa, o vakit imâm da uzun okur.
Cuma günü sabah namazının birinci rekâtında, "Secde"
sûresini, ikinci rekâtta "İnsan"
sûresini tam olarak okumak sünnettir.
Bir kısım insanların yaptığı gibi, bu sûrelerin bir kısmını okumak,
sünnete aykırıdır.
Bayram ve
yağmur Duâsı namazlarının ilk rekâtlarında Fâtiha'dan sonra
"Kaf" sûresini ve ikinci
rekâtlarında da "Kamer" sûresini ve dilerse birinci rekâtta "A'lâ"
sûresini, ikinci rekâtta "Gaşiye"
sûresini okur ki, bunları okumak sünnettir.
Cuma namazının birinci rekâtında
"Cuma" sûresini, ikinci rekâtında
"Münâfikûn" sûresini okumak sünnettir. Birinci rekâtında "A'lâ" ve
ikinci rekâtında "Gâşiye"
sûrelerini okumak yine sünnettir. Bu yerlerde, sûreleri tam
okumayıp kısaltmaktan sakınmalıdır. Eğer namaz hafifletilmek
isteniyorsa, sür'at yapmaksızın arka arkaya okumalıdır.
Sabah namazının sünnetinde, birinci
rekâtta Fâtiha'dan sonra Bakara sûresinin
136. âyetini ve
ikinci rekâtta da, Âl-i İmrân
sûresinin 64. âyetini
okumak sünnet olduğu gibi, birinci rekâtında "Kâfirûn"
ve ikinci rekâtında "İhlâs"
sûresini okumak da sünnettir.
Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellem'in bu ikisini de yaptığı,
Müslim'in Sahîh'înde sahîh
olarak vardır.
Akşamın sünnetinde ve tavaf namazında
ve istihare namazında, iki rekâtın
birincisinde "Kâfirûn"
sûresi ve ikinci rekâtta "İhlâs"
sûresi okunur.
Üç rekât vitir namazı kılınınca,
birinci rekâtta Fâtiha'dan sonra "A’lâ"
sûresi, ikinci rekâtta "Kâfirûn"
sûresi ve üçüncü rekâtta
"İhlâs" sûresi (Şâfi’îlere
göre) Muavvizeteyn süreleriyle beraber okunur. Bütün bu
söylenenler, Sahîh hadîs kitablarında ve diğerlerinde meşhur
olarak nakledilmiştir. Hadislerin şöhretinden dolayı, biz onları
burada anmadık. En doğrusunu Allah bilir.
Cuma namazının
birinci rekâtında okunması sünnet
olan "Cuma" sûresi terk edilmiş olursa, (fazileti elde etmek için)
ikinci rekâtta, "Cuma" sûresi ile
"Munafikûn" sûreleri okunur. Bayram namazı, yağmur Duâsı namazı,
vitir namazı, sabahın sünneti ve anlattığımız diğer namazlarda da
hüküm böyledir; birinci rekâtta sünnet olan okuyuş terk edilirse,
ikinci rekâtta, birinci ve
ikinci rekâtların sûreleri okunur.
Böylece kişinin namazı iki sûreyi de içine almış olur.
Fasıl:
Eğer cuma namazının ilk rekâtında "Münâfikûn" sûresi okunur,
ikinci rekâtta "Cuma" sûresi
okunur ve "Münâfikûn" sûresi iaede edilmez. (Buradaki hükümler de
Şâfi’îlere göredir.)
Hanefi'lerde, imâm kifâyet miktarı
okuyunca, artık sûre tekrar etmez.)
Ben, bu meselelerin delillerini "Mühezzeb"
adlı kitabın şerhinde uzun boylu beyan ettim.
Fasıl:
Sahîh hadîsde sabit olmuştur ki,
Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellem, sabah ve diğer namazların ilk rekâtlarında
yapmış olduğu uzun okuyuşu, ikinci
rekâtta yapmazdı. Âlimlerimizin çoğu bunun te'vîline gitmişler ve şöyle
demişlerdir: Birinci rekâttaki okuyuş, ikinciden uzun yapılmaz.
Yine bu âlimlerden bir kısmı da, sahîh olan bu hadîsden dolayı
demişlerdir ki, birinci rekâtı uzim yapmak müstehabdır. Üçüncü ve
dördüncü rekâtların, birinci ve ikinci
rekâtlardan daha kısa olmasında âlimler ittifak etmişlerdir. Zaten
Sahîh olan, dört rekâtlı namazların üç ve dördüncü rekâtlarında
sûre okunmamasıdır.
Fasıl:
Sabah namazında, akşamın ve yatsının ilk iki rekâtlarında aşikâre ve
öğle ile ikindi namazlarında, akşamın üçüncü rekâtında, yatsının
üç ve dördüncü rekâtlarında gizli okumak hususunda âlimler ittifak
etmişlerdir. Bir de cuma namazında, iki bayram namazında, teravih
ve arkasında kılınan vitir namazında da aşikâre okumak ittifak
üzeredir. Tek başına namaz kılan kimse, cehri namazlarda gizli
kıraat yapar, muhayyerdir.
Ay tutulması hâlinde aşikâre okumak,
güneş tutulmasında gizli okumak sünnettir. Yağmur Duâsı namazında
aşikâre okunur, cenaze namazında gizli okunur. Anlattığımız
bayram namazları ile yağmur Duâsı dışında gündüz kılınan nafile
namazlarda aşikâre kıraat yapılmaz.
Geceleyin kılınan nafile namazlarda
âlimlerimiz ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmı aşikâre
kıraat yapılmaz, bir kısmı da yapılır, demiştir. Üçüncü görüş ise,
her ikisini de yapabilir, şeklindedir.
Sahîh olan da budur. Bu hükmü, Kâdî
Hüseyin ve Beğavî kesin
kabul etmişlerdir.
Bir adam kaçırmış olduğu gece (farz) namazını gündüz kaza etse,
yahut gündüz kaçırdığı namazı gece
kaza etse, acaba kaçırma vaktini mi, yoksa kaza ettiği vakti mi
itibar edecektir? Burada iki görüş vardır:
Makbul olan görüş, kaza vaktini itibar etmektir..
İkinci görüşe göre, mutlak olarak
gizli kıraat yapılır.
Bil ki, (Şâfi’î
mezhebinde) aşikâr yerinde aşikâre okumak, gizli yerinde gizli
okumak sünnettir, vâcib değildir. (Hanefî
mezhebinde bu vâcibdir). Gizli okunacak yerde aşikâre okunsa,
yahut aşikâre okunacak yerde gizli okunsa namaz sahîh olur;
fakat tenzihen kerahet işlenmiş olur. Bundan da sehiv secdesi
gerekmez. (Hanefî mezhebinde
vâcib terk edildiğinden sehiv secdesi yapmak vâcib olur.)
Kitabın başında beyan ettik ki, namazda meşru' alan zikir ve
okuyuşlarda gizlilik ölçüsü, kendi nefsine işittirecek kadar
olmaktır. Bir özür olmaksızın kendine işittirmezse, onun hem
Kur'ân okuması, hem de zikir yapması sahîh değildir.
Fasıl:
Âlimlerimiz demişlerdir ki,
namazda dört sekte (duraklama) yapmak imâm için müstehabdır:
Bunlardan
Biri, ihram (iftitah) tekbiri
arkasında yapılır ki, Sübhâneke duâsı okunsun.
İkincisi, Fâtiha sûresini
tamamladıktan sonra, Fâtiha ile "Âmîn" arasında yapılan hafif
sektedir. Bu da, "Âmîn" sözünün Fâtiha'dan olmadığı bilinsin diye
yapılır.
Üçüncüsü, (Şâfi’î
olanlar için) imâma uyanlar Fâtiha okuyabilecek kadar bir müddet
imâm duraklama (sekte) yapar.
Dördüncüsü, imâm sûreyi okuduktan
sonra, rükû'a eğiliş tekbîri ile kıraat arasında biraz duraklama
yapar.
Fasıl:
Fâtiha sûresi okunduktan sonra "Âmîn" demek müstehabdır. Bunu
söylemede çok fazilet ve büyük sevab olduğuna dair sahîh ve meşhur
Hadisler çoktur. İnsan ister namaz içinde olsun ve ister dışarda
olsun, her okuyucu için Fâtiha'dan sonra "Âmîn" demek müstehabdır.
"Âmîn" kelimesinin okunuşunda dört lügat
vardır:
1- Âmîn = Aamîn, "a"
harfini uzatarak ve "m" harfini şeddesiz okuyarak telâffuz
etmektir ki, bu okuyuş, dört okuyuşun en fasîh (doğru) olanıdır.
2- "a" uzatılmayarak ve "m"
yine şeddesiz olarak '"Amîn" şeklinde okumaktır,
3- İmale ile okumaktır.
4- "a" yi uzatarak ve "m"yi
şeddeleyerek "ÂMMîn" şeklinde okumaktır.
İlk iki okuyuş meşhurdur. Üçüncü ve dördüncü şekil okuyuşları Vahidî,
Basît adlı kitabın başında hikâye etmiştir. Makbul olan birinci
okuyuştur. Ben, "Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Lügat" adlı kitabda, bu
lügatları açıklayan, şerh eden, manalarını bildiren, delillerini
gösteren ve bunlarla ilgili bulunan hususları uzun boylu yazdım.
Namazda, imâm, imâma uyan ve yalnız
başına namaz kılan kimseler için te’ınîn (Âmîn) getirmek
müstehabdır. Sesli okuyuş yapılan namazlarda hem imâm, hem de
imâma uyanlar sesli olarak (Şâfi’î
olanlar) "Âmîn" derler. (Hanefî'ler
gizli te’ınîn yaparlar).
İmâma uyanların te’ınîn'leri, imâmın te’ınîn'i ile beraber olması,
önce veya sonra olmaması yine müstehabdır. Namazda, te’ınînden
başka hiç bir yerde imâmla beraber söylenecek şey yoktur; ancak "âmîn"
demek vardır. Diğer söylenecek şeylerde imâmdan geri kalınır.
Fasıl:
Kur'ân okunurken bazı âyetlerin sonunda şu sözleri söylemek, her
okuyucu için hem namaz içinde, hem de namaz dışında sünnettir:
Rahmet âyeti okununca, Allahü teâlâ'nın
fazlından istenir. Azab âyeti okununca, ateşten,
yahut azabdan, yahut
kötülükten, yahut hoş olmayan
şeylerden Allah'a sığınılır. Yahut:
Allahümme innî es'elüke'l-âfiyete"
(Allah'ım! Senden afiyet isterim)" denilir.
yahut bunun üzerine söylenir.
Allahü teâlâ'yı tenzîh eden âyet okununca,
Allahü teâlâ tenzîh edilerek:
Sübhânehû ve teâlâ" (O, bütün noksanlıklardan münezzehtir ve yücedir)
yahut:
"Tebârekallâhu Rabbü'l-âlemîn"
(Âlemlerin Rabbı, her şeyden yücedir)" yahut:
"Cellet azametti Rabbinâ"
(Rabbımızın azameti çok büyüktür) yahut
bunlara benzer ifade kullanılır.
117-
Huzeyfe b. Yeman'dan
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine gö re şöyle demiştir:
"Bir gece, Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem ile
namaz kıldım. O, Bakara sûresini okumaya başladı. (İçimden) dedim
ki, yüzüncü âyette rükû eder. Sonra devam edip geçince, bu sûreyi
bir rekâtta okuyacaktır, dedim. Sonra devam edince, sûrenin
tamamında rükû edecektir, dedim. Sonra âl-i îmrân sûresine
başlayıp onu okudu. Sonra Nisa sûresine başlayıp onu okudu.
Peygamber ağır ağır okuyor
ve içinde tesbîh olan âyete rastlayınca, tesbîh yapıyordu (Sübhânellah
diyordu). Duâ âyetine rastlayınca, Duâ ediyor ve sığınma
gerektiren âyete rastgelince de, istiâze ediyordu (kötülüklerden
Allah'a sığınıyordu), "
Âlimlerimiz demişlerdir ki, bu
şekilde tesbîh yapmak, duâ etmek ve İstiâze etmek, imâm için,
imâma uyanlar için ve yalnız başına kılanlar için hem namaz
içinde, hem de namaz dışında müstehabdır; çünkü bunlar birer
Duâdır; burada "Âmîn" de olduğu gibi hepsi eşit olurlar.
"(Allah, hakimlerin hakimi değil midir?"
âyetini okuyan herkesin: (Evet, ben buna şahidlik edenlerdenim)"
ve:
(Şuna gücü yeten (insanı yoktan var eden),
ölüleri diriltmeye kadir değil mi?" âyetinde:
(Evet, şahidlik ederim)" ve:
“Bundan (Kur’ân'dan) sonra hangi söze îman
ederler)"
âyetinde:
“(Ben, Allah'a îman ettim)" ve: (Yüce Rabbının ismini tesbîh et)
âyetinde de:
“(Yüce Rabbım, bütün noksanlardan
münezzehtir)." söylemesi müstehabdır. Bunların hepsini
namazda ve namaz dışında söyler. Ben, bunların delillerini, "Et-Tibyan
Fî âdâb-i Hamele-ti’l-Kurân" adlı kitabda açıkladım. |
٤- باب القراءةِ بعدَ التَّعوُّذ
اعلم أن القراءة واجبة في الصلاة بالإِجماع مع النصوص المتظاهرة،
ومذهبنا ومذهب الجمهور، أن قراءة الفاتحة واجبة لا يُجزىء غيرها لمن
قدر عليها، للحديث
١١٥-
الصحيحح أن رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم
قال:
"لا تُجْزِىءُ صَلاةٌ لا يُقْرأُ فِيها بِفاتِحَةِ الكِتابِ"
رواه ابن خزيمة وأبو حاتم ابن حِبّان ـ بكسر الحاء ـ في
صحيحيهما بالإِسناد الصحيح
وحَكما بصحته. وفي الصحيحين
١١٦-
عن رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم
"لا صَلاَة إِلاَّ بِفَاتِحَة الكِتابِ"
ويجب قراءة بسم اللّه الرحمن الرحيم،
وهي آية كاملة من أوّل الفاتحة. وتجب قراءة الفاحة بجميع تشديداتها
وهي أربع عشرة تشديدة: ثلاث في البسملة، والباقي بعدها، فإن أخلّ
بتشديدة واحدة بطلت قراءته. ويجب أن يقرأها مرتبة متوالية، فإن ترك
ترتيبها أو موالاتها لم تصحُّ
قراءته، ويعذر في السكوت بقدر التنفس. ولو سجد المأموم مع الإِمام
للتلاوة، أو سمع تأمين الإِمام
فأمَّن لتأمينه، أو سأل الرحمة،
أو استعاذ من النار لقراءة الإِمام
ما يقتضي ذلك، والمأموم في أثناء الفاتحة لم تنقطع قراءته على أصحّ
الوجهين لأنه معذور.
فصل:
فإن لحن في الفاتحة لحناً يخلّ المعنى بطلت صلاته، وإن لم يخلّ
المعنى صحّت قراءته، فالذي يخلّه مثل أن يقول:
أنعمت،
بضم التاء أو كسرها،
أو يقول:
إياك نعبد، بكسر الكاف، والذي لا يخلّ مثل أن يقول:
ربّ العالمين،
بضم الباء أو فتحها،
أو يقول
نستعين،
بفتح النون الثانية أو كسرها، ولو
قال:
ولا الضّالّين
بالظاء بطلت صلاته على أرجح الوجهين إلا أن يعجزَ عن الضاد بعد
التعلم فيُعذر.
فصل:
فإن لم يُحسن الفاتحة قرأ بقدرها من غيرها، فإن لم يُحسن شيئاً من
القرآن أتى من الأذكار كالتسبيح والتهليل ونحوهما بقدر آيات الفاتحة،
فإن لم يحسن شيئاً من الأذكار وضاق الوقتُ عن التعلّم وقف بقدر
القراءة ثم يركع وتُجزئه صلاتُه إن لم يكن فرّط في التعلم، فإن كان
فرّط في التعلم وجبت الإِعادة؛ وعلى
كلّ تقدير متى تمكَّن من التعلم وجب عليه تعلّم الفاتحة، أما إذا كان
يُحسنُ الفاتحة بالعجمية ولا يُحسنها بالعربية لا يجوز له قراءتها
بالعجمية بل هو عاجز، فيأتي بالبدل على ما ذكرناه.
فصل:
ثم بعد الفاتحة يقرأ سورة أو بعض
سورة، وذلك سنّة لو تركه صحَّتْ صلاتُه ولا يسجد للسهو، وسواء كانت
الصلاة فريضة أو نافلة، ولا يستحبّ
قراءة السورة في صلاة الجنازة على أصحّ الوجهين، لأنها مبنية على
التخفيف، ثم هو بالخيار إن شاء قرأ سورة، وإن شاء قرأ بعض سورة،
والسورة القصيرة أفضلُ من قدرها من الطويلة. ويستحبّ أن يقرأ
السورة على ترتيب المصحف، فيقرأ في الثانية سورة بعد السورة الأولى،
وتكون تليها، فلو خالف هذا جاز. والسنّة أن تكون السورة بعد
الفاتحة، فلو قرأها قبل الفاتحة لم تحسب له قراءة السورة.
واعلم أن ما ذكرناه من استحباب السورة هو للإِمام والمنفرد وللمأموم
فيما يسرّ به الإِمام، أما ما يجهر به الإِمام فلا يزيد المأموم فيه
على الفاتحة إن سمع قراءة الإِمام، فإن لم يسمعها
أو سمع همهمة لا يفهمها استحبّت له
السورة على الأصحّ بحيث لا يشوِّشُ على غيره.
فصل:
والسنَةَ أن تكونَ السورة في الصبح والظهر من طوال المفصل، وفي العصر
والعشاء من أوساط المفصل، وفي المغرب من قصار المفصل، فإن كان إماماً
خفَّف عن ذلك إلا أن يعلم أن المأمومين يُؤثرون التطويل.
والسنّة أن يقرأ في الركعة الأولى من صلاة الصبح يوم الجمعة سورة ـ
آلم تنزيل ـ السجدة، وفي الثانية:
هل أتى على الإِنسان، ويقرأهما
بكمالهما؛
وأما ما يفعله بعض الناس من الاقتصار على بعضهما فخلاف السنّة.
والسنّة أن يقرأ في صلاة العيد والاستسقاء
في الركعة الأولى بعد الفاتحة: ق، وفي الثانية: اقتربت الساعة؛
وإن شاء قرأ في الأولى: سبّح اسم ربك الأعلى، وفي الثانية:
هل أتاك حديث الغاشية، فكلاهما سنّة؛
والسنة أن يقرأ في الأولى من صلاة الجمعة:
سورة الجمعة، وفي الثانية المنافقون، وإن شاء في الأولى: سبّح، وفي
الثانية: هل أتاك، فكلاهما سنّة، وليحذر الاقتصار على بعض السورة في
هذه المواضع، فإن أراد التخفيف أدرج قراءته من غير هذرمة.
والسنّة أن يقرأ في ركعتي سنّة الفجر
في الأولى بعد الفاتحة:
{قولوا آمنّا باللّه وما أنزل إلينا}
، وفي الثانية:
{قل يا أهل الكتاب تعالى إلى كلمة سواء}
الآية، وإن شاء في الأولى:
{قل يا أيها الكافرون}
وفي الثانية:
{قل هو اللّه أحد} فكلاهما
صحّ في صحيح مسلم
أن
رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم
فعله، ويقرأ في ركعتي سنّة المغرب
وركعتي الطواف والاستخارة في الأولى:
{قل يا أيها الكافرون}
وفي الثانية:
{قل هو اللّه أحد}
.
وأما الوتر فإذا أوتر بثلاث ركعات قرأ في
الأولى بعد الفاتحة:
{سبّح اسم ربك}
وفي الثانية:
{قل يا أيها الكافرون}
وفي الثالثة:
{قل هو اللّه أحد} مع
المعوّذتين، وكل هذا الذي ذكرناه جاءت به أحاديث في الصحيح وغيره
مشهورة استغنينا بشُهرتها عن ذكرها، واللّه أعلم.
فصل:
لو تركَ سورة الجمعة في
الركعة الأولى من صلاة الجمعة قرأ في الثانية سورة الجمعة مع سورة
المنافقين، وكذا صلاةُ العيد والاستسقاء والوتر وسنّة الفجر وغيرها
مما ذكرناه مما هو في معناه، إذا ترك في الأولى ما هو مسنون أتى في
الثانية بالأوّل
والثاني،
لئلا تخلو صلاته من هاتين السورتين، ولو قرأ في صلاة الجمعة في
الأولى: سورة المنافقين، قرأ في الثانية: سورة الجمعة،
ولا يُعيد المنافقين، وقد استقصيتُ دلائلَ هذا في شرح
المهذّب.
فصل:
ثبتَ في الصحيح أن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم كان يطوِّل في الركعة الأولى من الصبح
وغيرها ما لا يطوّل في الثانية، فذهب أكثر
أصحابنا إلى تأويل هذا، وقال: لا يطوّل الأولى على الثانية؛
وذهب المحققون منهم إلى استحباب تطويل الأولى لهذا الحديث
الصحيح، واتفقوا على أن الثالثة والرابعة يكونان (٥٥)
أقصرُ من الأولى
والثانية،
والأصحّ أنه لا تستحبّ السورة فيهما، فإن قلنا باستحبابها فالأصحّ أن
الثالثة كالرابعة،
وقيل
بتطويلها عليها.
فصل:
أجمع العلماء على الجهر بالقراءة في صلاة الصبح والأوليين من المغرب
والعشاء. وعلى الإِسرار في الظهر والعصر والثالثة من المغرب،
والثالثة والرابعة من العشاء، وعلى الجهر في صلاة الجمعة والعيدين
والتراويح والوتر عقبها، وهذا مستحبّ للإِمام والمنفرد فيما ينفرد به
منها؛
وأما المأموم فلا يجهر في شيء من هذا بالإِجماع؛
ويسنّ الجهر في صلاة كسوف
القمر والإِسرار في صلاة كسوف الشمس، ويجهر في صلاة
الاستسقاء، ويُسرّ في الجنازة إذا صلاّها في النهار،
وكذا إذا صلاّها بالليل على الصحيح المختار، ولا يجهر في نوافل
النهار غير ما ذكرناه من العيد والاستسقاء.
واختلف أصحابنا في نوافل الليل فقيل
لا يجهر،
وقيل
يجهر. والثالث وهو الأصح ـ وبه
قطع القاضي حسين
والبغوي ـ
يقرأ بين الجهر والإِسرار، ولو فاتته صلاة بالليل فقضاها في النهار،
أو بالنهار فقضاها بالليل فهل يعتبر
في الجهر والإِسرار وقت الفوات أم وقت القضاء؟ فيه وجهان: أظهرهما
يعتبر وقت القضاء.
وقيل:
يُسِرُّ مطلقاً.
واعلم أن الجهر في مواضعه والإِسرار في مواضعه سنّة ليس
بواجب، فلو جهر موضع الإِسرار، أو
أسرّ موضع الجهر فصلاته صحيحة، ولكنه ارتكب المكروه كراهة تنزيه ولا
يسجد للسهو؛ وقد قدّمنا أن الإِسرار
في القراءة والأذكار المشروعة في الصلاة لابدّ فيه من أن يسمع نفسه،
فإن لم يسمعها من غير عارض لم تصحّ قراءته ولا ذكره.
فصل:
قال أصحابنا: يستحبّ للإِمام في
الصلاة الجهرية أن يسكت أربع سكتات: إحداهنّ عقيب تكبيرة الإِحرام،
ليأتي بدعاء الاستفتاح،
والثانية
بعد فراغه من الفاتحة سكتة لطيفة جداً بين آخر الفاتحة وبين آمين،
ليعلم أن آمين ليست من الفاتحة،
والثالثة
بعد آمين سكتة طويلة بحيث يقرأ المأموم الفاتحة،
والرابعة
بعد الفراغ من السورة يفصل بها بين القراءة وتكبيرة الهوي إلى
الركوع.
فصل:
فإذا فرغ من الفاتحة اسْتُحِبَّ له أن يقول آمين، والأحاديث الصحيحة
كثيرة مشهورة في كثرة فضله ((٥٦) وعظيم
أجره،
وهذا التأمين مستحبّ لكل قارىء، سواء كان في الصلاة أم خارجاً منها؛
وفيه أربع لغات:
أصحهنّ
(٥٧) وأشهرهنّ
"آمين" بالمدّ والتخفيف،
والثانية
بالقصر والتخفيف،
والثالثة
بالإِمالة، والرابعة بالمدّ والتشديد. فالأوليان مشهورتان،
والثالثة
والرابعة
حكاهما الواحدي في أوّل البسيط، والمختار الأولى، وقد بسطت القول في
بيان هذه اللغات وشرحها وبيان معناها ودلائلها وما يتعلق بها في .
ويستحبّ التأمين في الصلاة للإِمام
والمأموم والمنفرد، ويجهر به الإمام والمنفرد في الصلاة الجهرية،
والصحيح أيضاً أن المأموم يجهر به، سواء كان الجمع قليلاً
أو كثيراً. ويستحبّ أَنْ يكون
تأمين المأموم مع تأمين الإِمام، لا قبله ولا بعده، وليس في الصلاة
موضع يستحب أن يقترن فيه قول المأموم بقول الإِمام إلا في قوله:
آمين،
وأما باقي الأقوال فيتأخر قول المأموم.
فصل:
يسنّ لكل مَن قرأ في الصلاة أو
غيرها إذا مرّ بآية رحمة أن يسأل اللّه تعالى من فضله، وإذا مرّ بآية
عذاب أن يستعيذ به من النار
أو
من العذاب أو من الشرّ
أو من المكروه،
أو يقول: اللّهمّ إني أسألك
العافية أو نحو ذلك؛
وإذا مرّ بآية تنزيه للّه سبحانه وتعالى نزَّهَ
فقال: سبحانه وتعالى، أو: تبارك
اللّه ربّ العالمين، أو: جلَّت
عظمة ربنا، أو نحو ذلك.
١١٧-
روينا عن حذيفة بن اليمان رضي اللّه عنه
قال: صَلَّيْتُ مع النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم ذات ليلة
فافتتح البقرة، ف
قلت:
يركع عند المئة، ثم مضى ف
قلت:
يصلي بها في ركعة، فمضى، ف
قلت:
يركع بها، ثم افتتح آل عمران فقرأها، ثم افتتح النساء فقرأها، يقرأ
مترسّلاً إذا مرّ بآية فيها تسبيح سبَّحَ، وإذا مرّ بسؤال سأل، وإذا
مرّ بتعوّذ تعوّذ. رواه مسلم في
صحيحه.
قال أصحابنا: يستحبّ هذا التسبيح
والسؤال والاستعاذة للقارىء في الصلاة وغيرها وللإِمام والمأموم
والمنفرد، لأنه دعاء فاستووا فيه كالتأمين. ويستحبّ لكل من قرأ:
{ألَيْسَ اللّه بأحْكَمِ الحاكمينَ}
التين: ٨
أن يقول: بلى وأنا على ذلك من الشاهدين؛
وإذا قرأ:
{أَلَيْسَ ذلكَ بِقادِرٍ على أنْ يُحْيِيَ المَوْتَى}
القيامة: ٤٠ قال: بلى أشهد؛
وإذا قرأ:
{فَبِأيّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يؤْمِنُونَ}
الأعراف: ١٨٥ قال: آمنت باللّه؛
وإذا قرأ:
{سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الأعْلَى}
الأعلى: ١
قال: سبحان ربي الأعلى، ويقول هذا كله في الصلاة وغيرها،
(٥٩) ". (٦٠) |