بِسْمِ اللَّهِ
الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
تَبَّتْ يَدَا
أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ (١)
مَا أَغْنَى
عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ (٢)
سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ
(٣)
وَامْرَأَتُهُ
حَمَّالَةَ الْحَطَبِ (٤)
فِي جِيدِهَا
حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ (٥) |
Tebbet
yedâ ebî lehebin ve tebbe. Mâ egnâ anhü mâlühû ve mâ keseb.
Seyaslâ nâren zâte leheb. Ve’m-raetühû hammâlete’l-hatab. Fî cîdihē
hablün min mesed.
Rahmân (ve) rahîm
(olan) Allah’ın ismiyle.
111/1. Ebû Leheb'in elleri
kurusun (Ebû Leheb helâk olsun, kahrolsun)! Zaten kurudu
da.
([Önce] en yakın akrabanı uyar
[İslâm’a davet et. Bunu kabul etmeyenlerin sonsuz ateşte
yanacaklarını söyle [Şuara 26/214]
âyeti nâzil olunca, Resûlüllah “sallallâhü aleyhi ve selem”, en
yakın akrabasını açıkça dîne davet etmişti. Bunun üzerine amcası
Ebû Leheb, ağzını bozmuş, Resûlüllah’a kötü şeyler söylemiş ve
“Bizi bunun için mi çağırdın?” demişti. Bk. Kurtubî.)
111/2. Ona ne malı, ne de
kazandığı fayda verdi (O’nu babasından kalan miras malı ve
kazancı kurtaramadı).
111/3. O, alevli bir ateşe
yaslanacaktır.
111/4. Karısı da odun hammalı
olarak (onunla beraber cehenneme girecektir). (Çünkü Ümm-i
cemîl denilen bu kadın, peygamber “sallallâhü aleyhi ve selem”in
geçeceği yollara geceleyin diken saçar veya kocasının düşmanlık
ateşini körükleyerek ona eziyet etmesini sağlardı.)
111/5. (Diken demetini
oduncular gibi boynuna bağlayıp getirdiği için “ceza, fiil
cinsinden olur” kâidesine göre karısının) boynunda bükülmüş bir
ip olduğu hâlde (ateşe atılacaktır). |