بِسْمِ اللَّهِ
الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَلَمْ تَرَ
كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ (١)
أَلَمْ يَجْعَلْ
كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ (٢)
وَأَرْسَلَ
عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ (٣)
تَرْمِيهِمْ
بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجِّيلٍ
(٤)
فَجَعَلَهُمْ
كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ (٥) |
Elem tera
keyfe fe'ale rabbüke bi-ashâbi’l-fîl. Elem yec'al keydehüm fî
tadlîl. Ve ersele aleyhim tayran ebâbîl. Termîhim bi-hıcâratin min
siccîl. Fece'alehüm ke'asfin me'kûl.
Rahmân (ve) rahîm
(olan) Allah’ın ismiyle.
105/1. (Ey Resûlüm,)
Rabbinin (Kâ’be'yi yıkmak istiyen Ebrehe komutasındaki) fîl
ashâbına (fillerle teçhiz edilmiş orduya) ne yaptığını
görmedin (bilmedin) mi? (Tevâtür olarak işittiğin bu
haberi, görmüş gibi bilmektesin. İçinde bulunduğun toplum da bunu
bilmektedir.)
105/2. (Allahü teâlâ)
onların tuzaklarını (kötü plânlarını) boşa çıkarmadı
(onları helâka uğratmadı) mı?
105/3. Onların üzerine
(bölük bölük) ebâbîl kuşlarını gönderdi.
105/4. Onlara siccîl (pişmiş
ve sertleşmiş çamur)dan taşlar atıyorlardı. (Taşlar,
nohuttan küçük mercimek büyüktü. Her bir taşın kime ait olduğu,
kime atılacağı üzerinde yazılı idi.)
105/5. Sonunda (Allahü
teâlâ) onları, (kurt tarafından veya özü yahut tanesi)
yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı. (Taşlar kime isabet etmişse,
onu delik deşik ederek yere serdi. Ordu perişan oldu. Ancak çok
küçük bir grup kaçabildi. Onlar da başlarına gelen bu fecî olayı
anlattıktan sonra helâk oldular.) |