20- Deccal'ın Kıssası, Sıfatı ve Beraberinde Bulunacak Şeyler Bâbı 7545- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme ile Muhammed b. Bişr rivâyet ettiler, (Dediler ki): Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. H. 7546- Bize İbnü Numeyr de rivâyet etti. lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bişr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Halkın arasında Deccal'ı anarak şöyle buyurmuşlar: «Şüphesiz ki, Allahü teâlâ tek gözlü değildir. Dikkat edin ki, Mesih Deccal'ın sağ gözü kördür. Gözü sanki fırlamış bir üzüm tanesi gibidir.» 7547- Bana Ebû'r-Rabî ile Ebû Kâmil rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hammâd (bu zat İbn Zeyd'dir), Eyyûb'dan rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Abbâd da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hatim (yani; İbn İsmail) Mûsa b. Ukbe'den rivâyet etti. Her İki râvî Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. 7548- Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Boşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Katâde'den rivâyet etti. (Dedi ki): Ben Enes b. Mâlik'den dinledim. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; «Hiç bir Peygamber yoktur ki, ümmetini tek gözlü yalancıdan uyarmış olmasın. Dikkat edin ki, onun bir gözü kördür. Rabbiniz ise tek gözlü değildir. Körün iki gözünün arasında ke fe re yazılmış olacaktır.» buyurdular. 7549- Bize İbn Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam, Katâde'den rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki, Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Deccalın iki gözü arasında ke fe re yani; kâfir yazılmış olacaktır.» buyurmuşlar. 7550- Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affan rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdû'l-Vâris, Şayb b. Habhab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Deccal gözü silik bir kimsedir, iki gözünün arasında kâfir yazılıdır.» buyurdu. Sonra bunu heceleyerek: «Kefere!» diye okudu. «Bunu her müslüman okuyacaktır.» buyurdular. 7551- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Muhammed b. Ala ve İshak b. İbrahim rivâyet ettiler. (İshak: Ahberanâ, ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Şakîk'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Deccal, sol gözü kör, saçı çok bir adamdır. Beraberinde cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi cennet, cenneti de cehennemdir.»buyurdular. 7552- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun, Ebû Mâlikî Eşcaî'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Ben Deccal'ın beraberinde ne olduğunu pek âlâ bilirim. Onun beraberinde akan iki nehir vardır. Bİri görünürde beyaz su, diğeri görünürde yanan ateştir. Eğer bir kimse buna yetişirse, ateş gördüğü nehre gelsin, gözünü yumsun. Sonra başını eğerek ondan içsin. Çünkü o soğuk sudur. Hakikaten Deccal'ın gözü siliktir, üzerinde kalın bir deri vardır. İki gözünün arasında kâfir yazılıdır. Onu yazan ve yazmayan her mü'min okur.» 7553- Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Müsennâ da rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Abdû'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da Huzeyfe'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki, Deccal hakkında şöyle buyurmuşlar: «Gerçekten onunla beraber su ve ateş vardır. Ama onun ateşi soğuk şu, suyu da ateştir. Binâenaleyh helâk olmayın!» 7554- Ebû Mes'ud: «Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ben de işittim, dedi.» 7555- Bize Ali b. Hucur rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şuayb b. Safvan, Abdü'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hîraş'dan, o da Ukbe b. Amr Ebû Mes'ud El-Ensârî'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Onunla birlikte Huzeyfe b. Yeman'a gittim. Ukbe ona: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den Deccal hakkında işittiklerinden bana rivâyet et, dedi. Huzeyfe şunu söyledi: «Şüphesiz Deccal çıkacaktır. Ve şüphesiz beraberinde su ve ateş olacaktır. Ama insanların su gördüğü şey ateştir, yakar. İnsanların ateş gördüğü şey ise tatlı soğuk sudur. Sizden buna kim erişirse ateş gördüğüne koşsun. Çünkü o güzel tatlı sudur.» 7556- Müteakiben Ukbe, Huzeyfe'yi tasdik ederek: Onu ben de işittim, demiştir. 7557- Bize Alî b. Hucur Es-Sadî ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. (Lâfız İbn Hucur'undur. (İshak: Ahberana, İbn Hucur ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Cerir, Muğîra'dan, o da Nuaym b. Ebî Hind'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Huzeyfe ile Ebû Mes'ud bir araya geldiler. Huzeyfe dedi ki: «Ben Deccal'ın beraberinde olan şeyleri pek âlâ biliyorum, onun beraberinde sudan bir nehir ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördüğünüz şey sudur. Su gördüğünüz de ateştir. İmdi sizden buna kim erişir de su İçmek isterse, ateş gördüğünden içsin. Çünkü onu su bulacaktır.» Ebû Mes'ud: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i böylece buyururken işittim, demiş. 7558- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyin b. Muhammed rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şeyban Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Ben Ebû Hüreyre'den dinledim. Dedi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Sîze Deccal'dan hiç bir peygamberin kavmine söylemediği bir hadîs haber vereyim mi? Muhakkak onun bir gözü kördür. Ve muhakkak o beraberinde cennet ve cehennemin misli olduğu halde gelecektir. Cennettir diye söylediği ateştir. Ben sizi Nuh'un kavmini uyardığı gibi uyardım.» Bu rivâyetleri Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ve «Kitâbu'l-Fiten-'de tahric etmiştir. Bâbımızın birinci hadîsi iman bahsinde geçmişti. Görülüyor ki, Deccal hakkındaki rivâyetlerde birbirine zıt tavsifler yapılmıştır. Meselâ: Rivâyetlerin birinde sağ gözünün, diğerinde sol gözünün kör olduğu, bir rivâyette gözünün silinmiş gibi dümdüz olup, üzerinde kaim bir deri bulunduğu, başka rivâyette gözünün iri üzüm tanesi gibi anadan uğramış olduğu bildirilmektedir. Aynî bu rivâyetlerin arasını şöyle bulmuştur: Deccal'ın bir gözü tamamiyle kör, ötekisi de sakattır. Bu itibarla her biri için kör demek sahih olur. Çünkü A'ver kelimesinin aslı kusurlu mânâsına gelir. Deccal, Allahlık dâvasına kalkışacağı için hadîs-i şerif de: «Şüphesiz ki, Allah tek gözlü değildir.» buyurularak hem Deccal'ın bu dâvası tekzib edilmiş, hem de Teâlâ Hazretleri noksanlıklardan tenzih buyurulmuştur. Deccal'ın çıkması akıllara hayret verecek derecede büyük bir fitne olacaktır. Rivâyetlerden de anlaşıldığına göre Deccal birçok hârikalar gösterecek, bahusus yanında sudan ve ateşten nehirler bulunduracak, bunlarla kendisinin Allah olduğuna halkı inandırmaya çalışacaktır. Vardığı'yerlerde durmayıp sür'atle geçeceği için imânı zayıf olanlar düşünmeye vakit bulamıyacak, vücudundaki noksanlıkları teemmül etmeden o haliyle kendisini tasdikde bulunacaklardır. Bundan dolayıdır ki: Bütün Peygamberler Deccal'a karşı ümmetlerini uyarmış, onun noksanlıklarına ve delillerini ibtâle dikkatlerim çekmişlerdir. Hakikatte Deccal Allah olduğunu iddia etmesine rağmen, kendi haliyle kendini tekzib etmektedir. Bir defa kendisi hadistir. Yani; anadan doğmuştur. Sonra sakattır. Bu sakatlığı kendinden gidermeye bile kudreti yoktur. İki gözünün arasında küfrüne şehâdet eden yazı vardır. O bunu silmekten de âcizdir. îşte bu gibi delilleri gören hidâyet ehli insanlar ona aldanmayacak, Deccal hakkındaki bilgileri de ona inzİmâm ederek onu tasdikten kaçınacaklardır. Hattâ Kâdî Iyâz in beyânına görp Deccal bir şahsı öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Dirileri şahıs ise onu tasdik şöyle dursun: «Senin şerrin hakkında ancak basiretim arttı.» diyecektir. Muhakkikini ulemâya göre, Deccal'ın iki gözünün araşma ayrı ayrı harfler şeklinde değil, tam kelime olarak kâfir yazılacaktır. Teâlâ Hazretleri bunu onun küfrüne ve yalanına kat'î bir alâmet olmak üzere halk edecek yazı yazmayı bilen veya bilmeyen bütün müslümanlara göstermek suretiyle onları Deccal'ın şerrinden koruyacak, şekââveti mukadder olanlardan ise bunu gizleyecektir. Kâdî Iyâz ulemânın bu hususta ihtilâf ettiklerini söyler. Bazıları bu yazının hakikaten yazılacağını söylemiş; bir takımları da bunun yazı değil, mecazen hudûs alâmetlerine işaret olduğunu söylemişlerdir. Bunlar hadîsdeki ; «Yazıyı bilen ve bilmeyen her mü'min okuyacaktır.» cümlesiyle istidlal etmişlerse de, bu kavil zayıftır. Deccal'ın beraberinde ateşle cennet misâli bulundurması Allah tarafından kullara bir imtihandır. Cennet misâlinden murad; su'dur. Çünkü su bütün nimetlerin zahirî sebeplerindendir. Ateş misâlinden murad da; elem ve azaba sebep olacak şeylerdir. Fakat kullarını imtihan için bu harikaları ona veren Allah ateşini suya ve suyunu ateşe çevirmek suretiyle kendisini halk huzurunda rezil rüsvay edecektir. Bu suretle Deccal'ın gösterdiği hârikanın hakikati olmadığı, bunun sihir kabilinden bir tahyil ve şâbezeden ibaret olduğu anlaşılacaktır. 7559- Bize Ebû Hayseme Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir rivâyet etti, (Dedi ki): Bana Hıns Kadısı Yahya b. Câbir Et-Taî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Abdurrahman b. Cübeyr, babası Cübeyr b. Nüfeyr El-Hadramî'den rivâyet etti. O da Nevvas b. Sem'an El-Kilâbî'den dinlemiş. H. 7560- Bana Muhammed b. Mihran Er-Râzî de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Velid b. Müslim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Yezid b. Câbir, Yahya b. Câbir El-Tâî'den, o da Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da Çabası Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da Nevvas b. Sem'an'dan naklen rivâyet etti. Nevvas şöyle dedi: Bir sabah Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Deccal'ı andı da onun hakkında alçaltına yükseltme yaptı, hattâ onu hurma "bahçeliğinde zannettik. Akşamlayın yanına vardığımızda bizdeki tu za'nnı anladı. Ve: «Hâliniz nedir?» diye sordu. Biz: — Ya Resûlallah! Sabahlayın Deccal'i andın, onun hakkında öyle alçaltma yükseltme yaptın ki, kendisini hurma bahçesinde zannettik, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular: «Daccal'dan başkası sizin namınıza beni daha çok korkutur. Eğer ben sizin aranızda iken çıkarsa, sizin namınıza ona ben galebe çalarım. Ben aranızda yokken çıkarsa, herkes kendi nefsinin galibi olur. Allah her müslüman hakkında benim halifemdir. Bu adam kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü fırlamıştır. Ben onu Abdû'l-Uzaz?. b Katana benzetir gibiyim. Sizden ona kim yetişirse, üzerine Kehf suresinin ilk âyetlerini okuyuversin. O, Şam'la Irak arasında bir semtten çıkacak ve sağa sola fesad saçacaktır. Ey Allah'ın kulları, sebat edin!» Biz: — Ya Resûlallah! Yeryüzünde o, ne kadar kalacaktır? dedik. «Kırk gün (kalacak). Bir gün bir sene gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bir hafta gibi sair günleri de sizin günleriniz gibi olacaktır.» »uyurdular. — Ya Resûlallah! Bu bir sene gibi olacak günde, bir günün namazı bize kâfi gelecek mi? dedik. «Hayır! Onun için günün miktarını takdir edin!» buyurdu. — Ya Resûlallah! onun yeryüzünde sür'ati ne olacak? dedik. «Arkasından rüzgâr esen yağmur gibidir. Bir kavmin üzerine gelerek onları davet edecek. Onlar da kendisine iman edecek ve icabette bulunacaklardır. Gökyüzüne emredecek, o yağmur yağdıracak. Yere emredecek, o da nebat bitirecektir. Akşamlayın deve sürüleri o kavmin yanlarına alabildiğine uzun hörgüçlü ve bol sütlü, böğürleri dolu olarak döneceklerdir. Sonra bir kavme gelerek onları da davet edecek, fakat onun sözünü reddedecekler, o da kendilerinden savuşup gidecektir. Bunlar kıtlık içinde sabahlayacaklar, ellerinde mallarından bir şey kalmayacaktır. (Bu adam) Bir harâbezâre uğrayarak ona dermelerini çıkar, diyecek. Harabenin defineleri arı kovanları gibi hemen arkasına düşeceklerdir. Sonra genç babayiğit bir adam çağıracak ve onu kılıçla vurarak ikiye bölecek, her parçayı bir ok atımı yere fırlatacaktır. Sonra bu adamı çağıracak. Adam ona gülerek yüzü parlar bir halde gelecektir. O bu halde iken anîden Allah, Mesih b. Meryem'i gönderecektir. Mesih, Dimeşk'in doğusundaki Akminareye iki boyalı elbise içinde, elini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak inecek. Başını eğdiği zaman su damlayacak, kaldırdığı zaman ondan inci gibi gümüş taneleri yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu duyan her kâfir mutlaka ölecektir. Nefesi de gözünün gördüğü yere varacaktır. Mesih bu adamı arayacak, nihayet ona Lüd kapısında yetişerek öldürecektir. Sonra Meryem oğlu isa'ya bu adamın şerrinden kendilerini Allah'ın koruduğu bir kavm gelecek. İsa onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine göre konuşacaktır. O bu halde iken Allah İsa'ya: Ben öyle bir takım kullarımı çıkardım ki, onları öldürmeye hiç bir kimsenin eli varmaz. Imdİ sen benim kullarımı Tûr'a götürerek koru, diye vahy indirecek ve Allah Ye'cûc'ü Me'cûc'ü gönderecektir. Bunlar her tepeden sür'atla sizacaklardır. Bu suretle öncüleri Taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Son gelenleri oraya uğrayacak ve: Bu gölde bir zamanlar hakikaten su vardı, diyeceklerdir.. Nebiyyullah Isâ İle arkadaşları muhasara edilecek hattâ onlardan birine bir öküz başı, sizden birinize bugün yüz altından daha makbul olacaktır. Bunun üzerine Nebiyyullah İsa ile arkadaşları (Allah'a) niyaz edecekler. Allah da Ye'cûc Me'cûc'un üzerine, boyunlarına isabet edecek deve kurdu gönderecektir. Böylece bir kişinin ölmesi gibi helâk olarak sa-bahlıyacaklardır. Sonra Nebiyyullah Isâ ile arkadaşları (Turdan) yeryüzüne inecekler. Yeryüzünde onların ISşe ve pislikleri ile dolmadık bir karış yer bulamıyacaklardır. Nebiyyullah İsa ile arkadaşlar, yine Allah’a niyaz edecekler, Allah da Horasan develerinin boyunlar, gibi kuşlar gönderecek, bu kuşlar onların cesetlerini yüklenerek Allah'ın dilediği yere atacaklardır. Sonra'Allah öyle bir yağmur gönderecek ki, ona ne kerpiç evr ne de çadır mâni olabilecektir. Bu yağmur yeryüzünü yıkayacak, onu ayna gibi yapacaktır. Sonra yere mahsulünü bitir, bereketini tekrac getir, denilecektir, işte o gün cemaat nar yiyecekler ve onun kabuğu altında gölgeleneceklerdir. Süte bereket verilecek hatta yeni doğurmuş bir deve sürülerce insanlara yetecek; yeni doğurmuş'bir sığır insanlardan bir kabileye yetecek. Yeni doğurmuş bir koyun akrabadan bir oymağa kâfi gelecektir. Onlar bu halde İken, Allah güzel bir rüzgâr gönderecek, bu rüzgâr onları koltuklarının altlarından yakalayacak, her mü'minin ve her müslümanın ruhunu kabzedecekr insanların kötüleri kalarak yeryüzünde eşekler gibi alenen çiftleşeceklerdir. İşte kıyâmet bunların üzerine kopacaktır.» 7561- Bize Ali b. Hucur Es-Sa'dî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Abdirrahman b. Yezîd b. Câbir ile Velid b. Müslim rivâyet ettiler. İbn Hucur dedi ki: Bunların Abdurrahman b. Yezid b. Cabir'den bu isnadla yukarda zikrettiğimiz gibi rivâyet ettikleri hadîsleri birbirine girmiştir. O: «Gerçekten bu yerde bir zamanlar su vardı...» cümlesinden sonra şunu da ziyâde etti. Sonra yürüyecekler, tâ ağaçlı dağa varacaklardır. Bu dağ beyt-i makdis dağıdır. Gerçekten yeryüzündeki bütün insanları öldürdük. Haydi semâdakileri öldürelim, diyecekler ve oklarını gökyüzüne atacaklar; Allah da onların oklarım kana bulanmış olarak geri çevirecektir.» İbn Mucur'un rivâyetinde: «Ben bazı kullarımı indirdim. Onları Öldürmeye kimsenin eli varmaz.» cümlesi vardır. «Onun hakkında alcalma yükselme yaptı...» cümlesine ulema iki türlü mânâ vermişlerdir. Birinci kavle göre, onu hem tahkir etti, hem yükseltti yani; büyülttü manasınadır. Körlüğünü ve Allah'ı hiçe saymasını söylemesi tahkirdir. Fitnesini ve hârikalar göstererek insanların basına belâ kesilmesini söylemesi de büyültmesidir. İkinci kavle göre cümleden murad; konuşurken sesini alçaltıp yükseltmesidir. Uzun konuşarak yorulmuş, istirahat için biraz sesini alçatmıştır. Sonra anlattıklarınıherkese işittirmek için sesini yükseltmiştir. «Ahvefünî» kelimesindeki vikaye nunu üzerinde ulema söz etmişlerdir. Bazıları bu kelimeyi sadece «Ahvcfii» şeklinde rivâyet etmişlerdir. Mânâca ikisi de bir ve ikisi de doğrudur. Fakat Nevevî diyor ki: «Üstadımız İmâm Ebû Abdillah b. Mâlik (rahimehüllah) bu hadîsin hem lâfzı, hem mânâsı üzerinde söz etmeye ihtiyaç olduğunu söyledi. Lâfzı, ahvefû kelimesinin nunu vikaye ile mütekellim yasına izafe edildiği için söz götürür. Bu mutad değildir. Ve sadece müteaddı fiillere mahsustur. Fakat buna cevab verilmiş, esas İtibariyle bunda da nûnun is-batı gerekirdi, lâkin terkedilmiş bir kaidedir, denilmiştir. İsmi tafdîl sigasının fiile bahusus teaccûb fiiline benzerliği vardır. Binâenaleyh sonuna nunu vikaye getirilmesi caizdir. Kelimenin ahvefülî mânâsında kullanılmış olması da ihtimal dahilindedir. Bu takdirde nûn lamdan ibtal edilmiş olur. Ahvefülî cümlesi benim için daha korkunçtur manasınadır.» Halle, meşhur rivâyette noktasız hâ ile tespit edilmiştir. Semt mânâsına gelir. Bazıları bunun hüzün yeri ve kayalık mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Bir günün bir sene, bir günün bir ay ve bir günün bir hafta olmasını ulemâ zahiri mânâsı-üzere kabul etmişlerdir. Çünkü hadîsde sair günlerinin mutad günler gibi olacağı bildirilmiştir. Ashab bu uzun günlerde namazlarını nasıl kılacaklarını sorunca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün mikdârı takdir edip, o miktar içinde beş vakit namazlarını kılmaları lâzım geldiğini tenbih buyurmuştur. Yani; fecir doğduktan sonra sair günlerdeki mutad zaman geçtikten sonra öğleyi kılacaklar. Öğle ile ikindi arasındaki zaman miktarı geçince ikindiyi kılacaklar. Diğer namazlarda da buna göre hareket edeceklerdir. Kâdi Iyâz ile ulemâdan bazıları: «Bu hüküm o güne mahsustur. Bunu bize şeriat sahibi mesrû kılmıştır. Bu hadîs olmasa da mesele bizim içtihadımıza bırakılsa, biz diğer günlerde olduğu gibi, o uzun günde de vakit geldikçe o vaktin namazını kılar ve sadece beş vakit namazla iktifa ederdik.» demişlerdir. Maamafih mes'e-le ihtilaflıdır. Bir takım ulemâ: «Vakit müeddanm zarfı, edasının şartı, nefsi vucubunun sebebi zâhirisidir. Şart bulunmayınca meşrut da bulunmaz. Binâenaleyh gerek bu uzun günlerde, gerekse kutuplar gibi gece ile gündüzün altışar ay devam ettiği yerlerde vakit bulunmadığı için namaz da farz değildir.» demişlerdir. Onlara göre altı ay devam eden günde sadece beş vakit namaz kılınacak, demektir. Şâir ulemâ ise bu hadîsle istidlal ederek, bu yerlerde oraya en yakın mutad günü ve gecesi olan bir beldenin günleri miktarı zaman ayrılarak, o zamanın içinde yukardaki takdire göre beş vakit namaz kılınacaktır. Fetva bu kavle göredir. İhtiyat da budur. Hazret-i İsâ'nın ineceği bildirilen Akminâre, Şam'da hâlen mevcuttur. Lüd kapısı Beyt-i Makdise yakın bir beldedir. Hazret-i İsâ'nın yanına gelen kavmin yüzlerini silmesi hakkında Kâdî Iyâz: «İhtimal bu hakikattir. Onların yüzlerini teberrüken silmiştir. Fakat onların korku ve şiddetlerini gidermek için bir işaret olması ihtimâli de vardır.» diyor. Tehârûc: İnsanların gözü önünde eşeklerin yaptığı gibi kadınlarla cim'a etmektir. |