Geri

   

 

 

 

İleri

 

19- İbn Sayyad Kısassı Bâbı

7528- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Osman'ındır. (İshâk: Ahberana; Osman ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Vâil’den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte idik. İçlerinde İbn Sayyâd da bulunan bir takım çocukların yanından geçtik. Çocuklar kaçtı, İbn Sayyâd ise oturdu. Galiba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan hoşlanmadı da ona:

«Allah hayrını versin! Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor müsün?» dedi, İbn Sayyâd:

— Hayır! Bilâkis sen benim Resûlüllah olduğuma şehâdet edersin, cevâbını verdi. Bunun üzerine Ömer b. Hattâb:

— Bana müsaade buyur ya Resûlallah! Şunu Öldüreyim, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Eğer bu senin zannettiğin (deccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez.» buyurdular.

7529- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile İshâk b. İbrahim ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Küreyb'indir. (İbn Nümeyr: Haddesena; Ötekiler: Ahberana tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ebû Muâviye haber verdi.

(Dedi ki): Bize A'meş, Şakîk'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraber yürüyorduk. Derken İbn Sayyâd'ın yanına uğradı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

«Senin için bir şey sakladım.» dedi. İbn Sayyad:

— Dumandır! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sus! Sen değerini aşamazsın!» buyurdu. Bunun üzerine Ömer:

— Ya Resûlallah, bana müsaade et de şunun boynunu vuruvereyim, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bırak onu! Eğer bu korktuğun şahıs ise, sen onu asla Öldüremezsin.» buyurdular.

7530- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Salim b. Nuh, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): İbn Sayyâd'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr ve Ömer, Medine'nin bir yolunda tesadüf ettiler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

«Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet eder misin?» dedi. O da:

— Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet eder misin? mukabelesinde bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Ben Allah'a, meleklerine ve kitaplarına imân ettim. Ne görürsün?»

dedi. İbn Sayyad:

— Suyun üzerinde bir taht görüyorum, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Denizin üzerinde iblisin tahtını mı görüyorsun? (Daha) Ne görüyorsun?» dedi.

— İki doğrucu bir yalancı, yahut iki yalancı bir doğrucu görüyorum! cevabını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Karıştırdı, bırakın onu!» buyurdular.

7531- Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed la. Abdi’l-A'lâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Mu'temir rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben babamdan dinledim.

(Dedi ki): Bize Ebû Nadra, Câbir b. Abdillah'dan rİ-vâyet etti. (Şöyle dedi): Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberinde Ebû Bekr'le Ömer olduğu halde İbn Sâid'e rastladı, İbn Sâid çocuklarla beraberdi...

Ve Cüreyri'nin hadîsi gibi nakletti.

7532- Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Muhammed b. Müsennâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdu’l-A'lâ rivâyet etti. (Dedİ ki): Bize Dâvud, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Said-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): İbnû Sâid'le Mekke'ye kadar arkadaşlık etim. Bana dedi ki:

— Beri bak, insanlardan öylesine rastladım ki, beni Deccal zannediyorlar. Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Onun çocuğu doğmayacak!» derken işitmedin mi? Ben:

— Hay hay! (işittim) dedim.

— Benim çocuğum doğdu. Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «O Medîne İle Mekke'ye giremez!» derken işitmedin mi? dedi. Ben:

— Hay hay! (işittim) dedim.

— Ben Medine'de doğdum ve işte Mekke'ye gidiyorum, dedi. Sonra ;özünün nihayetinde bana şunu söyledi:

— Beri bak, ben onun doğduğu yeri, mekânını ve nerede olduğunu pek âlâ bilirim. Böylece beni şaşırttı.

7533- Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed b. Abdi’l-A'lâ rivâyet ittiler. (Dediler ki): Bize Mu'temir rivâyet etti.

(Dedi ki): Babam Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet ederken dinledim. Ebû Saîd Şöyle dedi: Kendisinden utandığım bir halde İbn Sâid bana şunu söyledi:

— Haydi insanları mazur gördüm. Ya benden size ne ey Muhammedin arkadaşları! Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Deccal yahûdidir!» demedi mi? İşte ben müslüman oldum.

«Onun çocuğu olmayacak!» demedi mi? İşte benim çocuğum oldu.

«Allah ona Mekke'yi haram kılmıştır!» demedi mi? İşte ben haccettim, dedi. Sözüne devam etti. Hatta az kaldı sözü bana tesir ediyordu.

İbn Sayyad Ebû Saîd'e:

— Beri bak vallahi! Ben şimdi onun nerede olduğunu pek âlâ biliyorum. Babasını ve annesini de biliyorum, demiş. Kendisine:

— Bu adamın yerine sen olmak ister miydin? demişler.

— Bana arzolunsa geri çevirmezdim, cevâbını vermiş.

7534- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Salim b. Nûh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Cüreyrî, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Beraberimizde İbn Sâid olduğu halde haccetmek yahut ömre yapmak için yola çıktık. Bir konağa indik. Derken insanlar dağıldı. Ben ve o, ikimiz kaldık. Onun hakkında söylenenlerden dolayı kendisinden şiddetle ürktüm. O eşyasını getirerek benim eşyamın yanına koydu. Ben:

— Gerçekten sıcak şiddetlidir. O eşyayı şu ağacın altına koysana! dedim. Dediğimi yaptı. Bize koyun sütü ikram edildi, İbn Sâid giderek büyük bir kadeh getirdi. Ve:

— İç Ebû Saîd, dedi. Ben:

— Gerçekten sıcak şiddetlidir. Süt de sıcaktır, dedim. Halbuki bir şeyim yoktu. Yalnız onun elinden içmek istemiyordum — yahut onun elinden almak istemiyordum, demiştir. — Bunun üzerine şunu söyledi:

— Ey Ebâ Saîd, içimden öyle geçti ki, hakkımda halkın söylediklerinden dolayı bir ip alayım da, onu bir ağaca asarak kendimi boğayım. Yâ Ebâ Saîd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîsi siz ensar cemaatına âyân olduğu kadar kime âyân olmuştur? Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîsini en iyi bilen insanlardan değil misin? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Deccal kâfirdir!» demedim. Halbuki ben müslümanım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«O kısırdır, çocuğu olmaz!» demedi mi? Halbuki ben çocuğumu Medine'de bıraktım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«O Medine'ye ve Mekke'ye giremez!» demedi mi? Halbuki ben Medine'den yöneldim Mekke'ye gidiyorum.

Ebû Saîd-i Hudrî

Dedi ki: Az kaldı onu mazur görüyordum. Sonra şunu söyledi:

— Beri bak, vallahi ben onu pekâlâ biliyorum. Doğduğu yeri ve şimdi nerede olduğunu da biliyorum. Kendisine

— Bu günün geri kalan saatlarında sana yazıklar olsun! dedim.

7535- Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Bişr (yani; İbn Mufaddal) Ebû Mesleme'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İbn Sâid'e,:

«Cennetin toprağı nedir?» diye sordu.

— Beyaz un'dur. Miskdir, yâ Ebâ'l-Kaâsımî cevâbını verdi.

«Doğru söyledin!» buyurdular.

7536- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsâme, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti ki, İbn Sayyâd, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cennetin toprağını sormuş da:

«Beyaz un'dur, hâlis miskdir!» buyurmuşlar.

7537- Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den, o da Muhammed b. Münkedir'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Câbir b. Abdillah: İbn Saîd Deccal'dır diye Allah'a yemin ederken gördüm de:

— Allah'a yemin mi ediyorsun? dedim,

— Ben Ömer'i, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda bunun üzerine yemin ederken işittim. Fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona itirazda bulunmadı, dedi.

7538- Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. Imrân Et-Tûcîbî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Sâlim'e de Abdullah b. Ömer haber vermiş ki, Ömer b. Hattâb Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'lc birlikte bir cemaatın içinde İbn Sayyâd in tarafına gitmiş. Onu Benî Magâle'nin kal'ası yanında çocuklarla beraber oynarken bulmuş, İbn Sayyâd o gün bulûğa yaklaşmış bulunuyormuş. Hiç hissetmeden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle sırtına dokunmuş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İbn Sayyâd'a: «Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor musun?» demiş. İbn Sayyâd ona bir bakmış ve:

— Şehâdet ederim ki, sen câhillerin Resûlüsün! demiş. İbn Sayyâd da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ;

— Sen benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor musun? demiş Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu reddetmiş ve:

«Ben Allah'a ve Peygamberlerine iman ettim!» buyurmuş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

«Ne görüyorsun?» diye sormuş. İbn Sayyâd:

— Bana bir doğrucu ile bir yalancı geliyor, cevâbını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kendisine:

«Sana bu İş karıştırıldı.» demiş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

«Ben senin İçin bir şey sakladım.» buyurmuş. İbn Sayyâd:

— O dumandır, demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

«Sus! Sen asla değerini aşamazsın!: buyurmuşlar. Derken Ömer b. Hattab:

— Bana müsaade buyur ya Resûlallah! Şunun boynunu vurayım, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

«Eğer bu oysa, sen ona asla musallat olamazsın. O değilse, onu öldürmekte senin İçin bir hayır yokîur.» buyurmuşlar.

7539- Salim b. Abdillah da dedi ki: Ben Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Übey b. Ka'b El-Ensârî ile birlikte İbn Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa gitti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hurmalığa girince hurma dallarıyle korunmaya başladı. İbn Sayyâd kendisini görmeden ondan bir şey işitmek istiyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu kadifeden bir döşeği üzerine uzanmış bir şeyler mırıldanırken gördü. Derken İbn Sayyâd'ın annesi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i hurma dallarıyle gizlenirken görerek İbn Sayyâd'a:

— Ey Safı (bu kelime İbn Sayyâd'ın ismi imiş), bu Muhammeddir! dedi. İbn Sayyâd hemen kalktı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Eğer kadın onu bıraksaydı, hâlini bize beyan edecekti.» buyurdular.

7540- Salim

Dedi ki: Abdullah b. Ömer şunu söyledi: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halk arasında ayağa kalkara' Allah'a gerektiği şekilde senada bulundu. Sonra Deccal'ı anarak:

«Ben sizi ondan uyarırım. Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmini ondan uyarmış olmasın. Gerçekten Nuh (aleyhisselâm) kavmini ondan uyarmıştır. Lâkin size onun hakkında bir söz söyleyeceğim ki, bu sözü hiç bir Peygamber kavmine söylememiştir. Bilmiş olun ki: Bu adamın bir göz kördür. Allah Tebareke ve Teâlâ ise kör değildir.» buyurdular.

İbnü Şihab Şöyle dedi: Bana Ömer b. Sabit El-Ensârî de haber verdi. Ona da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından biri haber vermiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halkı Deccal'dan sakındırdığı gün şöyle buyurmuşlar:

«Onun iki gözünün arasında kâfir (sözü) yazılıdır. Bunu onun yaptıklarından hoşlanmayanlar okur. Yahut bunu her mü'min okur.»

Şunu da ilâve buyurmuşlar:

«İyi bilin ki, sizden biriniz Ölünceye kadar Rabbi (azze ve celle)'yi katiyyen göremeyecektir.»

7541- Bize Hasan . Ali El-Hulvânî ile Ahd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kûb (bu zat İbn İbrahim b. Sa'd'dır) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam, Sâlih'den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bana Salim b. Abdillah haber verdi ki: Abdullah b. Ömer Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) içlerinde Ömer b. Hattatı da bulunan bir gurub ashabıyle birlikte gitti de İbn Sayyâd'ı çocuklarla beraber Benî Muâviye'nin kal'ası yanında oynayan bulûğa yaklaşmış bir çocuk olarak buldu...

Ve râvî hadîsi Ömer b. Sabit hadîsinin sonuna kadar Yûnus'un hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Yâ'kub'dan rivâyet edilen nadîsde râvî Şöyle deditir. «Übey (kadın onu bıraksaydı beyân ederdi) sözünü kastederek: Annesi onu bıraksaydı, o hâlini beyan ederdi, dedi.»

7542- Bize Abd b. Humeyd ile Seleme b. Şebib dahi hep birden Abdürrezzak'dan rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aralarında Ömer b. Hattab da olduğu halde ashabından bir cemaat içinde İbn Sayyad'ın yanına uğramış. İbnü Sayyâd Benî Mağale'nin kal'ası yanında çocuklarla birlikte oynuyormuş. Kendisi de henüz çocukmuş...

Râvî, Yûnus'la Salih'in hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuştur. Şu kadar var ki: Abd b. Humeyd, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Übey b. Ka'b ile hurmalığa gitmesi hususundaki İbn Ömer hadîsini anmamıştır.

7543- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişam, Eyyûb'dan, o da Nâfİ'den naklen rivâyet etti. Nâfi' Şöyle dedi: İbn Ömer Medine yollarından birinde İbn Sâid'e rastladı da, ona kızdıracak sb'z söyledi. O da burnunu attı. Hattâ sokağı doldurdu. Müteakiben İbn Ömer Hafsa'nın yanına girdi. Bunu o da duymuştu. Ona:

— Allah iyiliğini versin! İbn Sâid'den ne istedin? Bilmez misin ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

«Bu ancak kişinin kızdığı bir öfke sebebiyle çıkar.» buyurdular.

7544- Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hüseyn (yani; İbn Hasen b. Yesâr) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn , Vvn, Nâfi'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Nâfi', İbn Sayyâd’ın lâfını ediyordu. İbn Ömer dedi ki: Ben ona iki defa rastladım. Bir defa rastladığımda "bir zata: Bunun o (Deccal) olduğunu mu konuşuyorsunuz? dedim.

— Hayır vallahi! cevâbını verdi.

— Bana yalan söyledin. Vallahi bana bîriniz haber verdi ki, o sizin hepinizden çok mal ve çocuk sahibi olmadıkça ölmeyecektir, Söylendiğine göre bugün o da Öyledir, dedim. Müteakiben hiraz konuştuk, sonra ondan yrildim. İbn Sayyâd'a başka bir defa daha rastladım. Gözü şişmişti:

— Bu gördüğümü gözün ne zaman yaptı? diye sordum.

— Bilmiyorum! diye cevâb verdi,

— Gözün başında olduğu halde bilmiyorsun ha! dedim.

— Allah dilerse onu senin şu sopanda da halkeder, dedi ve işittiğim en şiddetli eşek anırması gibi anırdı. Bazı dostlarım onu elimdeki sopayla sopa kırılıncaya kadar dövdüğümü söylediler. Ama ben vallahi hatırlamıyorum, dedi.

Râvî diyor ki, İbnû Ömer gelerek Ümmü'l-Mü'minînin yanına girdi ve hâdiseyi ona anlattı. Ümmü'l-Mü'minin (Hafsa):

— Ondan ne istiyorsun? Bilmez misin ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hiç şüphe yok ki, onu insanlar üzerine gönderecek olan ilk şey kızdığı gadab olacaktır.» buyurdular, dedi.

Bu hadîsi Buhârî «Kitabu'l-Cihful», «Küâhu'Bedü’l-Halk» ve «OKitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir.

İbnû Sayyâd’ın ismi Sâf'dır. Buna İbn Sâidde denilir. Ulema İbn Sayyâd kıssasını müşkil saymışlardır. Bu adamın deccallardan biri olduğunda, şüphe yoksa da Mesih nâmındaki meşhur Deccal olup olmadığında şüphe edilmiştir. Hadîslerin zahirleri bunun meşhur Deccal olduğuna dâir vahy gelmediğini göstermektedir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bildirilen yalnız Deccal’ın sıfatlarıdır. İbnû Sayyâd da ihtimalli karineler görülmüştür. Onun için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ne bu adamın, ne de başkasının Deccal olduğunu katiyyetle söylememiştir. Hazret-i Ömer'e:

«Eğer bu o Deccal'sa, senin onu öldürmeye gücün yetmeyecektir.» buyurması bundandır. İbnû Sayyâd fitne fesat çıkaran ve kehânet gösteren yalancı deccallardan biri olduğu için, onun sıfatlarını haber vermiştir. Filhakika İbnû Sayyâd kendisine doğrucu ve yalancı kimseler geldiğini, su üzerinde taht gördüğünü, kendisinin meşhur

Deccal olmaktan çekinmediğini, Deccal'ı tanıdığını, doğduğu yeri ve halen nerede olduğunu bildiğini iddia etmiştir. Müslüman görünmesi, cihad etmesi, bulunduğu halden vazgeçmesi onun Deccal olmadığına sarih delil kabul edilmemiştir. Hattabî diyor ki: «İhtiyarladıktan sonra hali selef arasında ihtilaflıdır. Rivâyete göre İbnû Sayyâd bu sözlerinden tevbe etmiş ve Medîne'de ölmüştür. Hattâ cenaze namazı kılınacağı vakit yüzü açılarak cemaata gösterilmiş ye şâhid olun, denilmiştir. Fakat yine rivâyete göre İbn Ömer'le Câbir İbn Sayyâd'ın Deccal olduğuna yemin ederler, bunda hiç şüphe eseri gös-termezlermiş. Hazret-i Câbir'e: İbn Sayyâd müslüman oldu demişler:

— İsterse Müslüman olsun, cevâbını vermiş. O Mekke'ye girdi, zâten Medine'de idi, demişler:

— Girse de Deccal'dır, demiştir.

Ebû Dâvud'un Sünen'inde Hazret-i Câbir'den rivâyet edilen sahih bir hadîsde: «Biz İbn Sayyâd'i Harra harbinde kaybettik.» denilmiştir ki, bu hadîs onun Medîne'de öldüğünü söyleyenlere reddiyedir.

İbn Sayyâd'in Deccal olmadığını söyleyenler, bundan sonra göreceğimiz Cesâse hadîsiyle istidlal etmişlerdir. Câbir hadîsinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Ömer'in sözüne karşı sükût buyurmasından başka bir şey yoktur. İhtimal ki, onun bu şaşr kın hâli karşısında Deccal olup olmadığı hususunda tevakkuf etmiş, sonra onun Deccal olmadığı hususunda kendisine vahy gelmiştir.

Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: İbn Sayyâd, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzurunda Peygamberlik iddia ettiği halde onu neden Öldürmemiştir?

Bu suale iki vecihîe cevap verilmiştir:

1- İbn Sayyâd henüz bulûğa ermemiş bir çocuktu. Mükellef olmadığı için öldürülmemiştir. Kâdî Iyâz bu cevâbı beğenmiştir.

2- İbn Sayyâd yahûdilerle barış aktedildiği bir sırada zuhur etmiştir. Kendisi yahûdi idi. Öldürülmemesi bundandır. Hattâbî bu ikinci cevabı kat'î olarak kabul etmiş ve şunları söylemiştir: «Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne'ye geldikten sonra kendisiyle yahûdiler arasında bir barış andlaşması yazdı. Buna göre yahudilere dokunmamak, onları kendi hallerinde bırakmak şarttı. Ibnu Sayyâd da onlardandı. Yahut aralarına sığınmıştı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gizlediği Duhân âyeti ile onu imtihan etmesine gelince: İbn Sayyâd'in iddia ettiği kehâneti ve gâib hususunda söyledikleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kulağına gelmişti. Bu sebeple onun hakikat hâlini anlamak ve Ashâb-ı kirâmına da bir kâhin, bir sihirbaz olduğunu, şeytanın sair kâhinlere yaptığı gibi, ona da bazı şeyler ilka ettiğini göstermek için kendisini imtihan etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gizlediği şey Duhân âyeti idi.» Ben sana bir şey gizledim. Nedir o? deyince İbnû Sayyâd Duh dedi. Kelimeyi tamamlayarak Duhân diyemedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: Sus! Sen değerini aşamazsın, buyurmuş. Senin gibi şeytandan bir kelime belleyen kâhinlerin yapacağı budur. Fakat Peygamberler öyle değildir. Onlara vahyedilen gâib ilmi tam ve açık olarak bildirilir, demek istemiştir.

Duh: Duman demektir. Bu kelime dah şeklinde de rivâyet olunmuşsa da lûğat kitaplarında bir meşhur rivâyeti duh'dur. Hadîslerde ise yalnız'duh şeklinde rivâyet olunmuştur. Hattâbî: «Burada dumanın bir mânâsı yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepde saklanan bir şey değildîr. Buradaki duh'dan murad; hurmalık ve bahçelik İçinde bulunan bir levdir. Meğer ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana sakladım sözüyle, sana dumanın ismini sakladım mânâsını kastetmiş ola!» demişse de sahih ve meşhur olan kavle göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) duhan âyetini saklamıştır. Bu âyet Teâlâ Hazretlerinin:

"Gökyüzünün aşikâr bir duman getireceği günü gözet." Sûre-i Duhan, âyet: 10. âyet-i kerîmesidir.

Bazıları Duhan sûresinin o anda yazılı olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elinde bulunduğunu söylemiş; bir takımları da sadece Duhan âyetini eline yazdığını bildirmişlerdir. Kâdî Iyâz diyor ki: «En sahih kavle göre İbn Sayyâd, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gizlediği bu âyetten kâhinlerin âdeti veçhile yalnız bu yarım sözü söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan kendisine göktaşı ermeden semâdan kapabildiklerini kâhinlere haber verir.»

Filhakika meleklerin sırlarım çalmak için şeytanların alt semâya çıktıklarını ve onlardan bir iki kelime işitir işitmez, gök taşlarıyle taşlandıklarını Kur'ân-ı Kerîm haber vermektedir. Şeytanlar işittikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese suretiyle bunları kâhinlere bildirirler.

«Cennetin toprakı beyaz un'dur, hâlis misledir.» cümlesinden murad; beyazlıkta un gibi, kokusunun hoşluğu hususunda da misk gibi demektir. İmâm Müslim bu cümleyi rivâyetin birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, diğerinde ise İbnû Sayyâd'a nisbet etmiştir.

Kâdî Iyâz bazı ulemânın ikinci rivâyeti yani bu sözü İbn Sayyad'ın söylemiş olmasını daha muvafık gördüklerini söylemiştir. Keza rivâyetlerin birinde Benî Mağâle, diğer bir rivâyette İbn Megâle kal'ası denilmiştir. Bunların meşhur olanı birincisidir. Müslim, Hulvânî'nin rivâyetinde bu kal'anın Benî Mıkaviye'ye aid olduğunu beyan etmiştir. Bu kal'anın yeri Mescid-i Nebeviyi kıblesine alan bir kimsenin sağına düşermiş. .