5- Bu Ümmetin Birbirleri Sebebiyle Helâk Olması Bâbı 7440- Bize Ebû'r-Rabî El-Atakî ile Kuteybe b. Saîd ikisi birden Hammad b. Zeyd'den rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. (Dedi ki) ; Bize Hammad, Eyyûbdan, o da Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Esma'dan, o da Sevban'dan naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Gerçekten Allah bana yeri topladı da, onun doğusunu batısını gör düm. Hİç şüphe yok ki, ümmetim bana toplanan yerlerin mülküne ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de verildi. Ben Rabbimden ümmetim için onu kıtlık senesiyle helâk etmemesini diledim. Bir de onların üzerine kendilerinden başka bir düşman musallat edip de onların köküne kibrit suyu damlatmamasını istedim. Rabbim: — Yâ Muhammed! Ben bir hüküm verirsem, o geri çevrilmez. Ben üm metin için sana onları umumî kıtlıkla helâk etmeyeceğime ve üzerlerin kendilerinden başka olup, köklerine kibrit suyu damlatacak bir düşma musallat etmeyeceğime söz verdim. Velev ki, üzerlerine yerin her tarafır dakiler —yahut yerin memleketleri arasındakiler demiştir— toplanmış o şunlar. Tâ ki, birbirlerini helâk edip, birbirlerini esir alıncaya kadar buyurdu. 7441- Bana Züheyr b. Harb ile İshak b. İbrahim, Muhammed b. Müsen-nâ ve İbn Beşşar da rivâyet ettiler. (İshak: Ahberana; ötekiler: Hadde-sena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Muâz b. Hişam rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam, Katâde'den, o da Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Es-ma'er-Rahabf den, o da Sevban'dan naklen rivâyet etti ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gerçekten Allahü teâlâ benim için yerin topladı. Hatta doğusunu, batısını gördüm. Bana iki defineyi (yani; kırmızıyla beyazı da verdi)...» buyurmuşlar. Sonra râvi, Eyyûb'un Ebî Kılâbe'den rivâyet ettiği hadîs gibi anlatmıştir. 7442- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H. Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize babain rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Hakim rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Âmir b. Sa'd babasından naklen lıater verdi ki: (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün yayladan geldi. Benî Mua-viye'nin mescidine uğradığı vakit, İçeri girerek, orada iki rek'at namaz kıldı. Onunla birlikte biz de kıldık ve Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra bize döndü de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Rabbınıden üç şey istedim. Bana ikisini verdi. Birini vermedi. Rabbimden ümmetimi açlıkla helâk etmemesini istedim, onu bana verdi. Ondan ümmetimi suda boğmakla belâk etmemesini diledim, bunu da verdi. Felâketlerini kendi aralarında vermemesini diledim. Bunu bana vermedi.» 7443- Bize bu hadîsi İbn Ebi Ömer de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mervân b. Muâviye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Hakim El-Ensârî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Âmir b. Sa'd, babasından naklen haber verdi ki, babası Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte ashabından bir taife içinde gelmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benî Muâviye'nin mescidine uğramış... Râvi İbn Nümeyr'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. Kırmızı ve beyaz definelerden murad; Acem şahı Kisra ile Roma imparatoru Kayser'in altın ve gümüş hazineleridir. Bu hadîsler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mucizelerindendir. Ümmetinin ekseriyetle doğuya ve batıya uzanacağına işaret buyurmuş. Öyle de olmuş. Müslümanlar doğu ile batı arasında bir Okyanusdan diğerine kadar hüküm ve saltanat tesis etmişlerdir. Doğu ile batıya nisbetle şimale ve cenuba o kadar fazla ilerlememişlerdir. Beydâ, asıl ve cemaat demektir. Kuvvet ve mülk mânâsına da kullanılır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in duası bereketiyle Teâlâ Hazretleri onun ümmetine umûmî kıtlık vermemiştir. Bazı yerlerde zaman zaman kıtlık olmuşsa da umûmî İslâm beldelerine nisbetle bunun ehemmiyeti yoktur. Müslümanlar hic bir devirde sel, su baskını deniz faciası gibi umûmî su felâketlerine de uğramamışlardır. Yalnız Teâlâ Hazretleri Resûl-i Ekreminin üçüncü dileğini kabul etmediği için İslâm âlemi asırlar boyunca kendi aralarından zuhur eden büyük bir felâketle penceleşegelmişlerdir. Bu felâket tefrikadır. Teâlâ Hazretleri Müslümanlara «Tefrikaya düşmeyin...» buyurduğu halde, müslümanlar bu emrin tam tersine hareket etmiş, bu suretle parçalana parçalana bugünkü hâle gelmişlerdir. Bu tefrika devam etmektedir. Bilâkis gün geçtikce biraz daha artmakta ve yeni yeni tefrika filizleri çıkmaktadır. Bundan dolayıdır ki, bir grup değil bir memleket halkı, beraberce sofraya oturan bir ev halkı dahi bir fikir etrafında birleşemez hâle gelmiştir. |