Geri

   

 

 

 

İleri

 

18- Ölen Kimseye Cennet Veya Cehennemde Oturacağı Yerin Gösterilmesi, Kabir Azabının İsbatı ve Ondan Allah'a Sığınılması Bâbı

7390- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbn Ömer'den rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hiç şüphe yok ki, sizden biriniz öldüğü vakit kendisine sabah akşam varacağı yer gösterilecektir. Cennetliklerdense cennetlik olacak, cehennem-liklerdense cehennemlik olacaktır. Kendisine işte senin yerin budur, tâ Allah seni kıyâmet gününde oraya gönderinceye kadar! denilecektir.» buyurmuşlar,

7391- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdûrrezzak haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kişi öldüğü vakit varacağı yeri kendisine sabah, akşam gösterilir. Cennetliklerdense cennet, cehennemliklerdense cehennem (gösterilir).» buyurdu.

«Sonra: Kendisine: İşte senin kıyâmet gününde gönderileceğin yerin budur, denilir.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Kitübu'l-Ccn5iz»'de tahric etmişlerdir.

Bu hadîs kabir azabını isbat etmektedir. Ehl-i Sünnetin mezhebine göre kabir azabı haktır. Bu hususta Kitab ve Sünnetten birçok deliller vardır. Allahü teâla’nın cesedin bir kısmına bir nevî hayat iade ederek ona azab vermesi aklen imkânsız değildir. Şeriat da bunu haber verdiğine göre kabul ve itikadı vâcibdir. Hâricilerle Mu'tezüe'nin büyük bir kısmı ve Mûrcie taifesinden bazıları kabir azabını inkâr etmişlerdir. Ehl-i Sünnete göre azabı ölen kimsenin ya bütün cesedi yahut cesedinin bir kısmı görecektir. Allah her şeye kaâdirdir. Ölen kimseye yerinin gösterilmesi mü'min için in'am ve ikram, kâfir için azabdır.

7392- Bize Yahya b. Eyyûb ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe hep birden İbn Uleyye'den rivâyet ettiler. İbn Eyyûb dedi ki: Bize İbn Uleyye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize de Saîd El-Cûreyrî, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da Zeyd b. Sâbit'ten naklen haber verdi. Ebû Saîd

Dedi ki: Ben bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmedim. Lâkin onu bana Zeyd b. Sabit rivâyet etti,

(Dedi ki): Bir defa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) biz de beraberinde olduğumuz halde bir katırının üzerinde Benî Neccâr’ın bir bahçesinde iken anîden hayvan onu yoldan saptırdı, az daha düşüyordu. Bir de ne görelim, altı veya beş yahut dört kabir! (Râvî, Cüreyrî böyle diyordu, demiş.) Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu kabirlerin sahiplerini kim biliyor?» diye sordu. Bir adam:

— Ben (biliyorum), dedi.

«Öyleyse bunlar ne zaman öldüler?» dedi. Adam: — Onlar şirk içerisinde öldüler, cevabını verdi. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Gerçekten bu ümmet kabirlerinde imtihan olunuyor. Eğer defnetmemeniz endişesi olmasaydı, kabir azabından benim işitmekte olduğumu, size de işittirmesi İçin Allah'a dua ederdim.»dedi. Sonra yüzünü bize dönerek: «Cehennem azabından Allah'a sığının!» buyurdu. Ashab:

— Biz cehennem azabından Allah'a sığınırız, dediler. (Bu sefer):

«Kabir azabından Allah'a sığının!» buyurdu, Ashab:

— Biz kabir azabından Allah'a sığınırız, dediler.

«Fitnelerin açığından, kapalısından Allah'a sığının!» buyurdu. Ashab:

— Biz fitnelerden, onların açığından, kapalısından Allah'a sığınırız, dediler.

«Deccal’ın fitnesinden Allah'a sığının!» buyurdu. Ashab:

— Biz Deccal'nı fitnesinden Allah'a sığınırız! dediler.

7393- Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Eğer defnetmemeniz endişesi olmasaydı, size kabir azabından bir şeyler işittirmesini Allah'a dua ederdim.» buyurmuşlar.

7394- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Veki’ rivâyet etti. H.

Bize Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet etliler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

Bu râvilerin hepsi Şu'be'den, o da Avnî. Ebî Cuhayfe'den naklen rivâyet etmişlerdir. H.

Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsenna ve İbn Beşşâr dahi hep birden Yahya El-Kattan'dan rivâyet ettiler. Lâfız Züheyr'indir.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Avn b. Ebî Cuhayfe, babasından, o da Bera'dan, o da Ebû Eyyûb'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güneş battıktan sonra (dışarı) çıktı da bir ses işitti ve:

«Yahûdiler kabirlerinde azab olunuyorlar.» buyurdu.

7395- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şeyban b. Abdirrahman, Katâde'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti.

(Dedi ki): Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

«Kul kabrine konduğu ve yakınları dönüp gittiği vakit, onların ayak seslerini pekâlâ işitir.» Buyurdular ki:

«Ona iki melek gelerek kendisini oturturlar ve ona:

— Bu zât hakkında ne derdin? diye sorarlar. Mü'min:

— Şehadet ederim ki, o Allah'ın kulu ve Resûlüdür, der. Bunun üzerine kendisine:

— Cehennemdeki yerine bak! Allah onun yerine sana cennetten bir yer verdi, denilir.» Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Müteakiben bunların ikisini birden görür.» buyurdular

Katâde

Dedi ki: Bi.. anlatıldığına göre mü'mine kabrinde yetmiş arşın geniş yer verilir Ve üzerine diriltilecekleri güne kadar taze nimet doldurulurmuş.

7396- Bize Muhammed b. Minhâl Ed-Darir de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bize Saîd b. Ebî Arû!;e, Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Gerçekten meyyit kabrine konulduğu vakit, kendisini getirenlerin oradan ayrılırken ayakkabı seslerini pek âlâ işitir.» buyurdular.

7397- Bana Amr b. Zûrâra rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdü’l-Vehhab (yani; İbn Atâ') Saîd'den, o da Katâde'den, o da Enes b. Mâlik’den naklen haber verdi ki, Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Gerçekten kul kabrine konup, dostları yanından döndükleri vakit...» buyurmuşlar,

Râvî Seyhan'ın Katâde'den rivâyet ettiği hadîs gibi nakletmiştir.

7398- Bize Muhammed b. Beşşâr b. Osman El-Abdî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şube, Alkame b. Mersed'den, o da Sa'd b. Ubeyde'den, o da Berâ' b. Âzîb’den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti ki, şöyle buyurmuşlar:

"Allah iman edenleri sabit kaville yerlerinde tular." Sûre-i İbrahim, âyet: 27 (âyet-i kerîmesi) kabir azabı hakkında inmiştir. Ölen kula, Rabbin kim? diye sorulacak. O da: Rabbim Allah! Peygamberim de Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), cevabını verecektir. İşte Allah (azze ve celle)'nin:

«Allah, iman edenleri hem dünya hayatında, hem de âhiretle sabit kaville yerlerinde tutacaktır âyet-i kerîmesi budur.»

7399- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ ve Ebû Bekr b. Nâfi' rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrahman (yani; İbn Mehdî) Süfyan'dan, o da babasından, o da Hayseme'den, o da Bera' b. Âzib'den naklen rivâyet etti.

«Allah, iman edenleri hem dünya hayatında, hem de âhirette sabit kaville yerlerinde tutar... âyet-i kerîmesi kabîr azabı hakkında indi.» demiş.

7400- Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammad b. Zeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Budeyl, Abdullah b. Şakık’dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi):

«Mü'minin ruhu çıktığı vakit, onu iki melek karşılar yukarıya çıkarırlar.»

Hammad

Dedi ki: Râvî onun kokusunun güzelliğini ve miski anlattı.

Ebû Hüreyre şöyle dedi: «Sema ehli: Güzel bir ruh yer tarafından geldi, Allah sana ve kendisini yaşattığın cesede salat eylesin, derler. Müteakiben onu Rabbi (azze ve celle)'ye götürürler. Sonra: Bunu hududun sonuna kadar götürün, buyurur. Kâfirin de ruhu çıktığı vakit, —Hammad onun pis kokusunu ve bir lanet de zikretti demiş— sema ehli pis bir ruh yer tarafından geldi, derler. Ve: Bunu hududun sonuna kadar götürün denilir.»

Ebû Hüreyre

Dedi ki: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinde bulunan ince bir örtüyü şöyle burnuna çevirdi.

7401- Bana İshak b. Ömer b. Selit El-Hâzelî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süleyman b. Muğîra, Sabit'ten, rivâyet etti.

(Dedi ki): Evet, Enes: Ben Ömer'le beraberdim, dedi. H,

7402- Bize Şeybân b. Ferrûh da rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Süleyman b. Muğıra, Sâbit'ten, o da Enes b. Mâlik'den, naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Mekke ile Medine arasında Ömer'le beraber idik.

Hilâle bakıştık. Ben keskin gözlü bir adamdım ve onu gördüm. Benden başka onu gördüğünü söyleyen kimse olmadı. Ömer'e, onu göremiyor musun? demeye başladım. Ömer onu bir türlü göremiyordu. Onu döşeğim üzerine yatarak göreceğim, dedi. Sonra bize Bedir muhariplerinden bahsetmeye başladı ve şöyle dedi: Hakikaten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dün bize Bedir muhariblerinin düşecekleri yerleri gösteriyor:

«Şurası yarın inşallah filânın düşeceği yerdir.» buyuruyordu. Müteakiben Ömer şöyle dedi: Onu hakla gösteren Allah'a yemin ederim ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in çizdiği hududu şaşmıyorum. Bedir'-de öldürülenler birbirleri üzerine bir kuyuya atıldılar. Resûlüllah. (sallallahü aleyhi ve sellem) de giderek yanlarına vardı ve:

«Ey filân onlu filân! Ey fitân oğlu filân! Allah'ın ve Resûlünün sîze va'd ettiklerini hak buldunuz mu? Ben Allah'ın bana va'dettiğini hak buldum.» buyurdular. Ömer:

— Ya Resûlallah! Ruhları olmayan cesetlerle nasıl konuşuyorsun? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Onlara söylediklerimi siz onlardan daha İyi işitir değilsiniz. Şu kadar var ki, bana bir cevab vermeye kadir değillerdir.» buyurdular.

7403- Bize Heddab b. Hâlid rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hanı-mad b. Seleme, Sâbît El-Bûnânî'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir'de öldürülenleri üç gün bırakmış, sonra yanlarına gelerek taşlarında durmuş, kendilerine seslenerek:

«Yâ Ebâ Cehil b. Hişam! Yâ Umeyye b. Halef! Yâ Utbe b. Rabia! Yâ Şeybe b. Rabia! Rabbinizin size vazettiğini hak buldunuz değil mi? Ben Rabbınıin bana vadeîtiğîni hak buldum.» demiş. Ömer, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sözünü işitmiş de:

— Ya Resûlallah! Nasıl İşitsinler, nasıl cevâb versinler ki? Hepsi leş olmuşlar, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki: Benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Lâkın onlar cevap vermeye kadir olamazlar.» buyurmuşlar. Sonra onlar hakkında emir vermiş ve sürüklenerek Bedir kuyusuna atılmışlar.

7404- Bana Yûsuf b. Hammad El-Ma'nî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdû’l-A'lâ, Said'den, o da Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den, o da Ebû Talha'dan naklen rivâyet etti. H.

7405- Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den rivâyet etti,

(Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik, Ebû Talha'dan naklen anlattı. (Dedİ ki): Bedir harbi olduğu gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) küfıâra gâlib gelince Kureyş'in ulularından yirmi küsur adam hakkında (Ravh’ın hadîsinde yirmidört adam hakkında denilmiştir) emir verdi. Bunlar Bedr'in kuyularından bir kuyuya atıldılar...

Ve râvî hadîsi Sâbit'in, Enes'den rivâyet ettiği hadîs mânâsında nak letmiştir.

Bu hadîsleri Buhârî «Cenaze» bahsinde tahric etmiştir.

Suâl meleklerinin ibâresindeki zattan murad; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. Bu ibarede onu ta'zime delâlet eden söz bulunmaması ölüyü imtihan içindir. Tâ ki soranın sözünden ta'zim hissesi kapıp da orada ta'zime kalkışmasın. Meleklerin suallerine mü'minler cevab verecektir. Çünkü Allah iman edenleri sözlerinde sabit küacakdır. Bundan sonra mü'min kıyâmete kadar in'am ve ihsan görecek, kabri alabildiğine genişletilecektir. Kâdî Iyâz: «Bu genişletmenin zahiren anlaşıldığı gibi olması muhtemeldir. Ruhu iade edildiği vakit gözünün önünden etrafındaki kesif perdeler kaldırılır. Kabrin karanlığım ve darlığını hissetmez. Fakat bunun rahmet ve nimet için bir darb-ı mesel ve istiare olması ihtimali de vardır. Nitekim Allah onun kabrini sulasın, denilir. Birinci ihtimal daha sahihtir.» diyor. Yine Kâdı'nin beyanına göre mü'minin ruhu hakkında: «Bunu hududun, sonuna kadar götürün...» sözünden murad; Sİdretü'l-müntehâ'dır. Kâfirin son hududu ise siccindir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):in çarşafı burnuna götürmesi anlattığı pis kokudan, dolayıdır. Bedir muharibleri hakkında küffârın birer birer isimlerini sayarak tepelenecekleri yeri göstermesi onun mucizelerindendir. Ölülerin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sözünü işitmelerine gelince Ma'ziri bazı ulemanın bu hadisin zahiriyle amel ederek: «Ölü işitir,..» dediklerini söylemiş. Sonra bunu kabul etmeyerek işitmenin Bedir'de öldürülenlere hâs olduğunu iddia etmişse de Kâdî Iyâz bu sözü reddetmiş, hadislerde beyan edilen işitmenin umûmî olduğunu söylemiştir.

Nevevî: «Kabirlere selâm vermeyi bildiren hadîsler bunu iktizâ etmektedir. Zahir ve muhtar olan kavil de budur.» diyor.

Kalîb ve Taviy kelimeleri taşla örülmüş kuyu mânâsına gelirler. Ulemâ cesetlerin kuyuya atılmasını defn ve hürmet saymamış, bunun pis kokularından kurtulmak için yapıldığını söylemişlerdir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Eğer defnetmemeniz endişesi olmasaydı...» sözünden murad: Eğer kâfiri tahkir için yahut hayret ve dehşete düşerek takatsiz kaldığınız için defnetmeden bırakmanız endişesi olmasaydı ilah... demektir.