Geri

   

 

 

 

İleri

 

14- Cehenneme Zalimlerin Cennete De Zayıfların Gireceği Bâbı

7351- Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular;

«Cennetle cehennem münâkaşa ettiler de, biri:

— Bana zâlimlerle kibirliler girecek, dedi. Öteki de:

— Bana zayıflarla yoksullar girecek, dedi. Bunun özerine Allah (azze ve celle) berikine:

— Sen benim azabınısın. Seninle dilediğimi azab ederim ve galiba

«seninle dilediğime isabet ederim) buyurdu. Ötekine de:

— Sen benim rahmetimsin, seninle dilediğime rahmet ederim. Sizîn har biriniz için dolusu doluya (kullar) var, buyurdu.»

7352- Bana Muhammed b. Râfİ'de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şebabe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Verkââ Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar:

«Cehennemle cennet münakaşa ettiler. Cehennem:

— Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum, dedi. Cennet de:

— Aceb bana neden İnsanların zayıflarıyle sakatları ve âcizlerinden başkası girmiyor, dedi. Bunun üzerine Allah cennete:

— Sen benim rahmetimsin. Seninle ben" kullarımdan dilediğime rahmet eylerim, buyurdu. Cehennem de:

— Sen benim azabınısın. Seninle ben kullarımdan dilediğimi azab ederim. Sizden her biriniz için dolusu doluya kul var, bıryurdu. Fakat cehennem dolmaz. Allah da ayağını onun üzerine koyar (bu sefer) yeter, yeteri der. Orada artık dolar ve içindekiler birbirine girer.»

7353- Bize Abdullah b. Avn El-Hilâlî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Süfyan (yani; Muhammed b. Humeyd) Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan, o da İbn Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyreden naklen rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Cennetle cehennem münakaşa etti...» buyurmuşlar.

Râvî hadîsi Ebû'z-Zinad’ın hadîsi mânâsında hikâye etmiştir.

7354- Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Bize Abdürrezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih’den rivâyet etti. Hemmam; Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize rivâyet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

«Cennetle cehennem münâkaşa ettiler. Cehennem:

— Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum, dedi. Cennet de:

— Aceb bana neden insanların zayiflarıyle sakatlarından ve gafillerinden başkası girmiyor, dedi. Allah cennete:

— Sen ancak benim rahmetimsin; ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim, cehenneme de:

— Sen ancak ve ancak benim azabınısınj seninle ben kullarımdan dilediğimi azab eylerim. Sizden her bîrinize dolusu doluya (kullar) var, buyurdu. Fakat cehennem Allah Tebâreke ve Teâlâ ayağını koymadıkça dol-maz. (O zaman) Yeter, yeter, yeter! der ve artık dolar. Cüzleri birbirine girer. Ama Allah mahlûkatından hiç bir kimseye zulmetmez. CenneîG gelince: Şüphesiz Allah onun İçin de halk yaratır.»

7355- Bize Osman b. Ebi Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Cennetle cehennem münâkaşa ettüer...» buyurdu.

Râvî: «Her ikinize de dolusu doluya vereceğim...» cümlesine kadar hû Hüreyre hadîsi gibi nakletmiş, ondan sonraki ziyâdeyi anmamıştır.

7356- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şeyban, Katâde'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Cehennem: Daha var mı? demekte devam edecek. Nİhâyet Rabbu'l-Izze Tebâreke ve Teâlâ ayağını onun üzerine koyacak. O da: izzetin hakkı için yeter, yeter! diyecek ve cüzleri birbirine kavuşacaktır.»

7357- Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdûssa-med b. Abdil-Vâris rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebân b. Yezid El-Attâr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Katâde, Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen Seyhan'ın hadîsi mânâsında rivâyet etti.

7358- Bize Muhammed b. Abdilluh Er-Ruzzî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdü'l-Vehbab b. Atâ', Allah (azze ve celle)'nin:

"O gün cehenneme: Doldun mu? diyeceğiz. O da daha var mı? diyecektir." Sûre-i Kâf, âyet: 30. âyet-i kerîmesi hakkında rivâyet etti de, dedi ki: Bize Saîd'den, o da Katâde’den, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi ki, şöyle buyurmuşlar:

«Cehennem'e atılmak da, o da daha var mı? diye sormakla devam edecek. Nihayet Rabbu'l-İzze onun üzerine ayağını koyacak ve cüzleri birbirine kavuşacak. Cehennem, İzzetin ve keremin hakkı için yeter yeter diyecek. Cennette de fazlalık devam edecek. Hatta Allah onun için yeni halk yaratacak ve onları cennetin fazlasına iskân edecektir.»

7359- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Affân rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammad (yani; İbn Seleme) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Sâid haber verdi.

(Dedi ki): Enes'i, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen şöyle derken işittim:

«Cennetten Allah'ın dilediği kadarı kalacak, sonra Allahü teâlâ dilediklerinden onun İçin yeni halk yaratacaktır.» buyurdu.

Bu rivâyetleri Buhârî «Kitâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu'l-Eyman ve Nüzûr»'da; Enes rivâyetini Tirmizî «Kitâbu't-Teisir»'de; Nesâî «Kitâbu'n-Nuût»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir.

Cennetle Cehennemin münâkaşa ve muhasemesi hakkında Nevevî şunları söylemiştir: «Bu hadîs zahir mânâsı üzeredir. Allahü teâlâ cennetle cehenneme temyiz halketmiş, bu sayede idrak sahibi olmuşlar ve birbirleriyle muhasamede bulunmuşlardır. Ama bundan onların daimî surette akü ve temyiz sahibi olmaları lâzım gelmez.» Maamafih bu münakaşanın lisânı hal ile yapılmış olması da muhtemeldir.

Bu hadîsin otuz altı nolu rivâyetindeki «gırratuhum» tâbiri «garesü-hum» ve «acezejtühüm» şekillerinde de rivâyet olunmuştur.

Garez ; Açlık, demektir, Accde de: Âcizin cemidir. Fakat en meşhur rivâyeti «gırra»fdır. Bundan murad; gafil takımı yani; sünneti iyi anlamayan avâmdır. Bunlar saf oldukları için aralarına fitne ve bid'at girmez. İmanları sabit, inançları sağlamdır. Mü'minlerin ekserisi bunlardandır. Cennetliklerin ekserisi de bunlardan olacaktır. Arif ve Salih ulemânın adedi azdır Onların dereceleri yüksek olacaktır.

Kat yahut katı bana yeter mânâsına ism-i fiildir.

Bu hadîsler sıfat hadîslerinin meşhurlarındandır. Evvelce de îzah ettiğimiz vecihle ulemâ bu hususta mûfevvi'da ve müevvile olmak üzere iki mezhebe ayrılmışlardır. Müfevvida tefvîzciler yani; bu gibi hadîslerin mânâlarını Allah'a havale eyleyenlerdir. Selefin cumhûru bu mezhebde idi. Onlar kelimenin hak olduğuna iman eder, mânâsını Allah'a bırakırlardı. Çünkü kelimenin zahirî mânâsı Allahü teâlâ hakkında müstehıl yani; imkânsızdır. Müevvile te'vilcilerdir. Cumhûru Mütekelliminin mezhebi budur. Bunlar Allahü teâlâ hakkında vârid olan el ve ayak gibi aza isimleri hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu hadîslerde geçen ayak tâbirinden mütekaddim mânâsı kastedildiğini söylemişlerdir. Arabcada bu mânâ geçerlidir. Hadîsden murad; Allah cehennemin üzerine cehennemliklerden bazılarını koyar, demektir. Bir takımları buradaki ayaktan bazı kulalrın ayağı kastedildiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre mânâ: Allah cehennemin üzerine bazı kullarının ayağım koyar, demek olur. Kademin bir mahlûk ismi olduğunu söyleyenler olduğu gibi, yer ismi olduğunu söyleyenler de vardır. Hatta bazıları kadem kelimesini kudumdan alarak ona takdim mânâsını vermişlerdir. Bu takdirde hadîsin mânâsı: Allah cehennemin üzerine kulun azab için takdim ettiği şeyleri koyar, demek olur.

Ayak koymaktan murad; yeter artık mânâsına geldiğini söyleyenler de olmuştur.

Kâdî Iyâz diyor ki: «Bu te'villerin en güzeli kadem kelimesinden cehennemi haketmiş bir kavm murad edilmiş olmasıdır. Kelimeyi zahirî mânâsına almamak mutlaka lâzımdır. Çünkü Allahü teâlâ hakkında aza imkânsızdır, bu husasta kati delil vardır.

Allahü teâlâ’nın cennet için yeniden kullar yaratması Ehl-i Sünnet'in delillerindendir. Onlara göre sevab vermek, amele bağlı değildir. O, Allah'ın biri lûtfu ihsanıdır. Bu hadîsde de cennette yaratılan kullara hiç bir amelleri olmadığı halde sevab verileceği bildirilmektedir. Nitekim küçükken ölenlerle delilerin hâli de böyledir. Bunların hiç bir ameli olmadığı halde, cennete girecek Allahü teâlâ’nın fadlu rahmetine nail olacaklardır. Bu hadîsler cennetin pek büyük olduğuna da delildirler. Filhakika sahîh bir hadîsde cennette bir kişiye dünya kadar yer verileceği, dünyanın on misli kadar da ziyâdesi ihsan edileceği ve yine de yeni yaratılacaklar için boş yer kalacağı bildirilmiştir.

7360- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye, A'meş’den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

«Kıyâmet gününde ölüm sanki bakla bir koçmuş gibi getirilecek. (Ebû Kûreyb şunu ziyade etti): Ve cennetle cehennemin arasında durdurulacak (Hadîsin kalan kısmı hususunda ittifak ettiler.) Ve Ey cennetlikler, bunu bi liyor musunuz? denilecek. Onlar başlarını kaldırarak bakacaklar: Evet, bı ölümdür! diyecekler ve:

— Ey cehennemlikler bunu biliyor musunuz? denilecek. Onlar da baş larıni kaldırarak bakacaklar ve:

— Evet, bu ölümdür! diyecekler. Müteakiben emir verilerek koç kes lecek. Sonra:

— Ey cennetlikler, size ebediyet... Artık ölüm yok ve: — Ey ceher nemlikler, size de ebediyet!.. Artık ölüm yok, denilecektir.»

"Onları hesabın görüleceği hasret günüyle korkut! Halbuki onlar galette idiler. İman etmezlerdi." Sûre-i Meryem, âyet: 39. âyetini okudu ve eliyle dünyaya işaret etti.

7361- Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

«Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme konulduğu vakit:

— Ey cennetlikler! denilecek...»

Sonra râvî Ebû Muâviye hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuştur. Yalnız o: «İşte Allah (azze ve celle)'nin kavli budur.» demiş. «Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) okudu.» dememiştir. «Eliyle de dünyaya İşaret etti.» cümlesini dahi anmamıştır.

7362- Bize Züheyr b. Harb ile Hasen b. Alî El-Hulvâni ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Ahberanî; ötekiler: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Ya'kub (bu zat İbn İbrahim b. Sa'd'dır.) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam Sâlih'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Nâfi' rivâyet etti ki: Abdullah Şöyle dedi: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:.

«Allah cennetlikleri cennete, cehennemlikleri de cehenneme koyacak., sonra aralarından bir dellâl kalkarak:

— Ey cennetlikler (artık) ölüm yok ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok. Herkes bulunduğu yerde ebedîdir, diyecektir.»

7363- Bana Harun b. Saîd El-Eylî ile Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ömer b. Muhammed Zeyd b. Abdillah b. Ömer b. Hattab rivâyet etti. Ona da babası, Abdullah b. Ömer'den rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme vardıkları zaman ölüm getirilecek ve cennetle cehennem arasına konulacak, sonra kesilecektir. Sonra bir dellâl:

— Ey cennetlikler (artık) ölüm yok! Ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok! diye nida edecek. Böylece cennetliklerin sevinci bir kat daha artacak, cehennemliklerin üzüntüsü de bir kat daha artacaktır.»

Bu hadîsin Ebû Saîd rivâyetini Buhârî, Tirmizî ve Nesâî «Kitabu't-Tefsir»'de; İbn Ömer rivâyetini Buhârî «Kitâbu'r-Rİkak»'da tahric etmişlerdir.

Ehl-i Sünnet'e göre ölüm, hayata zıt olan bir arazdır. Mutezile'den bazıları onun araz olduğunu kabul etmemiş, ölüm hayatın yokluğudur, demişse de bu söz hatadır. Çünkü Teâlâ Hazretleri: «Ölümü ve hayâtı yarattı...» buyurarak, ölümün mahlûk olduğunu isbat etmiştir. Her iki mezhebe göre de, ölüm cisim değildir. Onun koç suretinde getirilip kesilmesi te'vil olunur ve: «Allahü teâlâ onu cisim olarak yaratır sonra kesilir.» denilir. Yahut bu sözden maksad temsildir. Ölümü kimir keseceği ihtilaflıdır. Bâzılarına göre onu Yahya b. Zekeriya (aleyhisselâm) , Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda kesecektir. Bir takımları Cebrail (aleyhisselâm)’ın cennet kapısında keseceğini söylemiştir.

Emlâh: Bazılarına göre hâlis beyaz demektir. Kisâî: Beyazl; siyah karışık olup, beyazı daha çok mânâsına geldiğini söylemiştir.

7364- Bana Süreye b. Yûnus rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Humeyd b. Abdirrahman, Hasen b. Sâlih'den, o da Harun b. Sa'd'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kafirin avurt dîşî yahut kâfirin azı dişi Uhud dağı kadar, cildinin kalınlığı da üç gecelik yol mesabesinde olacaktır.» buyurdular.

7365- Bize Ebû Kûreyb ile Ahmed b. Ömer El-Vekîî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn FudayI babasından, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den merfûan rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Cehennemde kâfirin iki omuzunun arası hızlı giden binek kimsenin uç günlük yolu kadardır.» buyurmuşlar.

Vekiî: «Cehennemde...» kaydını anmamıştır.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir.

Kıyâmet gününde kâfirin dişinin Uhud dağı kadar büyük, cildinin üç günlük yol kadar geniş olması hakkında Nevevî şunları söylemiştir ; «Bütün bunlar ona daha fazla elem verdiği içindir. Bunların hepsi Allahü teâlâ'nın kudreti dahilindedir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdiği için bunlara inanmak vâcibdir.»

7366- Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ma'bed b. Hâlid rivâyet etti. O da Harise b. Vehb'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den dinlemiş. Şöyle buyurmuşlar: «Size cennetlikleri haber vereyim mi?» Ashab: — Hayhay! demişler. (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: «Her zaif görülen, zayıf kimsedir. Allah'a yemin etse, onu yemininde sadık çıkarır.» demiş. Sonra:

«Size cehennemlikleri haber vereyim mi?» buyurmuş. Ashab:

— Hay hay! demişler.

«Her katı düşman cimri, kibirlidir.» buyurmuşlar.

7367- Bize Muhammed b. Müsennâ da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Yalnız o: «Size göstereyim mi?» demiştir.

7368- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nûmeyr de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyan, Ma'bed b. Hâlid'den rivâyet, etti.

(Dedi ki): Ben Harise b. Vehb El-Huzâî'yi şunu söylerken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Size cennetlikleri haber vereyim mi? Her zayıf görülen, zayıftır. Allah'a yemin etse, onu yemininde sadık çıkarır. Size cehennemlikleri haber vereyim mi? Her cimri, neseb İddiacısı kibirlidir.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsir», «Kitâbü'l-Edeb ve «Kitabu'n-Nüzûr»'da; Tirmizî «Kitâbu Sıfeti Cehennem»de; Nesâî «Kİtâbu't-Tefsir»'de; İbnû Mâce «Kitabu'z-Zühd»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Müteda'af: İnsanların zayıf görerek tahkir ettikleri kimsedir. Bu kelime müteda'ıf şeklinde de rivâyet olunmuştur. Bu takdirde mânâsı mütevazı', kendini hiçe sayan demek olur. Kâdî Iyâz: «Buradaki za'fdan murad; kalblerin nezaket ve-inceliği ve imana yatkınlığı da olabilir.» diyor. Hadîsden murad: Ekseriyetle cennetliklerin bu gibi insanlardan olacağını beyandır.

«Allah'a yemin etse, onu yemininde sâdık çıkarır...» cümlesinden mu-mad; bazılarına göre: Dua etse, duasını kabul buyurur, manasınadır.

Utl: Katı, bâtıl hususundaki düşmanlığı şiddetli kimse demektir. Cevvaz, elinden ;bir şey çıkmayan pinti mânâsına gelir. Bazıları bu kelimenin çok etli ve yürürken böbürlenen mânâsına geldiğini, bir takımları kısa, şişman demek olduğunu söylemişlerdir.

Zenîm: Kendinin yalandan bir kavme mensub olduğunu iddia eden kimsedir.

Cehennemlikler de ekseriyetle bu gibi kimselerden müteşekkil olacaklardır.

7369- Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Hafs b. Meysera, Alâ' b. Abdirrahman'dan, o da tabasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Nice kapılardan kovulan saçı keçeleşmiş kimse vardır ki, Allah'a yemin etse, Allah onu yemininde sâdık çıkarır.» buyurmuşlar.

7370- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Nümeyr, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Abdullah b. Zem'a'dan naklen rivâyet etti, (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okudu da, deveyi ve onu boğazlayanı anarak şöyle buyurdu:

«Semûd kavminin en yaramazı (yerinden) fırladığı zaman: Bu deve için muktedir müfsit, kavminin İçinde Ebû Zem'a gibi kuvvetli bir adam yerinden fırladı.» buyurdu. Sonra kadınları anarak onlar hakkında va'x etti. Sonra:

«Sizden biriniz ne zamana kadar karısını dövmeye devam edecek?» Ebû Bekr'in rivâyetinde: «Cariyeyi dövmeye...» Ebû Küreyb'in rivâyetinde ise: «Köleyi dövmeye (ne zamana kadar devam edecek)... Olur ki, o kadınla son gününde cima' eder.» denilmiştir. Sonra ashabına yellenmeye güldükleri için va'z ederek:

«Sizden biriniz yaptığına gülmeye ne zamana kadar devam edecek?» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî ile Tirmizî «Tefsir» bahsinde; Nesâî «Tefsir» ve «Işrâtû'n-Nisâ'» bahislerinde; İbn Mâce «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Deveden murad; Salih (aleyhisselâm)'ın devesidir. Bu deveyi Semûd kavminin en şakisi Kudâr b. Sâlif boğazlamıştır. Bu adam uğursuzlukta Uhaymiri Semûd diye darb-ı mesel olmuştur. Kısa boylu, kırmızı benizli sarışın veled-i zina bir herifmiş.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Şems sûresinin: «Semûd kavminin en yaramazı (yerinden) fırladığı zaman...» âyetini okumuş, sonra deveyi kesmek için yerinden fırlayan adamın tarifini yapmıştır.

Ârim: Şer, müfsit, pis mânâlarına gelir. Cahil, serseri mânâsına geldiğini söyleyenler de vardır.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu adamı Ebû Zem'a'ya benzetmiştir. Ebû Zem'a, Abdullah b. Ebî Zem'a'nın dedesi Esved'dir. Esved, müslümanlarla alay edenlerden biriydi. Mekke'de kâfir olarak ölmüş. Oğlu Zem'a dahi Bedir gazasında kâfir olarak tepelenmiştir.

Abdullah b. Zem'a rivâyeti, zaruret yokken kadın ve hizmetçiyi dövmekten, sesle yellenene gülmekten men etmektedir. Câhiliyet devrinde Arablar bir meclisde sesle yellenen kimseye gülerlermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan men etmiş, işitmezlikten gelinerek başka şeyle meşgul olunması gerektiğine işaret buyurmuştur. Çünkü meclislerde sesle yellenmek ve sonra buna gülüşmek Lût kavminin âdet-lerindendir.

7371- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerir Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Şu Ka'b oğullarının babası Amr b. Luhay b. Gamca b. Hindifî cehennemde bağırsaklarını sürüklerken gördüm.» buyurdular.

7372- Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasen El-Hulvânî ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Ahberanî, ötekiler: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki): Bize Yakub (bu zat İbn İbrahim b. Sa'd'dır) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam Sâlih'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Saîd b. Müseyyeb'i şunu söylerken işittim: Bahira, şeytanlar için sağılmaktan menedilen devedir. Onu insanlardan kimse sağamaz. Sâibe ise, Arabların ilâhları için bıraktıkları devedir. Onun üzerinde hiç bir şey taşınmaz. İbn Müseyyeb

Dedi ki: Ebû Hüreyre şunu söyledi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben Amr b. Âmir El-Huzâî'y'ı cehennemde bağırsaklarını sürürken gördüm, Bu adam ilk sâibe bırakan adamdır.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Menâkıb»'de tahric etmiştir.

Câhiliyet devrinde Arablar deve beşinci yavruyu doğurduktan sonra, o hayvanın kulağını yarar, artık ona binmeyi ve o hayvanın sütünü haram sayarlardı. Putlarına tazim için hayvanın suya ve mer'aya gitmesine mani olunmazdı. Bu deveye bahîra denilirdi.

Bir adam seferinden dönersem yahut hastalığımdan iyileşirsem, devem sâibe olsun, diye nezrederdi. Artık bu hayvandan istifâde dahi haram sayılırdı. Buhârî şaibeyi Arabların putları için tahsis ettikleri deve mânâsına almıştır. Arablar sığır ve koyundan da bahîra ve sâibe yaparlardı. Ancak hüküm bu hayvanların yalnız dişilerine mahsustu. Hayvanın binmesi, yavrusu, yün ve yapağısı putun olur, sütü ile menfaati erkeklere mahsus kalırdı. Kadınlar bundan istifâde edemezlerdi.

İbn Abbâs Hazretlerinin beyânına göre, dişi deve beşinci yavruyu erkek doğurursa, o yavruyu keserler ve erkek kadın hep beraber yerlermiş. Dişi doğurursa, devenin kulağını yararlar, ona bâhira derlermiş. Arablarda deveyi sâibe yapmak âdeti Amr b. Âmir'den kalmıştır.

Arablar arasında İsmail (aleyhisselâm)’in dinini ile değiştiren, put diken, sâibe ve bahîra âdetini ilk çıkaran kimse, bu adamdır.

Şam'dan Hübel denilen putu Mekke'ye getirerek dikmiş, halkı ona ibâdet ve ta'zime teşvik etmiştir. Kendisi cömert bir adam olup, fakir fukarayı doyurduğu ve giydirdiği için Arablar üzerinde büyük nüfuzu varmış. Çok defa hac mevsiminde on bin deve keser, fukaraya on bin hülle giydirirmiş.

Fakat hadîs-i şerif den anlaşılıyor ki, hiç bir kâfire âhirette dünyevî iyilikleri fayda vermeyeceği gibi, buna da bütün bu yaptıklarının zerre kadar faydası olmamış. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini cehennemde bağırsaklarını sürüklerken görmüştür.

7373- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerir Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû lîüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki, ben onları görmedim. (Biri) Beraberlerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar olup, onlarla İnsanları döğen bir kavm, (diğeri) giyinmiş, çıplak, eğrilmiş ve eğrilten bir takım kadınlardır! Başları eğri deve hörgüçleri gibidir. Bunlar cennete giremeyecek, onun kokuşunu da duyamayacaklardır. Halbuki cennetin kokusu şu kadar ve şu kadar mesafeden duyulacaktır.» buyurdular.

7374- Bize İbn Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Zeyd (yani; İbn Hubab) rivâyet etti.

(Dedi ki): Gize Eflah b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Çok yaşarsan ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunan bir kavmi görmen yakındır. Bunlar Allah'ın gadabı içinde sabahlar, Allah'ın hısımı içinde akşamlarlar.» buyurdular.

7375- Bize Ubeydullab b. Saîd İle Ebû Bekr b. Nâfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Âmir El-Akadî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Eflah b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Çok yaşarsan Allah'ın hışımı içinde sabahlayan ve lâneti içinde akşamlayan, ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar olan bir kavimi görmen yakındır.» buyururken dinledim.

Bu hadîsin kadınlardan bahseden rivâyeti, çıplak kadınlar Bâbında geçmişti.

Hadîs-i şerif, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizelerinden olup, haber verdiği gibi zuhur etmiştir. Yine hülâsa edelim; sığır kuyrukları gibi kamçıları olan kavm zabıta memurlarıdır.

Giyinmiş çıplaklardan murad; bir kavle göre Allah'ın nimetlerinden giyinip de şükretmeyen kadınlardır. İkinci kavle göre ise, bunlar elbise giyen, fakat hayr işleyip âhireti için çalışmayan kadınlardır. Üçüncü kavle göre güzelliklerini göstermek için bedenlerinin bir kısmını açanlardır. Dördüncü kavle göre ise, altındakini gösterecek derecede ince elbise giyenlerdir.

Eğrilmiş kadınlar Allah'ın taatından çıkanlardır. Eğriltenler de, kendi yaptıkları marifeti başkasına Öğretenlerdir. Bâzılarına göre eğrilenlerden murad; kırıtarak yürüyenler, eğriltenler de, omuzlarını kırarak yürüyenlerdir.

Başlarının deve horgüçlerine benzetilmesi, saçlarına çeşitli şeyler sararak tepeye doğru yükselttikleri ve kurdukları hotos yana doğru eğril-diği içindir.

Hadîs-i şerif böylelerin cennete girmek şöyle dursun, onun kokusunu bile alamıyacaklarına açık delildir.

Zamanımızda olduğu kadar kadınların hiç bir devirde bu hadîs-i şerife tam mânâsıyle misâl teşkil ettikleri görülmemiştir sanırım. Allah müslümanlara intibahlar nasib etsin.