15- Zulmün Haram Kılınması Bâbı 6737- Bize Abdullah b. Abdirrahman b. Behrâm Ed-Dârimî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mervân (yani İbn Muhammed Ed-Dımeşkî) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Saîd b. Abdil-Aziz, Rabîa b. Yezid'den, o da Ebû İdris El-Havlânî'den, o da Ebû Zer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen Allah Tebâreke ve Teâlâ'dan rivâyet ettikleri meyânında şunu rivâyet etti: « (Allah) Buyurdu ki: Ben zulmü kendime haranı kılmışımdir. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyin! Ey kullarım! Hepiniz dalâlettesiniz, yalnız benim hidâyete erdirdiğim müstesna! İmdi benden hidâyet dileyin ki, sizi hidâyete erdireyim. Ey kullarım! Hepiniz açsınız! Yalnız benim doyurduğum müstesna. İmdi benden yiyecek isteyin ki, sizi doyurayım. Ey kullarım! Hepiniz çıplaksınız, yalnız benim giydirdiğim müstesna! Şu halde benden giyecek isteyin ki, sizi giydireyim. Ey kullarım! Siz gece-gündüz günah işliyorsunuz. Bütün günahları affeden de benim. Şu halde benden af dileyin ki, sizi affedeyim! Ey kullarım! Sizin bana zarar vermeye elbet gücünüz yetmez ki, zarar veresiniz. —Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.— Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz, insiniz cinnîniz sizden en takva sahibi bir adamın kalbi üzre olsalar, bu benim mülküme bir şey ziyâde etmez. Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insiniz cinnîniz en sapık bir adamın kalbi üzere olsalar, bu benim mülkümden bir şey eksiltmez. Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insanınız cinnîniz bir toprağın üzerinde ayağa kalkarak benden isteseler, ben de her İnsana dilediğini versem; bu bende olandan ancak iğnenin denize batırıldığı vakit azalttığı kadar azaltır. Ey kullarım! Bunlar ancak sizin ameilerinizdir. Onları size sayıyorum. Sonra onların karşılığını size tastamam veriyorum. İmdi (verileni) kim hayır bulursa Allah'a hamdetsîn! Hayırdan başka bulan ancak kendini muaheze etsin!» Saîd Dedi ki: Ebû İdris El-Havlânî bu hadîsi rivâyet ettiği vakit dizlerinin üzerine çökerdi. 6738- Bana bu hadîsi Ebû Bekr b. İshâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Müshir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Saîd b. Abdi’l-Aziz bu isnadla rivâyette bulundu. Şu kadar var ki, Mervân'ın hadîsi her ikisininkinden daha tamamdır. 6739- Ebû İshâk dedi ki: Bize Bu hadîsi Bişrin iki oğlu Hasan ve Hüseyin ile Muhammed b. Yahya rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Müshir rivâyet etti. Ve hadîsi bütün uzunluğu ile anlatmışlardır. 6740- Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Müsennâ ikisi birden Abdüssamed b. Abdi'l-Vâris'den rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hemmam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Katâde, Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Esmâ'dan, o da Ebû Zer'den naklen rivâyet etti. Ebû Zer Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbi Tebâreke ve Teâlâ'dan rivâyet ettikleri meyânında şöyle buyurdular: «Ben zulmü kendime ve kullarıma haram kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyin!..» Ve râvi hadîsi yukarki gibi nakletmiştir. Ama zikrettiğimiz Ebû İdris hadîsi bundan daha tamamdır. Bu hadîs Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Allahü teâlâ'dan naklettiği kutsî hadîslerdendir. Zulüm, haksız' yere başkasının malını almak; ırzına sataşmak ve emsali şeylerdir. Ulemâ onu: Bir şeyi icabının aksine yapmaktır, diye tarif ederler. Teâlâ Hazretlerinin kullarına zulmetmesi müstehil yani imkânsızdır. Zira onun fevkinde itaat edeceği bir kimse yoktur. Bütün âlem onun mülküdür. Başka bir mülk sahibi olmadığına göre Allahü teâlâ'nın başkasının mülküne tecâvüz ve zulmü de tasavvur olunamaz. Haram kılmak, men etmek manasınadır. Bu itibarla Teâlâ Hazretleri zulümden münezzeh oluşuna haram kıldım ismini vermiştir. Zira bir şeyin esasen bulunmaması nıenınûa benzer. Men edilen şeyden maksat da o şeyin bulunmamasıdır. «Hepiniz dalâlettesiniz...» cümlesi hakkında Mâzirî şunları söylemiştir: «Bunun zahirî mânâsı bütün kulların dalâlet üzere yaratılmış olması yalnız Allah'ın hidâyet verdiklerinin dalâletten kurtulmasıdır. Halbuki meşhur bir hadiste ; «Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar.» buyurulmuştur. Buna göre birinci hadîsten murad; insanların Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gönderilmesinden önceki halleri olabilir. Ve: Tabiatlarındaki şehvet, rahat düşkünlüğü ile düşünceyi ihmal halleri üzerine bırakılsalar dalâlete düşerlerdi, mânâsı kastedilmiş olabilir.» Nevevî, Mâzirî'nin bu ikinci tevcihini daha muvafık bulmaktadır. Mihyât: İğne demektir. Teâlâ Hazretlerinin bu beyânı mânâyı zihinlere daha kolay yerleştirmek içindir. Maksad her insana istediği verilse, bu benim hazinemden hiç bir şey eksiltmez, demektir. Çünkü Allah'ın mülküne noksanlık arız olmaz. Noksanlık sınırlı ulan fini şeylere mahsustur. İğne ile denizden su almak bir darb-ı meseldir. İnsanlar bunu bir şeyin azlığını anlatmak için kullanırlar. Çünkü deniz müşahede edilen şeylerin en büyüğü, iğne ise en küçüğüdür. Bu küçük nesnenin incecik ucuna yapışacak su yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı bütün insanlara verilecek isteklerinin Allah'ın hazînesinden hiç bir şey eksiltmeyeceği bu darb-ı meselle ifâde buyurulmuştur. 6741- Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Dâvud (yani İbn Kays) Ubeydullah b. Miksem'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): —«Zulümden sakının! Çünkü zulüm kıyâmet gününde karanlıklar olacaktır. Cimrilikten del sakının! Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştir.» buyurmuşlar. 6742- Bana Muhammed b. Hâtim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şebâbe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdü’l-Aziz El-Mâcîşûn, Abdullah b. Dinar'dan, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz ki, zulüm kıyâmet gününde karanlıklar (olacak) dir.»buyurdular. İbn Ömer rivâyetini Buhârî «Kitâbu'l-Mezâlim»'de; Tirmizî -Kitâbu’l-Birr»'de tahric etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında: «Bu Ijadîs Hasen Garibdir» demiştir. Kâdî Iyâz’ın beyânına göre ulemâdan bazıları: «Bu hadîsden murad zahirî mânâsıdır. Yapılan zulüm kıyâmet gününde sahibine karanlıklar şeklinde tecelli edecek, mü'minlerin nuru önlerinde, yanlarında parlayıp dururken, o yolunu bulamıyacaktır.» demişlerdir. Nevevî buradaki karanlıklardan kıyâmetin şiddet ve dehşetleri kastedilmiş olabileceğini de söylemiştir. İbn Cevzî diyor ki: «Zulüm iki suça şâmildir: Biri haksız yere başkasının malını almak, diğeri adaleti emreden kimseye karşı gelmektir. Bu ikincisi daha beterdir. Çünkü zulüm hemen hemen Allah'dan başka yardımcısı olmayan zayıfa yapılır. Bu ancak kalbin kararmasından neş'et eder. Zira hidâyet nuruyla aydınlanmış olsa, yaptıklarının sonunu düşünür.» Kâdî Iyâz: Cimrilikten dolayı helâk olanlardan murâd; dünya helâkinin de, âhiret helâkinin de olabileceği ihtimâli üzerinde durmuştur. Nevevî ikinci İhtimâli yani âhirette helâk olacakları mânâsını daha münâsib bulmuştur. Hem dünyada, hem de âhirette helâk olacakları mânâsına gelmesi de muhtemeldir. Ulemâdan bir cemâat şuh ile buhl arasında fark görmüşlerdir. Bunların ikisi de cimrilik mânâsına gelmekle beraber; şuh, buhlden daha şiddetlidir. Bazıları şuh'un cimrilikte hırs göstermek olduğunu söylemiş, bir takımları da: «Bu hal ferdî işlerdedir. Şuh ise her şeye âm ve şâmildir.» demişlerdir. Bu husûsda daha başka tarifler de yapılmıştır. 6743- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys Ükayl'den, o da Zührî'den, o da Sâlim'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Müslüman müslümanin kardeşidir. Ona zulmetmez; onu tehlikeye atmaz. Bir kimse din kardeşinin hacetinde bulunursa, Allah da onun hacetinde bulunur. Her kim bir müslümanın bir sıkıntısını giderirse, onun sebebiyle Allah kendisinden kıyâmet sıkınalarından birini giderir. Ve her kim bir müslümanın suçunu örtbas ederse kıyâmet gününde Allah onu örtbas eder.» buyurmuşlar. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Mezâlim» ile «Kitâbu’l-ikrah»'da; Ebû Dâvud ile Tirmizî «Hudûd» bahsinde; Nesâî “Kitabu'r-Recm»'de tahric etmişlerdir. Onu İbn Mâce. Hâkim, Taberânî ve İmâm Ahmed de muhtelif lâfızlarla rivâyet etmişlerdir. Müslümanların kardeşliği İslâmiyet itibariyledir. Aralarında ittifak ve mutabakat bulunan iki şeye Arabcada kardeş denilir. Müslüman tabiri ; Hür, köle, baliğ ve mümeyyiz olan her ferde şâmildir, Binâenaleyh müslümanlıkta kölelerle sahipleri de kardeştirler. «Ona zulmetmez...» cümlesi emir manasınadır. Ve te'kid kabililindendir. Çünkü müslümanın müslümana zulmetmesi haramdır. Ibnü Battal: «Mazluma yardım etmek farz-ı kifâyedir. Sultana ise bu farz-ı ayn olur.» demiştir. İbn Tîn ; «Müslümanın müslümana zulmetmemesi farz; onu tehlikeye atmaması ise müstehabdır.» demişle de, Aynî bunların yerine göre değişeceğini söylemiştir. Müslümanın suçunu örtbas etmek, kendisine gizlice tenbih ve nasi-hatta bulunmaya mâni değildir. Bu hüküm aşikâre suç işlemiyenler hakkındadır. Zamanımızda olduğu gibi, her suçu pervasızca göz önünde yapanlar bundan hariçtir. Bunlara fasık denilir ki, gıybetleri mubahtır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu husûsda: «Fâcıri âlem bilip dururken anmaktan çekiniyor musunuz? Onu kendisinde bulunan marifetiyle anın kir insanlar ondan sakınsın!» buyurmuştur. Kürbe: Gam, keder mânâsına gelir. Bir kimsenin gam ve kederini, sıkıntısını gidermek malla, canla veya mevki ile olabilir. Nevevî diyor ki: «Burada mendûb olan örtbasdan murad; eziyet ve fesadla meşhur olmayan iyi hal sahipleridir. Eziyet ve fesadla meşhur olan kimseye gelince onun suçunu örtbas etmemek ve mefsedetinden korkulmazsa kendisini Ulu’l-Emre şikâyet etmek müstehab olur. Çünkü Örtbas etmek, onu daha ziyâde ezâ ve fesada tama'landırır. Hürmetleri çiğnemeye ve daha başkalarını yapmaya cesaretlendirir. Bütün bunlar olmuş bitmiş bir suçu Örtbas etmek hakkındadır. Henüz yapılmakta olan bir suçu gören kimseye ona itiraz etmek ve elinden geliyorsa men etmek vâcibdir. Tehiri helâl değildir. Men etmekten âcizse meseleyi —Bir mefsedet terettüb etmiye-ceğinden emin olmak şartiyle— Ulu’l-Emre şikâyet etmesi lâzım gelir. Râvilerin, şâhidlerin; sadaka, evkaf ve yetim mallarına nezâret eden emin kimselerin ve emsalinin cerh edilmelerine gelince: Hacet zamanında bunları cerh etmek vâcibdir. Ehliyetlerine dokunan bir halleri görülürse onu örtbas etmek helâl değildir. Bu hâl haram olan gıybetten değil, vâcib olan nasihattan ma'duddur. Ulemâ bu hususa ittifak etmişlerdir.» 6744- Bize Kuteybe b. Saîd'le Ali b. Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (bu zât İbn Ca'fer'dir) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Müflis kimdir bilir misiniz?» buyurmuş. Ashab: — Bizim aramızda müflis hiç bir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir, demişler. Bunun üzerine: «Hakikaten benim ümmetimden müflis, kıyâmet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek olan kimsedir. Ama şuna sövmüş, buna zînâ isnadında bulunmuş; şunun malını yemiş; bunun kanını dökmüş, diğerini de dövmüş olarak gelecek. Ve buna hasenatından şuna hasenatından verilecektir. Şayet dâvası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır.» buyurmuşlar. Bu hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müflisin hakikatim tarif etmiştir. İnsanlar arasında hiç malı bulunmayan veya malı pek az olan kimseye müflis denilirse de, hakikî müflis bunlar değildir. Çünkü bu hâl Öliümle yahut sonradan zenginlemekle değişebilir. Hakikî müflis bu hadiste bildirilen kimsedir. Böylesi kamilen mahv-ü helâk olmuş tam yoksuldur!. İşlediği hayır ve hasenatın sevablan borçlularına verilecek, bunlar bitince borçlularının günahları bunun üzerine yüklenecek, sonra cehennemi boylayacaktır ki, zarar ve ziyanı helâk ve iflâsı bu suretle tamam olacaktır. Ma'ziri'nin rivâyetine göre bid'atçılardan bazısı bu hadîsin: "Hiç bir günahkâr başkasının günahını yüklenmez..." âyet-i kerîmesine muarızdır, diye itirazda bulunmuşsa da bu itiraz cehaletten ileri gelen bir hatâdır. Çünkü müflis kendi fiili ve zulmüyle hak ettiğinin cezasını çekecektir. Hiç bir kabahati yokken cezalandırılacak değildir. Ehl-i sünnetin mezhebi budur. 6745- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki) ; Bize İsmail (yani İbn Cafer) Alâ'dan, o da babasın'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kıyâmet gününde hakları mutlaka sahiplerine vereceksiniz. Hattâ boynuzsuz koyun İçin boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.» buyurmuşlar. Bu hadîs kıyâmet gününde insanların, çocukların, delilerin ve kendilerine İslâmiyete da'vet ulaşmayanların haşredildikleri gibi, hayvanların da dirilerek mahşer yerine getirileceklerine açık delildir. Kitap ve Sünnetin bütün delilleri de bunu isbat etmektedir. Teâlâ Hazretleri: "Bütün vahşîler haşrolunduğu vakit..." Sûre-i Tekvir, Âyet: 5 buyurmuştur. Aklen veya şer'an bir mâni bulunmadığı takdirde, serî bir sözü zahir mânâsı üzerine bırakmak vâcibdir. Ulemânın beyânına göre kıyâmet gününde mahşer yerine toplanmak için sevab veya ceza vermek şart değildir. Boynuzsuz koyun için de boynuzludan kısas almak mükelleflere mahsus olan kıcas değil, Kısas-ı' Mukabele'dir. Çünkü hayvanlar mükellef değillerdir. 6746- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Büreyde b. Ebî Bürde tabasından, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz ki, Allah (azze ve celle) zâlime mühlet verir. Ama bir de yakalarsa onu bırakmaz.» buyurdu. Sonra şu âyeti okudu: "işte şehirler zulmeder de, Rabbin onları azab eylerse, Rabbinin azabı böyledir. Gerçekten onun azabı eüm ve şiddetlidir." Sûre-i Hud, Âyet: 102 Bu hadîsi Buhârî, Nesâî ve İbn Mâce Hûd Sûresi'nin tefsirinde tahric etmişlerdir. Yünılî: Tehir etmek ve mühlet vermektir. Bu kelime müleve veya mileve aslından alınmıştır. Müleve: Müddet ve zaman mânâsına gelir. Râgıb'ın beyânına göre ahz: Bir şeyi elde etmek ve almaktır. Bu bazan ele almak, bazan da kahretmek suretiyle olur. Âyetteki ahz kahretmek manasınadır. Şehirlerin zulmünden murad; halkının zalimliğidir. Zulüm; mahalli zikir, hâili murad kabilinden mecazen şehirlere izafe olunmuştur. Zemahşerî diyor ki: «Bu Mekke kâfirlerinden olsun, başkalarından olsun ahâlisi zâlim olan her belde hattâ başkasına yahut günah işlemek suretiyle kendine zulmeden herkes hakkında zulmün aki-betinin vahim olacağından sakındırmaktır. Binâenaleyh her günahkâra Rabbinin elim ve şiddetli azabından korunmak ve mühlete aldanmayarak hemen tevbeye şitâb etmek gerekir, |