14- Mü'minin Başına Gelen Hastalık, Üzüntü ve Buna Benzer Şeylerden Hatta Batan Dikenden Kazanacağı Sevab Bâbı 6722- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk: Ahberunâ: Osman ise: Haddesenâ tabirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Cerîr A'meş'den, o da Ebû Vâil'den, o da Mesrûk'dan naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Âişe şunu söyledi: «Ben hastalığı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hastalığından daha şiddetli bir kimse görmedim.» Osman'ın rivâyetinde: «El-Veceu» yerine «Veccan» denilmiştir. 6723- Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam haber verdi. H. Bize İbn Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Adiy rivâyet etti. H. Bana Bişr b. Hâlid dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed (yani İbn Ca'fer) haber verdi. Bu râvilerin hepsi Şu'be'den, o da A'meş'den naklen rivâyet etmişlerdir. H. Bana Ebû Bekr b. Nâfi' de rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Abdurrahman rivâyet etti. H. Bize İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mus'ab b. Mikdam rivâyet etti. Her iki râvi Süfyân'dan, o da A'meş'den Cerîr'in isnadiyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Merdâ»’da; Nesâî «Kitâbu't-Tıb»'da; İbn Mâce «Cenaze» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Veca': Aslında ağrı-sızı demekse de, burada ondan murad hastalıktır. Arablar her ağrıya-sızıya hastalık derler. Teâlâ Hazretleri bilhassa Peygamberlerini şiddetli ağrı-sızı veren hastalıklarla ibtilâ etmiştir. Çünkü onlara herkesten ziyade iman kuvveti, şiddetli sabır ihsan buyurmuştur. Tâ ki bu sayede onlara vereceği sevabı tekmil ve hayrı ta'mim buyursun. 6724- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk: Ahberanâ, ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Cerîr A'meş'den, o da İbrahim Et-Teymî'den, o da Haris b. Süveyd'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti, Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girdim. Kendisi şiddetli hasta idi. Elimle ona dokundum. Ve: — Ya Resûlallah! Gerçekten sen şiddetli ıztırab nevbeti geçiriyorsûn! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Evet! Ben sizden İki adamın nevbet geçirdiği gibi, şiddetli nevbet geçiriyorum.» dedi. Ben: — Bunun sebebi senin için iki ecir olmasıdır, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Evet!» dedi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kendisine hastalık veya başka bir şeyden eza isabet eden hiç bir müslüman yoktur ki, Allah onunla günahlarını ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökmesin!» buyurdular. Züheyr'in hadîsinde: «Elimle ona dokundum...» cümlesi yoktur. 6725- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. Bana Muhammed b. Eâfi' de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. Bize İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsa b. Yûnus ile Yahya b. Abdi'l-Melik b. Ebî Ganiyye haber verdiler. Bu râvilerin hepsi A'meş'den Cerîr'in isnadiyle onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Ebû Muâviye'nin hadîsinde: «Evet! Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun! Yeryüzünde hiç bir müslüman yoktur ki... buyurdu.» ziyâdesi vardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Merdâ»'nın bir iki yerinde biraz ziyâde ve noksan farkiyle tahric etmiştir. Ubbî diyor ki: «Hasta dolaşan kimsenin doktor olmasa bile hastanın elinden tutması, hasta dolaşmanın âdabından olabilir:» Va'k: Bâzılarına göre sıtma demektir. Bir takımları sıtmanın verdiği elem ve titreme olduğunu söjdemişlerdir. Bundan önceki babda hastanın yanında hastalığının onu üzecek şekilde ağır veya fena olduğunu söylememek gerektiğine tenbih etmiştik. Burada ise bilâkis Hazret-i Abdullah b. Mes'ud'un bu tenbihin hilâfına konuştuğunu görüyoruz. Fakat onun kiminle konuştuğu düşünülürse hilâfına konuşma olmadığı anlaşılır. Hastalığın ağırlığından bahsedilmemesi, hastayı üzeceği ve ye'se düşüreceği içindir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise bundan müteessir olmazdı. Hastalığının şiddeti söylenince; evet, diyerek tasdik etmesi de bunu gösterir. Hastalığının fazla elem vermesi, ecrinin kat kat artması içindir. Nitekim bir hadîs-i şeriflerinde: «insanların en şiddetli belâya maruz kalanları biz Peygamberleriz, sonra evliya, daha sonra derece derece suleha gelir.» buyurmuşlardır. «Ben sizden iki adamın nevbet geçirdiği gibi, şiddetli nevbet geçiriyorum.» buyurması da bunun ecri kat kat artmak için olduğuna işarettir. 6726- Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim hep birden Cerîr'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den naklen rivâyet etti. Esved Şöyle dedi: Âişe Minâ'da iken yanına Kureyş'den bir takım gençler girdi. Gülüyorlardı. Âişe: — Niye gülüyorsunuz? diye sordu. — Filân çadır ipinin üzerine düştü. Az daha boynu yahut gözü gidiyordu, dediler. Bunun üzerine Âişe: — Gülmeyin! Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Hiç bir müslüman yoktur ki, (ayağına) bir diken veya ondan büyük bir şey batsın da, onun sebebiyle kendisine bir derece verilmesin ve bir günahı silinmesin!» buyururken işittim, dedi. 6727- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb de rivâyet ettiler. Lâfız her ikisinindir. H. Bize İshâk El-Hanzalî dahi rivâyet etti. İshâk: Ahberanâ; ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar, (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye A'meş’den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Mü'mine bir diken veya daha büyük bir şey İsabet ederse, Allah onun sebebiyle kendisini bir derece yükseltir. Yahut ondan bir günah indirir.» buyurdular. 6728- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. Bize Muhammed b. Bişr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişam babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Mü'mine bir diken veya daha büyük bir şey isabet ederse, Allah onun sebebiyle günâhından eksiltir.» buyurdular. 6729- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rİ- (Dedi ki): Bize Hişam bu isnadla rivâyette bulundu. 6730- Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi, (Dedi ki): Bana Mâlik b. Enes ile Yûnus b. Yezid, İbnü Şihab'dan, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):. «Müslümanın başına gelen hiç bir musibet yoktur ki, onun sebebiyle günahı affolunmasın. Hattâ (ayağına) batan dikenle bile!» buyurmuşlar. 6731- Bize Ebû't-Tâhir rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Mâlik b. Enes, Yezîd b. Husayfe'den, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Mü'minin başına bir musibet gelir. Hatta (ayağına) diken batarsa, Allah onun sebebiyle günahlarını eksiltir. Yahut onun sebebiyle günahlarından bazıları örtbas edilir.» buyurmuşlar. Yezid Urve'nin bu iki cümleden hangisini söylediğini bilemiyor. 6732- Bana Harnıele b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bize Hayve haber verdi. (Dedi ki): Bize İbn Hâd, Ebû Bekr b. Hazm'den, o da Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'l: «Mü'minin başına gelen hiç bir şey, hattâ ayağına batan diken yoktur ki, Allah onun sebebiyle kendisine bir sevab yazmasın! Yahut onun sebebiyle kendisinden bir günah düşülmesin!» buyururken işittim. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Merdâ»'da tahric etmiştir. Musibet: Okla vurmak demektir. Sonra başa gelen her belâya musibet denilmiştir. Hazret-i Âişe'nin gençleri gülmekten men etmesi musibete uğrayan müslümanın kalbi kırılacağı içindir. Birinin başına musibet geldiği vakit ona gülmek çirkin bir şeydir. Meğer ki, kasden değil de kendini tutamayarak gülmüş olsun. Bu hadîslerde müslümanlara büyük müjde vardır. Müslümanlar hastalık vesâir dünya musibetlerinden pek az hâli kalırlar. Bunlarsa onların derecelerini artırmaya ve günahlarının affına sebep olurlar. Cumhûr-u ulemânın kavli de budur. Kâdî Iyâz bazı ulemanın: «Musibetler sadece günahlara keffâret olur. Derece artırmaz se-vab kazandırmaz.» dediklerini rivâyet etmiştir. Böyle bir kavil Abdullah b. Mes'ûd Hazretlerinden de rivâyet olunmuştur. Nevev î: «Müslim'in zikrettiği derecelerin kaldırıldığını ve sevab yazıldığını açıkça bildiren hadîsler onun kulağına varmamıştır.» diyor. 6733- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme Velid b. Kesir'den, o da Muhammed b. Amr b. Ata'dan, o da Ata' b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîd ile Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd ile Ebû Hüreyre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işitmişler: «Mü'minin başına sabit bir sızı veya bir meşakkat, bir hastalık, bir hüzün, hattâ kendini üzen bir keder gelirse, onunla günahlarından bâzısı örtbas edilir.» Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Merdâ»'da; Tirmiz'î «Kitâbu'l-Cenâizt'de tahric etmişlerdir. Nasab: Meşakkat; Vasab: Sabit hastalık demektir. Hem: Düşündüğü şeyde insana ânz olan nahoş haldir. Hazen veya Hüzn ise geçmişte vuku' bulan nahoş bir hadîse sebebiyle duyulan üzüntüdür. Bunların ikisi de iç hastalıklarından sayılırlar. Bu ve emsali hadîsler: «Sevab ve azab hak edilen şeylerdir. Musibetler bunlardan değildir. Musibetlerden-dolayı verilen sevablar onlara sabredildiği ve rıza gösterildiği içindir.» diyenlerin sözünü reddetmektedir. Çünkü mücerred musibet gelmekle sevab hasıl olacağını açıkça bildirmektedirler. Sabır ve rızaya gelince: Bunlar sevabın ziyâdeliğine sebep olurlar. 6734- Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr t. Ebî Şeybe İkisi birden İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. (Dediler ki): Bize Süfyân, Kureyş'den bir şeyh olan İbn Muhaysın'dan rivâyet etti. O da Muhammed b. Kays b. Mahremey'i Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ederken dinlemiş. Ebû Hüreyre şöyle dedi "Her kim bir kötülük işlerse, onun sebebiyle ceza görür." Sûre-i Nisa, Âyet: 123 âyeti inince müslümanlara pek şiddetli tesir etti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Orta yolu tutun ve doğruyu arayın! Müslümanın başına gelen her musibette bir keffâret vardır. Hatta vücudundan sıyrılan her sıyrıkta veya batan her dikende bile!» buyurdular. Müslim der ki: İbn Muhaysın, Ömer b. Abdirrahnınn b. Muhaysın'dır. Mekkelilerdendir. Bazıları Müslim'in ta'rif ettiği bu zâtın Ömer değil Abdurrahman olduğunu söylemişi erse de Nevevî bunun hata olduğunu bildirmiş; «Doğrusu birincisidir.» demiştir. Nekbe: Sıyrıntı demektir. Ki çok defa parmağı yaralar. Nekbin aslı kapanmak ve çevirmektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsi ile ashabını teselli buyurmuş; ifrat ve tefritde bulunmamak ve doğruyu aramak şartıyle işlenen hatalara, musibetlerin keffâret olacağını bildirmiş; siz beşeriyet iktizası kötülük işleseniz de daha dünyada iken onları affettiren sebepler vardır. Bunlardan biri de musibetlerdir, demek istemiştir. Allahua'lem. 6735- Bana Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize Haccâc Es-Savvâf rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ebû'z-Züheyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Câbir b. Abdillah rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Sâib'in — yahut Ümmü Müseyyeb'in — yanına girmiş de: «Sana ne oldu ey Ümmü Sâib —yahut ey Ummü Müseyyeb— titriyorsun.» diye sormuş. (O da): — Sıtma! Allah hayrını vermesin! demiş. Bunun üzerine: «Sıtmaya sitem etme! Çünkü o âdemoğullannın günahlarını körüğün demir pasını giderdiği gibi giderir.» buyurmuşlar. 6736- Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd ile Bİşr b. Mufaddal rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Bekr İmran rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ata' b. Ebî Rebah rivâyet etti. (Dedi ki): Bana İbn Abbâs: — Sana cennetliklerden bir kadın göstereyim mi? dedi. — Hay hay! dedim. — Şu siyah kadın! dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek Beni sara tutuyor da açılıyorum. Allah'a benim için dua ediver! dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'. «Dilersen sabret de cennet senin olsun! İstersen sana şifa vermesi için Allah'a dua edeyim!» buyurdular- Kadın: — Sabrederim! Ama ben açılıyorum! Allah'a dua et de açılmayayım! dedi. O da kendisine dua etti. İbn Abbâs rivâyetini Buhârî «Kitâbu’l-Merda»'da; Nesâî «Kitâbu't-Tib»'da tahric etmişlerdir. Bir rivâyette kadının Habeşli iri yarı sarı bir kadın olduğu bildirilmiştir. İsminin Suayra veya şukayra olduğu söylenir. Bir rivâyette Sükeyra denilmiştir. Sar'a illetinin sebebi ulemânın beyânına göre tıbbîdir. Dimağın menfezlerine heva veya buhar dolmak suretiyle içinde şiddetli bir taarruz meydana gelir. A'zâyı dumura uğratır. Bazan sar'a cin çarpmasından ileri gelir. Cinler bunu ya insanlara karşı duydukları aşk ve şehvet yahut düşmanlık sebebiyle yaparlar. Meselâ; insanlardan bazıları cinlere eziyet verir, onları görmedikleri için üzerlerine bevleder yahut sıcak su atarak ölümlerine sebep olurlar. Onlar da suçluyu çarpmak suretiyle cezalandırırlar. Mu'tezile'den bir taife sar'alı insanın bedenine cinlerin girmesini imkânsız görmüşlerdir. Buhârî sârini Aynî bunun hata olduğunu söylemiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sar'alı kadını sabretmekle dua arasında muhayyer bırakmıştır. Kadın saralı haline sabredeceğini söylemiş, fakat o halde avret yerleri açıldığı için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den açılmaması hususunda dua istemiş: O da kendisine dua etmiş ve bir daha kadın açılmamıştır. Hadîs-i şerif sabrın sonu cennet olduğuna ve takatına güvenenler için meşakkat ve azimetle amelin ruhsattan daha faziletli olduğuna delildir. |