Geri

   

 

 

 

İleri

 

34 - Hassan B. Sait (radıyallahü anh)’ın Faziletleri Bâbı

6539- Bize Amru'n Nakıd ile İshâk b. İbrahim Ye İbn Ebî Ömer hep birden Süfyân'dan rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne, Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Hassan mescidde şiir söylerken Ömer yanına uğramış ve gözünün ucuyla onu süzmüş. Bunun üzerine Hassan:

— Ben bu mescidde senden daha hayırlısı varken de şiir okuyordum, demiş. Sonra Ebû Hüreyre'ye dönerek: Allah aşkına söyle, Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Benim namıma sen cevab ver! Allah'ım bunu ruhu'l kudûs ile te'yid buyur!» derken işittin mi? diye sormuş. Ebû Hüreyre: — Allah'ım evet! cevâbını vermiş.

6540- Bize bu hadîsi Ishâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd Abdürrezzâk'dan rivâyet ettiler.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbn Müseyyeb'den naklen haber verdi ki, Hassan, içlerinde Ebû Hüreyre'nin bulunduğu bir halkada:

— Senden Allah aşkına istiyorum ey Ebâ Hüreyre! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i işittin mi? demiş.

Ve râvi yukarki hadîsin mislini nakletmiştir.

6541- Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi.

(Dedi ki): Bize Şuayb Zührî'den naklen ha1 er verdi.

(Dedi ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman haber verdi ki: Hassan b. Sabit El-Ensârî'yi Ebû Hüreyre'yi Şald çağırırken işitmiş. Hassan:

— Allah aşkına söyle, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Yâ Hassan! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namına cevap ver! Allah'ım! Bunu ruhu'l-Kudüs ile teyid buyur.» derken işittin mi? demiş. Ebû Hüreyre:

— Evet! cevabın vermiş.

Bu hadîsi Buhârî «Bed'ü-l-Halk» bahsinde tahric etmiştir.

Hassan b. Sabit El-Ensârî Muhadramin'deridir. (Yani; hem Cahüiyyet devrinde, hem de İslâm'da yaşayanlardandır.) Yüz yirmi sene yaşamış, bunun yarısını Câhiliyyet devrinde, yarısını da İslâm'da geçirmiştir. Babasıyle iki ceddinin de yüzyirmişer sene yaşadıkları rivâyet olunur. Künyesi Ebû’l-Velîd yahut Ebû Abdurrahman'dır. Ebû Ubeyde onun hakkında şunları söylemiştir: «Hassan'in şâir şeyler üzerine üç cihetle üstünlüğü vardır:

1- Gerek Cahiliyyet, gerekse İslâmiyet devirlerinde ensârm şâiriydi.

2- İslâmiyet devrinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nübüvvet hakkında şâiri idi.

3- İslâmiyet devrinde bütün Arabların şairi idi.»

6542- Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şube Adiy'den, (bu zat İbn Sâbit'tir.) rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bera' b. Âzib'i dinledim.

(Dedi ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hassan b. Sâbit'e:

«Onlara hicvet!» Yahut «Cibrîl beraberinde olduğu halde, onlara mu-hacât eyle!» buyururken işittim.

6543- Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahman rivâyet etti. H.

Bana Ebû Bekr b. Nâfİ' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Gunder rivâyet etti. H.

Bize İbn Beggâr da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Cafer ile Abdurrahman rivâyet ettiler.

Bu râvilerin hepsi Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

Bu hadîsi Buhârî «Bed'û’l-Halk», «Edeb» ve «Meğazî» bahislerinde; Nesâî «Kitûbu’l-Gaza» ve «Kitâbu’l-Menâkıb»'de tahric etmişlerdir.

Hecv ve Muhacât: Aynı mânâya gelen kelimelerdir. Yalnız babları değişiktir. Mânâları ayıplarını yüzüne vurarak tahkir etmektir. Râvi bu iki kelimeden hangisini söylediğinde şekketmiştir, Cibrîl'in beraberliğinden murad; ona yardım etmesidir.

Hadîs-i şerif kendilerine emân verilmeyen kâfirlere -hiciv ve tahkirde bulunmanın caiz olduğuna, Hazret-i Hassân'ın faziletine delildir.

6544- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme Higâm'dan, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Hassan b. Sabit Âişe aleyhinde çok konuşanlardandı. Bu sebeple ben de ona sövdüm. Fakat Âişe:

— Ey kızkardeşim oğlu! Onu bırak! Çünkü o Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i müdafaa ediyordu, dedi.

6545- Bize bu hadîsi Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ahde, Hişâm'dan tu isnadla rivâyette bulundu.

Bu rivâyeti Buhârî «Kitâbu'l-Menâkıh- ile -Kitâbu'l-Edeb-'de tahric etmiştir.

Hazret-i Hassan'm, Âişe (radıyallahü anha) aleyhinde çok konuşmasından murad; ifk hâdisesine onun da iştirak edip ileri geri soylenmesidir. Bu hâdisenin tafsilâtı inşaallah ilerde gelecek ifk hadîsinde görülecektir. Râvi Hişâm'ın babası Urve, Hazret-i Âişe'nin kız kardeşinin oğludur. Teyzesi hakkında lâf ettiği için ona sitem etmiş, fakat Hazret-i Âişe onun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şiirle müdafaa ettiğini göz, önüne alarak affetmek büyüklüğünü göstermiş, Urve'nin atıp tutmasına mâni olmuştur.

6546- Bana Bİşr b. Hâlid rivâyet etti.

(Dedi ki): Bîze Muhammed (yani İbn Cafer), Şu'be'den, o da Süleyman'dan, o da Ebû'd-Duha'dan, o da Mesrûk'dan naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Âişe'nin yanına girdim. Yanında Hassan b. Sabit vardı. Ona şiir okuyor, kendisinin bn beyitlerinden gazeller söylüyordu. (Şöyle dedi):

«İffetlidir, akıllıdır; hiç bir şüphe İle itham olunamaz.» «Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.» Bunun Özerine Âişe ona:

— Lâkin sen böyle değilsin! dedi. Mesrûk diyor ki: Ben de Âişe'ye: Yanına girmek için ona niçin izin veriyorsun. Halbuki Allah:

"Bu cemaattan iftira işinin büyük kısmını üzerine alan için, büyük azab vardır." Sûre-i Nûr, Âyet: 11 buyuruyor dedim. Âişe:

— Körlükten daha şiddetli azab ne olabilir. Ama o Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nâmına müdâfaada bulunuyordu yahut hicvediyordu, dedi.

6547- Bize bu hadîsi İbn Müsennâ rivâyet etti. (bedi ki): Bize İbn Ebû Adiy, Şu'be'den bu isnada rivâyet etti ve şöyle deditir:

«Âişe: O Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i müdâfaa ediyordu, dedi.» Fakat iffetlidir, akıllıdır sözlerini anmamıştır.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Mcğazi» ile «Kitâbu't-Tefsir»'de tahric etmiştir.

Teşbih: Gazel okumak, yani içinde kadınların medh-ü senâsına dâir sözler bulunan şiir söylemektir.

Hazret-i Hassân'ın okuduğu beyt uzun bir kasidesinden alınmadır. Burada o Hazret-i Âişe'yi medh-ü sena etmektedir. Beytten murad; onun iffetli, akıllı, her şüpheden beri ve kimseyi gıybet etmez bir kadın olduğunu anlatmaktır. Hazret-i Hassan bu beytte telmihli bir istiare yapmıştır. Ve:

"Sizden biriniz, ölü olduğu halde kardeşinin etini yemeyi sever mİ?" Sûre-i Hucurat, Âyet: 12 âyet-i kerîmesine işaret etmiştir. Bu âyette din kardeşini zemmetmek. onun ölü etini yemesine benzetilmiştir.

Gafil kadınlardan murad; kalblerinde kötülükten eser olmayan iffet ve namuslu hanımlardır. Böylelerin kendi haklarında söylenenlerden bile haberleri olmaz. Binâenaleyh onlar hakkında bu tâbiri kullanmak iffetli demekten daha beliğdir.

Hazret-i Âişe'nin Hassân’a: «Lâkin sen böyle değilsin» demesi ifk hâdisesinde Hazret-i Âişe'yi gıybet edenlerden biri olduğuna işaret içindir.

Hazret-i Hassan son Ömründe âmâ olmuştu. Âişe (radıyallahü anha) «körlükten daha şiddetli azab ne olabilir.» sözüyle buna işaret etmiş; o hak ettiği belâyı buldu, demek istemiştir.

6548-) Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Zekeriyya, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi):

Hassan ya Resûlallah! Bana Ebû Süfyân hakkında hiciv için izin ver dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben akrabası, olduğum halde onu nasıl yapacak?» buyurdu. Hassân: Seni kerim kılan Allah'a yemin olsun ki, seni onlardan hamurdan

6549- Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abde rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişâm b. Urve bu isnadla rivâyet etti. Âişe: «Hassan b. Sabit müşrikleri hicvetmek için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den izin istedi.» demiş.

Râvi Ebû Süfyan'ı anmamış; Hamîr kelimesinin yerine acîn demiştir.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Menâkıb» ile «Kitâbu'l-Edeb»'de tahric etmiştir.

Ebû Süfyân'dan murad; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in amcası oğlu Ebû Süfyân b. Haris b. Abdil Muttalib'dir. O zaman henüz müslüman olmamış Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müslümanlara eziyet ediyordu. Bilâhare o da müslümanlığı kabul etti. Ve iyi bir müslüman oldu.

Hamîr ve Acîn kelimeleri hamur mânâsına gelirler. Hazret-i Hassan: «Seni onlardan, hamurdan kıl çeker gibi çekip çıkaracağım» sözüyle: Senin nesebini onların hicvinden nazikâne bir şekilde kurtaracağım. Öyle ki, nesebinden hiç bir cüz onlara yaptığım hicivde dâhil kalmayacak. Nitekim bir kıl, hamurdan çekip çıkarılırsa, hamurda ondan hiç bir şey kalmaz. Fakat sert bir şeyden çekilirse, çok defa kopar da bir kısmı kalır, demek istemiştir.

Binti Mahzûm Fâtıme binti Amr b. Âiz b. İmran b. Mahzum'dur. Bu kadın Abdulmuttalib oğullarından üçünün îinnesidir. Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in babası Abdullah ile Ebû Tâlib ve Zübeyr'dir. Hazret-i Hassan «Senin baban ise köledir.» sözüyle Ebû Süfyân'a sövmüştür. Öyle ki, Ebû Süfyân’ın babaannesi Sümeyye binti Mevheb'dir. Mevheb Abdi Menâf oğullarının kölesidir. Ebû Süfyân'in annesi de öyledir.

Hazret-i Hassan bu beytten sonra şunu söylemiştir: «Onlardan Zühre oğullarını doğuranlar şereflidirler, senin kocakarıların ise şerefe yaklaşmazlar bile!»

İmâm Müslim bu beyti almamıştır. Fakat asıl fayda ve murad bununla tamam olur. Hassan (radıyallahü anh): «Senin kocakarıların ise şerefe yaklaşmazlar bile!» sözüyle Ebû Süfyân’ın annesini kasdetmiştir.

6550- Bize Abdül-Melik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana baham dedemden rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Halid b. Yezid rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Saîd b. Ebî Hilâl, Umara b. Gaziyye’den, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman’dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kureyş'i hicvedin, çünkü bu onlara ok atmaktan daha ağır gelir.» buyurmuş ve İbn Revaha'ya haber göndererek: «Onları hicvetl» demiş. O da Kureyş'i hicivde bulunmuş, fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i razı edememiş, Bunun Üzerine Ka'b b. Mâlik'e, daha sonra Hassan b. Sâbit'e haber göndermiş. Hassan onun yanına girince: Sizin için kuyruğu ile çarpan bu arslana (haber) göndermeniz zamanı gelmiştir, demiş. Sonra dilini çıkararak onu oynatmağa başlamış ve:

— Seni Hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, onları dilimle deri parçalar gibi parçalayacağım! demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Acele etme! Çünkü Ebû Bekr Kureyş'in neseblerini en iyi bilen kimsedir. Benim de onlar arasında nesebim var. Tâ ki, senin için benim nesebimi hülâsa etsin.» buyurmuş. Hassan hemen ona gitmiş sonra dönerek:

— Ya Resûlallah! Bana senin nesebini hülâsa etti. Seni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, seni onlardan hamurdan kıl çeker gibi çekip çıkaracağım, demiş.

Âişe şunu söylemiş: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Hassân'a:

«Sen Allah ve Resûlü namına müdafaada bulundukça hiç şüphesiz Ruhu'l-Kudüs seni te'yide devam edecektir!» buyururken işittim.

Âişe şunu da söylemiş: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Hassan onları hicvetti ve hem şifa verdi, hem şifa buldu.» buyururken işittim.

Hassan Şöyle dedi:

«Sen Muhammed'i hicvettin. Ben de onun nâmına çevab veriyorum. Bunda Allah katında mükâfat vardır. Sen Muhammed'i nezih, mütteki, Resûlüllah, ahlâkı vefakârlık olduğu halde hicvettin. Hiç şüphe yok ki, babam onun babası ve benim ırzım, Muhammed'in ırzını sizden korumak için muhafızdır. Eğer atlar;mızi Kedâ yolunun iki tarafından toz kaldırırken görmezseniz kızcağızımı kaybedeyim. O atlar üzerinize gelirken gemlerini çekerler. Sırtlarında ince mızraklar vardır. Atlarımız pek hızlı koşarlar. Kadınlar baş örtüleriyle onların tozlarını alırlar. Şayet bizden yüz çevirirseniz ömre yaparız. Fetih müyesser olur. Perde de kalkar. Aksi takdirde Öyle bir günün çarpışması için sabredin ki, o günde Allah dilediğini aziz kılar. Allah: Ben hakkı söyleyen, bunda hiç bir gizlilik olmayan bir kul gönderdim, demiştir. Allah: Ben bir ordu hazırladım ki, onlar maksatları düşmanla karşılaşmak olan ensârdır, buyurmuştur. Bizler için ma'd'dan (yani Kureyş'den) her gün ya sövmek, ya harb, yahut hiciv vardır. Ama Resûlüllah'ı sizden hicvedenle medhedip yardımında bulunan müsavidir. Allah'ın Resûlü Cibrîl aramızdadır. Rûhu'l-Kudüs'ün hiç bir dengi yoktur.

Bu hadîsi Buhârî muhtasaran «Menâkıb», «Megâzî» ve «Edeb» bahislerinde tahric etmiştir.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müşrikleri hicvettirmesinden maksat müşrikleri kahretmektir. Ccnâb-ı Hak küf fara karşı sert davranmayı ve cihâdı emretmiştir. Bu hiciv onlara harbte atılan oklardan da ağır gelmiş; çantalarına ot tıkamıştır. Bundan dolayı küffarı hiciv mendûb olmuştur. Yalnız harbte olduğu gibi burada da hicve evvelâ küffârm başlamasını beklemelidir. Zira müslümanlarm başlaması küffânn İslâm dinine ve müslümanlara sövmelerine sebep olur. Bu ise nass-ı Kur'ân'la menedilmiştir. Teâlâ Hazretleri:

"Allah'tan başkasına ibâdet edenlere sövmeyin ki, onlar da hiç bir bilgileri olmadığı halde (yerlerinden) sıçrayarak Allah'a sövmesinler!" Sûre. buyurmuştur. Bunda bir de müslümanlarm dillerini fuhşiyata alışmaktan korumak vardır. Mamafih zaruret varsa hicve müslümanlar da başlayabilir.

Hazret-i Hassan kendini kükremiş arslana, dilini de onun kuyruğuna benzetmiştir. Arslan kızdığı vakit kuyruğun sağa sola çarpar. Buna işaretle o da dilini çıkararak iki tarafa hareket ettirmiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Hassan hem şifâ verdi, hem şifâ buldu.» sözünden murâd; hem mü'-minlere şifâ verdi, yani onları memnun etti. Hem de İslâm'ı ve müslümanları müdâfaa etmek suretiyle kendi gönlü rahat oldu, demektir.

Kedâ: Mekke'nin yukarısındaki dağ yoludur. Aşağısındaki yolun ismi de Küdâ'dır.

«Müslim» şarihlerinden Übbi'ye göre Hazret-i Hassan bu hicvi Mekke'nin fethinden önce Hudeybiye ömresinde müslümanlar Kâ'be'yi tavafdan men edildikleri vakit yapmıştır. İbn Hişâm’ın kavli de budur.

Hadîs-i şerif kendilerine emân verilmemiş olan küffârı hicvetmenin caiz olduğuna ve Hazret-i Hassân'ın faziletine delildir.