Geri

   

 

 

 

İleri

 

12- Ümmü'l-Mü'minin Hadice (radıyallahü anhûma)'nin Faziletleri Bâbı

6424- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Ntimeyr ile Ebû Üsâme rivâyet ettiler. H.

Bize Ebû Küteyb de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsâme ile İbn Nümeyr, Vekî' ve Ebû Muâviye rivâyet ettiler. H.

Bize İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abde b. Süleyman haber verdi. Bu râvilerin hepsi Hişam b. Urve'den rivâyet etmişlerdir. Lâfız Ebû Üsame'nin hadîsidir. H.

Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsame, Hi-şam'dan, o da babasından naklen rivâyet etti.

(Dedi ki) ; Ben Abdullah b. Ca'fer'i şunu söylerken işittim. Kûfe'de Ali'yi dinledim. Şunları söylüyordu: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i:

«Bunların en hayırlı kadını Meryem binti Imran'dır. Ve bunların en hayırlı kadını Hadîce binti Huveylid'dir.» buyururken işittim.

Ebû Küreyb: «VekiJ (bunu söylerken) yerle gökyüzüne işaret etti.»

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu fadlı Hadîce» de; Nesâî ile Tirmizî «Kitâbu'l-Menâkıb»'de tahric etmişlerdir.

Râvi Veki'in yerle gözyüzüne işaret etmesi, hadîsdeki zamirin onlara râci olduğunu anlatmak içindir. Yani; «Yerle göklerin kadınlarının en hayırlısı...» denilmek istenmiştir ki: Bundan murad yeryüzündeki bütün kadınlardır.

Nevevî diyor ki: «Hadîsin en açık mânâsı Hazret-i Meryem'le Hazret-i Hatice'nin kendi zamanlarında bütün yeryüzü kadınlarından daha hayırlı olmalarıdır. İkisinin arasındaki farka gelince: Bu hususa dair bir şey söylenmemiştir. Kâdî Iyâz: İhtimal ki murad: Bunlar yeryüzü kadınlarının en hayırlılarından dır, demişse de sahih olan birin-cisidir.

Kirmânî'ye göre bu hadîsle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Meryem'in Benî îsrâil kadınlarının en hayırlısı Hazret-i Hatîce'nin de Arab kadınlarının yahut bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı olduklarını kasdetmiş olabilir.

6425- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Veki' rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsenna ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. Bunların hepsi Şu'be'den Rivâyet etmişlerdir. H.

Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be Amr b. Mür-ra'dan, o da Mürra'dan, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Ebû Mûsa şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Erkeklerden kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise Meryem binti Imran ile Fİr'avn'ın karısı Âsiye'den başka kemâle eren yoktur. Kadınlar üzerine Âişe'nin üstünlüğü tiridin sâîr yiyecekler üzerine üstünlüğü gibidir.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu'l-Et'ime»ıde; Tirmizî ile İbn Mâce «Kitâbu'l-Et’ıme»'de; Nesâî «Me-nâkıb» ve «Îşretü'n-Nisâ» bahislerinde tahric etmişlerdir.

Bazıları bununla istidlal ederek Âsiye ile Meryem'in Peygamber olduklarını söylemiş ve: «Çünkü insan nev'inin en kemâllileri Peygamberlerdir. Sonra veliler, sıddıklar ve şehidler gelir. Âsiye ile Meryem Peygamber olmasalar, kadınlar içerisinde hiç bir velî, sıddîk ve şehid bulunmamak lâzım gelir. Hakikatte ise bu sıfatlar birçok kadınlarda bulunmaktadır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsinde kadınlardan Âsiye ile Meryem'den başka Peygamber olan yoktur buyurmuş gibidir.» demişlerse de bu mütalâa kabul edilmemiş, kendilerine şöyle cevab verilmiştir: Kemâl sözünden onların peygamber olması lâzım gelmez. Çünkü bu söz birşeyin tamamına ve kendi nev'inde son dereceye vardığı mânâsında kullanılır. Burada murad Âsiye ile Meryem'in kadınlar arasında bütün faziletlerin en üstün derecesine vardıklarını anlatmaktır.

Kirmanı: «Kadınlardan Peygamber gelmediğine icma naklolun-muştur.» demiş, buna mukabil İmâm Eş'arî'nin kadınlardan altı Peygamber geldiğini söylediği rivâyet olunmuştur. Bunlar Havva, Sâre , Hazret-i Mûsa'nın annesi, Hâcer, Âsiye ve Meryem'dir.

Kurtubî: «Sahih kavle göre Hazret-i Meryem Peygamberdir. Çünkü Allah ona melek vasıtasiyle vahy göndermiştir.

Âsiye'ye gelince onun Peygamberliğine delâlet eden bir rivâyet yoktur.» diyor.

Hâsılı kadınlardan peygamber gelip gelmediği ihtilaflıdır. Ekser ulema gelmediğine kaildirler.

Âsiye binti Müzâhım, Firavn’ın karışıdır. Rivâyete göre Mûsa (aleyhisselâm) Firavn’ın sihirbazlarına galebe çalınca Âsiye iman etmiştir. Firavn bunu anladığı vakit, onun ellerini, ayaklarını kazıklarla yere çakarak güneşe karşı üzerine büyük bir kaya konmasını emretmiş. Kaya getirildiği vakit Âsiye: «Yarabbi, benim için cennetinde bir ev yap!» diye niyazda bulunmuş. O anda cennette inciden yapılmış evini görmüştür. Allah oracıkta ruhunu kabzetmiş, kaya cansız cesedinin üzerine konmuştur.

Meryem binti Imran, İsa (aleyhisselâm)’ın annesidir. Kıssası Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyetlerinde ve hadîslerinde tafsilâtiyle beyân edilmiş olup, herkesçe malûm ve meşhurdur.

Hazret-i Âişe'ye gelince, hadîs-i şerif'de beyân buyurulan fazileti bu ümmetin kadınlarına nisbetledir. Hattâ efdaliyyetinden bahsedilmemiştir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun faziletini tiride benzet-mistir. Tirid, şâir yiyeceklere nisbetle Arabların o gün için en makbul yemeklerinden biri idi. Zîra külfeti az, hazmı kolay bir yemekdir. Fakat bu hasletler onun her yönden efdaliyyetini gerektirmez. Hazret-i Âişe meselesi de Öyledir.

Bazı sahîh hadîslerde Hazret-i Hatice'nin şâir kadınlardan efdal olduğu bildirilmiştir. Hazret-i Hatice ile Fâtıme (radıyallahü anh)'nın başkalarından efdal olduğunu bildiren rivâyetler de vardır.

6426- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İbn Nümeyr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Fudayl Umâra'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim, Cibrîl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek:

— Ya Resûlallah! İşte Hatice sana yönelmiştir. Beraberinde bir kab vardır ki, içinde katık yahut yiyecek veya içecek vardır. Sana geldiği vakit ona Rabbi (azze ve celle)'den ve benden selâm söyle! Hem kendisini cennette (inci) kamış (in) dan bir evle müjdele! O evde ne gürültü olacak, ne de meşakkat! dedi.

Ebû Bekr kendi rivâyetinde «Ebû Hüreyre'den» dedi. «İşittim» demedi. Bu hadîsde o: «Benden de selâm et!» cümlesini söylemedi.

Bu hadîsi Buhârî «Menâkıbu'l-Ensar» ve «Tevhîd» bahislerinde; Nesâî «Menâkıb»'de tahric etmişlerdir. Hadîs sahabenin mürsellerindendir. Çünkü Hazret-i Ebû Hüreyre, Hatîce (radıyallahü anha) nin günlerine yetişmemiştir. Fakat cumhûr-u ulemâya göre sahabenin mürselleri huccetdir. Ebû Hüreyre'nin bunu ya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yahut başka bir sahâbîden işittiğine hamlolunur.

Taberanî'nin rivâyetinden anlaşıldığına göre Cibrîl, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, Hira dağında iken gelmiştir. Yine Taberanî'nin rivâvetine göre ona Hazret-i Hatîcenin karıştırma getirmekte olduğunu haber vermiştir. Müslim'in rivâyetinde râvinm şekkettiği anlaşılıyor. Yani Hazret-i Cibrîl'in katık mı, yoksa yiyecek veya içecek mi dediğini kestirememiştir. Bâbımızın rivâyetinde Hazret-i Hatîce'nin selâmı nasıl kabul ettiğinden bahsedilmemiştir. Taberanî'nin rivâyetinde bilmukabele: «Selâm odur ve selâm ondandır. Cibrîl'e de selâm olsun!» dediği bildirilmektedir.

Cumhûr ulemâya göre hadîsde zikri geçen kamışdan murad; içi boş inci kamışıdır. Bazıları üzerine cevher dizilmiş altın kamış olduğunu söylemişlerdir. Hattâbi ve diğer bazı ulemâya göre buradaki evden murad da köşktür.

Hadîs-i şerif, Hatice (radıyallahü anha)'nin faziletlerine delildir. Bâ-husüs selâmı alırken Allah'a da selâm olsun demeyip, «Selâm odur» ifadesini kullanması zekâ ve idrâkinin pek büyük olduğunu gösterir. Çünkü selâm —yerinde de görüldüğü vecihle— Allah'ın isimlerinden biridir. Bundan dolayı Allah'a selâm olsun denilmez. Hazret-i Hatice'nin yaptığı gibi, «Selâm odur» denilir.

6427- Bîze Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize baham ve Muhammed b. Bişr El-Abdî, İsmail'den rivâyet ettiler.

(Dedi ki): Abdullah b. Ebi Evfâ'ya:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatice'ye cennette bir ev müjdele mi? diye sordum.

— Evet! Ona cennette kamışdan, içinde gürültü ve meşakkat olma-yan bir ev müjdeledi, dedi.

6428- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muâviye haber verdi. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Veki’ rivâyet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mu'tenür b. Süleyman ile Cerir haber verdiler. H,

Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da İbn Ebî Evfâ'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

6429- Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abde, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatice NınÜ Huveylid'i cennette bir evle müjdelemiştir.

Abdullah İbn Ebî Evfâ rivâyetini Buhârî «Me-nâkıbu’l-Ensar» bahsinde tahric etmiştir. Hazret-i Âişe rivâyeti mürseldir. Maamafih sahabinin mürselinin hüccet olduğunu az yukarda görmüştük.

Bu rivâyetler mânâ itibariyle bundan öncekinin aynıdır.

6430- Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivâyet etü.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsame rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişam babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Hatice'yi kıskandığım kadar hiç bir kadını kıskanmamışimdır. Halbuki o benimle evlenmesinden üç sene evvel vefat etmişti. Onu andığını işitiyordum da onun için (kıskanıyordum). Filhakika Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Rabbi (azze ve celle) ona cennette kamışdan bir ev müjdelemesini emir buyurmuştu. Bir de: — Koyun keser, sonra onu Hatice'nin yakınlarına hediyye ederdi.

6431- Bize Sehl b. Osman rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hafs b. Iyâs, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben Hatice'den başka Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kadınlarını kıskanmadım. Halbuki ona yetişmedim.

Âişe

Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) koyunu kesti mi:

«Onu Hatice'nin dostlarına gönderin!» derdi.

Bir gün onu kızdırdım:

— Hatice mi? dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve tellem);

«Bana onun sevgisi bahşedildi.» buyurdular.

6432- Bize Züheyr b. Harb ile Ebû Küreyb hep birden Ebû Muâviye'-en rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Hişam bu isnadla koyun kıssasına kadar Ebû Üsâme'nin hadîsi gibi rivâyette bulundu. Ondan sonraki ziyadeyi anmadı.

6433- Bize Abd b. lîumeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Ben Hatice'yi kıskandığım kadar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kadınlarından hiç birini kıskanmamışımdır. Çünkü onu çok anardı. Halbuki onu hiç görmemişdim.

6434- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki).: Bize Abdürrezzâk haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatice vefat edinceye kadar onun üzerine evlenmedi.

Hazret-i Âişe rivâyetlerini Buhârî «Menâkıb-i Ensar» bahsinde tahric etmiştir.

Hazret-i Âişe'nin: «Halbuki ben onu hiç görmemişdim...» sözünden muradı; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında iken görmediğini anlatmaktır. Ona yetişmediğini söylemesi de bu mânâyadır. Yoksa kendisi Hazret-i Hatice'nin vefatında altı yaşında idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Hatice'yi çok anmasından murad, onu medh-ü senada bulunmasıdır. Çünkü Hazret-i Hatice'ye karşı muhabbeti vardı. Bir kimseyi seven, onu dilinden bırakmaz. Bu rivâyetler kıskançlığın en faziletli kadınlarda bile görüldüğüne delildir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Hatice hakkındadır

«Bana onun sevgisi bahşedildi.» buyurması, onu sevmenin bir fazîlet olduğuna işarettir.

6435- Bize Süveyd b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ali b. Müshir, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Hatice'nin kız kardeşi Hâle binti Huveylid, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girmek için izin istedi de, Hatice'nin izin istemesini hatırladı. Ve bundan memnuniyet duyarak:

«Allah'ım! Huveylid'in kızı Hâle!» dedi. Ben derhal kıskandım. Ve: — Allah sana yerine daha hayırlısını vermişken, zaman önce ölmüş Kureyş'in kocakarılarından çenelerinin içi kırmızı bir kocakarıyı île anıp duruyorsun! dedim.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hâle binti Huveylid'in sesini işitince, onu Hazret-i Hatice'nin sesine benzeterek sevincinden titremiş ve:

«Allah'ım bu Hâle'dir.» demiştir. Hazret-i Âişe onu kıskanmış ve hadîsde beyan edildiği vecihle karşılık vermiştir. Kocakarıdan muradı Hatice (radıyallahü anha)'dır.

Şıdk: Ağzın kenarları demektir. Bunun kırmızılığından muradı, son derece ihtiyarlamış hattâ ihtiyarlıktan; dişleri dökülmüş de kıpkırmızı yerleri kalmış olduğunu anlatmaktır.

İbn Tin diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu söze karşı ses çıkarmaması Âişe'nin Hatice'den efdal olduğuna delildir. Meğer ki, buradaki daha hayırlı tâbirinden şekil güzelliği ve yaş küçüklüğü kastedilmiş olsun.»

Taberî ile diğer bâzı ulemâ kıskançlığın kadınlarda müsamaha götürdüğünü, bu hâl onların tabiatlarında bulunduğu için azabı mûcib olmadığım, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in de bundan dolayı Hazret-i Âişe'yi men etmediğini söylemişlerdir. Aynî diyor ki: Şu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu söze karşı ses çıkarmaması Hazret-i Âişe'nin Hatice (radıyallahü anha) dan efdal olduğuna delâlet etmez. Maamafih bu söze cevab verdiği de rivâyet olunmuştur. İmâm Ahmed'le Taberanî'nin tahric ettikleri bir hadîsde Hazret-i Âişe şöyle Üemiştir: «Allah senin için yaşlı yerine genci verdi, dedim. Bunun üzerine kızdı. Nihayet ben: Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun ki, Hatice'yi bundan sonra ancak hayırla anacağım, dedim.»