13- Âişe (radıyallahü anha)'nin Fazileti Hakkında Bir Bab 6436- Bize Halef b. Hişâm ile Ebû'r-Rabi' hep birden Hammad b. Zeyd'den rivâyet ettiler. Lâfız Ebû'r-Rabi'indir. (Dediler ki): Bize Hammad rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet ettiki (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bana üç gece rüyamda gösterüdin. Seni bana melek beyaz bir parça ipek içinde getirdi. Ve: işte hanımın! dedi. Bir de yüzünü açtım ne göreyim, senmişsin. Artık: Eğer bü Allah'dansa, onu infaz etsin, dedim.» buyurdular. 6437- Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn İdris rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. Bu râvilerin ikisi birden Hişam'dan bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîsi Buhârî «Menâkıb-i Ensar» bahsinde tahric etmiştir. Sereka: Beyaz ipek parçası demektir. Kâdî Iyâz bu rü'yanm Peygamberlik gelmezden önce ve sonra görülmüş olabileceğini mülâhaza ederek şunları söylemiştir: «Eğer bu rü'ya Peygamberlik gelmezden ve rü'yalan karışık düşlerden ayrılmazdan önce görülmüşse, mânâsı bu rü'ya hak rü'ya ise demektir. Peygamberlik geldikten sonra görülmüşse üç mânâsı vardır. Birincisi murad: Eğer bu rü'ya göründüğü gibi ise ta'bir ve tefsire muhtaç değildir. Allahü teâlâ onu infaz ve icra edecektir. Buradaki şek rü'yanm göründüğü gibi mi, yoksa ta'bir ve değiştirmeye ihtiyacı var mı meselesindedir. İkincisi bundan murad: Eğer dünyada zevcem bu olacaksa Allah bu işi âsân eylesin, demektir. Binâenaleyh şek dünyada mı, yoksa cennette mi zevcesi olacağı hususundadır. Üçüncüsü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şekketme-miştir. Hakikati haber vermiş, yalnız şek suretinde ifade etmiştir. Sen misin yoksa Ümmü Salim mi? demiş gibidir. Ki bu belagat ulemasınca bediin bir nevidir. Onlar buna tecahûli arif derler. Bazıları şekki yakînle karıştırmak demişlerdir. 6438- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Ebû Seleme'den hadîs rivâyet ettiğim kitabınıda şunu buldum: Bize Hişâm rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Ben senin benden razı olduğun ve bana dargın bulunduğun zamanı pekâla bilirim.» dedi. Ben: — Bunu nerden biliyorsun? dedim. «Benden razı İsen, hayır Muhammed'in Rabbi hakkı için; dargınsan, hayır İbrahim'in Rabbi hakkı için diyorsun.» buyurdu. Ben: — Evet! Vallahi ya Resûlallah! Ben yalnız senin ismini bırakıyorum, dedim. 6439- Bize bu hadîsi İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde, Hişam b. Urve'den bu isnadla «Hayır İbrahim'in Rabbi hakkı için» cümlesine kadar rivâyet etti; ondan sonrasını anmadı. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'n-Nikâh»'da takric etmiştir. Kâdî Iyâz’ın beyânına göre Hazret-i Âişe'nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kızması ekseri ahvalde kadınlara affedilen kıskançlıktandır. Çünki onlar bundan hâli kalmazlar. Hattâ İmâm Mâlik ve-diğer Medine uleması: «Kıskançlık dolayısiyle kadın kocasına kötülük isnadında bulunursa ondan had (yani şer'î ceza) sakıt olur.» demişlerdir. İmâm Mâlik bu husûsda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet edilen: «Kıskanç kadın vadinin yukarısını aşağısından seçemez.» hadîsiyle istidlârı etmiş; bu olmasa bu meselede Âişe'ye olabildiğine günah olurdu. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kızmak ve onu terk etmek büyük günahdır, demiştir. Hazret-i Âişe'nin: «Ben yalnız senin ismini bırakıyorum» sözünden muradı; kalbim ve sana karşı olan sevgim yerindedir, demektir. Kadınların kıskançlığı fazla sevgiden ileri gelir. Bu hadîs karineye istinaden hüküm verilebileceğine delildir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Âişe'nin dargınlığına mücerret kendi ismini anmamasıyle hüküm vermiş; onun anlayış ve zekâsının kuvvetine Peygamberler arasından İbrahim (aleyhisselâm)'ı tahsis etmesiyle istidlalde bulunmuştur. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in en yakım odur. Hazret-i Âişe Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ismini terk etmek mecburiyetinde kalınca tamamen onunla alâkayı kesmiş olmamak için yerine en yakınının ismini zikretmiştir. Tîbî diyor ki: « (Ben yalnız senin ismini bırakıyorum) cümlesindeki hasr son derece lâtifdir. Çünkü Âişe (radıyallahü anha) akıl ve ihtiyarı giderecek derecede kızmış olmasının, ruhuna karışmış olan kemâli muhabbetini değiştirmeyeceğini haber vermiştir. Terk yerine hecr kelimesini kullanması ihtiyarî olarak yapmadığı bu işden elem duyduğunu göstermek içindir.» 6440- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ab-dü’l-Aziz b. Muhammed, Hişâm b. Urve'den, o da bahasından, o da Âişe'den naklen haber verdi ki: Kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında kızlarla oynarmış. Âişe şöyle dedi: Arkadaşlarım bana gelir, fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den utanarak saklanırlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onları bana gönderirdi. 6441- Bize bu hadîsi Ebû Küreyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsame rivâyet etti. H. Bize Züheyr b. Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerir rivâyet etti. H. Bize İbn Nümeyr dahi rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bişr rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Derir'in hadîsinde: «Ben onun evinde kızlarla oynardım. Bunlar oyuncaklardı.» demiştir. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Edeb»'de tahrie etmiştir. Hadîsdekı kızlardan murad oyuncaklardır. Maamafih Dâvûdî: timal ki (bağ maa) manasınadır. (Ve benat)'dan murad kızlardır, diyor. Hazret-i Âişe'nin arkadaşları da gelir, beraberce bebek oyunu oynarlarmış. Âişe (radıyallahü anha) o zaman henüz baliğ değilmiş. Bazıları bu hadîsle istidlal ederek kız çocuklarının bebek oyununa cevaz vermişler; haram kılman suretlerden bunun tahsis edildiğini söylemişlerdir. Saadî Iyâz buna cezmen kail olmuş ve cumhûr-u ulemânın kavli olmak üzere nakletmiştir. Ulemâ buna kızları küçükten ev işlerine alıştırmak ve çocuk bakmağa öğrenmelerini sağlamak için cevaz vermişlerdir. Onlara göre bebek oyuncaklarını alıp satmak da caizdir. Bir takımları bu hükmün neshedildiğini söylemişlerdir. İbn Battal buna tarafdardır. İbn Cevzî bu ruhsatın suretler haram kılınmazdan önce ve Hazret-i Âişe'ye mahsûs olduğunu kat'iyetle ifade etmiştir. Hattabî de şunları söylemiştir: «Bebeklerle oynamak, hakkında tehdid vâ'rid olan sair suretlerle eğlenmek gibi değildir. Hazret-i Âişe o zaman henüz baliğ olmadığı için kendisine bu hususta ruhsat verilmiştir.» İmâm Mâlik kukla ve bebek satışını kerih görmüştür. Ancak bu kerahet kız çocuklarının oynamasına değil, bebek satanların onu bir sanat ve kazanç vesilesi yapmasına hamledilmiştir. Hadîs-i şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in çocuklara karşı gösterdiği lütf ve merhamete delildir. 6442- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Abde, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki: Halk hediyeleri için Âişe'nin (Nevbet) gününü araştırırlar; bununla Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in rızasını dilerlermiş. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Hibe»'de; Nesâî «Işretü'n-Nisa» bahsinde tahrie etmişlerdir. Hadîsden murâd Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hediye vermek isteyenlerin Hazret-i Âişe'nin nevbetinde onun yanında bulunduğu günü kolladıklarını anlatmaktır. Çünkü o gün verilen hediyenin kendisini daha memnun edeceğini umarlardı. Bu da Hazret-i Âişe'nin faziletini gösterir. Hadîs-i şerîf hediye verilecek zatı memnun etmek için hediye hususunda titizlik gö-stermenin ve en münasibini seçmek için inceden inceye araştırmanın caiz olduğuna delildir. 6443- Bana Hasen b. Ali El-Hulvânî ile Ebû Bekr b. Nadr ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd: Haddesenî, ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ya'kub b. İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam, Sâlih'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Muhammed b. Abdirrahman b. Haris b. işâm haber verdi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi ise şunu söylemiş: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleri, Fâtıme binti Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gönderdiler. O da yanına girmek için izin istedi. Kendisi benimle beraber örtünün altında uzanmıştı. Ona izin verdi, Fâtıme: — Ya Resûlallah! Zevcelerin beni sana gönderdiler. Senden Ebû Kuhafe'nin kızı hakkında müsavat istiyorlar, dedi. Ben susuyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona: «Ey kızcağızım! Sen benim sevdiğimi sevmez misin?» dedi. Fâtıme: — Hay hay! (Severim) dedi. «O halde bunu sev!» buyurdular. Fâtıme Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bunu işitince kalktı ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerine dönerek onlara kendi söylediğini ve kendisine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söylediğini haber verdi. Onlar da kendisine şunu söylediler: — Bize hiç bir şey yaptığını görmüyoruz. Hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e don ve ona: Gerçekten zevcelerin Ebû Kuhafe'nin kızı hakkında senden müsavat istiyorlar de! Fâtıme: — Vallahi onun hakkında ben kendisine ebediyyen söz etmem, dedi. Âişe şunları söylemiş: Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleri onun zevcesi Zeyneb binti Cahş'ı gönderdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in katında mertebece onlardan bana rakib olan da bu idi. Din hususunda Zeyneb'den daha hayırlı hiç bir kadın görmedim. Allah'dan onun kadar korkan, onun kadar doğru söyleyen, onun kadar sılayı rahim yapan, ondan çok sadaka veren, verdiği sadakada nefsini onun kadar horlayıp, o amelle Allahü teâlâ'ya yakınlık gösteren yoktu. Ancak mizacındaki hiddetten nâşi bir kükremesi vardı ki, ondan da çabuk dönerdi. Zeyneb, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girmek için izin istedu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) işe Âişe ile beraber onun örtüsünün altında Fâtıme'nin girdiği zamanki halde bulunuyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona da izin verdi. Zeyneb: — Ya Resûlallah! Zevcelerin beni sana gönderdiler; Ebû Kuhâfe'nin kızı hakkında senden müsavat istiyorlar, dedi. Sonra bana atıp tuttu ve hakkımda sözü uzattı. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gözetiyor; bana onun hakkında konuşmaya izin verecek mi diye gözüne bakıyordum. Zeyneb devam etti. Nihayet anladım ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim kendimi müdafaa etmemi kerih "görmeyecek. Zeyneb'e ben atıp tutmaya başlayınca, ona yaptığım hücumda kendisine aman vermedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümseyerek: «Bu Ebû Bekr'in kızıdır!» buyurdular. 6444- Bu hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Kuhzâz rivâyet etti. Abdullah b. Osman Dedi ki: Bana bu hadîsi Abdullah b. Mübarek'den, o da Yûnus'dan, o da Zührî'den bu isnadla mânâ itibariyle mislini rivâyet etti. Yalnız o Şöyle deditir: «Ona ben atıp tutmaya başladığım vakit kendisine galebe çalarak yenmedikçe aman vermedi.» Ezvâcı Tâhirat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sevgi ve kalb muhabbeti hususunda müsavat istiyorlardı. Kasın hususunda yani yanlarında gecelemek, evlerinin gelirine giderine bakmak ve şâir hususlarda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müsavata son derece riâyet ediyordu. Sevgi hususuna, gelince Hazret-i Âişe'ye karşı hepsinden fazla bir muhabbeti vardı. Ulemâ, muhabbet yada teklif olmadığına ve bu hususda müsavata riâyet lâzım gelmediğine ıcma' etmişlerdir. Çünkü buna Allahü teâlâ'dan başka kimsenin kudreti yoktur. Bundan dolayı yalnız fiillerde adalet ve müsavat emrolunmuştur. Sevre: Birdenbire galeyana gelmek, feveran etmektir. Anlaşılıyor ki; Hazret-i Zeyneb son derece hayırsever, özü-sözü doğru, ahlâkı mükemmel bir kadınmış. Yalnız acele kızar, feveran eder, fakat hemen arka-cığından sükûnete dönermiş. Burada Hazret-i Âişe hakkında biraz atıp tuttukdan sonra Âişe (radıyallahü anha) kendisine mukabelede bulunmuş ve onu iskât etmiştir. Nevevî diyor ki: «Bu hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Âişe'ye izm verdiğine veya gözüyle işaret ettiğine delil yoktur. Hattâ buna inanmak da helâl değildir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e göz işareti yasak edilmiştir. Hadîs-den anlaşılan yalnız Hazret-i Âişe'nin kendini müdafaa etmesi ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in de ona bir şey dememesidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «O Ebû Bekr'in kızıdır.» buyurmasının mânâsı ise onun anlayış ve görüş hususundaki kemâline işarettir.» 6445- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Ki-tfibında Ebû Üsâme'den, onun da Hişâm'dan, onun da babasından, onun da Âişe'den naklen rivâyet ettiğim şu hadîsi buldum. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aranıyor: «Bugün ben neredeyim; yarın ben nerede olacağım.» diyor, Âlşe'nin nevbet gününü gecikti sanıyordu. Âişe Dedi ki: Benim nevbet günüm gelince Allah onun ruhunu benim ciğerimle boğazım arasında kabzetti. 6446- Bize Kuteybe b. Saîd Mâlik b. Enes'den kendisine okunanlar meyanında rivâyet etti. O da Hişâm b. Urve'den, o da Abbâd b. Abdillah b. Zübeyr'den naklen rivâyet etmiş. Ona da Âişe haber vermiş ki, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i vefatından önce göğsüne dayalı olduğu halde kulak verdiğinde: «Allah'ım bana mağfiret buyur; bana acı ve benî Peygamberler cemaatına ilhak eyle!» buyururken işitmiş. 6447- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. H. Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize babam rivâyet etti. H. Bize İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde b. Süleyman haber verdi. Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan bu İsnadla İm hadîsin mislim rivâyet etmişlerdir. 6448- Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'-fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be Sa'd b. İbrahim'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: İşitirdim ki, hiç bir Peygamber dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakılmadıkça vefat etmezmiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i vefat ettiği hastalığında sesi ağırlaşınca: "Peygamberlerle sıddîklerden, şehidlerden ve sulehâdan kendilerine in'amda bulunduklarınla beraber (eyle). Bunlar ne güzel arkadaşlardır." Sûre-i Nisa, Âyet: 69. derken işittim. Âişe: Anladım ki, o anda muhayyer bırakıldı, demiş. 6449- Bu hadîsi bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. dedi ki;: Bize Veki rivâyet etti. H. Bize Ubeydullah b. Muâz da rivâyet etti, (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. Her iki râvi: «Bize Şu'be Sa'd'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti» demişler. 6450- Bana Abdu'l-Melik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam dedemden rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ukayî b. Hâlid rivâyet etti. (Dedi ki): İbn Şihab şunu söyledi: Bana Saîd o. Müseyyeb ile Urve b. Zübeyr, ulemâdan bir takım zevatın içinde haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sağlam iken: «Hiç bir Peygamber kendisine cennetteki yeri gösterilip, sonra muhayyer bırakılmadıkça ruhu kabzedilmemiştir.» buyururdu, Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'m. vefatı yaklaşınca başı benim dizimin üzerinde olduğu halde bir müddet bayıldı. Sonra ayildı. Ve gözünü tavana dikti. Sonra: «Allah'ım! Refik-ı Â'laya!» dedi. Âişe Dedi ki: Şu halde bizi ihtiyar etmiyor, dedim. Âişe şunu söylemiş: Ve anladım ki, bize sağlamken söylediği hadîs ki: «Hİç bir Peygamber cennetteki yerini görüp, sonra muhayyer bırakılmadıkça ruhu kabzolunmamıştır.» sözüdür, sahihmiş. Âişe şöyle dedi: Bu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in söylediği son söz oldu: «Allah'ım! Refîk-ı A'laya!» Bu rivâyetleri Buhârî «Kitâbu'l-Meğâzi» ile «Kitâbu't-Tefsir» ve «Kitâbu't-Tıb»'da; bâzılarını Tirmizî «Kitâbu'd-DeavâU'da; Nesâî «KUâbu’l-Yevm ve'l-leyle»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Refik: Cumhûrun kavline göre illiyyinde sakin olan Peygamberler demektir. Kelime müfred ve cem'inde aynı lâfızla kullanılır. Bazıları bundan murad Allahü teâlâ'dır. Kullarına rıfku merhamet eden odur, demiş-lerse de Ezherî bu sözü kabul etmemiştir. Bir takımları refikdan murad; cennet taamları olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Âişe ilk rivâyette Peygamberlerin vefatları ânında dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakıldıklarını kimden işittiğini bildirmemişse de hadîsin sonraki rivâyetinde bunu bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den duyduğunu açıklamıştır. Buradaki muhayyerlikten murad yaşamakla öîmekden birini tercih etmektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatı anında Refîk-ı Alayı dileyince Hazret-i Âişe onun da ölümle kalım arasında muhayyer bırakıldığını anlamıştır. 6451- Bize İshâk b. İbrahim El-Hanzalî ile Abd b. Humeyd ikisi birden Ebû Nuaym'dan rivâyet ettiler, Abd dedi ki: Bize Ebû Nuaym rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdu'l-Vâhid b. Eymen rivâyet etti. (Dedi ki): Bana İbn Ebî Müleyke, Kaâsını b. Muhammed'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (sefere) çıktığı vakit kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir defa kur'a Âişe ile Hafsa'ya düştü de, onunla beraber ikisi birden çıktılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gece oldu mu Âişe ile birlikte yürür; onunla konuşurdu. Derken Hafsa, Âişe'ye: Bu gece benim deveme binmez misin? Ben de senin devene bineyim. Sen de gör, ben de göreyim, dedi. Âişe: — Hay hay! cevâbını verdi. Ve Hafsa’nın devesine bindi. Hafsa da Âişe'nin devesine bindi. Az sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'nin devesine geldi. Üzerinde Hafsa vardı. Selâm verdi, sonra onunla birlikte yürüdü. Nihayet (bir yere) indiler. Âişe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i aradı ve kıskandı (konağa) indikleri vakit ayaklarını izhır otlarının içine koydu. Ve: — Yârabbi! Bana bir akreb veya yılan musallat et de beni soksun. Resûlün (dür), ona bir şey söyleyemiyorum, demeğe başladı. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'n-Nikâh»'da; Nesai «Işretü'n-iNisâ» bahsinde tahric etmişlerdir. Nevevî diyor ki: «Kur'a Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den maada bütün müslümanlara vâcibdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ise zevceleri arasında adaletin vâcib olup olmaması ihtilaflıdır. Vâcibdir diyenlere göre kur'a çektirmek de vâcibdir, Vâcib olmadığını söyleyenlere göre İse bunu yapmak geçim güzelliğinden ve iyi ahlâkdan ma'duddur. Gönüllerini almak için yapılır.» Hanefîler'ce kadınların sefer hâlinde kasın hakları yoktur. Kocaları dilediği kadınıyle sefere çıkabilir. Ancak evlâ olan yine de kur'a çektirmektir. Kurtubî kur'a çektirmenin İmâm Mâlik'e göre de vâcib olmadığını söylemiştir. İzhir: Kendisinden boya çıkarılan bir ottur. Ekseriyetle içerisinde yılanlar, akrebler bulunur. Hazret-i Âişe'nin kendisini yılanlara, akreblere helâk ettirmek istemesi Hafsa ının dileğini yerine getirmekle cinayet işlediğini bildiği içindir. Bu suretle suçunu cezalandırmak istemiştir. El-Mühelleb bu hadîsle istidlal ederek baş sıkısında insanın kendine bedduada bulunmasının af edileceği kuvvetle me'mul olduğunu söylemiştir. 6452- Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet, etti. (Dedi ki): Bize Süleyman (yani İbn Bilâl) Abdullah b. Abdirrahman'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Âişe'nin saİr kadınlara üstünlüğü tiridin sâir yemeklere üstünlüğü gibidir.» buyururken işittim. 6453- Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani İbn Ca'fer) rivâyet etti. H. Bize Kuteybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdûl Aziz (yani, İbn Muhammed) rivâyet etti. Her iki râvi Abdullah b. Abdirrahman'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. Bunların hadîslerinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim» ibaresi yoktur. İsmail'in hadîsinde: «O da Enes b. Mâlik'den işitmiş» cümlesi vardır. 6454- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrahim b. Süleyman ile Ya'la b. Ubeyd, Zekeriyya'dan, o da Şa'bî’den, o da Ebû Selemc'den naklen rivâyet etti. Ona da Âişe rivâyet etmiş ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: «Gerçekten Cibrîl sana selâm ediyor.» demiş. Âişe Dedi ki: — Ben ona da Allah'ın selâm ve rahmeti olsun, dedim. 6455- Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mülâî haber verdi. (Dedi ki): Bize Zekeriyya b. Ebî Zaide rivâyet etti. (Dedi ki): Âmiri şöyle derken işittim. Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman rivâyet etti. Ona da Âişe rivâyet etmiş ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine yukardakilerin hadîsi gibi söylemiş. 6456- Bize bu hadîsi yine İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Esbat b. Muhammed, Zekeriyya'dan bu isnadîa bu hadîsin mislini haber verdi. 6457- Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. (Dedi ki): Bize Şuayb Zührî’den naklen haber verdi. (Dedi ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Ey Âişe! Bu Cibrîl'dir. Sana selâm ediyor!» buyurdu. Ben: — Ona da Allah'ın selâm ve rahmeti olsun! dedim. Aİşe: O benim görmediğimi görüyordu, demiş. Tirid hadîsi az yukarda Hazret-i Hatice'nin faziletleri Bâbında geçmişti. Ondan sonraki rivâyeti Buhârî «Bed'ü’l-Halk», «İstizan», «Edeb» ve «Rikâk» bahislerinde; Tirmizî «Menâkıb»'de, Nesâî «İşretu'n-Nisâ» ile «Elyevm ve’l-Leyle» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir, Yâ Âişti», yahut «Yâ Âişe» tâbirleri murahham münadadır. Kelimeyi hafifletmek için sonunu hazfetmeye terhim derler. Kelime müennes «te» si ile sona ererse terhimi mutlak surette caizdir. Burada da öyledir.; Hadîs-i şerif Hazret-i Âişe'nin büyük menkabesini göstermektedir. |