Geri

   

 

 

 

İleri

 

34 – Teşe’üm, Fal ve Kendisinde Uğursusuzluk Olan Şey Bâbı

5931- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abürrezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki):Bize Ma'mer, Zühri'den, o da Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den naklen haber verdi ki: Ebû Hüreyre şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Teşe'üm yoktur. Onun en hayirlısı faldır.» buyururken işittim.

— Ya Resûlallah! Fal nedir? denildi.

«Bir hanginizin işittiği güzel sözdür.» buyurdular.

5932- Bana Abdu'l-Melik b. Şuayb b. Leys dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi.

(Dedi ki): Bize Şuayb haber verdi. Her iki râvi Zührî'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir.

Ükayl'in hadîsinde «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den» ibaresi vardır, «işittim» dememiştir. Şuayb'ın hadîsinde İse Ma'mer'in dediği gibi «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim» cümlesi vardır.

5933- Bize Heddâb b. Hâlid rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hemmam b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Katâde, Enes'den naklen rivâyet etti ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması ve teşe'üm yoktur. Ama fal güzel söz, iyi söz hoşuma gider.» buyurmuşlar.

5934- Bize bu hadîsi Muhammed b. Müşenna ile İbn Beşşar da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Câfer haber verdi.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Katâde'yi, Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet ederken dinledim:

«Hastalık bulaşması ve teşe'üm yoktur. Ama fal hoşuma gider.» buyurmuşlar. Enes

Dedi ki: Fal nedir? diye soruldu:

«Güzel sözdür.» buyurdular.

5935- Bana Haccâc b. Şâir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Mu-alla b. EseNİ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdü’l-Aziz b. Muhtar rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Atik rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Sîrin Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalı bulaşması ve teşe'üm yoktur. Ama güze! falı severim.» buyurdular.

5936- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişâm b. Hassan, Muhammed b. Sîrin'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık buluşması, baykuş ve teşe'üm yoktur. Ama güzel falı severim.» buyurdular.

Bu rivâyetleri Buhârî «Kitâbü't-Tıb»'da tahric etmiştir.

Az yukarda da görüldüğü gibi tetayyur teşe'üm yani uğursuzluğa ve kötüye yormağa de lir. Esas itibariyle teşe'üm söz, fiil veya görülen bir şeyin kötüsü, sevilmeyeni mânâsına gelir. Arablar kuşları ve geyikleri ürkütürler, hayvan sağ tarafa giderse onunla tefaerrük eder, işlerine güçlerine veya yolların;, devam ederler, sol tarafa giderse yapacakları şeyden dönerler, teşe'ümde yani uğursuzluk yorumunda bulunurlardı. Bu suretle birçok zamanlar yapa -akları işlerden geri kalırlardı. Şeriat bunu yıkmış, men etmiş, zarar veya fayda hususunda hiçbir tesiri olmadığını haber vermiştir. İşte teşe'üm yoktur hadîsinin mânâsı budur. Başka bir hadîste ;

«Teşe'üm şirkdir.» buyurulmuştur. Yani teşe'ümün fayda veya zarar verdiğine inanmak şirktir, demektir. Çünkü eanitiyyet devri Arabları teşe'ümün tesirine inanırlardı. Bu şirktir.

Fala gelince: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu iyi söz, güzel söz diye tefsir buyurmuştur. Ulemânın beyânına göre fal hem sevindirici, hem üzücü hususata olabilirse de ekseriyetle sevinçte kullanılır. Teşe'ümse sadece üzücü ve kötü hususatia olur. Yalnız mecazen bazı yerlerde sevinç mânâsında kullanılır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in falı sevmesi netice itibariyle Allahü teâlâ'dan bir hayır ve fâide ummayı gösterdiği içindir. Çünkü insan kuvvetli veya zayıf bir sebepten dolayı Allah'tan bir fâide beklerse ümit cihetinde hatâ etmiş bile olsa onun bu bekleyişi hayırdır. Fakat Allah'tan tamamiyle ümidini keserse bu kendisi için şer olur. Teşe'ümde suizan ve belâyı beklemek vardır. Meselâ; bacasına baykuş konan adam hanesinden birinin öleceği zannına kapılır ve artık onu için için bekler durur. Falın misâli hastası olan bir kimsenin dışardan birinin: Ey salim sözünü işiterek hayra yorması, inşaallah bizim hasta da selâmete erer demesi yahut ihtiyaç sahibi birinin dışardan bulan mânâsına gelen (Yâ Vâcid) sözünü işiterek hayra yorması ve içinden, inşaallah aradığını buluyorum, demesidir.

Tenbih: Buradaki faldan anlaşılan yalnız budur. Yani bir işi hayra yormaktır. Fal denilince zamanımızda her yerde âdet olan avuca bakmak, tasa bakmak, kahve fincanına bakmak veya bu işi sanat edinen falcılara müracaat ederek işlerinin iyi gidip gitmeyeceğine baktırmak gibi hurafeler fal değil, doğrudan doğruya kehânete dâhildir. Bunlara inanmak da küfürdür. Bu batıl itikad bazı çevrelerde o kadar rağbet görmüştür ki: «Fala inanma! Fakat falsız da kalma!» sözü darb-ı mesel olmuştur. Bu hususa din kardeşlerimizin nazarı dikkatlerini celbederiz.

5937- Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mâlik b. Enes rivâyet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti.

(Dedi ki): Mâlike, İbn Şihâb'-dain dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer'in iki oğlu Hamza ile Sâlim'den, onların da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet ettikleri şu hadîsi okudum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Uğursuzluk evde, kadında ve attadır.» buyurmuşlar.

5938- Bize Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus İbuİ Şihâb'dan, o da Abdullah b. Ömer'in iki oğlu Hamza ile Sâlim'den, onlar da Abdullah b. Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması ve teşe'üm yoktur. Uğursuzluk ancak üç şeydedir. Kadın, at ve evde!» buyurmuşlar.

5939- Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Zührî'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. H.

5940- Bize Yahya b. Yahya ile Amru'n-Nâkid ve Züheyr b. Harb da Süfyân'dan, o da Zührî'den, o da Sâlim'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. H.

5941- Bize Amru'n-Nâkıd dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yâ'kub b. İbrâhim b. Sa'd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam Sâlih'den, o da İbn Şihab'dan, o da Abdullah b. Ömer'in iki oğlu Salim ve Hamza'dan, onlar da Abdullah b. Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. H.

5942- Bana Abdü'l-Melik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam dedemden rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ukayl b. Hâlid rivâyet etti. H.

Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Bişr b. Mufaddal, Abdurrahman b. İshâk'dan naklen haber verdi. H.

Bana Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi.

(Dedi ki): Bize Şuayb haber verdi.

Bu râvilerin hepsi Zührî'den, o da Sâlim'den, o da bahasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den uğursuzluk hakkında Mâlik'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlar, Yûnus b. Zeyd'den başka hiçbiri İbn Ömer hadîsinde hastalık bulaşmasını ve teşe'ümü anmamıştır.

5943- Bize Ahmed b. Abdillah b. Hakem de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Ömer b. Muhammed b. Zeyd'den rivâyet etti. O da babasını İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken dinlemiş:

«Eğer uğursuzluk nâmına doğru bir şey varsa (bu) atda, kadın ve evdedir.» buyurmuşlar.

5944- Bana Harun b. Abdillah da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Ama (Hak) kelimesini söylemedi.

5945- Bana Ebû Bekr b. İshâk dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Meryem rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süleyman b. Bilâl haber verdi.

(Dedi ki) ; Bana Utbe b. Müslim, Hamza b. Abdillah b. Ömer'den, o da babasından, naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Eğer bir şeyde uğursuzluk varsa (bu) atda, mesken ve kadındadır.» buyurmuşlar.

5946- Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mâlik Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti. Sehl Şöyle dedi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uğursuzluğu kastederek:

«Eğer varsa kadında, atta ve meskendedir» buyurdular.

5947- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Fadl b. Dükeyn rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişâm b. Sa'd Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.

5948- Bize bu hadîsi İshâk b. İbrâhim El-Hanzelî dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Haris, İbn Cüreyc'den naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir'i Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verirken işitmiş:

«Eğer bir şeyde (uğursuzluk) varsa (o da) hanede, hizmetçide ve attadır.» buyurmuşlar.

Bu rivâyetlerden İbn Ömer "hadîsini Buhârî «Küâbü't-Tİb»'da, Sehl hadîsini «Cihad» ve «Siyer» bahsinde; aynı hadîsi Nesâî «İşrâtü'n-NisâVda tahrîc etmişlerdir.

Ulemâ bu rivâyetlerde bildirilen üç şeyde uğursuzluk olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. İmâm Mâlik ile bir cemaata göre rivâyetlerden murad: Zahirî mânâlardır. Allahü teâlâ evi zarar veya ölüme sebep halkeder. Muayyen bir kadın ve at yahut hizmetçi de Allah'ın kaza ve kaderiyle bazan helâke sebep olabilir. Hadîsin mânâsı: Bazan bu üç şeyde uğursuzluk hâsıl olur, demektir. Hattâbî ile diğer birçok ulemâ bu rivâyetlerdeki üç şeyin memnu olan teşe'ümden istisna edildiğine kail olmuşlardır. Yani teşe'üm yasaktır. Yalnız içinde oturmaktan hoşlanmadığı ev, beraberce yaşamaktan hoşlanmadığı kadın veya hoşlanmadığı at, hizmetçi gibi şeyler olursa, bunlardan ayrılsın, demektir. Bazıları: «Evin uğursuzluğu; darlığı ve komşularının kötülüğünden ibarettir. Kadının uğursuzluğu doğurmaması, gevezeliği ve şüpheli işler yapmasıdır. Atın uğursuzluğu üzerinde harb edilememesi yahut fiatının pahalılığı; hizmetçinin uğursuzluğu ise kötü ahlâklı olması, kendisine ısmarlanan şeylere kulak asınaması gibi şeylerdir.» demişlerdir.

Aynî diyor ki: «Bu babda sahîh olan mânâ: Teşe'ümün bütün nevileriyle nefiy ve iptal edilmesidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) in: «Teşe'üm yoktur.» buyurduktan sonra . «Uğursuzluk üç şeydedir.» buyurması câhiliyyet devrinin itikadını hikâyedir. Çünkü o devirde Arablar bu üç şeyde uğursuzluk olduğuna inanırlardı. Yoksa bu hadîs müslümanlarm îtikadınca da bu üç şeyde uğursuzluk vardır mânâsını ifâde etmeze

Bu rivâyetlerin bâzısında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Eğer uğursuzluk nâmına bir şey varsa (bu) atta, kadında ve evdedir.» buyurmuş olması bizce bu babdaki ihtilâfa meydan vermeyecek kadar açıktır. Çünkü hadîsin mânâsı şudur: Eğer uğursuzluk nâmına bir şey sabit olsaydı şu üç şeyde sabit olurdu. Lâkin uğursuzluk nâmına bir şey sabit olmamıştır. Binâenaleyh bunlarda da uğursuzluk yoktur.

Hazret-i Âişe'nin bu hadîsi işittiği vakit kızdığı ve üzerinden bir elbise parçasının havaya uçtuğu, diğer bir parçasının da yere düştüğü rivâyet olunur. Âişe (radıyallahü anha) yemin ederek şunları söylemiştir;

«Kur'ân'i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e indiren Allah'a yemin olsun ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözleri asla söylememiştir. O ancak câhiliyyet devri insanlarının bunlardan teşe'üm ederdiklerini söylemiştir.»

Kâdî Iyâz’ın beyânına göre bu babda ulemâdan Bazıları şunları söylemiştir: «Hadîslerde geçen bu kısımlar bir araya getirilirse üç'nevi hâsıl olur. Birincisi: Zarar kendisiyle hâsıl olmayan ve âmmenin hâssanın âdetini de teşkil etmeyen kısım ki buna iltifat edilmez. Şeriat da buna kıymet vermeyi yasak etmiştir. Bu tıyera yani teşe'ümdür. İkincisi: Nadiren vuku bulan ve umumî zarara sebep olan kısımdır. Taun gibi. Onun bulunduğu yere gidilmez ve o yerden çıkılmaz. Üçüncüsü hususîdir. Ev, at ve kadın gibi. Ki: Böylelerinden kaçmak mubahtır.»