Geri

   

 

 

 

İleri

 

33 – Hastalık Bulaşması, Teşe’üm, Hame, Safer, Yıldız Batması ve Gul Olmadığı Hasta Develerin Sahibi Sağlam Develerin Sahibi Üzerine Deve Getirmeyeceği Bâbı

5919- Bana Ebû't-Tâhir İle Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. Lâfız Ebû't-TAhir'indir. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus haber verdi.

İbn Şihab dedi ki: Bana da Ebû Seleme b. Abdirrahman Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'.

«Hastalık bulaşması, karın kurdu ve baykuş yoktur.» buyurduğu vakit bir bedevi:

— Ya Resûlallah ! O haîde develere ne oluyor ki, kumda geyik gibi oluyorlar da, uyuzlu deve gelip aralarına geliyor ve hepsine uyuz bulaştırıyor, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

«Ya birinciye kim bulaştırdı?» buyurmuşlar.

5920- Bana Muhammed b. Hatim ile Hasen El-Hulvânî de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kub (bu zat İbn İbrahim b. Sa'd'dır.) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam Sâlih’den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman ve başkası haber -verdi ki: Ebû Hüreyre şöyle dedi: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması, teşe'üm, karın kurdu ve baykuş yoktur.» buyurdular. Bunun üzerine bedevinin biri:

— Ya Resûlallah!.. dedi.

Râvi Yûnus'un hadisi gibi rivâyette bulunmuştur.

5921- Bana Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'l-Yeman, Şuayb'dan, o ila Zühri'deu naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana Sinan b. Ebî Sinan Ed-Düelî haber verdi ki: Ebû Hüreyre şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Hastalık bulaşması yoktur.» buyurdu. Bunun üzerine bir Arabînin biri ayağa kalktı...

Râvi Yûnus ile Salih'in hadîsleri gibi anlatmıştır. Bir de Şuayb'dan, o da Zührî'den naklen rivâyet olunmuştur. Zührî Dedi ki ; Bana Sâî'b b. Yezîd b. Uht-i Nemir rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması, karın kurdu ve baykuş yoktur.» buyurmuşlar.

5922- Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele rivâyet ettiler. Lâfızda birbirlerine yakındırlar. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi,

(Dedi ki): Bana Yûnus İbn Şihab'dan naklen haber verdi. Ona da Ebû Seleme b. Abdirrahman b. Avf rivâyet etmiş ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması yoktur.» buyurmuş ve yine rivâyet etmiş ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hasta develerin sahibi sağlam develerin sahibi üzerine deve getirmez.» buyurmuşlar.

5923- Ebû Seleme

Dedi ki: Ebû Hüreyre bunların ikisini de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’dan rivâyet ediyordu. Bir zaman sonra Ebû Hüreyre:

«Hastalık bulaşması yoktur.» sözünden sustu da:

«Hasta develerin sahibi, sağlam develerin sahibi üzerine deve getirmez.» sözü üzerinde durdu. Bunun üzerine Haris b. Ebî Zübab (Bu zât Ebû Hüreyre'nin amcası oğludur. Şunu söyledi): Ben seni işitiyordum. Yâ Ebâ Hüreyre! Bize bu hadîsle birlikte başka bir hadis daha rivâyet ediyordun, ondan sustun, diyordun ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması yoktur.» buyurdu.

Ama Ebû Hüreyre bunu bilmekten imtina etti. Ve: «Hasta develerin sahibi, sağlam develerin sahibi üzerine deve getirmez.» dedi. Hâris'in bu husustaki görüşünü de kabul etmedi. Nihayet Ebû Hüreyre kızdı ve Ha-heşçe mırıldandı. Müteakiben Haris':

— Biliyor musun ne dedim? diye sordu. Haris:

— Hayır! dedi. Ebû Hüreyre:

— İmtina ettim, dedi.

Ebû Seleme: Ömrüme yemin olsun Ebû Hüreyre hize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması yoktur.» buyurduğunu rivâyet ediyordu. Bilmiyorum Ebû Hüreyre mi unuttu, yoksa iki sözden biri diğerini nesh mi etti? demiş.

5924- Bana Muhammed b. Hatim ile Hasen El-Hulvânî ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd: Haddesenî; ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ya'kub (yani İbn İbrahim b. Sa'd) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana baham Salih'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman haber verdi ki: Ebû Hüreyre'yi rivâyet ederken dinlemiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması yoktur.» buyurmuş, bununla beraber Yûnus'un hadîsi gibi: «Hasta develerin sahihi, sağlam develerin sahihi Üzerine deve getirmez." diye rivâyet ediyormuş.

5925- Bize bu hadîsi Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû’l-Yeman haber verdi.

(Dedi ki): Bize Şuayı), Zühri’den bu isnadla bu hadîsin benzerini rivâyet etti.

5926- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani İbn Cafer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Hastalık bulaşması, baykuş, yıldız batması ve karın kurdu yoktur.» buyurmuşlar.

5927- Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Züheyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebü'z-Zübeyr, Câbir'den rivâyet etti. H.

5928- Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbîr Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması, teşe'üm, ve gûl yoktur.» buyurdular.

5929- Bana Abdullah b. Hâşim b. Hayvan da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Behz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd (bu zat Tüsterî'dir.) rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hastalık bulaşması, gûl ve karın kurdu yoktur.» buyurdular.

5930- Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Elnı'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdülah'ı şöyle derken işitmiş: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Hastalık bulaşması, karın kurdu ve gûl yoktur.» buyururken İşittim.

Râvi diyor ki: Ebû'z-Züheyr'i dinledim. Câbir'in kendilerine «Karın kurdu yoktur.» sözünü tefsir ettiğini anlatıyordu. Ebû'z-Zübeyr dedi ki: «Safer karın demektir.» Bunun üzerine Câbir'e:

— Bu nasıl şey? dediler. Câbir:

— Karın kurtları olduğu söyleniyordu, dedi. Ama gulu tefsir etmedi. Ebû'z-Zübeyr: «Şu renkten renge giren gûl» dedi.

Bu rivâyetlerin bâzılarını Buhârî ile Tirmizî «Kitâbü't-Tibn'da; Nesai «Cenâiz» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Adva: Hastalık bulaşması demektir. Görülüyor ki Hazret-i Ebû Hüreyre bir müddel «Hastalık bulaşması yoktur.» cümlesini hadis diye rivâyet etmiş, sonra bundan vaz geçmiş. Sâdece «Hasta develerin sahibi sağlam develerin sahibi üzerine deve getirmez.» cümlesini rivâyet etmiştir. Hattâ kendisine müracaat edildiği halde bu cümlenin hadisten olduğunu itiraf edememiştir- Onun için de hadîsin râvilerinden Ebû Seleme: «Bilmiyorum, Ebû Hüreyre mi unuttu, yoksa iki kavilden birİ diğerini nesh mi etti?» demiştir. Ebû Seleme'nin: «Onun bu hadîsten başka bir hadîs unuttuğunu görmedim.» dediği de rivâyet olunur.

Ulemâ, bu iki sahih hadîsin aralarını bulmak vâcibdir, dememişlerdir. İki hadîsin araları şöyle bulunmuştur:

«Hastalık bulaşması yoktur.» hadîsinden murad câhiliyet devrinden kalma itikadı yıkmaktır. O devirde Araplar hastalığın Allah'ın fiilî ile değil de, tabiatı icabı bulaştığına inanırlardı. İşte, hastalık bulaşması yoktur, cümlesiyle bunlara cevap verilmiş, her şeyde oiduğu gibi. hastalığın bulaşmasında da Allah'ın fiili nazar-ı itibara alınacağına; o yaratmazsa mahlûkatın kendi kendine hiç bir şey yapamayacağına tenbih olunmuştur. Kâdi Iyâz'in beyânına göre ulemâ bu cümleden murad, onun söylenmesini veya itikad edilmesini yasaklamaktır. Bir takımları cümlenin haber mânâsında olduğunu söylemişlerdir. Yani hastalık tabiatı icabı kendiliğinden geçmez, demektir.

«Hasta develerin sahibi sağlam develerin sahibi üzerine deve getiremez.» cümlesine gelince: Bundan murad da Allah'ın fiil ve irâdesi ile hâsıl olacak zarardan sakındırmaktir. Çünkü hasta develer sağlamların aracına katıldığı vakit, hastalığı sağlamlarda da halk etmek Allah'ın âdetidir. Cumhûr ulemâya göre bu iki hadîsin araları bu şekilde bulunmuştur. Hazret-i Ebû Hüreyre'nin:

«Hastalık bulaşması yoktur.» hadîsini unutması hükme tesir etmez. Çünkü cumhûr ulemâya göre râvinin kendi rivâyet ettiği bir hadîsi unutması, o hadîsin sıhhatine dokunmaz. Bilâkis o hadîsle amel vâcib olur. Bir de aynı hadîsi Ebû Hüreyre'den başka râviler rivâyet etmişlerdir.

Ulemâdan Bazıları hasta develer hadîsi; hastalık bulaşması yoktur hadîsiyle neshedilmiştir, demişlerse de Neve vî bunun iki vecihle hata olduğunu söylemiştir.

1- Nesh için hadîslerin tarihleri bilinmek ve nasihin mensuhdan sonra gelmesi şarttır. Burada böyle birşey bilinememektedir.

2- Nesh İddiası için iki hadisin aralarını bulmaya imkân olmamalıdır. Halbuki burada İki hadîsin arası pekâlâ bulunmuştur.

Safer İki suretle te'vil edilmiştir. Birinci te'vîle göre bundan murad Muharrem ayının hürmetini Safer'e te'hir etmektir. Cahiliyet devrinde Araplar bunu yaparlar ve nesî' ismini verirlerdi. Mâlik ile Ebû Ubeyde'nin kavilleri budur. İkinci te'vîle göre Safer karında yaşayan bir takım kurtlardır. Cahiliyet devri itikadlarından biri de budur. Araplar karın boşluğunda bir hayvanın yaşadığına, insan acıktığı zaman o hayvanın heyecanlanıp, çok defa sahibini Öldürdüğüne inanırlardı. Hatta bunu uyuz hastalığından daha bulaşıcı sayarlardı. Nevevî'nin beyânına göre bu kelimenin sahîh tefsiri budur. Mutarrîf, İbn Vehb, İbn Habib, Ebû Ubeyd ve diğer birçok ulemânın kavilleri de budur. Maamafih Nevevî burada her iki tarafın kastedilmiş olabileceğini söylemekte ve her iki saferin de bâtıl ve asılsız olduğunu bildirmektedir.

Hame dahi iki suretle te'vîl edilmiştir. Birinci tevîle göre bundan murâd gece kuşlarından baykuştur. Puhu kuşu olduğunu söyleyenler de vardır. Eski Araplarca bir evin üzerine baykuş konarsa bu ev sahibinin veyahut o aileden birinin yakında öleceğini haber vermek demekti.

İmâm Mâlik'in tefsiri budur. İkinci te'vîle göre cahiliyel devri Arapları ölen bir kimsenin kemiklerinin veya ruhunun uçan baykuşa in-kılâb ettiğine inanırlardı. Ekser ulemânın tefsiri budur. Nevevî bu iki tefsiri dahi vârid görmekte ve ikisinin de bâtıl olduğunu bilmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gibi şeylerin bâtıl olduğunu bildirmiştir. Bedevinin suâline de:

«O halde iik deveye hastalığı kim geçirdi ?»diyerek belâğatin en yüksek derecesinde bir cevap vermiştir. Çünkü başka bir deveden geçmiştir dese teselsül lâzım gelir. Teselsül bâtıldır. Başka bir sebeple geçmiştir dese îzâhı gerekir. Birinci devede hastalığı kim îcâd etti ise? ikincisinde de o icâd etmiştir derse matlub sabit olur. Çünkü hastalığı bütün develerde icâd eden Allahü teâlâ'dir.

Tıyera: Teşe'üm yani uğursuzluk yorumu demektir. Câhiliyet devri Arapları kuşlarla ve geyiklerle teşe'ümde bulunur, bu da onları işlerinden alıkordu. Şeriat bunu iptal ederek yasaklamış, fayda celbinde veya zarar definde bunun hiç bir tesiri olmadığını haber vermiştir.

Ncv': Yıldız batmasıdır. Araplar yağmurun yağmasını herhangi bir yıldızın batmasına veya doğmasına bağlarlar. «Filân yıldızın batması bize yağmur getirdi.» derlerdi. Bu hususta namaz bahsinde izahat vermiştik.

Gûl: Eski Arapların itikadınca çeşitli renk ve kılıklara girerek insanlara görünen ve onları yollarından sapıtıp helâk eden bir nevi şeytandır. Kırlarda yaşar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu da iptal etmiştir. Cumhûr ulemanın kavli budur. Bir takım ulemâya göre halisin mânâsı gulu inkâr demek değil, sâdece Arapların itikadını iptaldir. Gûl yoktur.» cümlesinden murad: Gûl hiç kimseyi yolundan sapıtamaz, lemektir.