Geri

   

 

 

 

İleri

 

35- Kehanetin ve Kahinlere Gitmenin Haram Kılınması Bâbı

5949- Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman b. Avf'dan, o da Muâviye b. Hakem Es-Sülemî'den naklen haber verdi. Muâviye şöyle dedi: Ben:

— Ya Resûlallah! Bir takım şeyleri biz câhiliyyet devrinde yapıyorduk, kâhinlere gidiyorduk, dedim.

«Artık kâhinlere gitmeyin!» buyurdu. Ben:

— Teşe'ümde bulunuyorduk, dedim.

«Bu sizden birinizin nefsinde bulduğu bir şeydir. Sakın size mâni olmasın!» buyurdular.

5950- Bana Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Huceyn (yani İbn Müsennâ) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys Ukayl'den rivâyet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim İle Abd b. Humeyd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ma'mer haber verdi. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şebâ-be b. Sevvâr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Zi'b rivâyet etti. H.

Bana Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İshâk b. İsa haber verdi.

(Dedi ki): Bize Mâlik haber verdi. Bu râvilerin hepsi Zührî'den bu isnadla Yûnus'un hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız Mâlik kendi hadîsinde teşe'ümü zikretmiştir. Ama onda kâhinler zikredilmemiştir.

5951- Bize Muhammed b. Sabbâh ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (bu zât İbn Uleyye'dir) Haccâc Es-Savvâfdan rivâyet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsâ b. Yûnus haber verdi.

(Dedi ki): Bize Evzâî rivâyet etti. Her iki râvi Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Hilâl b. Ebî Meymûne'den, o da Atâ' b. Yesar'dan, o da Muâviye b. Hakem Es-Sülemî'den. o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen, Zührî'nin Ebû Seleme'den, onun da. Muâviye'den rivâyet ettiği hadîs mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. Yahya b. Ebî Kesîr'in hadîsinde şu ziyâde vardır: «

Dedi ki: Ben bizden de bir takım adamlar var ki. hat çiziyorlar, dedim. Buyurdular ki: Peygamberlerden bir Peygamber hat çizerdi. İmdi kimin hattı onunkine uyarsa onun gibi olur.»'

Kâhin, gâibden haber verdiğini iddia eden kişidir. Bu hususta kitabımızın namaz bahsinde söz geçmişti. Kâdî Iyâz’ın beyânına göre Arablarda üç kısım kâhinlik vardı. Birinci kısım kâhinin cinlerden bir dostu olup gökyüzünden çaldığı haberleri ona verirdi. Bu kısım Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gönderilmesiyle bâtıl olmuştur. İkinci kısım kâhine cinnî yeryüzünde olup bitenleri uzakta ve yakında vuku bulan gizli şeyleri haber verirdi.

Nevevî: «Bu kısmın mevcut olması ihtimalden uzak değildir.» diyor. Mu'tez ile taifesi ile kelâm ulemâsından Bazıları bu iki nevî kâhinliği kabul etmemiş; muhalattan saymışlardır.

Nevevî: Bunda muhal sayacak ihtimalden uzak görecek birşey yoktur. Lâkin insanlar bu kâhinleri tasdik ve tekzîb ederler. Yasak olan onları dinlemek ve tasdik etmektir.» diyor. Üçüncü kısım kâhinler müneccimlerdir. Bunlar yıldızlara bakarak bir takım hükümler çıkarmaya çalışırlar. Nevevî bu hususta şunları söylemektedir: «Bu nevîde Allahü teâlâ bazı kimselere bir gûna kuvvet halkeder. Lâkin burada yalan galibdir. Arraflık denilen fen de bunda dâhildir. Arraf: Hâdisâta bir takım mukaddime ve sebeplerle istidlal eden ve hâdisâtm meydana geleceğini bunlarla bildiğini iddia eden kimsedir...

Bu kısımların hepsine kehânet denilir. Ve şeriat hepsinin yalan olduğunu meydana çıkarmış, kâhinleri dinleyip, tasdik etmeyi yasak etmiştir.» Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Muâviye'ye': «Bu sizden birinizin nefsinde bulduğu bir şeydir. Sakın sîze mâni ol-masinl» diyerek verdiği cevâbın mânâsı: Âdete göre sizin içinize uğursuzluk diye bir şey siner. Ama siz buna bakmayın, niyet ettiğiniz işten geri kalmayın, demektir.

Tenbih: Astronomi ve kozmoğrafya gibi gökteki varlıklardan bahseden ilimlerin kehânetle bir ilgisi yoktur.

Hat çizmekten murad reml'dir. Hat çizen Peygamberlerin kim olduğu ihtilaflıdır.

Bazıları Danyal , bir takımları da İdris (aleyhisselâm) olduğunu söylemişlerdir.

«Kimin hattı onunkine uyarsa onun gibi olur.» cümlesinden murad:

Bazen onun hattına isabet edileceğini haber vermektir. Yoksa onun hattına isabet ederse caiz olur demek değildir. Nitekim remi ve nücûm gibi bâzı fenler bâzı peygamberlere mucize olarak verilmiş, sonra bunlar şeriat tarafından men edilmişlerdir. Hadîsin bu kısmı hakkında namaz bahsinde izahat verilmişti.

5952- Bize Ahd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ma'mer Zührî'den, o da Yahya b. Urve b. Züheyr'den, o da babasından, o da Âİşe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: Ben:

— Ya Resûlallah! Kâhinler bize bir şey söyler de onu hakikat bulurduk, dedim.

«Bu doğru olan sözdür, onu cinni kapar da velîsinin kulağına atar; ona yüz tane de yalan katar.» buyurdular.

5953- Bana Seleme b. Şebîb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hasen b. A'yen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'kil (bu zât İbn Ubeydil-lah'dır) Zührî'den rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Yahya b. Urve haber verdi ki: Urve'yi şöyle derken işitmiş: Âişe şunu söyledi:

— Bir takım insanlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kâhinleri sordular, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onlara:

«Kâhinler bir şey değildirler.» cevâbını verdi.

— Ya Resûlallah! Onlar hazan birşey söylüyorlar da hakikat çıkıyor, dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Bu söz cinlerdendir. Cinni onu kapar da velîsinin kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. 8u suretle ona yüz yalandan daha fazlasın? karıştırırlar.» buyurdular.

5954- Bana Ebû't-Tâhir de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Muhammed b. Amr, İbn Cüreyc’den, o da İbn Şihab'dan naklen bu isnadla Ma'kıl'ın Zührî'den rivâyeti gibi haber verdi.

5955- Bize Hasen b. Ali El-Hulvânî ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Hasen: Bize Ya'kub rivâyet etti, dedi. Ya'kub

(Dedi ki): Bize babam Sâlih'den, o da İbn Şihab'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ali b. Hüseyn rivâyet etti ki: Abdullah b. Abbâs şunları söylemiş: Bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından ensar-dan bir zat haber verdi ki, kendileri bir gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte otururlarken bir yıldız göçmüş ve ortalık aydınlanmış. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara:

«Böyle bir şey göçtüğü vakit cahiliyye devrinde ne derdiniz?» diye sormuş.

— Allah ve Resûlü bilir. Biz bu gece büyük bir adam doğdu ve bu gece büyük bir adam öldü derdik, cevâbını vermişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Yıldız ne bir kimsenin ölümü için göçer, ne de hayatı için. Lâkin Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ bir şey takdir buyurdumu arşı taşıyan melekler tesbih eder. Arkasından onlardan sonra gelen gök ehli tesbih eder. Tâ ki tesbih şu alt semânın sakinlerine ulaşır. Sonra arşı taşıyanların arkasından gelenler arşı taşıyanlara:

— Rabbiniz ne buyurdu? diye sorarlar. Onlar da ne buyurduğunu kendilerine haber verirler. Böylece semâvât sakinleri birbirleriyle haberleşir, nihayet haber şu alt semâya ulaşır. Ve cinler işitileni kaparak onu velîlerine aktarır ve bu yıldızla taşlanırlar. Olduğu gibi getirdikleri (haber) haktır. Lâkın onlar ona yalan karıştırırlar ve ziyâde ederler.»

5956- Bize Züheyr b. Harb da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Velid b. Müslim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Amr'Evzâî rivâyet etti. H.

Bize Ebû't-Tâhir ile Harmele de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus haber verdi. H.

Bana Seleme b. Şebib dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hasen b. A'yen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'kıl (yani İbn Ubeydillah) rivâyet etti.

Bu râvilerin hepsi Zührî'den bu isnadla rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki Yûnus: «Abdullah b. Abbâs'dan rivâyet olunmuştur.

(Dedi ki): Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından ensar-dan bir takım adamlar haber verdi.» demiştir. Evzâî'nin hadîsinde: «Lâkin ona yalan karıştırırlar ve ziyâde ederler.» Yûnus'un hadîsinde ise: «Lâkin onlar ona ilâve ve ziyâde ederler.» denilmiştir. Yûnus'un hadîsinde şu ziyâde de vardır: «Allah buyurdu ki: Nihayet kalblerinden korku giderilince:

— Rabbiniz ne buyurdu? diye sorarlar. (Onlar da):

"Hakkı söyledi, derler." Sebe' Sûresi, Âyet: 23

Mâkıl’ın hadîsinde ise Evzâîrnin dediği gibi: «Lâkin onlar bu habere yalan karıştırır ve ziyâde ederler.» cümlesi vardır.

Cinnînin semâdan kaptığı sözü velîsi yani dostu olan kâhine tavuğun gıdaklamasına benzer bir şekilde aktarmasını Hattâbî ile diğer bâzı âlimler şöyle izah etmişlerdir: «Cinnî işittiklerini kâhinin kulağına söylerken onu diğer şeytanlar da işitirler. Nitekim tavuk arkadaşlarına bir şey bulduğunu sesiyle bildirir. Onlar da ona cevâp verirler. Burada bir vecih daha var ki o da şudur: Rivâyet yani şişenin şırıltısı gibi şeklinde olabilir. Bu takdirde cinnî kâhinin kulağına sürahideki suyun çıkardığı ses gibi şırıltılı bir sesle söyler demek olur.»

5957- Bize Muhammed b. Müsennâ El-Anezî rivâyet etti. .

(Dedi ki): Bize Yahya (yani İbn Saîd) Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da Safiyye'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir zevcesinden, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti:

«Her kim bir ar rafa gelir de ona bir şey sorarsa, kırk gecelik namazı kabul olunmaz.» buyurmuşlar.

Arrâfın kâhinlerden sayıldığını yukarda görmüştük.

İbn Esir Arrâf gibi bildiğini iddia eden müneccim -yahut kâhindir. Halbuki bu ilmi Allah kendine tahsis etmiştir, demiş. Hattâbî ve başkaları ise şöyle tarif etmişlerdir: Arrâf, çalınan ve kaybolan malın yerini bulacağını iddia eden kimsedir.

Arrâfa bir şey soran kimsenin namazının kabul edilmemesinden murad sevabının yokluğudur. Namazı iade etmesi gerekmez. Nitekim gasbe-dilen bir yerde namaz kılmak mekruhtur. Fakat kazası îcâb etmez. Bu hususta ulemâ müttefiktirler.