20- Rızasına Güvendiği ve Bunu Tamamıyla Tahkik Ettiği Kimsenin Evine Giderken Başkasını Arkasına Takmanın Cevazı ve Bir Yemeğin Etrafına Toplanmanın Müstehab Oluşu Bâbı 5434- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Halef b. Halîfe, Yezid b. Keysân'dan, o da Ebû Hâzım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün yahut bir gece (dışarı) çıktı. Ve birden Ebû Bekir'le Ömer'e rastladı. «Sizi bu saatte evlerinizden çıkaran nedir?» diye sordu. — Açlık ya Resûlallah! dediler. «Ben de. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, beni de sizi çıkaran çıkarmıştır. Kalkın!» dedi. Hemen onunla birlikte kalktılar ve Ensâr'dan bir zâtın evine vardı. Bir de baktı ki, o zât evinde yok. Kadın onu görünce: — Hoş geldiniz, safa geldiniz! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona: «Fütân nerede?» diye sordu. Kadın: — Bize tatlı su getirmeğe gitti, dedi. O anda ensâri geldi. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile iki arkadaşını gördü. Sonra: — Allah'a hamd olsun bugün benden müsafirleri daha şerefli olan kimse yoktur, dedi. Hemen giderek onlara bir hurma salkımı getirdi ki, içinde koruk, kuru ve olgun hurmalar vardı. — Bundan buyurun! dedi ve bıçağı aldı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: «Sakın sağmal koyuna dokunma1» buyurdu. Fakat o, onlar için kesti ve hem koyundan, hem o hurma salkımından yediler, içtiler. Yemeğe doyup, suya kandıkları vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Bekir'le Ömer'e: «Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, kıyâmet gününde bu nimetlerden mutlaka sorulacaksınız! Sizi evlerinizden açlık çıkardı. Sonra şu nimetlere kavuşmadan dönmediniz.» buyurdular. 5435- Bana İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hişâm (yani Muğıre b. Seleme) haber verdi. (Dedi ki): Bize Abdulvâhid b. Ziyad rivâyet etti. Bize Yezid rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hazım rivâyet etti. (Dedi ki): Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim. Bir defa Ebû Bekir, Ömer yanında olduğu halde otururken, ansızın yanlarına Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geliverdi ve: «Sizi burada oturtan nedir?» diye sordu. — Bizi evlerimizden açlık çıkardı. Seni hakla gönderen Allah'a yemin ederiz... dediler. Sonra râvi Halef b. Halîfe'nin hadîsi gibi rivâyette bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile iki arkadaşını misafir eden en sârinin ismi Ebûl-Heysem Mâlik b. Teyyihan'dır. 5436- Bana Haccâc b. Şâir rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Dah-hâk b. Mahled bir kâğıttan —ki onunla evvelâ bana çatmış, sonra onu bana okumuştur— rivâyet etti. (Dedi ki): Bize bunu Hanzala b. Ebî Süfyân haber verdi. (Dedi ki): Bize Saîd b. Mînâ' rivâyet etti. (Dedi ki): Câbir b. Abdillah'ı şunu söylerken işittim: «Hendek kazıldığı vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de açlık gördüm. Hemen karıma dönerek ona — Sende bir şey var mı? Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de şiddetli açlık gördüm, dedim. Bana içinde bir Ölçek arpa bulunan bir dağarcık çıkardı. Evimizde beslediğimiz bir de kuzucuğumuz vardı. Ben onu kestim. Kadın da arpayı öğüttü. Ve benimle beraber o da işini bitirdi. Kuzuyu onun çömleğine parçaladım. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e döndüm. Kadın: — Beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraberindekilere karşı rezil etme! dedi. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek (vaziyeti) gizlice kendisine söyledim. Ve: — Ya Resûlallah! Biz bir kuzucuğumuzu kestik. Kaduı fla evimizde bulunan bir ölçek arpayı öğüttü. İmdi sen beraberinde biirkaç kişiyle beraber gel! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seslendi. Ve: «Ey hendek ahalisi! Câbir sizin için davet tertib etmiş. Hemen buyrun!» dedi. (Bana da): «Ben gelinceye kadar sakın çömleğinizi ateşten indirmeyin! Hamurunuzdan da ekmek yapmayın!» buyurdular. (Eve) geldim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de cemaatın önünde geldiler. Kanının yanına vardım: — Seni gidi seni! dedi. Ben de: — Bana söylediğini yaptım, dedim. Kadın, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hamurumuzu çıkardı, ona tükürdü ve bereketlendirdi. Sonra çömleğimize giderek onun da içine tültürdü ve bereketlendirdi. Sonra (Kadına): «Bir ekmekçi çağır da seninle beraber ekmek yapsın! Çömleğinizden de kepçeyle al, onu (ateşten) indirmeyin!» buyurdu. Ordu bin kişi idi. Allah'a yemin ederim! Bir güzel yediler hattâ (doyarak) onu bırakıp gittiler. Çömleğimiz de olduğu gibi fıkırdıyordu. Hamurumuz dahi —yahut Dahhak’ın dediği gibi— ekmek yapılıyor (fakat) olduğu gibi duruyordu. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Meğâzi» ile «Kitâbu'l-Cihad»'da tahric etmiştir. Hendek Harbini yerinde görmüştük. Burada da hülâsa olarak deriz ki: Bu harb kıtlık senesinde olmuştu. Müşrikler Ebû Süfyân’ın kumandasında dört bin kişilik bir ordu ile Medîne'ye gelmişlerdi. Müslümanlarsa bin kişiden ibaret idiler. Açlık ve yokluk sebebiyle Medine'nin harice açık bulunan yerine hendek kazarak müdafaa harbine karar vermişlerdi. Bu davet işi hendeğin kazıldığı zamana tesadüf etmiştir. Haraas: Açlıktan karnın içeriye çekilmesidir. Ashâb-ı kirâm'la Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu harbde açlıktan karınlarına taş bağladıkları rivâyet olunur. Sûr: Davet yemeğidir. Mutlak yemek olduğunu söyleyenler de vardır. Bu kelime fârisidir. Birçok sahih hadislerden anlaşıldığına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Arabça olmayan bazı sözler söylemiştir. Bu da onun cevazına delâlet eder. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu davete ordunun önünde gelmesi ashabı kendisi davet ettiği içindir. Burada kendisi davet sahibi makamındadir. Yoksa başka zamanlarda ordusunun Önünde gitmez; kimsenin ökçelerine basınasına sebebiyet vermezdi. Hazret-i Câbir'in hanımının ismi Süheyle binti Mes'ud olup, Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bey'at eden ensardandır. Bu kadının Câbir'e: «Bike ve fıike» sözü onu zemmetmekten kinayedir. Bâzılarına göre bundan murad: "Başına kepazelik gelsin: Zem olunasın.» demektir. Bunun mânâsı ; «Bu senin reyinle ve tedbirsizliğinle oldu.» demektir, mütalâasında bulunanlar da vardır. Biz bu makamda: «Seni gidi seni» deriz. 5437- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Mâlik b. Enes'e, İshâk b. Abdillah b. Ebî Talha'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den dinlediği şu hadîsi okudum: Enes şöyle diyormuş: Ebû Talha Ümmü Süleym'e dedi ki: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sesini zayıf işittim. Onda açlık olduğunu biliyorum. Senin yanında bir şey var mı? Ümmü Süleym: — Evet! dedi ve arpa ekmeğinden birkaç parça çıkardı. Sonra kendisinin bir baş örtüsünü alarak bir kısmına ekmeği sardı, sonra onu benim elbisemin altına tıktı. Bir kısmıyla da beni sardı. Sonra beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdi. Ben ekmeği götürdüm ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i mescidde otururken buldum. Beraberinde cemaat vardı. Başlarında durdum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Seni Ebû Talha mı gönderdi?» diye sordu. — Evet! dedim. «Yemek için mi?» dedi. — Evet! cevâbını verdim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberindekilere ; «Kalkın!» dedi ve yürüdü. Ben de önlerinde yürüdüm ve Ebû TaJ-ha'ya gelerek ona haber verdim. Ebû Talha: — Ey Ümmü Süleym! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cemaatla geldi. Halbuki bizde onları doyuracak bir şey yoktur, dedi. Ümmü Süleym: — Allah ve Resûlü bilir, cevâbını verdi. Derken Ebû Talha giderek, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzuruna çıktı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onunla beraber gelerek eve girdiler. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) i «Nen varsa getir, ya Ümmü Süleym!» dedi. O da bu ekmeği getirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) emir buyurai'ak ekmeği parçalattı. Üzerine de Ümmü Süleym tulumundan yağ sıkarak onu katıklath. Sonra bu ekmek hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah ne dilediyse onu söyledi. Sonra: «On kişiye izin ver!» dedi. Ebû Talha da onlara izin verdi. Ve yediler. Nihayet doydular, sonra çıktılar. Sonra (tekrar) ; «On kişiye izin ver!» buyurdu. Böylece cemaatın hepsi yediler ve doydular. Bu cemâat yetmiş yahut seksen kişi idi. 5438- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H. Bize İbn-i Nümeyr de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sa'd fo. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Enes b. Mâlik rivâyet etti. (Dedi ki): Beni Ebû Talha davet için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdi. Yemek yapmıştı. Ben de gittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cemaatla birlikte idi. Bana bir baktı, ben de utanarak: Ebû Talha'ya icabet buyur! dedim. Bunun üzerine cemaata: «Kalkın!» emrini verdi. Ebû Talha: — Ya Resûlallah! Ben ancak senin için bir şey yapmıştım, dedi. Arka çığından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yiyeceğe dokundu ve onun hakkında bereket duasında bulundu. Sonra: «Ashabınıdan on kişiyi İçeriye al!» buyurdu. Ve: «Yeyin!» dedi. Onlara parmaklarının arasından bir şey de çıkardı. Cemâat yediler, doydular ve çıktılar. (Yine): «içeriye on kişi al!» buyurdu. Onlar da doyuncaya kadar yediler. İçeriye on kişi alıp, dışarıya on kişi çıkara çıkara, nihayet onlardan girmeyen ve doyuncaya kadar yemeyen tek bir kişi kalmadı. Sonra sofrayı hazırladı. Bir de ne görelim, sofra cemâatin yedikleri andaki gibidir. 5439- Bana Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sa'd b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Enes b. Mâlik'i dinledim. Sunu söyledi: «Beni Ebû Talha Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdi...» Râvi hadîsi İbn-i Nümeyr hadîsi gibi nakletmiştir. Yalnız o sonunda: «Sonra kalanı aldı da topladı. Sonra ona bereket duasında bulundu. Ve sofra evvelki haline döndü. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Bunu alın!» buyurdular.» 5440- Bana Amru'n-Nâkıd da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Ca'fer Er-Rakkî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Amr, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: «Ebû Talha, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendisine has olmak üzere yemek yapmasını Ümm-ü Süleym'e emretti. Sonra beni ona gönderdi...» Ve râvi hadîsi nakletmiştir. Bu hadîste şöyle de demiştir: «Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elini koydu ve onun üzerine besmele çekti. Sonra: «On kişiye izin ver!» dedi. Ebû Talha da onlara izin vererek girdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yeyin ve besmele çekin!» dedi. Onlar da yediler. Bunu seksen kişiye yaptı. Bundan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ev sahipleri yediler. Ve artık bıraktılar.» 5441- Bize Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Mesleme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülaziz b. Muhammed, Amr b. Yahya'dan, o da babasından, o da Enes b. Mâlik'den bu kıssa ile Ebû Talha'nın yemeği hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyette bulundu. O bu hadîste şunu da söyledi: «Bunun üzerine Ebû Talha kapıya durdu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince ona: — Ya Resûlallah! (Hazırlığımız) ancak az bir şeydi, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Getir onu! Çünkü Allah onda bereket halkedecektir!» 5442- Bize yine Abd b. Humeyd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid b. Mahled El-Becelî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Muhammed b. Mûsa rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Abdullah b. Abdillah b. Ebî Talha, Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsi rivâyet etti. Bu hadîste şöyle de demiştir: «Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yedi. Ev sahipleri de yedi. Ve komşularına yetecek kadarını artırdılar. 5443- Bize Hasen b. Alî El-Hulvâni dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vehb b. Cerir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Cerir b. Zeyd'i dinledim: Amr b. Abdillah b. Ebî Talha'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ediyordu. Enes şöyle dedi: Ebû Talha, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i mescitte uzanmış yüz üstü, arka üstü dönerken görmüş. Bunun Üzerine Ümmü Süleym'e gelerek: — Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i mescidde uzanmış yüz üstü, arka üstü dönerken gördüm. Aç olduğunu zannederim, dedi...» Ve râvi hadîsi nakletmiştir. Bu hadîste şunu da söylemiştir: «Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Talha, Ümmü Süleym ve Enes b. Mâlik yediler. Fazla da arttı. Onu komşularımıza hediyye ettik. 5444- Bana Harmele b. Yahya Et-Tütîbî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Üsame haber verdi. Ona da Ya'kub b. Abdillah b. Ebî Talhate’l-Ensârî rivâyet etmiş. O da Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işitmiş: Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim. Onu ashabiy-le birlikte oturmuş. Onlarla konuşurken buldum. Karnına taş üzerine bir sargı sarmıştı. —Üsâme: Ben de şüphe ediyorum, demiş.— Ashabından bâzılarına: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) karnını niçin sardı? Diye sordum. — Açlıktan, dediler. Bunun üzerine Ebû Talha'ya gittim. Bu zat Ümmü Süleym binti Milhan'ın kocasıdır. (Dedim ki): — Babacığım! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i karnına bir sargı sarmış gördüm de ashabından bazılarına sordum. Açlıktan! dediler. Ebû Talha hemen annemin yanına girerek: — Bir şey var mı? dedi. O da: — Evet! Ben de bir parça ekmekle birkaç kuru hurma var. Eğer bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız basına gelirse onu doyururuz. Onunla beraher başka biri gelirse, onlara az gelir, dedi. Sonra râvi hadîsin geri kalan yerlerini kıssasıyle nakletmiştir. 5445- Bana Haccâc b. Şâir dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Harb b. Meymûn, Nadr b. Enes'den, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Ebû Talha'nın yemeği hakkında yukarküerin hadîsi gibi rivâyette bulundu. Bu hadîsi Buhârî «Menâkıb», «Et'ıme» ve «Nüzûr» bahislerinde; Tirmizî «Menâkıb»'de; Nesâî «Velime» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsin muhtelif rivâyetleri vardır. Hattâ bir rivâyetinde Ebû Talha’nın: «Yâ Enes! Bizi rezil ettin!» dediği bildirilmiş. Taberânî'nin -»El-Evsât» nâm eserindeki rivâyetinde Enes (radıyallahü anh) ; «Bana taş atmağa başladı.» demiştir. Bu ihtilâflar ya kıssanın ayrı ayrı cereyan etmesinden yahut râvilerin bazı yerlerini unutmasındandır. Nevevî diyor ki: «Enes (radıyallahü anh) burada iki tarik-den iki ayrı hadîs rivâyet etmiştir. Bunlar iki ayrı vak'a olup, içlerinde bu iki mucize ile daha başka mucizeler cereyan etmiştir. Birinci hadîste Ebû Talha ile Ümmü Süleym , Hazret-i Enes'i birkaç parça arpa ekmeği ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e göndermişlerdir... İkinci hadîste Enes: Beni Ebû Talha davet için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gönderdi. Ona yemek yapmıştı... diyor.» Aynî dahi hâdisenin ayrı ayrı iki defa cereyan ettiğine işaret etmiştir, kurada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Hazret-i Enes'in birinci hadîsinde annesi ile üvey babasının Enes vasıtasıyle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ekmek gönderdikleri anlaşılıyor. Hadîsin sonu ise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ekmeğin verilmediği, davet edilerek eve geldiği görülüyor. Cevap: Enes'in annesi ile üvey babası yalnız Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yetecek kadar ekmek göndermişler. Hazret-i Enes Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında kalabalığı görünce ekmeği vermeye utanmış, yalnız basına gelir ümidiyle onu eve davet etmiştir. Ona böyle yapmasını annesi ile üvey babası da ısmarlamış olabilirler. |