4- Denizin Ölülerinin Mübah Kılınması Bâbı 5108- Bize Ahmed b. Yûnus rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Züheyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'z-Zübeyr Câbir'den (rivâyet etti.) H. 5109- Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'den o da Câbir'den naklen ha'aer verdi. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi gönderdi üzerimize de Ebû Ubeyde'yi kumandan tayin etti. Kureyşin bir kervanı ile karşılaşacaktık. Bize azık olarak bir dağarcık kuru hurma verdi başkasını bulamadı. Ebû Ubeyde bize birer hurma yeriyordu. (Ebû'z Zübeyr) diyor ki: Ben bununla ne yapıyordunuz diye sordum. — Onu çocuğun emdiği gibi emiyor; sonra üzerine su içiyorduk. Bu bize o gün geceye kadar yetiyordu. Bir de sopalarımızla selem ağacını yaprağını silkiyor sonra onu su ile ıslatarak yiyorduk -dedi- (ve devamla) şunları söyledi: — Deniz boyuna gittik derken denizin boyunda bize yüksek kum tepesi şeklinde bir şey yükseldi. Ona vardık. Bir de ne görelim. Balina denilen hayvan!.. Ebû Ubeyde: — Bu iaşedir, dedi. Sonra: — Hayır. Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in elçileriyiz ve Allah yolundayız, siz muztar da kaldınız. Bimaenaleyh yeyin! dedi. Artık onun yanında bir ay "kaldık. Üç yüz kişi idik. Hattâ semizledik. Vallahi kendimizi onun gözünün içinden testilerle iç yağı aldığımızı görmü-şümdür. Ondan öküz gibi (yahut öküz kadar) parçalar kesiyorduk. Gerçekten Ebû Ubeyde bizden on üç kişi alarak bu hayvanın gözünün içine oturttu. Onun kaburgalarından bir kaburga alarak dikti. Sonra berabe-rimizdeki en büyük deveyi semerledi ve deve onun altından geçti. Onun etinden et haşlamaları yaptık. Medine'ye geldiğimiz vakit. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e giderek onu kendisine anlattık da: «O Allah'ın sîzin için çıkardığı bir rızıktır. Yanınızda onun etinden bir şey yar mı? bize de tatdırın.» buyurdular. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ondan bir parça gönderdik; o da yedi. 5110- Bize Abdûl-Cebbâr b. Alâ' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. (Dedi ki): Amr, Cabir b. Abdillah'i şöyle derken işitmiş: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi üç yüz süvari olarak gönderdi. Kumandanımızda Ebû Ubeyde b. Cerrah idi. Kureyşin bir kervanını gözetiyorduk. Bu sebeple sahilde yarım ay kaldık. Şiddetli bir açlığa maruz kaldık. Hattâ siikilmiş yaprak yedik. Bundan dolayı (ordumuza) yaprak ordusu denildi. Derken deniz bize balina denilen bir hayvan attı. Ondan yarını ay yedik. Yağı ile de yağlandık Hattâ vücutlarımız kendine geldi. Ebû Ubeyde onun kaburgalarından bir kaburga alarak dikti. Sonra ordudan en uzun bir adam ve en uzun bir deve baktı da adamı o deveye bindirdi. Ve altından geçti. Balinanın gözünün içine bir kaç kişi oturdu. Gözünün içinden şu kadar testi yağ çıkardık. Yanımızda bir dağarcık kuru hurma vardı. Ebû Ubeyde (bundan) herbirimize birer fiske veriyordu. Sonra birer tane vermeye başladı. Hurma bitince onun kaybettiğini bulduk. 5111- Bize Abdulcebbar b. Aiâ, rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. (Dedi ki): Amr Câbir'i yaprak ordusunda şöyle derken dinlemiş: — Gerçekten bir adam üç tane deve boğazladı, sonra üç daha, sonra Üç daha... Sonra onu Ebû Ubeyde nehyetti. 5112- Bize Osman b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde (yani ibnü Süleyman) Hişâm b. Urve'den ,o da Vehb b. Keysân’dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etti (Şöyle dedi): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi üç yüz kişi olduğumuz halde gönderdi. Yiyeceklerimizi boy unlarımızda taşıyorduk. 5113- Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi, Mâlik b. Enes’den, o da Ebû Nuaym Vehb b. Keysân'dan naklen rivâyet etti ona da Câbir b. Abdillah haber vermiş. (Dedi ki): — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç yüz kişilik bir müfreze Sonelerdi. Üzerlerine de Ebû Ubeyde b. Cerrâh'ı kumandan tayin etti derken yiyecekleri bitti ve Ebû Ubeyde yiyeceklerini bir kaba topladı. Bize yiyeceğimizi veriyordu. Hattâ her birimize günde bir hurma düşüyordu. 5114- Bize Ebû Küreyb dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velid (yani İbn-i Kesir) rivâyet etti. (Dedi ki): Vehb b. Keysân'ı şunu söylerken işittim: Câbir b. Abdillah'ı dinledim. Şunları söylüyordu: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) deniz sahiline içlerinde benimde bulunduğum bir müfreze gönderdi. Hadisin geri kalan kısmını bütün raviler Amr b. Dînâr ile Ebû'z-Zübeyr hadîsi gibi rivâyet etmişlerdir. Yalnız Vehb b. Keysan’ın hadîsinde: «ve ordu ondan onsekiz gece yedi» cümlesi vardır. 5115- Bana Haccâc b. Sair de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Ömer rivâyet etti. H. Bana Muhammed b. Rafı' dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû’l-Münzir El-Kazzâz rivâyet etti. Her iki râvî Dâvud b. Kays'dan o da Ubeydullah b. Miksem'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen rivâyet etmişlerdir. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cüheyne toprağına bir müfreze gönderdi. Üzerlerine de bir zâtı kumandan tayin etti... Râvî hadîsi yukarkilerin hadisi gibi rivâyet etmiştir. Bu hadîsi Buhârî «Meğazî» bahsinde tahric etmiştir. Ashâbın yanlarına aldıkları yiyecekler hususundaki rivâyetler muhtelifdir. Bunların bâzısında: «Yiyeceklerimizi boynumuzda taşıyorduk» Diğer bazılarında: «Ebû Ubeyde yiyeceklerini bir kaba topladı». Bir rivâyette «Bize birer fiske verirdi, sonra birer hurma vermeye başladı.» deniliyor. Kaâdâ Iyâz bunların arasını şöyle bulmuştur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu zevatın yanlarında olan yiyeceklerden maada kendilerine bir kap kuru hurma vermiştir. İhtimal ki onların yiyecekleri arasında bu bir dağarcıkdan başka hurma yoktu. Hazret-i Ebû Ubeyde'nin onlara birer hurma vermesi yanlarındaki yiyecekler bittikten sonradır. Şu halde hadisin birinci rivâyeti hadisenin sonunu haber veriyor demektir. Çünkü zahire göre evvelâ hurmaları birer fiske olarak taksim etmiş; sonra azalınca her kese birer hurma vermeye başlamıştır. Nihayet hurma bitmiş, ashab açlıktan, son derece muzdarip olunca ağaç yaprağı yemiş; bundan sonra Allahü teâla kendilerine balina balığını ihsan etmiştir. Hazret-i Ebû Ubeyde'nin yiyecekleri bir araya toplaması ashabın rızasıyle olmuştur. O bu hususda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize uymuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çok yerlerde bunu yapmıştır. Eş'arîlerde yiyeceklerini bir araya toplarlardı. Bundan dolayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çaları medhü sena etmişti. Anber balina balığının bir nevidir. Buna mavi balina denildiği söylenir. Ki balina nevilerinin en büyüğü, olup yüz elli bin kilo ağırlığında gelebiliyormuş. Bugün bu hayvanın nesli tükenmek üzere bulunduğu söyleniyor. Hazret-i Ebû Ubeyde balinayı görünce İaşe olduğuna kanaat getirmiş ve kendi içtihadı ile onun yenmesi haram olduğunu söylemiştir. Sonra içtihadı değişmiş ve.: «Bu hayvan ölü de olsa size helaldir, çünkü siz Allah yolunda çalışmaktasınız. Muztar da kaldınız. Muztar kalanlara haddi tecavüz etmemek şartiyîe Ölü hayvan eti yemeyi Allahü teâla mubah kılmıştır.» demiş, ashab da yemişlerdir. Bu hâdise Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e haber verilince: «Bu, Allah'ın size çıkardığı bir rızıktır.» buyurarak yediklerinin helal olduğunu bildirmiş. Kendisi de getirilen balina etinden yemiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu istemesi helal olduğunu bizzat yemek suretiyle göstererek ashabının kalblerini yatıştırmak içindir. Yahut balina Allah tarafından gönderilme bir yiyecek ve harikulade bir ikram olduğu için onunla teberrük etmek için yemiştir. Hadîsin bir rivâyetinde üçer üçer deve boğazladığı bildirilen zât Kays b. Sa'd b. Ubâde (radıyallahü anh.)'dır. Ashabın deniz boyunda ne kadar kaldıkları muhtelif şekillerde rivâyet olunmuştur. Bir rivâyette bir ay, diğer rivâyette on beş gün, başka bir rivâyette onsekiz gün kaldıkları bildiriliyor. Bunların arası şöyle bulunmuştur. Esas itibariyle bulundukları yerde bir ay kalmışlardır. Bunu rivâyet eden râvi hâdiseyi iyi biliyor demektir. Bir aydan az kalındığını rivâyet edenler de fazlasını nefiy etmemişlerdir. Usûlü fıkhın meşhur kaidesine göre mefhumu adedin hükmü yoktur. Yani bir şeyde aded bildirmek o adedden fazla olmamasını iktiza etmez. Meselâ «sana bunu on kere söyledim» sözünden noksan ve fazlasız on kere söylemiş olmak lâzım gelmez. Onbeş kere söylemiş de olabilir. Bu kaide muarız delil bulunmadığı zaman böyledir. Halbuki burada fazlayı isbat eden delil vardır. Binaenaleyh onu kabul etmek gerekir. Kâdi Iyâz rivâyetlerin arasını bulmak için: «Yarım ay kaldık diyen bu müddet zarfında balinadan taze et yediklerini kasdetmiş; bir ay kaldıklarını söyleyen ondan pastırma yaparak ayın yarısından sonra pastırmasını yediklerini anlatmak istemiştir.» diyor. |