Geri

   

 

 

 

İleri

 

33- Şehid Ruhlarının Cennette Olduğunu ve Şehidlerin Rableri Katında Diri Olup Rızıklandıklarını Beyan Bâbı

4993- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ikisi birden Ebû Muâviye’den rivâyet ettiler. H.

Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr ile İsâ b. Yûnus hep birden A'meş'den naklen haber verdiler. H.

Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Esbât ile Ebû Muâviye rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize A'meş, Abdullah b. Mürra'dan, o da Mesrûk'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

Abdullah'a —ki İbn Mes'ûd'dur— şu âyeti (n hükmünü) sorduk:

"Allah yolunda öldürülenleri asla ölü sanma! Bilâkis onlar Rabbleri katında diri olup rızıklanmaktadırlar." Sûre-i Âl-i İmrân, âyet: 169

Abdullah şu cevabı verdi: Bakın buraya! Biz bunu vakti ile Peygamber efendimize sorduk da:

«Onların ruhları yeşil bir takım kuşların karnındadır. Onların Arş'a asılı kandilleri vardır. Cennette istedikleri yerde dolaşır; sonra bu kandillere inerler. Rabbleri onlardan öyle bir haberdâr olur ki!.. Ve kendilerine: Bir şey arzu eder misiniz? diye sorar. (Onlar):

(Daha) ne isteyelim, işte cennette dilediğimiz yerde dolaşıyoruz! Derler. Bunu kendilerine üç defa tekrarlar. Sorulmaktan âzâde bırakılmayacaklarını görünce:

—Yâ Rabb! Ruhlarımızı bedenlerimize iade buyurmanı dileriz! Tâ ki senin yolunda bir defa daha Öldürülelim! Derler. Ve bir hacetleri olmadığını görünce bırakılırlar.» buyurdular.

Hadîs-i Şerif muhtelif lâfızlarla rivâyet olunmuştur. Bâzı rivâyetlerde «onların ruhları kuşların kursaklarındadır.» denilmiş; imâm Mâlik «El-Muvatta'» adlı eserinde «Mü'minin ruhu bir kuştur.» şeklinde rivâyet etmiş; Kata'de'den nakledilen bir rviâyette «beyaz kuş suretin-dedir» denilmiştir. Kelâm ulemâsından Bazıları «Kuştur» veya «kuş suretindedir.» rivâyetlerini daha doğru bulmuştur. Zâten ekserî rivâyetler de bu şekildedir.

Kâdî Iyâz diyor ki: «Bunu Bazıları baîd görmüş; bir takımları ise red ve inkâr etmemişlerdir. Zâten burada inkâr edilecek bir şey yoktur. İki şey arasında fark da yoktur. Belki «Kuştur» yahud «Kuşun karnındadır.» rivâyeti mânâ itibarı ile daha sahihtir. Burada kıyas ve akılların hüküm salâhiyeti yoktur. Bunların hepsi caiz görülen şeylerdendir. Allah bu ruhu mü'minden yahut şehîdden çıktıktan sonra kandillere veya kuşların karınlarına yahud dilediği her hangi bir yere koymak isterse bu olur; koyar; baîd de görülmez; hele de ruhların cisim olduğu kabul edilirse!..

Demliyor ki: îkrâm veya azâb gören ruhlar, bedenin bir cüz'üdur. Onda rûh kalır. Elem ve azabı yahut lezzet ve nimeti duyan odur. Yâ Rabbî beni dünyaya döndür diyecek de odur. Cennet ağaçları arasında dolaşacak dahi odur. O halde bu parçanın kuş şekline sokulması yahud kuş karnına konulması; Arş altında kandillere asılması ve sair Allah'ın dilediği şeyler imkânsız değildir.

Ulemâ ruhla nefsin aynı mânâya gelip gelmediğinde de ihtilâf etlerdir. Birçok meânî ulemâsı ile bâtın ilmi ve kelâm uleması: Ruhun hakikati bilinmez; onu tavsif etmek de doğru değildir; o kulların bilmediği şeylerdendir; demişler: (De ki: Rûh Rabbınıin işidir..,) âyeti ile istidlal etmişlerdir.

Feylesoflar taşkınlık ederek ruhun yokluğuna kail olmuşlardır. Doktorların ekseriyeti ruhun bedene dağılan latif bir buhar olduğunu söylerler Üstadlarımızdan birçoğu: rûh hayattır, demişlerdir. Diğerleri: Rûh latîf bir takım cisimler olup cismi sarmıştır. Cisim onunla yaşar; onun ayrıldığı an cismi öldürmek Allah Teâlâ'nın âdetidir; demişlerdir...»

Kâdî Iyâz'in sözü burada sona erdi.

Nevevî: «Bizim ulemâmıza göre rûh, bedene girmiş lâtif bir takım cisimlerdir; bu cisimler bedenden ayrıldı mı insan ölür.» diyor.

Ulemâ ruhla nefsin aynı mânâya gelip gelmediğinde de ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre ikisi bir mânâyadır. Bir takımları nefis kandır demiş; Bazıları da nefsin hayât demek olduğunu söylemişlerdir.

Kâdî İyâz’ın beyanına göre tenasüh yani ruhların bir bedenden başka bir bedene geçebileceğine, güzel suretlere girerlerse nîmet ve ikram, çirkin suretlere girerlerse azâb göreceklerine kaail olan bazı mülhidler, bu ve benzeri hadîslerle istidlal etmiş ve: «sevap, ikab bundan ibarettir.» demişlerse de bu kavil açık bir dalâlet ve şeriatın isbât ettiği haşır, neşir, cennet ve cehennem gibi hakikatleri inkârdır.

Allahü teâlâ'nın cennete girenlere:

«Bir şey arzu eder misiniz?» diye sorması onlara yapılan ikram ve ihsanda mubâlega içindir. Yoksa kendilerine bir insanın hatırından bile geçmeyen nimetler ihsan etmiştir. Bundan sonra daha ziyadesini istemeye teşvik buyuracak fakat onlar bu verilenden daha fazlasını bulamayarak ruhlarını bedenlerine döndürmesini zîrâ Allah yolunda can vererek bundan lezzet almak istediklerini söyleyeceklerdir.