39- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Karşolaştığı Müşrik ve Münafık Eziyetleri Bâbı 4750- Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammen b. Ebân El-Cu'fî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahîm (yani İbn Süleyman), Zekeriy-yâ'dan, o da Ebû İshâk'dan, o da Amr b. Meymûn El-Evdî'den, o da İbn Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bir defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beytin yanında namaz kılarken Ebû Cehil ile bazı arkadaştan da oturuyorlardı. Evveli gün bir dişi deve boğazlanmıştı. Ebû Cehil: —: Fülân oğullarının devesinin sargısını hanginiz kalkıp alacak ve onu secde ettiği vakit Muhammed'în omuzlarına koyacak? dedi. Hemen düşmanın en şakisi ileri atılarak onu aldı. Ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) secde edince omuzlarının arasına koydu. Bunun üzerine gülüştüler; ve birbirlerinin üzerine yanlamaya başladılar. Ben de ayakta bakıyordum. Bir kuvvetim olsa onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırtından atardım! Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) secdede idi; başını kaldırmıyordu. Nihayet bir insan giderek Fâtıme'ye haber verdi. Fâ-tıme yetişmiş bir kızcağız... hemen gelerek (babasının) üzerinden o sargıyı attı. Sonra onlara dönerek sitemde bulundu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını bitirince sesini kaldırdı; ve onlara bed dua etti. Dua ettiği zaman üç defa eder; bir şey dilediği zaman üç defa dilerdi. Sonra üç defa: «Allahım, Kureyş sana havale!» dedi. Müşrikler onun sesini işitince gülmeleri kesildi. Ve duasından korktular. Sonra: «Allah'ım, Ebû Cehil b. Hişâm ile Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa, Velîd b. Ukbe, Umeyye b. Halef ve Ukbe b. Ebî Muayt sana havale!» dedi. (Yedinciyi de söyledi ama onu belleyemedim.) Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki bu adlarını saydığı kimseleri Bedir harbinde yerlere serilmiş gördüm. Sonra çukura, Bedir çukuruna sürüklendiler. Ebû İshâk: «Bu hadîste Velîd b. Ukbe hatadır.» demiştir. 4751- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l-Müsenna'nındır. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Ebû İshâk'ı, Amr b. Meymûn'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet ederken dinledim. Abdullah Şöyle dedi: Bir defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) secdede, etrafında Ku-reyş'den bâzı insanlar bulunduğu bir sırada Ukbe b. Ebî Muayt bir dişi deve sargısı getiriverdi. Ve onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırtına attı. O başını kaldırmadı. Az sonra Fâtıme gelerek onu sırtından aldı. Ve bunu yapana bed duâ etti. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'de: «Allahım, Kureyş'ten bu cemâat, Ebû Cehil b. Hişâm, Utbe b. Rabîa, Ukbe b. Ebî Muayt, Şeybe b. Rabîa, Umeyye b. Halef yahut Ubey b. Halef (burda şüphe eden Şu'be'dir) sana havale!» dedi. Yemin olsun ki ben bunları Bedir günü öldürülmüş görmiişümdür. Arkacağından bir kuyuya atıldılar. Yalnız Ümeyye yahut Übeyy'in mafsalları kesildi, fakat kuyuya atılmadı. 4752- Bize Ebü Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ca'fer b. Avn rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, Ebû İshâk'dan bu isnâdla bu hadîsin benzerini haber verdi. Şunu da ziyade etmiş: -Üç defa söylemeyi seviyor üç defa: «Allahım! Kureyş sana havale! Allahım, Kureyş sana havale! Allahım, Kureyş sana havâle!»diyorâu. Kureyş'în arasında Velîd b. Utbe ile Ümeyye b. Halefi de anmış; ve şekketmemiştir. Ebû İshâk: «Yedinciyi unuttum.» demiştir. 4753- Bana Seleme b. Şebîb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hasen b. A'yen rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Züheyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû İshâk, Amr b. Meymûn'dan, o da Abdullah'dan nakle» rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Beyte karşı durarak Kureyş'den altı kişi aleyhine dua etti. Bunların içinde Ebû Cehil, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa ve Ukbe b. Ebî Muayt da vardı. Allah'a yemîn ederim ki, ben bunları Bedir harbinde yere serilmiş gördüm. Güneş kendilerini değiştirmişti. Sıcak bir gündü. Bu hadîsi Buhârî «Kitabü'l-Vudû'», «Kitabü'l-Cizye», «Kitabü meb'as-in-Nebiyy», «Kitabü's-Salât», «Kitâbü'l-Cihâd» ve «Kitâbü’l-Megâzî»'de; Nesâî «Kitabü't-Tahâre» ile «Kitâbü's-Siyer»'de tahrîc etmişlerdir. Selâ: Hayvanın karnındaki yavrunun sargısıdır. İnsanda buna meşime denilir. «Düşmanın en şjakîsi»'nden murâd: Ukbe b. Ebi Muayt'-tır. Nitekim ikinci rivâyette ismi tasrîh edilmiştir. «Menea» düşmanın eziyyetini men' edecek kuvvet yahut aşiret efradı demektir. Bu takdirde kelime «mâni'-'in cem'idir. Fakat Bazıları bu kelimenin izzet ve şeref mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Zemah -serî: «Bu kelime enefe ve azamet lâfızlarında olduğu gibi bir mas-dardır.» demiştir. Müşriklerin bed duadan korkmaları mekân i'tiban iledir. Yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duası kabul edilir diye değil, Kâbe'de yapılan duâ makbuldür diye korkmuşlardır. «Bir şey dilerse üç defa dilerdi.» cümlesinden murâd: Yine duadır. Te'kîd için lâfız değiştirilerek üst tarafa atfedilmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu duayı namazdan çıktıktan sonra Kâ'be'ye karşı yapmıştır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bed duâ ettiği şahısların yedincisi râvi belleyememişse de «Sahîh-i Buhârî»'de bunun Umara b. Velîd b. Muğira olduğu bildirilmiştir. Yalnız bazıları bunu müş-kil görmüşlerdir. Çünkü Siyer ulemâsının beyanlarına göre Umara b. Velîd Habeşistan'da Necâşî'nin yanında bulunuyordu. Kendisi güzeldi. Necâşî'nin karısına musallat olmuş; bu sebeple Necâşî sihirbazlarından birine onu sihirletmişti. Bundan sonra Umara vahşîleşmiş; ölünceye kadar vahşî hayvanlarla gezmiş; nihayet Hazret-i Ömer zamanında Habeşistan adalarından birinde ölmüştür. Kâdî Iyâz diyor ki: «Bunun cevâbı şudur: Hazret-i İbn Mes'ûd'un görmesinden murâd: Ekserisini görmüş olmasıdır. Buna delîl Ukbe b. Ebî Muayt'tır. O da yedi kişiden biridir, fakat Bedir harbinde öldürülmemiş; oradan esir olarak nakledilmiştir. Onu Irku'z-Zubye denilen yere geldiklerinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hapsederek öldürmüştür.» 4754- Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh ile Harmele b. Yahya ve Amr b. Sevvâd El-Âmirî rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. (Dedi ki): Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr rivâyet etti. Ona da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe rivâyet etmiş ki, kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: — Yâ Resûlallah! Uhud gününden daha şiddetli bir gün başına geldi mi? diye sormuş da şöyle buyurmuşlar: «Gerçekten senin kavminden neler basıma geldi neler!.. Onlardan başıma gelenin en şiddetlisi Akabe günü gelmiştir. Kendimi İbn Abdı Yâlîl b. Abdi Külâl'e arzetmiştim. Arzum hususunda bana İcabet etmedi. Ben de üzgün olarak gözümün gördüğü tarafa yollandım. Ve ancak Karnü's-Seâlib'de kendime gelebildim de, başımı kaldırdım. Bir de ne göreyim! Bir bulut... Beni gölgelendirmiş! Baktım; içinde Cibrîl!.. Hemen bana seslenerek: — Muhakkak Allah (azze ve celle), kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri redd cevabını İşitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emretmen İçin sana dağlar meleğini gönderdi. Dedi. Arkaç iğin dan: Dağlar meleği bana seslendi ve selâm verdi. Sonra: — Yâ Muhammed! Şüphesiz Allah, kavminin sana söylediklerini işitti. Ben de Dağlar meleğiyim) Rabbin beni sana dilediğini emretmen için gönderdi. İmdi ne dilersen dile! Eğer üzerlerine iki Ahşebi kapamamı dilersen (kaparım) dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şunu söylemiş: «Bilâkis! Allah'ın onların sulblerinden sırf Allah'a ibâdet edecek, ona hiç bir şeyi şerik koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim!» Bu hadîsi Buhârî «Bed'ü’l-Halk» ve «Tevhîd» bahislerinde: Nesâî «Kitâbü'n-Nüût»'da tahrîc etmişlerdir. Akabe: Mina'dadır; ve şeytan taşlanan yerlerden biridir. Vak'a bi'setin onuncu yılı Şevval ayında geçmiştir. Ebû Tâlib ile Hazret-i Hatice'nin vefatlarından sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini himaye ederler ümidi ile Tâif'e gitmiş; oranın üç büyük reisine müracaat etmişti. Bunlar: Kinâne b. Abdi Yâlil ile Habîb ve Mes'ûd ismindeki şahıslardı. Mekke müşriklerinden gördüğü ezâ ve cefalardan kendilerine şikâyette bulunmuş, fakat onlardan kabul görmemişti. İbn İshâk'ın beyanına göre yine o sene Kinâne b. Abdi Yâlîl, Tâifliler'dert bir hey'etle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelereK müslüman olmuştur. Medâinî ise gelen hey'etin müslüman olduğunu, içlerinden yalnız Kinâne b. Abdi Yâlî1'in İslâmiyeti kabul etmeyerek Romalılara gittiğini ve orada öldüğünü söylemiştir. Karnu's-Seâlib: Mekke'ye bir gün bir gece mesafede bulunan bir yerdir. Buna Karnü'l-Menâzil de derler. Necdliler'in mikaatıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tâif reislerinden gördüğü kötü muameleden o kadar üzülmüştü ki, nereye gideceğini bilmez bir şekilde hayretler içerisinde Karnu's-Seâlib'e kadar gelmişti. Orada kendini toparladı ve Cibrîl (aleyhisselâm)’ı gördü. İki Ahşeb: Mekke'deki Ebû Kubeys ile onun karşısındaki Kuaykân dağlarıdır. Hadîs-i şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kemâlâtına ve ümmeti hakkında beslediği sonsuz şefekat ve merhametine delildir. 4755- Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe b. Saîd ikisi birden Ebû Avâne’den rivâyet ettiler. Yahya (Dedi ki): Bize Ebû Avâne, Esved b. Kays'dan, o da Cündüb b. Süfyân'dan naklen haber verdi. Cündüb Şöyle dedi: — Bu gazalardan birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in parmağı kanadı da şöyle buyurdular: «Sen kanayan parmaktan başka bir şey değilsin! Ama başına gelen Allah yolunda gelmiştir!» 4756- Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile İshâk b. İbrahim de hep birden İbn Uyeyne'den, o da Esved b. Kays'dan naklen bu isnadla rivâyet ettiler. O şunu da söylemiş: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cemaatin içinde idi; ve parmağından isabet aldı.» Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cihâdi ve's-Siyer» ile «Kitâbü'l-Edeb»'de; Tirmizî «Tefsir» ile «Şemail» bahislerinde; Nesâî «El-Yevm ve'l-Leyle»'de tahrîc etmişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîste yaralı parmağına hi-tab etmiştir. Bu ya istiare yolu ile yahut bir mu'cize kabilinden hakikat olarak parmağı teselli için söylenmiştir. Mânâ şudur: «Sebat et ey parmak! Çünkü sen helâk olmak veya kesilmek gibi bir şeyle iptilâ edilmedin. Sadece yaralandın. Bu dahi boşa gidecek değildir; bilâkis Allah yolunda, onun rizası uğrunda olmuştur!» Bu yaralanmanın Uhud gazasında olduğu söylenir. Hadîste geçen «gâr» kelimesi hakkında ulemâdan Ebû'l-Velîd: «Her halde (gâziyen) olacaktır; tashîf yapılmıştır. Nitekim diğer rivâyette (gazalardan birinde) denilmiştir.» şeklinde mütâlea beyân etmişse de Kâdî Iyâz buna i'tirâzla: «Gâr kelimesinden bâzan mağara değil de cemâat ve ordu mânâları kasdedilir...» demiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözü bir racezdir. Racezin şiirden sayılıp sayılmadığını Huneyn gazası Bâbında görmüştük. Onu şiirden sayanlar dahi: «Şiirin şartı bizzat maksud olmaktır; bu ise maksud değildir; tesadüfen ağıza gelivermiştir. Bir de ma'ruf olan rivâyette fiillerin sonları (demîti) ve (lâkîti) şekillerinde harekelidir. Yalnız bazıları onları (demît) ve (lâkît) şeklinde sakin okumuşlardır» demişlerdir. 4757- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, Esved b. Kays'dan naklen haber verdi ki, kendisi Cündüb'ü şunu söylerken işitmiş: (Bir ara) Cibrîl, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelmekte gecikti. Bunun üzerine müşrikler: Muhammed'e veda' edildi. Dediler. Allah (azze ve celle) de: "Kuşluk zamanına ve sakinleştiği vakit geceye yemîn ederim ki, Rabbin sana ne veda' etti, ne de küstü!" Sûre-i Duhâ, âyet: 1-3. âyetlerini indirdi. 4758- Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' rivâyet ettiler. Lâfız İbn Râfi'indir. (İshâk ; Bize haber verdi ta'bîrini kullandı, İbn Râfi' ise: Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti, dedi.) (Yahya Dedi ki: Bize Züheyr, Esved b. Kays'dan rivâyet etti. Dedi ki: Ben Cün-düb b. Süfyân'ı şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatsızlandı da iki veya üç gece kalkamadı. Derken ona bir kadın gelerek: — Yâ Muhammed! Ben şeytanın seni terk etmiş olmasını cidden umarım! Onun iki veya üç gecedir sana yaklaştığını görmedim! Dedi. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): «Kuşluk zamanına ve sakinleştiği vakit geceye yemîn ederim ki, Rabbin sana ne veda' etti; ne de küstü!» âyetlerini indirdi. 4759- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer, Şu'be'den rivâyet etti. H. Bize İshâk b. İbrahim dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mülâî haber verdi. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Her iki râvi Esved b. Kays'dan bu isnadla ikisinin hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü't-Tefsîr» ile «Kıyamü’l-leyl» bahislerinde tahrîc etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in birkaç gece teheccüd namazına kalkamadığını görerek ona gelen kadın Ebû Süfyân’ın kız kardeşi Ümmü Cemil Avrâ' binti Harb'tir. Bu kadın Ebû Leheb'le evli olup «Leheb» sûresinde, odun taşır vaziyette haşrolunacağı bildirilmiştir. Âyetteki tevdî'den murâd: Terk etmektir. Zira vedalaşan bir kimse o şahsı mübâlegah bir surette terk etmiş olur. Cibrîl (aleyhisselâm)’ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kaç zaman gelmediği ihtilaflıdır. İbn Cüreyc'den oniki gün gelmediği rivâyet olunmuş; İbn Abbâs (radıyallahü anh) onbeş, bir rivâyette yirmibeş gün gelmediğini söylemiştir. Mukaatil bu müddetin kırk gün olduğunu bildirmiştir. Üç gün olduğunu söyleyenler de vardır. Hazret-i Cibrîl'in niçin gelmediği hususunda da birkaç kavil vardır: a) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hizmetçisi Havle (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin yatağının altında bir köpek eniği ölmüş. Bu arada birkaç gün vahi kesilmiştir. Havle'ye: «Yâ Havle! Benim evimde ne oldu?» diye sormuş. Bunun üzerine Hazret-i Havle evi güzelce süpürmüş. Bir de bakmış ki yatağın altında bir köpek eniği ölmüş!.. Hemen onu oradan atmış. Az sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sakalı titreyerek gelmiş; ve: «Yâ Havle! Beni ört!» demiş. Ve Duhâ sûresi inmiş. b) Mukaatil'in rivâyetine göre vahiy gecikince müslümanlar: Yâ Resûlallah! Sana gelen vahiy durdu! demişler. O da şu cevâbı vermiş: «Siz mafsallarınızı temilzemediğiniz, tırnaklarınızı da kesmediğiniz halde vahiy nasıl iner!» c) İbn İshâk'dan rivâyete göre müşrikler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Hızır, Zülkarneyn ve ruhu sormuşlar. O da ertesi gibi cevap vereceğini söylemiş, fakat inşa allah dememiş. Bundan dolayı Cibrîl (aleyhisselâm) birkaç gün gelmemiş. Müşrikler bunu görünce: — Rabbi onu terk etti! demişler. Az sonra Cebrail (aleyhisselâm) Duhâ sûresi ile birlikte: "Sakın bir şey için: Ben bunu yarın yaparım; deme! Ancak İnşaallah dersen o başka!" Sûre-i Kehf, âyet: 23-24. âyetini getirmiş. Duhâ: Kuşluk zamanı demektir. Buradaki kasem: Kuşluğun Rabbine yemin olsun! şeklinde takdir olunur. Kala: Sevginin zıddı, yani buğz etmek ve küsmektir. |