37- Uhud Gazası Bâbı 4742- Bize Heddâb b. Hâlid El-Ezdî rivâyet ettî. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme, Alî b. Zeyd ile Sâbit-i Bünânî'den, onlar da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etliler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uhud (harbi) günü Ensardan yedi, Kureyş'ten iki kişi arasında yalnız bırakılmış. Müşrikler kendisini kuşatınca: «Bunları bizden kim püskürtecek ki, cennet onun ola!» Yahut: «Cennette o benim refîkim ola?» buyurmuş. Bunun üzerine Ensardan bir zât İlerleyerek çarpışmış ve öldürülmüş. Sonra kendisini yine kuşatmışlar. Ve (tekrar): «Bunları bizden kim püskürtecek ki, cennet onun ola!» Yahut: «Cennette o benim refikim ola?»buyurmuş. Ve (yine) Ensardan bir zât ilerleyerek çarpışmış, neticede Öldürülmüş. Bu minval üzere devamla yedi kişi (nin hepsi) Öldürülmüş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki arkadaşına: «Arkadaşlarımıza insaf etmedik!» buyurmuşlar. Bu son cümleden murâd: Kureyşli iki zât Ensâra acımadılar demektir. Çünkü gözlerinin önünde Ensâr birer birer şehîd edildiği halde onlardan biri ileri atılmamıştı. Fakat Kâdi Iyaz'la başkalarının beyanına göre bu cümle: «mâ ensafenâ» şeklinde de rivâyet olunmuştur. Bu takdirde mânâ: «Arkadaşlarımız bize insaf etmedi.» demek olur ki, bundan murâd: Harpten kaçanlardır. 4743- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülâzîz b. Ebî Hâzim, babasından rivâyet etti ki, babası, Sehl b. Sa'd'a Ühud harbinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaralanması sorulurken işitmiş. Sehl Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzü yaralandı; yan dişi kırıldı ve başındaki miğferi parçalandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kızı Fâtıme kanı yıkıyordu. Aliy b. Ebî Tâlib de kalkanla üzerine su döküyordu. Fâtıme suyun kanı daha fazla akıttığını görünce bir hasır parçası alarak onu kül oluncaya kadar yaktı. Sonra onu yaraya yapıştırdı. Böylelikle kan kesildi. 4744- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ya'kub (yani İbn Abdirrahmân El-Kaari), Ebû Hâzim'den rivâyet etti ki, Ebû Hâzim, Sehl b. Sa'd'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yarası sorulurken dinlemiş. Sehl Şöyle dedi: Vallahi ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yarasını kim yıkardığım, suyu kim döktüğünü ve yarasının ne ile tedavi edildiğini pek âlâ bilirim!.. Bundan sonra râvi, Abdülâzîz'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuş; yalnız o: «Yüzü de yaralandı.» cümlesini ziyade etmiş; «hüşimet» yerine «küsiret» demiştir. 4745- Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb, İshâk b. İbrahim ve İbn Ebî Ömer de toptan İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. H. Bize Amr b. Sevvâd El-Âmirî dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Amr b. Haris, Saîd b. Ebî Hilâl’den naklen haber verdi. H. Bana Muhammed b. Sehl Et-Temîmî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bana İbn Ebî Meryem rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed (yani İbn Mutarrif) rivâyet etti. Bunların hepsi Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan bu hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmişlerdir. İbn Ebî Hilâl'in hadîsinde: -Yüzü isabet aldı.» İbn Mutarrif hadîsinde ise: «Yüzü yaralandı.» ibareleri vardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cihâd»'ın bir iki yerinde ve «Tıb» bahsinde tahrîc etmiştir. Uhud gazasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mübarek yüzünü yaralayan ve yan dişini kıran Utbe b. Ebî Vakkas'tır. Abdullah b. Kamie' de ok atmış; ve: «Al şunu! Ben de İbn Kamie'yim!» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: «Allah seni cehenneme tıksın!» diye mukabele etmiştir. Aynî'nin beyânına göre bundan sonra İbn Kamie bir koyun sürüsünün içine girmiş; ve kendisini arkadan bir teke süsmüş; bir daha yeri bulunmamıştır. 4746- Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'ten, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Uhud (harbi) gününde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yan dişi kırılmış; başı da yarılmış. Artık hem yaradan kanı silmeye başlamış; hem: «Peygamberinin başını yarıp yan dişini kıran bir kavim nasıl felah bulur! Halbuki o kendilerini Allah'a davet ediyordu!» diyormuş. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): "Sana bu işten bir şey yoktur!" Sûre-i Âl-i İmrân, âyet: 128. âyetini indirmiş. Hadîs-i şerîf âyetin nüzul sebebini bildirmektedir. Mamafih bu âyetin nüzul sebebi ihtilaflıdır. Bâzı müfessirlere göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) münafıklardan bir kavme lanet ettiği zaman inmiştir. Bir takımları Uhud harbinde bozguna uğrayanlara sitemde bulunduğunda indirildiğini söylemişlerdir. Bozguna uğrayanların içinde Hazret-i Osman b. Affan da bulunuyormuş. Âyet inince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sitemden vaz geçmiş. Bu âyetin inmesine Ashâb-ı Soffa'nın öldürülmelerini sebep gösterenler de vardır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) katiller aleyhine kırk sabah bed duada bulunmuştu. Âyetten murâd: «Suçluları ıslah veya azâb etmek hususunda sana düşen bir vazife yoktur.» Yahut: «Zafer veya hezimet sana âit değildir.» demektir. 4747- Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize A'meş, Şakîk'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Sanki ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i görüyor gibiyim: Peygamberlerden birini kavminin doğduğunu hikâye ediyor, kendisi de hem yüzünden kanı siliyor hem de: «Yâ Rabbi! Kavmimi affet! Çünkü onlar bilmiyorlar!» diyordu. 4748- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî' ile Muhammed b. Bişr, A'meş'den bu isnâdla rivâyette bulundular. Şu kadar var ki o: «Kendisi alnından kanı yıkıyordu.» demiştir. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Enbiyâ» ile «İstitâbetü'l-Mürted-dîn»'de; İbn Mâce «Kitâbü'l-Fîten»'de tahrîc etmişlerdir. Nevevî burada dövüldüğü bildirilen peygamberin, geçmiş peygamberlerden biri olduğunu söylemekle yetinmiştir. Zahire bakılırsa Benî İsrail Peygamberlerinden biri olacaktır. Çünkü Buhârî onu Benî İsrail bahsinde rivâyet etmiştir. Bazıları kavmi tarafından döğülen Peygamberin Nûh (aleyhisselâm) olabileceğini söylemişlerdir. Hazret-i Nûh'u kavmi bayıltıncaya kadar döğerler ve boğarlarmış. Ayıldığı zaman o yine: «Allahım kavmimi affet! Çünkü onlar bilmiyorlar!» diye duâ ederdi. Fakat Aynî bu kavle i'tiraz etmiş: «Bu takdirde bahis ile bu kavil arasında mutabakat yoktur. Zîra bahis Benî İsrâî1 hakkındadır. Nûh (aleyhisselâm) ise Benî îsrâî1'den çok zaman evvel yaşamıştır.» demiştir. Kurtubî döğüldüğü hikâye edilen Peygamberin bizzat hikâye edenin kendisi olduğunu söylemişse de Aynî bunun da öteki gibi bir kavl olduğunu söyleyerek kabul etmemiştir. Hadîs-i şerif Peygamber'lerin (salevâtullâhi aleyhim ecmain) kavimlerine karşı son derece halim, selim, sabırlı, müşfik ve müsamahakâr olduklarına delildir. |