Geri

   

 

 

 

İleri

 

6- Düşmanla Karşılaşmayı İstemenin Keraheti ve Karşılaşıldığı Zaman Sabrın Emredilmesi Bâbı

4639- Bize Hasen b. Aliy El-Hulvanî ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Âmir El-Akadî, Muğîre'den —ki İbn Abdirrahman El-Hizâmî'dir— o da Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ;

«Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin; ama onlarla karşılaştığınız vakit sabredin!» buyurmuşlar. .

4640- Bana Muhammed b. RâfV de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi.

(Dedi ki): Bana Mûsâ b. Ukbe, Ebû'n-Nadr'dan, o da Eşlem (kabilesinden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından Abdullah b. Ebî Evfâ denilen bir zatın kitabından naklen haber verdi. Ömer b. Ubeydillâh Harûrüer üzerine yürüdüğü vakit Abdullah kendisine mektup yazarak, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in düşmanla karşılaştığı bir gününde beklediğini, tâ güneş (batıya) meylettiği zaman aralarında ayağa kalkarak:

«Ey nâs! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin! Allah'dan afiyeti isteyin! Onlarla karşılaştığınız zaman da sabredin! Bilin ki, cennet kılıçların gölgeleri altındadır.» buyurduğunu; sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar) kalkarak:

«Allahım! Ey kitabı indiren, bulutu hareket ettiren ve hizibleri bozguna uğratan! Bunları perişan et! Ve bizi onlar üzerine muzaffer kıl!» diye duâ ettiğini ona haber vermiş.

Bu hadîsleri Buhârî «Kitâbu'l-Cihâd»ın birkaç yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi aynı bahiste tahrîc etmişlerdir.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in düşmanla karşılaşmayı istemekten men' etmesi bu temenni böbürlenmeyi ve nefse, kuvvete güvenmeyi tezammun ettiği içindir. Bu bir nevi' zulümdür. Allahü teâlâ ise mazluma yardımı tekeffül buyurmuştur. Bir de bu hareket düşmanı hiçe Sayıp onunla alay etmek olur ki, ihtiyat ve tedbire muhaliftir. Huneyn harbinde müslümanlara ucub gelmiş, bu sebeple harbin başında bozulmuşlardı. Sonradan kendilerine gelince Allah'ın nusratı da yetişti. Müslüman —bugünkü telâkkinin aksine olarak— kendine ve kuvvetine değil, daima Allah'a güvenecektir.

Sonra belâya sabır hususunda herkes bir değildir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte harbeden bir adam, aldığı yaraların acısına dayanamayarak intihar etmişti. Onun içindir ki, Hazret-i Ebû Bekir: «Bence afiyette olup şükretmem, ibtilâ edilip sabretmemden daha makbuldür.» demiştir. Ali (radıyallahü anh)'ın dahi oğluna: «Yavrucuğum, sakın bir kimseyi mübârezeye davet etme! Ama seni birisi ona davet ederse hemen karşısına çık! Zîra o zâlimdir; Allahü teâlâ zulüm gören kimseye yardımı tekeffül buyurmuştur.» dediği rivâyet olunur.

MÜbâreze: Harpten önce iki taraftan birer kişi çıkarak yekeyek harbetmeleridir. Bunun hükmü hususunda İbn'l-Münzir şunları söylemektedir: «Kendilerinden ilim alınan bütün ulemâ bir kimsenin mübârezeye çıkabileceğine ve kumandanın izni ile mübârezeye davet de edebileceğine ittifak etmişlerdir. Yalnız Hasan-ı Basrî müstesna! Çünkü o bunu mekruh saymıştır...»

Bazıları kumandanın izninden bahsetmeksizin mübârezeyi mubah görmüşlerdir, İmâm Mâlik ile Şâ'fiî’nin kavilleri budur. Mübârezeyi kâfir isterse karşısına çıkmak müstehab olur. Çıkacak kimsenin tecrübeli olması ve kumandanın izni ile çıkması da müslehaetır. Ahab-ı kirâmdan müşriklerle mübâreze edip boyunlarını vuranlar olmuştur.

Hadîs-i şerîf düşman karşısında sabırla harbetmeye teşvik ediyor. Filhakika harbin en kuvvetli rüknü sabırdır. Teâlâ Hazretleri harp âdabını şu âyet-i kerîmede toplamıştır

"Ey imân edenler! Bir bölükle karşılaşırsanız derhal sebat edin! Allah'ı da çok anın ki felah bulaşınız! Hem Allah'a ve Resûlüne itaat edin! Çekişmeyin! Yoksa başarısızlığa uğrarsınız; kuvvetiniz gider. Sabredin! Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir. Yurdlarından şımararak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan men'edeni er gibi olmayın!" Enfâl sûresi, âyet: 46-47

Allah'tan afiyet dileği hususunda birçok hadîsler vârid olmuştur. Bundan murâd: Bedene ait bütün iç ve dış hastalıkları ile dünya ve âhi-rete ait bütün kötülüklerin defini istemektir.

«Bilin ki cennet kılıçların gölgeleri altındadır.» cümlesi: Allah'ın sevabı ve Cennete götürecek sebebi Hak yolunda harbetmekte ve harbe gitmektedir. O halde hemen sadakatla harbe koşun ve sebat edin! manasınadır.

Ulemânın beyanına göre Resûlü Ekrem'in harbi öğleden sonraya bırakması o zaman hava bir parça serinleyip harbe daha elverişli olduğu İçindir. Buhârî'nin rivâyet ettiği bir hadîste:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) harbi rüzgârlar esip, namaz vakti gelinceye kadar te'hir ederdi.» denilmiştir ki, bunun bir sebebi de namaz vaktinin ve o vakitte yapılan duaların faziletidir.

Hadîsin ikinci rivâyeti düşmanla karşılaşıldığı vakit duâ ederek Allah'tan zafer niyazında bulunmanın müstehab olduğuna; keza hadîs rivâyetinde yazışma ve icazetle amel edilebileceğine delildir. Nitekim usul, fıkıh ve hadîs ulemâsının cumhûru da buna kail olmuşlardır.