2- Hükümdarın Ordulara Kumandan Ta'yin Etmesi ve Kendilerine Harb ve Sairenin Âdabını Tavsiyesi Bâbı 4618- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî' b. Cerrah, Süfyân'dan naklen rivâyet etti. H. Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Âdem haber verdi. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. (Dedi ki): Bize bu hadîsi imlâ sureti ile yazdırdı. 4619- H. Bana Abdullah b. Hâşim dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bana Abdurrahmân (yani İbn Mehdî) rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, Alkame b. Mersed'den, o da Süleyman b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir orduya veya müfrezeye kumandan tayın ettiği zaman kendisine hassaten Allah'ın takvasını beraberindeki müslümanlara da hayır tavsiye eder; sonra şöyle buyururdu: «Allah yolunda besmele ile gaza edinl Allah'a küfredenlerle çarpışın! Gaza edin! Ama ganimete hıyanette bulunmayın! Gadir etmeyin! ölülerin burnunu, kulağını kesmeyin! Çocuk Öldürmeyin! Müşriklerden olan düşmanınla karşılaştığın zaman onları üç haslete (veya güzel huya) da'vet et! Bunların hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et; ve kendilerini bırak! Sonra: Onları İslâm'a davet et! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et; ve kendilerini (serbest) bırak! Sonra kendilerini yurdlarından muhacirler diyarına göçmeye davet et! Ve onlara haber ver ki (bunu yaparlarsa muhacirlerin lehine olan onlann da lehine, aleyhine olan onların da aleyhine olacaktır. Yurdlarından göçmeyi kabul etmezlerse onlara haber ver ki, müslümanların bedevileri gibi olacaklar; kendilerine Allah'ın, mü'minler üzerine cereyan eden hükmü uygulanacak; ganimet ve harada hiç bir hakları olmayacaktır. Meğer ki, müslümanlarla birlikte mücâhede edeleri.. Eğer bunu kabul etmezlerse onlardan cizyeyi iste! Şayet sana icabet ederlerse onu kabul et; ve kendilerini (serbest) bırak! Kabul etmezlerse artık Allah'dan yardım dileyerek onlarla harb et! Bir kal'a ahâlisini muhasara eder de senden Allah'ın ahdini ve Peygamberinin ahdini kendilerine bahşetmeni dilerlerse onlara ne Allah'ın ahdini ver; ne de Peygamberinin ahdini!.. Lâkin onlara kendi ahdini ve arkadaşlarının ahdini ver! Çünkü sizin kendi ahidlerinizi ve arkadaşlarınızın ahidlerini bozmanız, Allah'ın ve Resûlünün ahdini bozmaktan ehvendir. Bir kal'a ahalisini muhasara eder de, senden kendilerine Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme! Lâkin onlara kendi hükmünü tatbik et! Zîrâ Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmiyeceğinİ bilmezsin!» Abdurrahmân bunu yahut benzerini söylemiştir. İshâk ise Yahya b. Âdem'den rivâyet ettiği hadîsinin sonunda şunları ziyâde etmiştir: «Dedi ki: Ben bu hadisi Mukaatil b. Hayyan'a andım da: Bana Müslim b. Heysam, Numân b. Mukarrin'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti; dedi. (Yahya: Yani hadîsi Alkame, İbnî Hayyan'a söylüyor, demiştir.) 4620- Bana Haccâc b. Eş-Şâir de rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Abdüssamed b. Abdilvâris rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şute rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Alkame b. Mersed rivâyet etti. Ona da Süleyman b. Büreyde, babasından naklen rivâyet etmiş. Babası Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kumandan veya müfreze gönderdiği zaman onu çağırır da kendisine tavsiyede bulunurdu...» Râvi hadîsi, Süfyân'ın hadîsi mânâsında nakletmiştir. 4621- Bize İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Abdüvehhâb El-Ferrâ’ Hüseyn b. Velîd'den, o da şu'be'den bu isnadla rivâyette bulundu. Seriyye: Ordudan seçilen bir kıt'a askerdir. Bunların vazifesi düşmana baskın yaparak tekrar yerlerine dönmektir. îbrâhîm Harta î'nin beyanına göre: Seriyye, dört yüz kadar suvâri demektir. Bunlara seriyye denilmesi, geceleyin gittikleri ve gidişlerinden kimsenin haberi olmadığı içindir. Zîra geceleyin yürüdü mânâsında Araplar: «sera» ve «esrâ» kelimelerini kullanırlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerin üç haslete davet olunacağını bildirdikten sonra, bunların neler olduğunu beyân hususunda: «Sonra onları İslâm'a davet et!» buyurmuştur. Nevevî bu cümlenin bütün Sahîh-i Müslim nüshalarında burada olduğu gibi «sonra» mânâsına gelen «sunime» edatı ile rivâyet -edildiğini söylüyor. Kâdî Iyâz: «Bu rivâyetin doğru şekli sümme edatım düşürerek (onları İslâm'a davet et!) şeklinde okumaktır. Filhakika Ebû Ubeyd'in kitabında, Ebû Dâvûd'un -Sünen»itxle ve başka yerlerde sümme iskat edilerek doğrusu rivâyet olunmuştur. Çünkü bu cümle üç hasletin tefsirinden başka bir şey değildir.» diyor. Mâzirî ise «sümme» edatının burada lüzumsuz değil, istiftâh yani söze başlamak için getirilmiş olduğunu söylemiştir, «Sonra kendilerini yurtlarından muhacirler diyarına göçmeye davet et!» ilâh... cümlelerinden murâd: Medîne'ye hicretlerinin müstehab oluşudur. Medîne'ye hicret ederlerse fey' ve ganimet gibi malların kendilerine verilmesini hak edecekler; aksi takdirde çölde yaşayıp hicret ve gazalara iştirak etmeyen bedevi müslümanlar gibi fey' ve ganimette bir haklan olmayacak, kendilerine yalnız istihkaklarına göre zekât verilecektir. İmâm Şafiî bu hadîsle istidlal ederek: «Sadakalar, fey'de hakkı olmayan fakirlere verilir; fey' yalnız askerin hakkıdır. Sadaka alanlara fey', fey' alanlara da sadaka verilmez.» demiştir. İmâm A'zam'la Mâlik'e göre iki nevi' mal arasında bir fark yoktur; ve her iki Arkaya verilebilirler. Ebû Ubeyd bu hadîsin mensûh olduğunu iddia etmişse de Nevevî bunun kabul edilmediğini söylüyor. Hadîs-i şerifteki zimmetten murâd: Ahd yani verilen sözdür. Buradaki nehîleri ulemâ tenzîhen mekruh mânâsına almışlardır, |