Geri

   

 

 

 

İleri

 

4- Hind Davası Bâbı

4574- Bana Aliy b. Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Aliy b. Mtishir, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi):

Ebû Süfyân'ın karısı Hind bintü Utbe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girerek: Yâ Resûlallah! Gerçekten Ebû Süiyân cimri bir adamdır; bana kendime ve oğullanma yetecek kadar nafaka ver. miyor. Meğer ki onun haberi olmadan malından almış olayım! Acaba bunda bana bir günah var mıdır? dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Onun malından ma'ruf vecihle sana ve oğullarına yetecek kadar al!» buyurdular.

4575- Bize bu hadîs Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Ebû Küreyb de ikisi birden Abdullah b. Nümeyr ile Vekî'dan rivâyet ettiler. H.

Bize Yahya b. Yahya dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülâzîz b. Muhammed haber verdi. H.

Bize Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebi Füdeyk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Dahhâk (yani İbn Osman) haber verdi.

Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır.

4576- Bize Abd b. Humeyd dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi:

Hind, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: Yâ Resûlallah! Vallahi yeryüzünde senin hanen halkın kadar Allah'ın zelil etmesini dilediğim bir hâne halkı yoktu. Şimdi yeryüzünde senin hâne halkın kadar Allah'ın aziz kılmasını dilediğim bir hâne halkı yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, yine de!» buyurdular. Sonra Hind şunları söyledi:

— Yâ Resûlallah! Gerçekten Ebû Süfyân pinti bir adamdır. Acaba Çotuğuna çocuğuna onun izni olmaksızın malından nafaka vermemde bana bir vebal var mıdır? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Onlara ma'rûf vecihle nafaka vermende sana vebal yoktur!» buyurdular.

4577- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ya'kûb b. İbrahim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Zührî'nin kardeşi oğlu, amcasından, rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr haber verdi ki, Âişe şunları söylemiş:

Hind binti Utbe b. Rabia gelerek: Yâ Resûlallah! Vallahi yeryüzünde senin hanen halkı kadar zelil olmalarını dilediğim bir hâne yoktu. Bugün ise yeryüzünde senin hanen halkı kadar aziz olmalarını dilediğim hane kalmadı, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, yine de!» buyurdu. Sonra Hind:

— Yâ Resûlallah! Gerçekten Ebû Süfyân pek cimri bir adamdır. Acaba onun malından çoluğumuza çocuğumuza yedirmemde bana bir ve bal var mıdır? dedi. Efendimiz ona:

«Hayır! Ancak ma'ruf vecihle (harca)!» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Nafakaat», «Menâkıbü'l-Ensâr» ve «Eymân» bahislerinde tahrîc etmiştir.

Hadîs-i şerif de Hazret-i Ebû Süfyân'in zevcesi olduğu bildirilen Hind (radıyallahü anh) Hazret-i Muâviye'nin annesidir. Hind'in babası Utbe'yi Bedir gazasında Hazret-i Hamza (radıyallahü anH) öldürmüştü. Amcası Şeybe ile kardeşi Velîd de aynı gazada maktul düşmüşlerdi. Bu sebeple o zaman henüz müslüman olmayan Hind başta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) olmak üzere bütün müslümanlara diş biliyordu. Nitekim Uhud harbinde Hazret-i Hamza'yı vurması için Vahşî namındaki köleyi teşvik edenlerden biri de Hind'di. Hattâ Hamza (radıyallahü amlı) şehîd edilince intikam hissi ile onun ciğerini çiğnediği rivâyet olunur.

Hazret-i Hind, Mekke'nin fethinde kocası Ebû İSüfyân (radıyallahü anh)'dan sonra müslüman olmuş; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onları nikâhları üzre bırakmış; nikâhlarını tazelemeye lüzum görmemiştir.

İşte Hind (radıyallahü anh): «Senin hanen halkı kadar Allah'ın zelil etmesini dilediğim bir hâne yoktu...» sözü ile o eski düşmanlık günlerine işaret etmiştir.

Hadîste geçen «Ehl-i hib⻑nın asıl mânâsı çadır halkı demektir,

Hibâ': Yün veya yapağıdan yapılan çadırdır. Sonraları bir kimsenin evine, yurduna da hibâ' denilmiştir. Kirmanı: «İhtimal Hind bu sözü ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendini kasdedilmiş; onu ve ehl-i beytini ta'zîm için kinaye yolu ile konuşmuştur.» diyor.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Hind'e cevaben:

«Yine de!» buyurması- iki suretle mânâlandırılmıştır. Birinciye göre mânâ: «O yine öyledir; yani söylediğin doğrudur; ben de sana nisbetle senin dediğin gibiyim» demektir. İkinci surete göre bu sözden murâd: Bizi sevmen daha da artacak; kalbine îmân yer edecek» demektir. Allâme Aynî ile Nevevî bu ikinci mânâyı makama daha münâsib görmektedirler. Çünkü Hind ikinci cümlesinde Resûlüllah'ın ehl-i beytini çok sevdiğinden bahsetmektedir.

Hazret-i Hind'in suâline Resûl-i Ekrem'in:

«Hayır! Ancak ma'rûf vecihle» buyurmasının dahi iki veçhe ihtimali vardır:

1- Bu sözden murâd: Hayır günah yoktur; demektir. «Ancak ma'ruf vecihle!» cümlesi söz başıdır ve: «Ma'rûftan başka yolla nafaka verme!» takdirindedir.

2- Bu cümleden murâd: «Ma'ruftan başka bir yolla nafaka vermezsen günah yoktur.» demektir.