Geri

   

 

 

 

İleri

 

8- Kölelerle Geçinme ve Kölesine Tokat Atan Kimsenin Keffareti Bâbı

4388- Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn el-Cahderî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Avâne Firâs'dan, o da Zekvân Ebû Sâlih'den, o da Zâzân Ebû Ömer'den naklen rivâyet eyledi. Şöyle dedi:

İbn Ömer'e geldim; bir köle âzâd etmişti. Yerden bir çöp veya bir şey alarak: Bunda bana değer ecir yoktur; şu var ki, ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i;

«Her kim kölesine tokat atar veya döğerse keffâreti o köleyi âzâd etmesidir.» buyururken işittim, dedi.

4389- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbn Müsennâ'nındir. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Firâs'dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Zekvân'ı, Zâzân'dan naklen rivâyet ederken dinledim ki, İbn Ömer ibir kölesini çağırarak sırtında bir eser görmüş de ona:

— Senin canını acıttım mı? demiş. Köle: Hayır! cevâbını vermiş. İbn Ömer: Sen âzâdsın! demiş. Râvi diyor ki:

Sonra yerden bir şey alarak: Benim için bunda bu işe değer ecir yoktur. Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i:

«Her kim bir kölesini (mûcebini) yapmadığı bir kabahat için döğer veya tokatlarsa onun keffâreti o köleyi âzâd etmesidir.» buyururken işittim, dedi.

4390- Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Vekî' rivâyet etti. H.

Bana Muhammed b. El-Müsennâ dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahmân rivâyet etti. Her iki râvi Süfyân'dan, o da Firâs'dan Şu'be ile Ebû Avâne'nin isnadı ile rivâyet etmişlerdir.

İbn Mehdî'nin hadîsinde «Mûcebini yapmadığı bir kabahat için» ibaresini zikretmiş; Vekî'in hadîsinde ise «Her kim kölesini tokatlarsa» demiş; kabahati anmamıştır.

Hadîsin birinci rivâyetindeki «mâ yesvâ» kelimesi ekseri nüshalarda burada olduğu gibi nakledilmişse de bâzı nüshalarda «mâ yüsâvî» şeklinde olduğu görülmüştür. Doğrusu da budur: Kitabımızdaki şeklini bazı ulemâ, cahiller tarafından yapılmış bir i'râb hatası saymış; bir takımları da râvilerden birinin yaptığı bir değiştirme olarak kabul etmiş; İbn Ömer (radıyallahü anh)’ın bu şekilde söylemediğini beyân etmişlerdir. İbn Ömer hazretleri kölesini tokatladığı için bu yaptığına keffâret olmak üzere âzâd etmişti. Buradaki sözünden maksat da bunu anlatmaktır. Yani ben bu köleyi âzâd etmekle teberru' suretiyle âzâd olunan köle sevabını kazanamam; ben bunu ancak vurduğum tokada keffâret olsun diye âzâd ettim; demek istemiştir.

Bu hadîsler kölelere ve hizmetçilere İyi muamele edilmesi lâzım geldiğine delildirler.

Ulemâ bu kadarcık bir döğmekle köleyi âzâd etmek vâcib değil, mendüb olduğuna ittifak etmişlerdir. Bunun yapılan hataya keffâret olacağı ümîd edilir. Fakat sebepsiz olarak fazla döğerek Bir yerini kırmak veya koparmak, bir tarafını yakmak gibi ağır tecziyeler hususunda ihtilâf edilmiştir.

Mâlikîler'le İmâm Leys'e göre böyle bir köle, sahibi aleyhine âzâd olur ve sahibi, hükümet tarafından cezalandırılır. Diğer ulemâ kölenin âzâd olmayacağına kail olmuşlardır.

4391- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H.

Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti; lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Selemetü'bnü Küheyl'den, o da Muâviyetü'bnü Süveyd'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

Bir kölemize tokat atarak kaçtım. Sonra öğleden evvel geldim ve babamın arkasında namaz kıldım. Babam köleyi de, beni de çağırdı; ve: Ona misilleme yap! dedi. Köle affetti. Sonra babam şunu söyledi:

— Bİz Mukarrin oğullarımın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bir hizmetçimiz vardı. Birimiz onu tokatladı. Bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına ermiş de:

«Onu âzâd edin!» buyurdular. (Kendisine):

— Onların bundan başka hizmetçisi yoktur, dediler.

«O halde onu hizmetlerinde kullansınlar; ama ona İhtiyaçları kalmadığı zaman hemen kendisine yol versinler!» buyurdular.

4392- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki): Bize İbn İdris, Husayn'dan, o da Hilâl b. Yesâf'dan naklen rivâyet etti.

(Dedi ki):

Bir ihtiyar acele ederek bir hizmetçisine tokat vurdu. Bunun üzerine ona SÜveyd b. Mukarrin şunları söyledi:

Yüzünün yanından başka (vuracak) yer bulamadın! Vallahi ben kendimi yedi Mukarrin oğlunun yedincisi gördüm. Yalnız bir hizmetçimiz vardı. Küçüğümüz onu tokatladı da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize onu âzâd etmemizi emir buyurdu.

4393- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Adiy, Şu'be'den, o da Husayn'dan, o da Hilâl b. Yesâf'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

Nu'mân b. Mukarrin'in kardeşi Süveyd b. Mukarrin'in evinde bez satıyorduk. Derken bir câriye çıkarak bizden bir adama bir söz söyledi. O da onu tokatladı. Bunun üzerine Süveyd kızdı...

Râvi, İbn İdrîs hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

4394- Bize Abdülvâris b. Abdissamed de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Muhammed b. El-Münkedir: İsmin nedir? diye sordu. Şu'be, dedim. Bunun üzerine Muhammed dedi ki; Bana Ebû Şu'bete'l-lrâkî, Süveyd b. Mukarrin'den naklen rivâyet etti ki, Süveyd'in bir cariyesini birisi tokatlamış da Süveyd ona: Bilmed in mi ki surat haramdır, demiş ve şunları söylemiş:

— Vallahi ben kendimi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' le beraber bulunmuş yedi kardeşimin yedincisi olduğumu görmüşümdür. Bir hizmetçiden başka hizmetkârımız yoktu. Derken birimiz kasden ona tokat vurdu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu âzâd etmemizi bize emir buyurdu.

4395- Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. El-Müsennâ da, Vehb b. Cerîr'den rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Şu'be haber verdi.

(Dedi ki): Bana Muhammed b. El-Münkedir: İsmin nedir? diye sordu...

Müteakiben râvi, Abdüssamed hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur.

Muâviye b. Süveyd hadîsindeki «imtesil minini» cümlesinin mânâsı: Sen de onu kısas olmak üzere cezalandır, demektir. Bir takımları; «Bu cümleden murâd: O sana ne yaptı ise, sen de ona onun "t'g'jni yap! demektir.» mütaleasında bulunmuşlardır.'

Bu emir, döğülen kölenin gönlünü almak içindir. Yoksa tokat atmak veya hafifçe döğmekle kısas lâzım gelmez, böyle yerlerde ta'zir îcab eder. (Ta'zîr: Hakkında muayyen ceza olmayan hususatta verilen ceza olup yerine göre sert bakış, tekdir, teşhir, döğme ve saire ile olur.) Hadîs-i serîf köle ve hizmetçilere karşı şefkat ve merhametli olmaya, onlara tevazu’ göstermeye teşviktir.

«Hâdim» kelimesi erkek ve kadın hizmetçilere ıtlak olunur. Kadın hizmetçilere «hadime» denilmez. Mamafih şâzz olarak hadime denildiği de görülmüşse de nâdirdir.

Bu rivâyetlerde sözü geçen hizmetçi yedi kardeşe ait olduğu halde içlerinden birinin döğmesi ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onu âzâd etmelerini emir buyurması bu işe hepsinin razı olduklarına hamledilmiştir.

Hadîsin bir rivâyetinde Hazret-i Süveyd (radıyallahü anh); «Bilmedim mi ki surat haramdır?» demiştir ki, bununla: «Biriniz kölesini döğerse yüzüne vurmaktan sakınsın!» hadîsine işaret etmiştir. Evet, surata vurmak memnu'dur; çünkü insanın güzelliği yüzünden anlaşılır. Bir de yüzün uzuvları naziktir. Yüzde bir kusur veya eser kalırsa insan çirkinledir.

4396- Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülvâhid (yani İbn Ziyâd) rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize A'meg, İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

Ebû Mes'ûd El-Bedri şunları söyledi: Bir kölemi kırbaçla doğuyordum. Derken arkamdan bir ses işittim: «Bilmiş ol ey Ebâ Mes'ûd!» diyordu. Ben Öfke ile bu sesi anlayamadım. Bana yaklaşınca bir de baktım ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'miş! Bana:

«Bilmiş ol, ey Ebâ Mes'ûd, bilmiş ol, ey Ebâ Mes'ûd!» diyor... Hemen elimden kırbacı bıraktım. Bunun üzerine:

«Bilmiş ol, ey Ebâ Mes'ûd ki, Allah senin üzerine, senin bu köle üzerine olan kudretinden daha muktedirdir.» buyurdu. Ben de: Bundan sonra ebediyyen bir memluk doğmem! dedim.

4397- Bize bu hadisi İshâk b. İbrahim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cezir haber verdi. H.

Bana Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Humeyd —ki Ma'merî'dir— Süfyân'dan naklen rivâyet etti. H.

Bana Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân haber verdi. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Affân rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Avâne rivâyet etti.

Bu râvilerin hepsi A'meş'den Abdülvâhid'in isnadı ile onun hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız Cerîr'in hadîsinde: «Onun heybetinden elimden kırbaç düşüverdi.» cümlesi vardır.

4398- Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El-Alâ' da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize A'meş'den İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından, o da Ebû Mes'ûd El-Ensârî'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

Bir kölemi döğerdim. Derken arkamdan bir ses işittim: «Bilmiş ol ey Ebâ Mes'ûd ki, Allah senin üzerine, senin buna olan kudretinden daha kaadirdir.» diyor. Baktım; ne göreyim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’miş. Hemen: Yâ Resûlallah, o Allah rızası için hürdür! dedim. Bunun üzerine:

«Beri bak! Eğer bunu yapmasaydın senin yüzünü mutlaka ateş çalcıdır yahut: Sana mutlaka ateş çarpardı!» buyurdular.

4399- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbnü Beşşâr da rivâyet ettiler. Lâfız İbnü'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Adiy, Şu'be'den, o da Süleyman'dan, o da İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından, o da Ebû Mes'ûd'dan naklen rivâyet etti ki, Ebû Mes'ûd kölesini döğermiş. Köle: «Allah'a sığınırım!» demeye başlamış. O da döğmeye devam etmiş. (Bu sefer) Köle: «Resûlüllah'a sığınırım!» demiş. Ebû Mes'ûd da onu bırakmış. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) .-

«Vallahi Allah senin üzerine, senin buna olan kudretinden daha kaadirdir!» buyurmuş; o da köleyi âzâd etmiş.

4400- Bana bu hadîsi Bişr b. Hâlid dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed (yani İbn Ca'fer) Şu'be'den bu isnâdla haber verdi. Ama kölenin: «Allah'a sığınırım; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sığınırım.- dediğini anmadı.

Bu rivâyetler dahi köle ve hizmetçilere rifk-u mülâyemetle muamele edilmesi lâzım geldiğine delâlet ederler.

Ebû Mes'ûd (radıyallahü anh) öfkesinin şiddetinden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in seslenişini duymadığı gibi, kölenin ilk defa Allah'a sığındığını dahi duymamıştır; yahut Allah'a sığındığını işitmiş, ancak Resûlüllah'a sığındığında kendini toparlamıştır.