Geri

   

 

 

 

İleri

 

21- Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Bâbı

4182- Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti,

(Dedi ki): Bize Zekeriyyâ, Âmir’den rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Câbir b. Abdillâh rivâyet etti ki: Kendisi hastalanmış bir devesinin üzerinde gidiyormuş; derken deveyi başı boş bırakmak istemiş. Câbir diyor ki:

Müteakiben bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yetişti; ve benim için dua ederek hayvana vurdu. Bunu müteâkıb deve öyle yürüdü ki (o ana kadar) böyle yürüdüğü olmamıştı.

«Bunu bana bir okıyyeye sat!» buyurdular. Olmaz, dedim. Sonra: «Sat onu bana!» buyurdu. Ben de bir okıyyeye sattım; ama üzerindeki yükü evime götürmeyi istisna ettim. Yükü götürdüğümde deveyi kendilerine getirdim. Bana parasını saydılar. Sonra döndüm. Hemen arkamdan birini göndererek:

«Acaba deveni alayım diye sana fiyat kırdım mı dersin? Dirhemlerinle birlikte deveni de al! O senindir.» buyurdular.

4183- Bize bu hadîsi Aliy b. Haşrem de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Îsâ yani İbn Yûnus, Zekeriyyâ'dan, o da Âmir'den naklen haber verdi. Âmir; Bana Câbir b. AbdİHâh İbn Nümeyr hadîsi gibi rivâyet etti, demiş.

4184- Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Osman'ındır, (İshâk: Bize haber verdi; tâbirini kullandı.) Osman: Bize Cerîr, Mugîre'den, o da Şa'bî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyette bulundu, dedi. Câbir Şöyle dedi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte gazada bulundum. Altımda nerdeyse yürüyemez hâle gelmiş hasta bir sucu devem olduğu halde bana yetiştiler; ve bana:

«Devene ne oldu?» diye sordular. Hastadır; dedim. Bunun üzerine Re- (sallallahü aleyhi ve sellem) ilerleyerek hayvanı sürdü ve ona dua etti. Bundan sonra hayvan bütün develerin önünde gitmeye başladı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:

«Deveni nasıl görüyorsun?» diye sordu. Afiyette (görüyorum), ona senin bereketin isabet etti; dedim.

«Onu bana satar mısın?» buyurdu. Ben utandım. Ondan başka su taşıyan devemiz yoktu. Ama: Evet, dedim; ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartiyle deveyi kendilerine sattım. Ona: Yâ Resûlallah, ben damadım; diyerek kendilerinden izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun Üzerine Medine'ye müteveccihen oradan ilerledim. Nihayet Medine'ye vardım. Beni dayım (Cedd b. Kays) karşıladı ve deveyi sordu. Onun hakkında ne yaptığımı kendisine haber verince beni ayıpladı.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisinden izin istediğim vakit:

«Ne aldın, bakire mi, dul mu?» diye sormuştu. Ben kendilerine dul aldım; cevâbını verdim.

«Birbirinizle oynaşacağınız bir bakire ile evfense idin ya!» buyurdu.

— Yâ Resûlallahî Babam vefat etti (yahut şehîd oldu). Küçük küçük kız kardeşlerim var. Onların emsaliyle evlenip de (karımın) onları terbiye edemiyeceğinden, onlara bakamayacağından korktum da onlara baksın ve terbiye etsin diye dul ile evlendim, dedim. ;

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye gelince deveyi kendilerine götürdüm. Bana parasını verdiler, deveyi de iade buyurdular.

4185- Bize Osman b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr, A'meş'den, o da Salim b. Ebi’l-Ca'd'dan, o da Câbir'den naklen rivâyette bulundu. Câbir Şöyle dedi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'le birlikte Mekke'den Medine'ye yollandık. Derken benim devem hastalandı...

Câbir hadîsi kıssasiyle rivâyet etmiştir. Bu hadîste şu da vardır:

Sonra bana:

«Şu deveni bana sat!» buyurdular. Ben:

— Hayır; o senindir; dedim.

«Yok! Sen onu bana sat!» dediler. Ben (yine) ;

— Hayır; o senindir yâ Resûlallah! dedim. «Yok! Sen onu bana sat!» buyurdular. Ben:

— Bir adamın bende bir okıyye altın alacağı var. Bu para mukabilinde deve senin olsun! dedim.

«Onu aldım. Ama sen yükünü onunla Medine'ye götür!» buyurdular. Medine'ye geldiğimde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bilâl'e:

«Ona bir okıyye altın ver; biraz da ziyade et!» buyurdu. Bilâl bana bir okıyye altın verdi; bir kîrât da ziyade etti. Bunun üzerine ben: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ziyâdesi benden ayrılmasın dedim. Bu para bir kesemin içinde duruyordu. Nihayet Harra harbinde onu Şamlılar aldı.

4186- Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cüreyrî, Ebû Nadra’dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi:

— Bir seferde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e beraber bulunuyorduk. Derken benim devem geri kaldı...

Câbir hadîsi hikâye etmiş. Bu hadîste şunu da söylemiştir:

— Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu dürttü. Sonra bana:

«Besmele ile bin!» buyurdular. Şunu da ziyâde etmiştir: Durmadan bana ziyâde ediyor ve: «Allah seni mağfiret buyursun!» diyordu.

4187- Bana Ebû'r-Rabî' El-Atekî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Eyyûb, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyette bulundu. Câbir Şöyle dedi:

— Vaktaki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma geldi, devem de hastalanmıştı. Onu dürttü. Deve sıçrayıverdi. Bundan sonra artık Resûl-ü Ekrem'in sözünü işiteyim diye dizginini kasıyor, fakat onu durduramıyordum. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana yetişti; ve;

«Onu bana sat!» dedi. Ben de deveyi ona beş okıyyeye sattım. Ama: «Medine'ye kadar sırtı benim olmak şartiyle!» dedim.

«Medine'ye kadar sırtı senin olsun!» buyurdular. Medine'ye geldiğimde deveyi ona getirdim. Bana bir okıyye ziyade verdi. Sonra deveyi bana hibe etti.

4188- Bize Ukbe b. Mükrem El-Anı mî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ya'kûb b. İshâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Beşir b. Ukbe, Ebû'l-Mütevekkil en-Nâcî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Câbir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte seferlerinin birinde (zannederim gâfcî olarak dedi) yola çıktını... diyerek hadîsi nakletti. Bu hadîste şunu da ziyade eyledi. Efendimiz:

«Yâ Câbir! Parayı tastamam aldın mı?» dedi. Ben, evet, cevâbını verdim.

«Para da senin, deve de senin olsun! Para da senin, deve de senin olsun!» buyurdular.

4189- Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Muhârib'den naklen rivâyette bulundu ki, kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken dinlemiş:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benden iki okıyye bir dirheme yahut iki okıyye iki dirheme bir deve satın aldı. Sırar'a geldiğinde bir inek kesilmesini emir buyurdular. İnek kesildi ve cemaat ondan yediler. Medine'ye teşriflerinde mescide gelerek iki rek'at namaz kılmamı emir buyurdu; ve devenin kıymetini fazlasiyle tartıp verdi.

4190- Bana Yahya b. Habîb El-Hârisî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid b. El-Hâris rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhârib, Câbir'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu kıssayı haber verdi. Şu kadar var ki:

«Onu benden adını koyduğu bir para ile satın aldı.» dedi; iki okıyye bir dirhem veya iki dirhemi zikretmedi. Bir de:

«Bir inek kesilmesini emir buyurdu. İnek kesildi; sonra etini taksim etti.» dedi.

4191- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Zahide, İbn Cüreyc'den, o da Atâ'dan, o da Câbir'den naklen rivâyette bulundu ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine:

«Deveni dört dînâra aldım. Medine'ye kadar sırtı da senin olsun!» buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî muhtelif lâfızlar ve değişik isnadlarla tahrîc etmişlerdir. Buhârî'nin «Sahîh»inde yirmi yerde rivâyet edilmişitr. Kitabımızın «Nikâh» bahsinde dahi geçmişti.

Hazret-i Câbir (radıyallahü anh)'nın bu hadîsi meşhurdur. Hâdise bir rivâyette Tebûk gazasında, diğer bir rivâyette bir hangi seferde geçmiştir. Bu iki rivâyet arasında birbirine zıddiyet yoktur. İbn İshâk'in Vehb b. Keysân'dan naklen rivâyet ettiği hadîste ise Zâtü'r-Rikaa' gazasında geçtiği zikrediliyor. Vâkıdî'nin rivâyeti de bu şekildedir. Nitekim Tahâvî (238-321) rivâyetinde bunun Mekke yolundan Medîne'ye dönerken vuku' bulduğu kaydedilmektedir ki, o da bu rivâyetleri te'yîd eder; zîra Tebûk Mekke yolunda değildir. Zâtü'r-Rikaa' ise Mekke yolundadır. Süheylî, İbn İshâk'ın rivâyetini kabul etmiştir.

Sırâr: Medîne'ye yakın bir yerdir. Bu kelime «Sarar» şeklinde de okunabilirse de Sırâr rivâyeti daha meşhurdur. Hattâbi: «Sırâr, Medîne'ye üç mil mesafede Irak yolunca eski bir kuyudur.» demiş; Kâdî Iyâz ise kuyu değil, bir yer ismi olduğunu tercih etmiştir. Bâzı rivâyetlerde Sırâr yerine Dır âr denilmiştir; bu hatâdır. Aynı kelime bâzı nüshalarda gayri munsarif olarak rivâyet edilmiştir; fakat meşhur olan rivâyetlerde munsariftir.

Hazret-i Câbir (radıyallahü anh)’in: «Medine'ye varıncaya kadar hayvanın sırtı benim olmak şartiyle deveyi sattım...» sözünden murâd: Yükünü taşıtmasıdır.

Baîr: Yeni diş çıkarmış deve, bâzılarına göre yavru devedir.

Nâdıh: Su taşıyan devedir.

Okıyye: Nikâh bahsinde de görüldüğü vecihle eskiden kırk dirhem mânâsına gelirdi. Burada rivâyetler muhteliftir. Bir rivâyette «Beş okıy-yeye sattım; bana bir okıyye ziyâde verdi.» denilmiş; diğer rivâyette: «iki okıyye ile bir yahut iki dirheme»; bir başka rivâyette: «Bir okıyye altına»; bir diğerinde: «Dört dinara sattım» ifadesi kullanılmıştır. Buhari'nin rivâyetlerinde ihtilâflar daha da çoktur. Bunların bâzılarında: «Sekiz yüz dirheme», bir rivâyette: «Yirmi dinara sattım» deniliyor.' Kâdî Iyâz'in naklettiğine göre Ebû Ca'fer Ed-Dâvûdî: «Bir okıyye altının miktarı bellidir; bir okıyye gümüş ise kırk dirhemdir.

Bu ihtilâfların sebebi: Râvilerin hadîsi mânâ itibariyle rivâyet etmiş, olmalarıdır; ki bu caizidr...» diyor.

Burada okıyyeden murâd altındır. Nitekim Salim b. Ca'd’ın rivâyetinde bu şekilde tefsir edilmiştir. Artık mutlak okıyye rivâyeti de buna hamlolunur. «Beş okıyye» rivâyeti: Beş okıyye gümüş demektir. Zâten o zaman bu miktar gümüş bir okıyye altın ederdi. Demek oluyor ki, akdin bir okıyye altınla yapıldığı; fakat gümüş okıyyelerle ödendiği anlatılmıştır; hüküm birdir. Bütün söylenenlerin bir okıyye üzerine yapılmış ziyade olması da muhtemeldir. Nitekim Câbir (radıyallahü anh) «Bana ziyâde ettikçe etti...» demiştir. Dört dinar rivâyeti de muvafıktır; çünkü o zaman bir okıyye altının dört dinar olması ihtimali vardır. İki okıyye rivâyetine gelince: Bunlardan biri ile satış yapılmış; diğeri ziyâde olarak verilmiş olabilir. Nitekim: «Bana bir okıyye ziyâde verd.» deniliyor. «Bir yahut iki dirhem» rivâyeti Hazret-i Câbir'in: «Bana bir kırât ziyâde etti» sözüne muvafıktır. «Yirmi dinar» rivâyeti ise o zaman kullanılan küçük küçük dinarlara hamledilir. Bir de «dört okıyye» rivâyeti varsa da bunda râvi şüphe ettiği için nazar-ı itibâra alınmamıştır.

Harra harbinden murâd Medine'nin taşlık arazîsinde hicretin altmış üçüncü yılında şamlılar'in yaptıkları yağma ve çarpışmadır.