14- Riba Bâbı Ribâ şiddetle yasak edilen fâsid alış-verişlerdendir. Lügatte mânâsı: Ziyâde demektir. Teâlâ Hazretleri: "Onun üzerine suyu indirdiğimiz vakit hareket eder de kabarır." Fussilet âyet: 39 buyurmuştur ki, hareket edip kabarmak yerin üzerine ziyadedir. Istılâhda ribâ: Bir cinsten olan iki bedelden birine yapılan karşılıksız ziyadedir. Buna lisanımızda faiz denilir. Ribâ «Ribe'n-nesîe» ve «Ribe'l-fadl» olmak üzere iki kısımdır. Şâfiîler'ce «Ribe’l-yed» denilen üçüncü bir kısmı daha vardır. 1- Ribe'n-nesîe: Ziyadesi bir müddetten ibaret olan ribâdır. Kışın bir ölçek buğday vererek yaza onun karşılığında bir buçuk ölçek buğday almak gibi. Buradaki yarım ölçeğin karşılığında bir mal yoktur; bu yalnız beklediği müddetin karşılığıdır. Onun içindir ki bu ribâya te'hîr mânâsına «Ribe'n-nesîe» denilmiştir. Hükmü: Bİlittifak haramdır ve büyük günahlardandır. 2- Ribe’l-fadl: Karşılığında hiç bir şey bulunmayan ziyadedir. Bunda müddet filân yoktur. Bir ölçek buğday vererek bir buçuk ölçek buğday almak gibi. Oniki mıskal ağırlığında işlenmemiş altını vererek on mıskal işlenmiş bir altın almak dahi böyledir. Hükmü: Bu da dört mezhebe göre haramdır. Sahabeden bazılarının bunu tecviz ettiği hattâ İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın da bunlar arasında bulunduğu rivâyet edilmişse de sonraları bu fikirden vaz geçmiştir. 3- Ribe’l-yed: Bir cinsten iki şeyi teslim ve tesellümsüz satmaktır. Faizcilik insanlığın iktisadî bünyesini kemiren bir kurttur. Bundan dolayıdır ki, dînimizde şüpheli şeylerden sakınmak mendup olduğu halde faiz şüphesinden sakınmak vaciptir. Faizi, faizciyi ve ona yardımda bulunanı zemmeden birçok hadîsler vardır; nitekim bazıları burada görülecektir. 4138- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, Nâfi’den dinlediğim, onun da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Mİsli misline olmadıkça altını altınla satmayın! Birini diğerinden zî-yade yapmayın! Misli misline olmadıkça gümüşü de gümüşle satmayın! Birini diğerinden ziyade yapmayın! Bunlardan halen mevcut olmayanı mevcut olanla satmayın!» buyurmuşlar. 4139- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, Nâfi’den naklen haber verdi ki, İbn Ömer'e Benî Leys (kabilesin)’den bir zât Ebû Saîd-i Hudrî'nin bunu Kuteybe'nin rivâyetinden naklederdiğini söylemiş. Bunun üzerine Abdullah (İbn Ömer) beraberinde Nâfi' olduğu hâlde (Ebû Saîd'e) gitmiş. İbn Rumh hadîsinde (şöyle denilmektedir): Nâfi' dedi ki: Bunun. üzerine Abdullah, yanında ben ve Leysî olduğumuz halde Ebû Saîdi Hudrî'ye giderek yanına girdi; ve: — Bana şu zâtın haber verdiğine göre sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’m, misli misline olmadıkça gümüşü gümüşle ve misli misline olmadıkça altını altınla satmaktan nehî buyurduğunu haber veri yormuşsun! dedi. Ebû Saîd, iki parmağı ile gözlerine ve kulaklarına işaret ederek: — Şu iki gözüm görmüş ve kulaklarım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Altını altınla satmayın; gümüşü de gümüşle satmayın! Ancak misli misline olursa o başka! Birini diğerinden ziyâde yapmayın! Bunlardan mevcut olmayanı mevcut olanla satmayın! Ancak peşin olarak satın!» buyururken işitmiştir; dedi. 4140- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr yani İbn Hâzim rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdilvehhâb rivâyet etti. (Dedi ki): Ben Yahya b. Saîd'den dinledim. H. Bize yine Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiy, İbn Avn'dan naklen rivâyet eyledi. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, Leys'in Nâfi'den, onun da Ebû Saîd-i Hudrî'den, onun da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ettiği hadîs gibi rivâyette bulundular. 4141- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yâkûb yani İbn Abdirrahmân El Kaarî, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Altını altınla, gümüşü gümüşle satmayın! Ancak tartısı tartısına, misli misline, birbirlerine tamamen müsâvî olurlarsa o başka!» buyurmuşlar. Bu hadîsi Buhârî, Tirmizî ve Nesâî dahi «Büyü1» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. ziyâde etmeyin demektir. Bu fiil zıd manâlı kelimelerden olup, yerine göre «noksan» mânâsına da kullanılır. «Mevcut olmayanı mevcut olanla satmayın!» cümlesinden murâd: satış meclisinde her iki tarafın kabzı yani teslim ve tesellümüdür. Nevevî diyor ki: «Altını altınla yahut gümüşle veresiye satmanın ve keza buğdayı buğdayla veya arpa ile veresiye satmanın haram kılındığı hususunda ulemânın ittifakı vardır. Ribâ illetinde müşterek olan her şey arasında hüküm böyledir...» Bu hadîsi şerîf ribânın haram olduğuna delildir. İslâm ulemâsı ribâ-nın haram olduğuna ittifak etmişlerdir; yalnız bâzı teferruatta ihtilâfları vardır. Teâlâ Hazretleri: "Halbuki Allah alış-verişi helâl, ribâyı haram kılmıştır." buyurmuştur. Ribâ hakkındaki hadîsler meşhurdur. Bu hadîslerde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) altı şeyde yani altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuzda ribânın haram olduğunu nassan beyân buyurmuştur. Kıyası delîl olarak kabul etmeyen Zâhirîler'e göre bu altı şeyden başkasında ribâ yoktur. Şâir ulemâ ise ribânın yalnız bu altı şeye münhasır olmayıp, illette müşterek bulunan ve bu suretle aynı mânâyı taşıyan şeylere de şâmil olduğunu söylemişlerdir. Hadîste beyan buyurulan altı şeyde ribânın haram kılınmasına sebep olan illetin ne olduğunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. İmâm A'zam'a göre altınla gümüşte illet vezn (tartı), diğer dört şeyde keyl yani ölçüdür. Binâenaleyh hüküm bakır ve demir gibi tartılan her şeye ve kireç, darı gibi ölçekle satılan şeylere şâmildir. İmâm Şâ'riî: «Altınla gümüşte illet bunların semen cinsi olmalarıdır.» der. Şu halde bunlardan ribâ sair mevzûnâta geçemez; çünkü illette müşareket yoktur. Geriye kalan dört şeyde ise illet bunların mat'.ûm yani yiyecek olmalarıdır. Binâenaleyh illet bunlardan diğer bütün mat'ûmâta geçer. İmâm Mâlik altınla gümüş meselesinde İmâm Şafiî ile beraberdir. Diğer dört şeyde ona illet yemek için iddihâr edilmeleridir. Şu halde kuru üzüm de ribâ hususunda hurma gibidir. Fasulye ve mercimek gibi hububat buğday ve arpa mânâsında oldukları için ribâ hükmü onlara da geçer. İmâm Ahmed, Saîd b. El-Müseyyeb ve eski kavlinde İmâm Şafiî altınla gümüşten maada dört şeyde illetin mat'um mevzun yahut mat'um mekîl olduğuna kaildirler. Şu halde onlara göre ayva ve karpuz gibi şeylerde ribâ yoktur; zîra bunlar ölçek ve tartı İle satılmazlar. Ribâya dahil olan şeylerden illette müşterek olmayanları birbirleriyle veresiye ve fazlalıkla satmak bütün ulemaya göre caizdir. Meselâ, altınla buğday satılabilir. Fakat ribâya giren şeylerin biri veresiye olmak şartiyle yahut biri diğerinden fazla olmak üzere satış caiz değildir. İmâm Ahmed ile İshak'ave diğer bâzı ulemâya göre altınla pazarlık edilen bir malı gümüşle yahut, gümüşle pazarlık edileni altınla satın almak caizdir. Ashâb-ı kirâmdan bazıları ve diğer bir takım ulema bunu kerîh görmüşlerdir. 4142- Bize Ebû't-Tâhir ile Hârûn b. Saîd El-Eylî ve Ahmed b. Îsâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Mahrame, babasından naklen haber verdi. (Dedi ki): Ben Süleyman b. Yesâr'i kendisinin Mâlik b. Ebî Âmir'e, Osman b. Affân’dan naklen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir dînârı iki dînara, bir dirhemi dahi iki dirheme satmayın!» buyurduğunu dinlediğini rivâyet ederken işittim. Dinar altın para, dirhem de gümüş paradır, Hadîs-i şerif hüküm i'tibâriyle yukarıki rivâyetler gibidir. |