Geri

   

 

 

 

İleri

 

3- Âfat (Telefatın) ı Hesaptan Düşme Bâbı

4057- Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb, İbn Cüreyc'den naklen haber verdi. Ona da Ebû'z-Zübeyr, Câbir b. Abdillâh'dan naklen haber vermiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Eğer dîn kardeşine meyve satarsan...» buyurmuş. H.

4058- Bize Muhammed b. Abbâd da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Damra, İbn Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyr'den naklen rivâyet etti, ki Ebû’z-Zübeyr, Câbir b. Abdillâh'i şunu söylerken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Dîn kardeşine yemiş satar da, o yemişi âfet vurursa, ondan bir şey alman sana helâl olmaz; kardeşinin malını haksız yere ne ile alacaksın!» buyurdu.

4059- Bize Hasan El-Hulvânî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Âsim, İbn Cüreyc'den bu is» adla bu hadîsin mislini rivâyet etti.

4060- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve Alî b. Hucr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail b. Ca'fer, Humeyd'den, o da Enes’den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kemâle gelmedikçe hurmanın yemişini satmaktan nehî buyurmuş.

 (Râvi Humeyd

Dedi ki: Bunun üzerine biz Enes'e: Yemişin kemâli nedir? diye sordu. Enes:

— Kızarması ve sararmasidir. Ne dersin; Allah yemişi vermeyive-rirse, din kardeşinin malını kendine ne ile helâl kılarsın? dedi.

4061- Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Mâlik, Humeyd-i Tavil'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) meyveyi kemâl buluncaya kadar satmaktan nehî buyurmuş. (Oradakiler Enes'e):

— Kemâl bulmak nedir? diye sordular. Enes:

— Kızarmasıdır; dedi ve şunu ilâve etti: Allah meyveyi vermezse dîn kardeşinin malını kendine ne ile helâl kılacaksın?

4062- Bana Muhammed b. Abbâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülazîz b. Muhammed, Humeyd'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Allah o hurmalığa yemiş vermezse bir hanginiz dîn kardeşinin malını kendine ne ile helâl kılar?» buyurmuşlar.

4063- Bize Bişr b. Hakem ile İbrâhîm b. Dînâr ve Abdülceb-bâr b. Alâ' rivâyet ettiler, lâfız Bişr'indir. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne, Humeyd-i A'rac'dan, o da Süleyman b. Atîk'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) âfât (telefatın)'ı hesaptan düşmeyi emir buyurmuş.

Ebû İshâk —ki Müslim'in arkadaşıdır—: Bize Abdurrahman b. Bişr, Siifyân'dan bu isnadla rivâyette bulundu; dedi.

Bu hadîsin Hazret-i Enes rivâyetini Buhârî «Büyü'» bahsinde tahrîc etmiştir. Hazret-i Enes'in kitabımızdaki üçüncü rivâyeti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e muttasıl ve merfu' gösterilmişse de Dârekutnî bunu «Râvilerden birinin vehmi» diye vasıflandırmış; hadîsin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in değil, Hazret-i Enes'in sözü olduğunu beyân etmiştir.

Cevâih: Câihanın cem'idir. Câiha: Yemiş ve diğer malları helâk eden âfettir. Büyük musibet ve fitne mânâlarına da gelir.

Satılan meyve henüz müşteri toplamadan dolu gibi semavî bir âfet sebebiyle telef olursa.'zararı satıcı mı çeker; yoksa müşteri mi? meselesinde ulemâ ihtilâf etmişlerdir.

Hanbelîler'den İbn Kudâme «El-Muğnî» nâm eserinde şunları söylüyor:

«Bu mesele üzerinde birkaç vecihle söz edilmiştir:

1- Câihanın telef ettiği meyveler filcümle satıcının garantisi altındadır. Ekseri Medîneliler'in kavli budur ki, Yahya b. Saîd-i Ensârî, İmâm Mâlik ve Ebû Ubeyd ile hadîs ulemâsından bir cemaat da bunlar meyanındadır.

2- Câiha: Rüzgâr, dolu, çekirge ve susuzluk gibi insanın dahlü tesiri bulunmayan her âfettir.

3- Zâhir-i mezhebe göre âfetin azı ile çoğu arasında bir fark yoktur. Ancak, tahdîd ve inzibatı mümkin olmayacak derecede az ve telef elması âdet hükmüne giren miktara itibar edilmez. İmâm Ahmed: Ben on veya yirmi hurma tanesinde itibâr edilecek demem; üçte birin ne olduğunu da bilmem; lâkin zarar üçte birden, dörtte veya beşte birden fazla olursa hesaptan indirim yapılır; demiştir. Başka bir rivâyette İmâm Ahmed: Zarar ziyan malın üçte birinden az olursa onu müşteri çeker; demiştir. İmâm Mâlik ile eski mezhebine göre Şafiî'nin kavilleri de budur. Çünkü meyve ve ekinin bir kısmını ister istemez kuşlar yiyecek, rüzgâr dağıtacak, bir kısmı da yere dökülecektir. Binâenaleyh bu zararla semavî âfetin getirdiği zarar arasındaki had-din ta'yini lâzım gelir, Şeriatın vasıyyet ve hastanın bağışı gibi yerlerde üçte biri nazar-ı itibâra aldığını görüyoruz. Bu sabit olunca deriz ki: Âdetten fazla bir şey telef olursa, telef olan miktar umumî kıymetten düşülür. Meyve veya ekinin hepsi telef olursa akid bozulur; müşteri parasını geri alır. Bir kısmı telef olursa, malın üçte biri miktarını yahut daha fazla tuttuğu takdirde, zararı miktarı umûmî kıymetten düşülür. Zarar malın üçte birinden az ise kıymetten bir şey düşülmez. Alanla satan âfette veya âfetin telef ettiği miktar hususunda ihtilâf ederlerse söz satanındır, çünkü malda asıl olan, selâmettir.»

Selef ulemânın cumhûru ile Sevrî İmâm A'zam, Ebû Yûsuf, Muhammed, yeni mezhebinde İmâm Şafiî, Ebû Ca'fer Taberî ve Zahirîler: «Müşteri teslim almışsa âfet sebebiyle zayi' olan malın miktarı az olsun çok olsun zarar kendine aittir; teslim almadan telef olursa zara satıcınındır.» demişlerdir. Burada malın tesliminden murâd, tahliye yani müşteriyi malı ile baş başa bırakmaktır.

Âfetin sebep olduğu zararın umumî nyattan düşüleceğine kail olanlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu husustaki emri ve hadîsteki:

«Ondan bir şey alman sana helâl olmaz.» cümlesiyle istidlal etmişlerdir. Bir de: «Ağaçların sulanması ve bakımı sahibinin vazifesi olduğu için ağaçtaki meyveler ma'nen onun elindedir ve teslimden önce telef olmuş gibidir.» derler.

Zararın umumî fiyattan düşülmeyeceğim söyleyenler, bundan sonraki Bâbın ilk hadîsiyle istidlal etmişlerdir.

Bu rivâyetlerde zikri geçen: «Dîn kardeşinin malını kendine ne ile helâl kılarsın?» cümlesinden murâd: Meyve telef olduğu zaman müşterinin parasına mukabil ortada mal kalmadığını; binâenaleyh satıcının bu parayı haksız yere almış olacağını beyândır. Bu cümle hükmün galibe (ekseriyete) göre verileceğine delildir.