4- Borcun Bir Kısmını Hesabdan Düşmenin Müstehab Oluşu Bâbı 4064- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, Bükeyrden, o da Iyâz b. Abdillâh'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. Ebû Saîd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir adamın satın aldığı yemiş sebebiyle başına belâ geldi; borcu çoğaldı. Derken Resûlüllah «Ona sadaka verin!» buyurdu; ve halk ona sadaka verdi. Ama bu onun borcuna yetmedi. Bunun üzerine Rcsûlüîlah (sallallahü aleyhi ve sellem) o zâtın alacaklılarına: «Bulduğunuzu alın; size bundan başka bir şey yoktur!» buyurdular. 4065- Bana Yûnus b. Abdilâlâ' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Amr b. Haris, Bükeyr b. Eşecc’den bu isnâdla bu hadisin mislini haber verdi. Satıcı müşteriye teslim ettikten sonra semavî bir âfetle telef olan meyvenin parasını müşteri geri alamaz diyenlerin delili bu hadîstir. Zira bu hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zarar gören müşteriye sadaka yerilmesini emir buyurmuştur. Eğer parasını geri almaya hakkı olsaydı buna hacet kalmazdı. Onlar geçen hadîsteki âfet zararına tekabül eden meblâğın geri verilmesi emrini istihbâb mânâsına hamletmişlerdir. Yahut bu emir meyve kemâle gelmeden satıldığı zamana mahsustur; derler. Âfet sebebiyle zayi' olan meyvenin zararını satıcıya yükleyenler bu hadîsteki borçlanma meselesine kargı şu cevabı vermişlerdir: İhtimal meyve kemâle geldikten sonra müşterinin ihmâl ederek toplamaması yüzünden telef olmuştur. Bu takdirde zararı müşteri çeker. Bundan dolayıdır ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hadisin sonunda: «Size bundan başka bir şey yoktur.» buyurmuştur. Âfet zararlarının bedeli iade edilmeyecek olsa. alacaklılar kalan paralarını da isterlerdi. Muhalifleri de bunlara cevap vermiş ve: «Hadîs-i şerif: «Size şimdilik bundan başka bir şey yoktur. Bu zât fakir kaldığı müddetçe ondan alacak istemeniz size helâl olmaz; vakti hali düzelinceye kadar beklemelisiniz; mânâsını ifade eder.» demişlerdir. 4066- Bana arkadaşlarımızdan birçok kimseler rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmâîl b. Ebî Üveys rivâyet etti. (Dedi ki): Bana kardeşim, Süleyman yani İbn Bilâl'den, o da Yahya b. Saîd'den, o da Ebû'r-Ricâl Muhammed b. Abdirrahmâıvdan naklen rivâyet etti ki, annesi Amra binti Abdirrahmân şunları söylemiş: Ben Âişe'yi şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kapıda yüksek sesle konuşan davacı sesleri işitti. Bir de baktı ki, biri diğerinden borcunu indirmesini istiyor; ondan bir şey hakkında hoş muamele rica ediyordu. O da: Vallahi yapamam, diyordu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanlarına çıkarak: «Nerede o iyilik yapmayacağına Allah'a yemin veren?» diye sordu. O zât: — Benim yâ Resûlallah! (Borç indirimi ile hoş muameleden) hangisini dilerse onun olsun! dedi. Bu hadîs İmâm Müslim'in «Sahîh»inde maktu' olarak rivâyet ettiği on iki hadisten biridir. Kâdî Iyâz bu hususta şunları söylemiştir: «Râvi (Bana birçok kimseler rivâyet etti) yahut (bana sika bir zat rivâyet etti) veya (bana arkadaşlarımızdan bâzısı rivâyet etti) derse o hadis, bu fennin ulemasınca ne maktû'dur; ne de mürsel veya mu'dal; belki meçhul bir kimseden rivâyet kabîlindendir.» Nevevî, Kâdî'nin sözünü tasdik ettikten sonra: «Lâkin ne olursa olsun bu hadîs başka bir tarîkten sabit olmasa bu metinde bu rivâyetle ihticâc olunamazdı. Ama başka tarikten sabit olmuştur. Buhârî onu «Sahîh»mde İsmâîl b. Ebî Üveys'den rivâyet etmiştir. İhtimâl Müslim (birçok kimseler) sözü ile Buhârî ve başkalarım kasdetmiştir. Müslim bu İsmâîl'den «Hacc» bahsinde ve «Cihâd»m sonunda vasıtasız olarak rivâyette bulunmuştur. ..» diyor. Hadîsi Nesâî dahi rivâyet etmiştir. Bu gibi rivâyetlere Bazıları «munkati'» Bazıları «muallâk» demiş; Ebû Dâvûd ise onları «mürsel» saymıştır. 4067- Bize Harmele b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. (Dedi ki): Bana Abdullah b. Kâ'b b. Mâlik rivâyet etti. Abdullah ona babasından naklen haber vermiş ki, babası, İbn Ebî Hadred'de olan bir alacağını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında mescidde ondan istemiş. Bu münasebetle gürültü kaldırmışlar: hattâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evinde olduğu halde seslerini duymuş da yanlarına çıkmış; odasının kapı perdesini faile açmış. Ve Kâ'b b. Mâlik'e seslenerek: «Yâ Kâ'b!» demiş. Kâ'b: — Lebbeyk yâ Resûlallah! mukabelesinde bulunmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona eliyle: Alacağının yansını bırak, diye işaret etmiş. Kâ'b: — Bıraktım yâ Resûlallah! demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebî Hadred'e: «Kalk borcunu öde!» buyurmuşlar. 4068- Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Ömer haber verdi. (Dedi ki): Bize Yûnus, Zührî’den, o da Abdullah b. Kâ'b b. Mâlik'den naklen haber verdi. Ona da Kâ'b b. Mâlik haber vermiş ki, kendisi İbn Ebî Hadred'de olan bir alacağını istemiş... Râvî, İbn Vehb hadîsi gibi rivâyette bulunmuştur. 4069- Müslim der ki: Leys b. Sa'd da rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ca'fer b. Rabîa, Abdurrahman b. Hürmüz'den, o 4a Abdullah b. Kâ'b b. Mâlik'den, o da Kâ'b b. Mâlik'den naklen rivâyet etti ki, Kâ'b'ın, Abdullah b. Ebî Hadred-i Eslemî'de alacağı varmış. Bir ara ona tesadüf ederek yakasına yapışmış. Ve konuşmuşlar; hattâ sesleri yükselmiş. Derken yanlarına Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uğramış ve: «Yâ Kâ'b!» demiş; ve eliyle: Yansım bırak der gibi işaret buyurmuş. O da alacağının yarısını almış; yarısını bırakmış. Bu hadîsi Buhârî «Salât», «Sulh», «Eşhas» ve «Mülâzeme» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Kadâyâ»da; İbn Mâce «Ahkâm» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Şatr: Yarı ve cüz' mânâlarına gelir. Burada yarı mânâsına kullanılmıştır. Nitekim rivâyetlerin birinde tasrîh de edilmiştir. Hadîsin bir rivâyetinde; «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanlarına çıkmış» denilmiş; diğer rivâyette bunun yerine: «Yanlarına uğramış» ifâdesi kullanılmıştır. Halbuki çıkmak başka uğramak başkadır. Bu ciheti nazar-ı itibara alan bâzı ulema iki rivâyetin arasım bulmuş ve: »-ihtimâl Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ onlara tesadüf ederek yanlarına uğramış; sonra Kâ'b (radıyallahü anh) hasınını muhakeme için getirdiğinde yüksek sesle konuştuklarını duyunca yanlarına çıkmıştır.» demişlerdir. Aynî'ye göre rivâyetlerin arasını bulmak için ; «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların seslerim işitince evinden çıkmış ve yanlarına uğramıştır.» demek daha muvafıktır; çünkü hadîsler birbirini tefsir ederler. Bu hâl muhtelif yollardan rivâyet olunan bir hadîste çok vâki' olur. Sicf veya Secf: Perde demektir. Bazılarına göre kapının iki kanadı verine takılan iki parça perdedir. |