Geri

   

 

 

 

İleri

 

5- Âzad Edilen Kimsenin Kendini Âzad Edenlerden Başkasını Veli İttihaz Etmesinin Haram Kılınması Bâbı

3863- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi.

(Dedi ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken işitmiş:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her oymağa diyetlerini tesbît «Hiç bir müslümana izni olmaksızın mü il uman bir kimsenin âzâdlısını kendine nisbet etmesi helâl olmaz.» diye yazdı. Bilâhare haber aldım ki, mektubunda bunu yapana lanet buyurmuş.

3864- Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ya'-kûb yani İbn Abdirrahmân el-Kaarî, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bİr kimse kendini âzâd edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine velî ittihâz ederse Allah'ın ve meleklerin laneti onun üzerine olsun! Onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar.

3865- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hüseyn b. Aliy el-Cu'fî, Zâide'den, o da Süleyman'dan, o da Ebû Sâlih’den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti.

«Bir kimse kendini âzâd edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine velî İttihâz ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Kıyâmet gününde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar.

3866- Bana bu hadîsi İbrahim b. Dînâr da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Mûsâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şeybân, A'meş'den bu isnâdla rivâyette bulundu. Yalnız o: «Kendini âzâd edenlerin izni olmaksızın başkasiyle muvâlât yaparsa...» dedi.

Nevevî'nin beyânına göre bu hadîsteki diyetten murâd: Gerek kasden gerekse hataen Öldürülen bir insanın kıymetini katilin âkılesi yani mîras Bâbında asabe olan baba ve oğullarının ödemesidir. Diyet meselesi kabile ve oymaklara göre değişmez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in her oymağa diyetlerini tesbît etmesinden maksad: Oymaklar arasında hukukî yönlerden birliği te'mîn etmektir. Çünkü İslâm'dan önce Araplar arasında vuku' bulan harpler dolayısiyle kan dâvaları ve diyet ödeme âdetleri vardı. Allahü teâlâ bu âdetleri kaldırarak onları birbirlerine ısındırmıştır.

Bu rivâyetler âzâd edilen bir köle veya cariyenin kendisini âzâd edeni bırakıp da başkasına intisab ile velâ hakkını ona devretmesinin haram olduğunu göstermektedir.

Nevevî: «Bunu yapmak, köleye ihsanda bulunan kimsenin hakkını yemek olacağı için haramdır. Çünkü velâ' neseb gibidir; binâenaleyh bir insanın babasından başkasına intisâb ile nesebini zayi etmesi nasıl haramsa, bunu zâyî etmek de öylece haramdır.» diyor.

Bazıları bu hadîsteki: «Âzâd edenlerin izni olmaksızın» kaydına bakarak, izin verdikleri takdirde bu işin caiz olacağına kail olmuşlarsa da cumhûru ulemâ bunu kabul etmemişlerdir. Onlara göre izin verilse de verilmese de kölenin başkalarına intisabı caiz değildir. Hadîsteki kayd ihtirazı değil vukûîdir. Yani köle bu işi ekseriyetle sahiplerinden izin istemek suretiyle yaptığı için «izni olmaksızın» denilmiştir. Binâenaleyh mefhumu muhalifi mu'teber değildir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de:

«Evlerinizdeki üvey kızlarınızla evlenmek de haram kılınmıştır.»

Başka bir âyette de:

«Çocuklarınızı açlık sebebiyle Öldürmeyin!» buyurulmuştur.

Bunlardan murâd: Üvey kızlarınız evinizde değillerse onlarla evlenebilirsiniz; açlık korkusu yoksa çocuklarınızı öldürebilirsiniz demek değildir. Üvey kızlar ekseriyetle üvey babalarının yanında bulundukları ve Araplar çocuklarını ekseriyetle açlık korkusundan öldürdükleri için vakıa olduğu gibi ifade buyurulmuştur. Bunların âyet ve hadîslerde emsâli çoktur; ve hiçbirinin mefhûmu muhalifi mu'teber değildir.

3867- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize A'meş, İbrâhîm-i Teymî'den, o da babasından naklen rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Alî b. Ebî Tâlib hutbe îrâd etti de şunları söyledi:

«Her kim bizde Allah'ın kitabı ile —kılıcının kılıfında asılı bir sahî-feye işaret ederek— şu sahîfeden başka okuduğumuz bir şey bulunduğunu söylerse muhakkak yalancıdır. Bu sahîfede develerin yaşlan ile yaralara âid bâzı şeyler vardır. Yine bu sahîfede şu hadîs de vardır: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

Medine'nin Ayr ile Sevr (dağları) arası haremdir. Binâenaleyh bir kimse orada bir bid'at işler yahud bid'atçıyı barındırırsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Allah kıyâmet gününde onun farz veya nafile hiç bir ibâdetini kabul etmeyecektir. Müslümanların zimmeti birdir. Onun uğrunda en aşağı (mertebede olan) dan dahi gayret gösterir. Her kim babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eder; yahud (bir köle) sahiplerinden başkasına intisâb ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun da üzerine olsun! Kıyâmet gününde Allah onun farz veya nâfile hiç bir ibâdetini kabul etmeyecektir.»

Bu hadîsi Buhârî: «Hacc» ve «İ'tîsâm» bahislerinde tahrîc etmiştir. Kitabımızın «Hacc» bahsinde «Medine'nin fazileti» Bâbında dahi geçmişti. Şerhi için oraya bakmalıdır. Burada yalnız bâzı cümlelerini îzâhla iktifa edeceğiz.

Develerden murâd: Diyet olarak verilenlerdir. Hazret-i Alî'nin sahîfesinde bunların kaçar yaşında olmaları lâzım geldiği bildiriliyormuş.

Lanet: Gazab ve reddetmek; hayırdan uzaklaştırmaktır. Fakat burada ondan maksad, Medîne'de günah işleyen bir müslümanın ebediyyen cennet yüzü görmemesi değil, cennete doğrudan doğruya gireme-yip bir müddet âzâb olunmasıdır. Yani bu lanet kâfirler hakkında vârid olan lanetle aynı mânâda değildir. Onlar rahmet-i İlâhiyyeden tamamen mahrum kalacak ve ebediyyen cennet yüzü görmeyeceklerdir.

Sarf: Farz olan ibâdettir. Adl'den murâd ise nafiledir. Bunun aksini iddia edenler de olmuştur. Esmaî'ye göre sarf: Tevbe; adi de fidye mânâsına gelir. Bazıları: «Allah hiç bir ibâdetini kabul etmez.» demek onun ibâdetini rizâsiyle kabul etmez manasınadır; yoksa ibâdetiyle hak ettiği mükâfatını verir.» demişlerdir. Bu iki kelimenin mânâları hakkında daha başka birçok sözler söylenmiştir.

Müslümanların zimmeti kâfirleri koruyacaklarına dâir verdikleri sözdür. Buna emân vermek denir. Bir müslüman, kâfirin birine emân verirse bütün müslümanların bu söze riâyet etmeleri gerekir; artık o kâfire hiç bir müslüman tasallut edemez.