Geri

   

 

 

 

İleri

 

4- Kadının Muhayyer Bırakmanın Ancak Niyetle Talak Olacağı Bâbı

3754- Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. H.

Bana Harmele b. Yahya Et-Tücîbî de rivâyet etti. Lâfız onundur.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus b. Yezîd, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana Ebû Seleme b. Abdirrahman b. Avf haber verdi ki, Âişe şunu söylemiş:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kadınlarını muhayyer bırakması emrolununca benden başladı ve buyurdu ki:

«Ben sana bir şey söyleyeceğim; ama ebeveyninden emir almadan (cevap vermeye) acele etmeyebilirsin.»

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) annemle babamın ondan ayrılmamı emretmeyeceklerini pek âlâ biliyordu. Sonra (sözüne devamla) şöyle buyurdu:

"Gerçekten Allah (azze ve celle): Ey Peygamber! Zevcelerine şunu söyle: Eğer dünya hayatını ve zînetini istiyorsanız gelin size müfa vereyim ve sizî tatlılıkla boşayayım! Yok Allah ile Resûlünü ve dar-ı âhireti dilerseniz şüphesiz ki, Allah sîzin iyi hareket edenlerinize büyük ecir hazırlamıştır." Sure-i Ahzâb; âyet: 28 - 29

Ben hemen:

— Bunun nesi için annemle babamdan izin isteyecekmişim! Ben Allah île Resûlünü ve dar-ı âhireti dilerim; dedim. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in diğer zevceleri de benim yaptığım gibi yaptılar.

Bu hadîsi Buhârî Sûre-i Ahzâb'ın tefsiri ile «Talâk» bahislerinde, Tirmizî «Tefsîr»de; Nesâî «Nikâh»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Müfessirlerin beyanına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevceleri ondan dünyalık ve bol nafaka istemişlerdi. Birbirlerini çekememeleri de ona girân geliyordu. Bu sebeple bir ay onları terketmiş; ilâ yapmıştı. Bu müddet zarfında ashâb-ı kirâmının yanlarına da çıkmamıştı. Hadîste zikredilen âyetler bunun üzerine nâzil oldu.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerini ne hususta muhayyer bıraktığı ihtilaflıdır. Hasan-ı Basrî ile Katâde'ye göre bu muhayyerlik boşanma hususunda değil, dünya ile âhiretten birini tercih içndi. Dünyayı tercîh ederlerse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerinden ayrılacak, âhireti dilerlerse ayrılmayacaktı. Bazıları muhayyerliğin boşaımakla boşanmamak arasında olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Âişe ile Mücâhîd, Şa'bî ve Mukaatil buna kaildirler.

O zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nikâhı altında, beşi Kureyş kabilesinden olmak üzere dokuz zevcesi vardı. Bunlar: Âişe binti Ebî Bekr, Hafsa binti Ömer, Ümmü Habîbe binti Ebî Süfyân, Sevde binti Zem'a, Ümmü Seleme binti Ebî Üıneyye, Safiyye binti Huyey, Meymûne binti Haris, Zeyneb binti Cahş ve Cüveyriye binti Haris (radıyallahü anhûma) hazerâtı idiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in tahyîr işine Hazret-i Âişe'den başlaması onun faziletinden dolayıdır.

Nevevî diyor ki: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Âişe'ye:

— Annenle babandan emir almadan cevap vermeye acele etmeyebilirsin; demesi, ona ve ebeveynine karşı beslediği şefkatten ve Âişe (radıyallahü anha)’nın kendisinden ayrılmaması için onlara nasihat murâd etmesindendir. Çünkü Hazret-i Âişenin yaşça küçük ve tecrübesiz olması do-layisiyle ayrılmayı ihtiyar etmesinden çekiniyordu. O bunu ihtiyar ederse kendisini bırakmak vâcib olacak, bu suretle hem Âişe, hem ebeveyni ve ona uyan diğer zevceleri zarar görecekti.»

Hadîs-i şerîf Hazret-i Âişe ile diğer ezvâc-ı tâhirâtın menkıbelerine, hayırlı işlere şitâba, âhiret umurunu dünya işlerine tercihe, insanın arkadaş veya dostuna nasîhatta bulunmasına ve bu babta âhireti için daha faydalı gördüğü hususu Ön plâna alması lüzumuna delâlet etmektedir.

3755- Bize Süreye b. Yûnus rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abbâd b. Abbâd, Âsım'dan, o da Muâzetü'l-Adeviyye'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi:

"Onlardan dilediğini geri bırakır; İstediğini de yanında barındırırsın." Sureli Abzâb; âyet51 âyet-i kerîmesi indikten sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) birimizin nevbeti günü gelirse ondan izin isterdi.

Muâze ona: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) senden izin istediği vakit ne derdin?» diye sormuş. Âişe (radıyallahü anha):

— Bu iş bana kaldı ise ben kimseyi kendime tercih edemem, derdim; cevâbını vermiş.

3756- Bu hadîsi bize Hasen b. Îsâ da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn'l-Mubârek haber verdi.

(Dedi ki): Bize Âsim bu isnâdla bu hadîsin benzerini haber verdi.

Bu hadîsi Buhârî Sûre-i Ahzâb’ın tefsirinde; Ebû Dâvûd «Nikâh» bahsinde; Nesâî de «İşretü'n-Nisâ»da. muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Vâhidî'nin müfessirlerden rivâyetine göre hadis-i şerifte zikri geçen âyet, tahyîr âyetinden sonra nâzil olmuştur. Tahyîr âyeti inip de ümmehat-ı mü'minîn dünya ile âhiretten birini seçmeleri hususunda muhayyer bırakılınca ezvâc-ı tâhirâttan Bazıları boşanacaklarından endîşe ederek nevbet işini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'inre'yine bırakmışlardı. Bunun üzerine mezkûr âyet nâzil oldu. Âyet-i kerîme indikten sonra hadîste beyân olunduğu vecihle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zevcelerinden birinin nevbeti gününde diğer birinin yanına gitmek isterse nevbet sahibinden izin istermiş.

Nevevî şunları söylüyor: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında kadınları tarafından gösterilen bu rağbet ve yarışma bâzı insanlarda olduğu gibi, sırf cima', muhabbet ve nefsânî şehvetlerden dolayı değil; bilâkis âhiret umuruna, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yakır. bulunup onun hizmet ve sohbetinde bulunmaya, ondan istifadeye, hukuk ve ihtiyaçlarını edaya, evinde iken vahî gelmesi ümidine ve sair buna benzer busûsata ma'tuf idi.

3757- Bize Yahya b. Yahya et-Temimî rivâyet etti

(Dedi ki): Bize Abser, İsmâîl b. Ebî Hâlid'den, o da Şa'bî'den, o da Mesrûk'dan naklen haber verdi. Mesrûk şunu söylemiş:

Âişe: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi muhayyer bıraktı; ama bunu talâk saymadık, dedi.

3758- Bu hadîsi bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Aliy b. Müshir, İsmâîl b. Ebî Hâlid'den, o da Şa'bî'den, o da Mesrûk'dan naklen rivâyette bulundu. Mesruk şöyle denıiş:

Karım beni iltizâm ettikten sonra onu bir veya yüz yahud bin defa muhayyer bırakmış olmama aldırış etmem. Ben Âişe'ye sordum da:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bizi muhayyer bıraktı; bu da talâk mı idi? dedi.

3759- Bize Muhammed b. Beşşâr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Âsim, Şa'bî'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarını muhayyer bırakmış; fakat bu, talâk sayılmamış.

3760- Bana İshâk b. Mansûr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahmân, Süfyân'dan, o da Âsim-i Ahvel ile İsmail b. Ebî Hâlid'den, onlar da, Şa'bî'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi muhayyer bıraktı. Biz de onu ihtiyar ettik; ama bunu talâk saymadı.» demiş.

3761- Bize Yahya b. Yahya ile Ebü Bekr b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Müslim'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti; dediler. Âişe:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi muhayyer bıraktı. Biz de onu ihtiyar ettik; ama bunu bizim aleyhimize bir şey saymadı.» demiş.

3762- Bana Ebû'r-Rabî Ez-Zehrânî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İs-mâîl b. Zekeriyyâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize A'meş, İbrahim'den, o da Esverî'den, o da Âişe'den, bir de (yine İsmâîl b. Zekeriyyâ) A'meş'den, o da Müslim'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen bu hadisin mislini rivâyet eyledi.

Bu hadîsi Buhârî «Tefsir» ve «Talâk» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Nikâh» ve «Talâk»da; Tirmizî «Nikâh»da; Nesâî «Işretü'n-Nisâ», «Nikâh» ve «Talâk» bahislerinde; İbn Mâce de «Talâk» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Tahyîr: Boşama işini kadına vermek, kendini boşayıp boşamamakta onu serbest bırakmaktır. Tahyîr ekseriyetle «umurun elindedir» ve «ihtiyar et» gibi sözlerle yapılır.

Hadîsin bir rivâyetinde Hazret-i Âişe'nin: «Bu da talâk mı idi?» sözü bir istifhâm-i inkârîdir; yani talâk değildi demektir. Çünkü ezvâc-ı ta-hirât Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizi ihtiyar etmişlerdi.

Mesrûk'un sözü Buhârîde Hazret-i Âişe'nin cevabından sonra zikredilmiştir. Bu kavil ashâb-ı kirâmdan: Ömer, Alî, İbn Mes'ûd, Zeyd b. Sabit, İbn Abbâs ve Âişe (radıyallahü anh) hazerâtı ile tabiînden: Atâ, Süleyman b. Yesâr , Rabîa ve Zühri'den rivâyet olunmuştur. Bu zevata göre muhayyer bırakılan kadın kocasını İhtiyar ederse bir şey lâzım gelmez. Dört mezheb İmâmlarının kavilleri de budur.

Kadın kendini ihtiyar ederse: Hanefîler'e göre kadına muhayyerlik veren kocası bu sözü ile talâk niyet ettiği takdirde kadının meclisini (yani bulunduğu vaziyeti) değiştirmeden kendi nefsini ihtiyar etmesi şar tiyle talâk vâki1 olur. Kadın muhayyer bırakıldığı anda kendini ihtiyar etmez de meclisini değiştirirse bir daha kocasının o sözüne istinaden başka meclisde kendini ihtiyar edemez; meğer ki kocası «ihtiyar et» sözüne: «her ne zaman istersen» cümlesini eklemiş ola! O takdirde ne zaman isterse kendini ihtiyar edebilir.

Bir de muhayyer bırakıldığını kadının bilmesi lâzımdır. Kadının haberi yokken kocası onu muhayyer bıraksa da tesadüfen kadın kendini ihtiyar etse boş olmaz. Yalnız İmâm Züfer bu surette dahi boş düşeceğine kail olmuştur.

Tirmizî'nin rivâyetine nazaran ulemâdan Bazıları: «Kadın kendini ihtiyar ederse bir talâk-ı bâin; kocasını ihtiyar ederse bir talâk-ı ric'î vâki' o3ur.» demişlerdir. Hazret-i Zeyd b. Sâbi'in: «Kadın kendini ihtiyar ederse üç; kocasını iltizâm ederse bir talâk-ı bâin olur.» dediği; Hazret-i Ömer'le İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)'nin kadın kendini ihtiyar ettiği takdirde bir talâk-ı bâin, diğer bir rivâyete göre ric'î; kocasını iltizâm ettikte ise bir şey lâzım gelmiyeceğine kail oldukları rivâyet edilir.

3763- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Zekeriyyâ b. İshâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivâyette bulundu. Câbir Şöyle dedi:

Ebû Bekr, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girmek için izin istemeye girdi; fakat birçok kimseleri kapıda otururlarken buldu. Bunların hiç birine izin verilmemişti. Müteakiben Ebû Bekr'e izin verilerek içeri girdi. Sonra Ömer gelerek izin istedi. Ona da izin verildi. Ömer Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, etrafında kadınları olduğu halde kederli kederli susmuş otururken bulmuş. Bunun üzerine (kendi kendine): Mutlaka bir şey söyleyip Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i güldürmeliyim; diyerek şunu söylemiş:

— Yâ Resûlallah! Hârice'nin kızmı bir görseydin! Benden nafaka istedi, Ben de kalktım onun boğazını sıktım.

Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülmüş; ve:

«Bunlar da etrafımda gördüğün gibi, benden nafaka istiyorlar.» buyurmuş.

Derken Ebû Bekr Âişe'nin boğazını, Ömer de Hafsa'nın boğazmı sıkmağa kalkmışlar. İkisi de: Siz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den onda olmayan bir şeyi istiyorsunuz ha? diyorlarmış. Âişe ile Hafsa: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'âe olmayan bir şeyi ebediyyen istemiyeceğiz; demişler. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlardan bir ay yahud yirmi dokuz gün uzaklaştı. Bilâhare kendisine şu âyet indi:

«Ey Peygamber! Zevcelerine söyle...» âyet tâ:

«Allah sizlerin İyi hareketlerde bulunanlarınıza pek büyük ecir hazırladı...» kavl-i kerîmine kadar varıyordu.

Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'den başlıyarak:

«Yâ Âişe, ben sana bir şey arzetmek isterim; (ama) ebeveyninle istişare etmeden cevap hususunda acele etmemeni dilerim.» demiş. Âişe:

— Nedir o yâ Resûlallah? diye sormuş. O da kendisine bu âyeti okumuş. Âişe:

— Ebeveynimle senin hakkında mı istişare edecekmişim yâ Resûlallah! Hayır, ben Allah ile Resûlünü ve dar-ı âhireti iltizâm ederim. Ama benim bu söylediğimi kadınlarından hiç birine haber vermemeni isterim; demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Onlardan biri bana sormaya görsün; hemen kendisine haber veririm. Çünkü Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, lâkin öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.» buyurmuşlar.

Vacim: Konuşamayacak derecede kederli demektir.

Muannit: Zorlaştırıcı; insanlara meşakkatli işleri yaptıran; mütean-nit de, hatâ etmelerim isteyendir.

Hadîs-i şerîf mânâ itibariyle Bâbımızın ilk rivâyeti gibidir. Fazla olarak bu rivâyet insanın arkadaş veya dostunu kederli gördüğü zaman onun gönlünü alacak, güldürüp meşgul edecek sözler söylemesinin müstehab olduğuna, Hazret-i Ebû Bekr'le Ömer (radıyallahü anh)'ın faziletlerine delildir,