3- Karısını Kendine Haram Edip de Boşamayı Niyet Etmeyan Kimseye Keffaret Vacib Olması Bâbı 3749- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize îsmâîl b. İbrahim, Hişâm yani Destevâî'den rivâyet etti. Hişâm Şöyle dedi: Bana Yahya b. Ebî Kesîr, Ya'lâ b. Hakîm'den, o da Saîd b. Cübeyrden, o da İbn Abbâs'dan rivâyeten İbn Abbâs’ın haram hakkında: «Bu bir yemindir; onun keffâretini verir.» dediğini yazdı. İbn Abbâs: "Şüphesiz ki sîzin için Resûlüllah'da güzel bir nümûne-î imtisal vardır." Sure-i Ahzâb; âyet: 2 âyet-i kerîmesini de okumuş. 3750- Bize Yahya b. Bişr el-Harîrî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâviye yani İbn Sellâm, Yahya b. Ebî Kesîr'den naklen rivâyet etti. Ona da Ya'lâ b. Hakîm, ona da Saîd b. Cübeyr haber vermiş. Saîd, İbn Abbâs'ı şunu söylerken işitmiş: «Bir adam karısını kendine haram ederse bu bir yemindir; keffâretinİ verir.» İbn Abbâs: «Şüphesiz ki sizin için Resûlüllah'da güzel bir nümune-i imtisal vardır.» âyetini de okumuş. Bu hadîsi Buhârî Tahrîm Sûresî'nin tefsiri ile «Talâk» bahislerinde, İbn Mâce de «Talâk»da tahrîc etmişlerdir. İbn Abbâs (radıyallahü anh)'nın: «Bir kimsenin karısını kendine haram etmesi bir şey icâb etmez.» dediği dahi rivâyet olunmuştur. Nesâî'nin tahrîc ettiği bir hadîste: «İbn Abbâs'a bu mesele soruldu da şu cevabı verdi: Karın sana haram değildir; sana keffâret olarak bir köle âzâd lâzımdır» deniliyor. Bir adamın karısını kendine haram etmesi: «Sen bana haramsın» yâhud «Bu kadın bana haramdır» gibi sözlerle olur. Böyle bir söze ne hüküm terettüb edeceği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Kâdî Iy âz bu meselede on dört kavil olduğunu söylemiş; ve bunları şöyle sıralamıştır ; 1- İma Mâlik'in meşhur kavline göre kadın medhulün bihâ olsun olmasın bu sözle üç talâk vâki' olur. Lâkin erkek üç talâktan daha aza niyet ettiğini söylerse, iddiası yalnız gayr-i medhulün bihâ (yani cima' edilmeyen) karısı hakkında kabul edilir. Bu mezhep Hazret-i Ali ile Zeyd, Hasan-ı Basrî ve Hakem'in kavilleridir. 2- Bu sözle üç talâk vâki' olur; söyleyenin niyetine bakılmaz, İbn Ebî Leylâ ile Mâlikîler'den Abdülmelik b. Mâceşun'un kavilleri budur. 3- Bu sözle medhulün bihâ olan kadın üç, gayr-i medhulün bihâ bir talâkla boş olur. Mâlikîler'den Ebû Mus'ab ile Muhammed b. Abdilhakem buna kaildirler. 4- Kadın medhulün bihâ olsun olmasın «Sen bana haramsın» sözü ile bir talâk-ı bâin vâki' olur. İmâm Mâlik'in bir kavli budur. 5- Bu sözle bir talâk-ı ric'î vâki' olur. Mâlikîler'den Abdülâziz b. Ebî Mesleme buna kaildir. 6- Zührî'ye göre bu sözü söyleyen kocanın niyeti mu'teberdir. Yalnız bir talâktan aşağı hüküm verilemez. 7- Süfyan-i Sevrî: «Kadının kocası bu sözle bir veya üç talâk yahud yemîn niyet ederse niyetine göre hükmolun ur; aksi takdirde sözü lağv (yani hükümsüz) olur» demiştir. 8- Evzâî ile Ebû Sevr'in mezhepleri de Süfyan'ınki gibi ise de bu sözden hiç bir şey kasd etmediğini söyleyen adama yemîn keffareti lâzım gelir. 9- İmâm Şafiî'nin mezhebine göre erkek bu sözü ile karısını boşamayı niyet ederse talâk, zıhâr niyet ederse zıhâr, sadece kadını kendine haram etmeyi niyet ederse yemîn keffareti lâzım gelir; fakat sözü yine de yemîn sayılmaz. Erkek, sözünden hiç bir şey kasdetmediğini söylerse Şafiî'nin esah kavline göre yine yemîn keffareti vermesi icâb eder. Diğer bir kavline göre bu söz lağvdır, ona hiç bir hüküm terettüb etmez. Bu kavil sahabeden Ebû Bekr ve Ömer (radıyallahü anh) hazerâtı ile bâzı tabiînden rivâyet olunmuştur. 10- Hanefîler'e göre erkek bu sözü ile karısını boşamayı niyet ederse bir talâk-ı bâin, üç talâkı niyet ederse üç talâk, ikiyi niyet ederse bir talâk vâki' olur. Hiç bir şey niyet etmezse yemîn, yalan niyet ederse lağv olur. 11- İmâm Züfer'in mezhebi de bu ise de ona göre erkek ikiyi niyet ederse iki talâk vâki' olur. 12- Ishâk b. Râhuye: «Bu sözle zıhâr keffâreti lâzım gelir.» demiştir. 13- İbn Abbâs (radıyallahü anh) ile bâzı tabiîne göre bu söz yemindir; yemîn keffâreti vermek îcâbeder. 14- Bu söz bir kimsenin kendine ekmekle suyu haram etmesi ka-bîlindendir. Binâenaleyh lağvdir; hiç bir hüküm îcabetmez. Mesrûk, Şa'bî ve Mâlikîler'den Ebû Seleme ile Esbağ’ın kavilleri de budur. Bütün bu kaviller sözün hurre olan zevceye söylendiğine göredir. Bir adam cariyesine: «Sen bana haramsın» derse İmâm Şafiî, niyetine göre hüküm verileceğine kail olmuş; ve: «Âzâd maksadı ile söylerse câriye âzâd olur; cariyeyi kendine haram etmek isterse yemîn keffâreti vermesi lâzım gelir; fakat sözü yemîn sayılmaz. Hiç bir şey niyet etmezse sahîh kavle göre yine yemîn keffâreti vermek îcâb eder.» demiştir. İmâm Mâlik'e göre câriye hakkında- bu söz lağvdır; hiç bir şey icâbetmez. Kâdî Iyâz'iri beyanına göre umumiyetle ulemâ mücerret kendine haram etmekle yemîn keffâreti lâzım geldiğine kaildirler. İmâm A'zam: «Câriye olsun, yemek veya başka bir şey olsun erkeğin kendine haram ettiği şey haram olur. Sözünden dönmedikçe buna bir hüküm terettüb etmezse de döndüğü vakit yemîn keffâreti vermesi îcâbeder.» demiştir. Mâlikîler'le Şâfiîler ve diğer birçok ulemâ, karısı ile cariyesinden başka bir şeyi kendine haram eden kimseyi bir şey lâzım gelmediğine, bu sözün lağv olacağına kaildirler. Bu bâbda ümmül veled olan cariyeler de diğerleri gibidir. 3751- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Haccâc b. Muhammed rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana Atâ' haber verdi. O da Ubeyd b. Umeyr'i haber verirken işitmiş. O da Âişe haber verirken işitmiş ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb binti Cahş’ın yanında eğlenir de bal şerbeti içermiş. Âişe (radıyallahü anha) Dedi ki: «Bunun üzerine ben Hafsa ile anlaştım. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hangimizin yanına girerse: Ben sende megâfir kokusu duyuyorum; megâfîr mi yedin? diyecekti.» Derken birinin yanına girmiş. O da bu sözü kendisine söylemiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hayır! Ben Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal şerbeti içtim; ama bir daha bunu yapmayacağım» buyurmuş. Bunun üzerine: «Allah'ın sana helâl kıldığı bir şeyi niçin kendine haram ediyorsun?» âyet-i kerîmesi Âişe ile Hafsa'ya hitaben: «Eğer ikiniz de tevbe ederseniz. .» kavline kadar; «Hani Peygamber zevcelerinden bâzısına gizli bir söz söylemişti...» âyeti de «Hayır, bal şerbefİ içtim...» sözü için nâzil olmuş. 3752- Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' ile Hârûn b. Abdillâh rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tatlıyı ve balı severdi. İkindiyi kıldı mı kadınlarını dolaşır; onlara yakınlık gösterirdi. Bir defa Hafsa'nin yanına girdi; ve orada mu'tadından fazla kaldı. Ben bunun sebebini sordum. Hafsa'ya kavminden bir kadın bir kap bal hediyye etmiş, o da bundan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şerbet takdim etmiş; dediler. Bunun üzerine ben: — Vallahi ona mutlaka bir hile yapacağız; dedim. Ve bunu Sevde'ye anarak dedim ki: Senin yanına girdiği vakit şüphesiz sana yaklaşacaktır. O zaman kendisine: Yâ Resûlallah! Sen megâfir mi yedin? diyeceksin! O sana: Hayır (yemedim) diyecek. Sen: Ya bu koku ne? dersin. (Râvi Urve) Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üstünün başının nahoş kokmasından hoşlanmazdı.) O: Hafsa bana bal şerbeti ikram etti, diyecek. Kendisine: Bu balın arısı urfut yemiş (gâlibâ) diyeceksin! Bunu ona ben de söyliyeceğim. Sen de söyle yâ Safiyye! Vaktâ ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Sevde'nin yanına girmiş. Sevde diyor ki: Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemîn olsun, senden korkuma az kaldı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) henüz kapıda iken söze ben başlayarak senin bana öğrettiklerini ona söyleyecektim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yaklaşınca Sevde: — Yâ Resûlallah, sen megâfîr mi yedin? demiş. O: — Hayır! cevâbını vermiş. Sevde: — O halde bu koku ne? demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — Hafsa bana bal şerbeti sundu; buyurmuşlar. Sevde: — Onun arısı urfut yemiş (galiba) demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanıma girdiği vakit bunları ona ben de söyledim. Sonra Safiyye'nin yanına girdi. Bunları o da söylemiş. Müteakiben (tekrar) Hafsa'nın yanına girdiği vakit Hafsa: — Yâ Resûlallah, sana o şerbetten ikramedeyim mi? diye sormuş. — Ona ihtiyacım yokl buyurmuşlar. Sevde: — Sübhânallah! Vallahi onu mahrum ettik, dedi. Ben ona: — Sus! dedim. 3753- Ebû İshâk İbrahim dedi ki: Bize Hasan b. Bişr b. Kâsım rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize Ebû Üsâme tamamen bu isnadla rivâyette bulundu. Bana bu hadîsi Süveyd b. Saîd de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Alî b. Müshir, Hişam b. Urve'den bu isnadla bunun benzerini rivâyet'eyledi. Bu iki hadîsi Buhârî «Talâk» bahsinde tahrîc ettiği gibi birinci rivâyeti Sûrt:-i Tahrim'in tefsiri ile «Eymân ve Nüzûr» de; aynı rivâyeti Ebû Dâvûd «Eşrihe» bahsinde; Nesâî «Eymân ve Nüzûr», «Işretü'n-Nisâ'», «Talâk» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Meğâfîr: Muğfûrun cem'idir. Muğfûr, urfut denilen geniş yapraklı ve dikenli bir nebâtdan çıkan fena kokulu yapışkan ve tatlı bir maddedir. Kirmanı: «Meğâfîr bir ağaçtan çıkarılan bir nevi' zamktır; su ile karıştırılarak içilir; fena bir kokusu vardır.» diyor. Bu hadîsi okuyunca hâtıra şöyle bir suâl geliyor: Acaba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ezâ veren bir hileye ümmehat-ı mü'minîn Hazret-i Âişe ile Hafsa (radıyallahü anha) nasıl buyurmuşlardır? Bu caiz midir? Cevap: Bunu Hazret-i Âişe tertîb etmişti; fakat o zaman henüz yaşı küçük idi. Bir de bumu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize eziyyet maksadiyle değil, kadınlar arasında daima görülegelen kıskançlık saikasiyle yapmıştır. Nitekim hadîsin Buhârî'deki bir rivâyetinde Âişe (radıyallahü anha): «Ben kıskandım da Hafsa’nın yanında neden fazla kaldığını sordum.» demektedir. Görülüyor ki, birinci rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Zeyneb (radıyallahü anh)'nin evinde, ikinci rivâyette ise Hazret-i Hafsa binti Ömer'in yanında fazlaca kaldığı bildiriliyor. Hattâ Abd b. Humeyd'in tefsirinde Hazret-i Sevde'nin yanında kaldığı zikredilmiş: «Sevde'nin akrabası vardı. Ona Yemen'den bal hediyye etmişlerdi.» denilmiştir. Bu hal karşısında ulemâdan, Bazıları Hazret-i Zeyneb'in yanında fazlaca kaldığını tercih etmiş ve: «Hazret-i Âişe'nin beyânına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevceleri iki grup olup birincide Âişe. Sevde, Hafsa ve Safiyye; ikincide Zeyneb, Ümmü Seleme ve diğerleri bulunuyordu.» demişlerdir. Diğer bir takım ulemâ ise vak'anm müteaddit olduğuna kaildirler. Zîra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in aynı sebeple bir defa Hazret-i Zeyneb'in, beş defa da Hazret-i Hafsa'nin yanında biraz gecikmesi imkânsız değildir. Balı hediyye eden kadının ismi malûm değildir. İbn Abbâs (radıyallahü anh)’ın rivâyetinde balın Tâif'den gönderildiği zikredilmiştir. Buhârî'nin rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Hafsa'ya cevaben: «Hayır! Meğâfîr yemedim; lâkin Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal şerbeti içmiştim. Artık yemin ettim; bir daha bunu yapmayacağım; sen bunu kimseye söyleme!» buyurmuşlardır. Hazret-i Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bu suretle zevcelerini razı etmek istemişti. Bunun üzerine: «Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığı bir şeyi niçîn kendine haram ediyorsun?» âyet-i kerîmesi nâzil olmuştur. Gerçi ulema bu hususta İhtilâf etmiş; Bazıları bu âyetin Mâriye-i Kıbtıyye hakkında indirildiğini söylemişlerse de sahih olan kavle göre âyet bu hadîste zikredilen bal meselesi hakkında nâzil olmuştur. Nevevî: «Mâriye kıssası hakkındaki rivâyet sahîh değildir.» diyor. İmâm Nesâî ise: «Bal hakkındaki Âişe hadîsi son derece sahihtir.» demiştir. Şu halde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinden birine tev-dî' ettiği sır Mâriye hakkında değil, bal meselesi hususundadır. Maa-mafîh mesele yine de ihtilaflıdır. Bâbımızın ikinci rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ikindi namazından sonra zevcelerin yanlarına girerek her birine yakınlık gösterirdiği bildiriliyor. Rivâyetlerin ekserisi bu şekilde ise de Hammâd b. Seleme rivâyetinde ikindi yerine (sabah) denilmiştir. Yezîd b. Rûmân’ın Hazret-i İbn Abbâs'dan rivâyet ettiği bir hadîs dahî bunu te'yîd ediyor. Zîrâ o hadisde de: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldığı vakit namazgahında oturur; cemaat dahi güneş doğuncaya kadar otururlardı. Sonra birer birer zevcelerinin yanına girer; onlara selâm verir ve kendilerine dua ederdi...» denilmektedir. Bu iki rivâyetin arası şöyle bulunur: Hazret-i Âişe rivâyeti mahfuzdur. Hammâd rivâyeti ise şâzzdır. Sahih olduğunu teslîm etsek bile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ln sabah namazından sonraki ziyareti mücerred selam vermek ve duada bulunmak için, ikindiden sonraki ziyareti ise "konuşup muhabbette bulunmak maksadiyîe olurdu, şeklinde aralan bulunabilir; yahud: bâzan günün evvelinde, bâzan da sonunda ziyaret ederdi denilir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in burada zevcelerine yaklaşmasından murâd cima' değildir. Hazret-i Âişe'nin Sevde (radıyallahü anh)'ya. «Sus!» demesi hilesi meydana çıkacağından çekindiği içindir. |