2- Üç Talak Bâbı 3746- Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' rivâyet ettiler. Lâfız İbn Rafi'indir. İshâk (bize haber verdi) tâbirini kullandı. İbn Râfi' ise: Bize Abdurrezzâk rivâyet etti, dedi. (Dedi ki): Bize Ma'mer, İbn Tâvûs'dan, o da babasından, o da İbn Abbâs’dan naklen haber verdi. İbn Abbâs şunları söylemiş: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr devirlerinde ve Ömer'in hilâfetinin iki yılında üç talâk bir sayılırdı. Bilâhare Ömer b. Hattâb: İnsanlar kendilerine mühlet verilmiş olan bir işde acele gösterdiler. Keşke şunu onlara infaz etse idik! dedi ve onu kendilerine infaz etti.» 3747- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde haber verdi. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. H. Bize İbn Râfi' de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana İbn Tâvûs, babasından naklen haber verdi ki, Ebû's-Sahbâ' İbn Abbâs'a:' Bilir misin hani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr devirlerinde ve Ömer'in hilâfetinin üç yılında üç talâk bir sayılırdı? de miş. İbn Abbâs: — Evet, cevâbını vermiş. 3748- Bize yine İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Sise Süleyman b. Harb, Hammâd b. Zeyd'den, o da Eyyûb-ı Sahtiyanî'den, o da İbrahim b. Meysera'dan, o da Tâvûs'dan naklen haber verdi ki, Ebû's-Sahbâ' İbn Abbâs'a: Bize bir şeyler anlat bakalım; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr devirlerinde üç talâk bir sayılmaz mı idi? demiş, İlmi Abbâs: — (Evet) öyle idi. Fakai Ömer zamanıda insanlar talâka düşkünlük gösterince o da üç talâkı Aleyhlerine infaz etti; cevâbını vermiş. Bu hadîsin bir benzerini Ebû Dâvûd «Sünen»inde Ebû's -Sahbâ' tarikiyle Hazret-i İbn Abbâs’dan rivâyet etmiştir. Yalnız onun rivâyetinde: «Bİr adam karısını cimâ'dan önce boşa esa o talâkı bir sayarlardı» denilmektedir. Hadîsin son rivâyetindeki (tetâyea) fiili cumhûrun rivâyetidir. Bazıları bu kelimeyi (tetâbea) şeklinde zapdetmişlerdir. Bunların ikisi de (çok yaptı, ona koştu) mânâlarına gelirlerse de aralarında az çok fark vardır. (Tetâyea) yalnız kötü işleri irtikâbda, (tetâbea) ise hayır veya şerr bütün işlerde kullanılır. Binâenaleyh burada mezkûr kelimeyi (tetâyea) okumak daha münasibtir. cümlesi: «Keşke şunu onlara infaz ve tatbik etseydik» mânâsına temenni olabileceği gibi: «Bunu onlara tatbik etseydik acele etmezlerdi» mânâsına da alınabilir. Nevevî'nin beyânına göre, İbn Abbâs (radıyallahü anh) dan birçok yollarla sabit olan bu hadîs müşkilâttan sayılmıştır. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Hazret-i Ebû Bekr devirlerinde bir sayılan üç talâkı Ömer (radıyallahü anh) üç saymıştır. Halbuki aynı fiil kendi hilâfetinin iki veya üç yılında da bir talâk sayılmıştı. Bu işgale altı suretle cevap verilmiştir. Şöyle ki: 1- İslâm'ın ilk zamanlarında hüküm böyle idi. Fakat sonraları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde neshedildi. Filhakika Ebü Dâvûd'un. Yezîd-i Nahvi tarikiyle Ikrime'den tah-rîc ettiği bir haberde İbn Abbâs (radıyallahü anh) «Eskiden bir erkek karısını boşadı mı, onu üç defa boşamiş bile olsa kendisine ric'at edebilirdi; sonra bu hüküm neshedildi.» demektedir. Şu kadar var ki, nesih duyulmamış; mensuh hükümle Hazret-i Ömer'in i'tirazmâ kadar amel olunagelmiştir, Binâenaleyh bir adam karışma: «Sen üç defa boşsun!» derse üç talâk vâki' olur. Mezheb İmâmlarından Ebû Hanîfe, Mâlik. Şafiî, Ahmed b. Hanbel ile selef ve halefin cumhûru buna kaildirler. Delilleri: "Her kim Allah'ın hududunu tecavüz ederse, muhakkak kendine zulmetmiş olur. Bilmezsin belki bundan sonra Allah bir şey halkeder." Sûre-i Talâk, âyet; 1. âyet-i kerîmesi ile Rukâne hadîsidir. Bu âyetin başında, karılarını boşamak isteyen erkeklerin ne suretle hareket edecekleri bildirilmiş; sonunda da hududu aşmamaları tenbih olunmuştur. Hududu aşarak nefse zulmetmenin mânâsı, kadını üç defa boşayıp sonra pişman olmaktır. Fakat artık iş işten geçmiştir; karısına dönmeğe, hakkı yoktur. Eğer üç talâk bir sayılsa idi boşayan adam karısına dönebilir; pişman da olmazdı. Rukâne hadîsine gelince: Bu hadîsin muhtelif rivâyetleri vardır. Bir rivâyetinde: «Ebû Rukâne (karısı) Ümmü Rukâne'yi boşadı da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: — Karına ric'ât et! buyurdu. Ebû Rukâne: — Ama ben onu üç defa boşadım; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — Biliyorum (fakat) sen ona ric'at et!» deniliyor. İmâm Ahmed b. Hanbel'in rivâyetinde de: «Ebû Rukâne karısını bir mecliste üç defa boşadı ve sonra ona acıdı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — Onlar bir talâk sayılır; buyurdular.» denilmiştir. Cumhûra muhalefet edenler bu rivâyetlerle istidlalde bulunurlarsa da her iki rivâyet zaîftir. Çünkü râvileri arasında meçhuller vardır. Bu hadîsin sahîh olan rivâyetinde ise: «Ebû Rukâne, karısı Sühey-me'yi elbette boşadı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine ye-mîn teklif edince: — Vallahi ben bununla bir talâktan başka bir şey kasdetmedim; dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de karısını kendisine iade etti.» denilmektedir ki, cumhûrun delili de bu rivâyettir. Zira üç talâkı kasd ettiği takdirde üç vâki' olmasa yeminin bir mânâsı kalmazdı. (Elbette) kat'î surette demektir. Bu sözün bir talâka da üçe de ihtimâli vardır. Söz sahibi bununla bir talâkı kasdettiğini söyleyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kabul ve tasdik buyurmuştur. 2- Kurtubî, İbn Abbâs hadîsinin muztarib olduğunu iddia etmiş ve şunları söylemiştir: «İbn Abbâs üzerinde ihtilâf edilmekle beraber bu hadîsin lâfzında da iztırâb vardır. Hadîsin zahir olan siyakı, bu hükmün o asrın bütün ricalinden nakle dilmediğini gösteriyor. Halbuki âdet, onun meydana çıkmasını ve dağılmasını, yalnız İbn Abbâs'a münhasır kalmamasını iktizâ eder. İşte bu cihet hadîsin zahiri ile amelin bâtıl olduğunu kat'î surette iktiza edemese bile tevakkufu bârı gerektirir.» 3- Bu hadîs hususî bir sebeple vârid olmuştur. Bundan maksad boşayan kimsenin karısına: «Sen boşsun; sen boşsun» demesidir. Zîra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanı ile ondan sonraki devirlerde müslümanlann hâli sadâkatlerine hamledilir de: «İkinci sözüm birincinin te'kîdidir; yeni bir talâk kasdetmedim» iddiasında bulunan bir adamın sözü kabul ve tâsdîk olunurdu. Hazret-i Ömer insanların değiştiğini ve bâtıl da'vâlarm çoğaldığını görünce zahire göre hüküm vermeyi, niyet iddiasını kabul etmemeyi maslahata muvafık bulmuştur. Bu cevâbı Kurtubî beğenmiş; Nevevî ise cevâpların en sahihi olduğunu söylemiştir. 4- «tîç talâk bir idi» cümlesinin mânâsı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Hazret-i Ebû Bekr zamanlarında ekseriyetle talâk bir defa olurdu; üç defa yapılmazdı. Sizin şimdi üç adet yaptığınız şu talâk o zaman bir adet yapılırdı; demektir. Binâenaleyh Ömer (radıyallahü anh)'ın: «Şunu onlara infaz etseydik ya!» sözünün mânâsı: Meşru' üç talâkın vuku'u hükmünü infaz etseydik demek olur ki, bu da halkın yaptıkları talâkı haber vermekten başka bir şey değildir. Yapılan talâkın vukuunda söz yoktur; çünkü o malûmdur. Bu te'vîli İbn'l-Ar abî tercih etmiş; onu Ebû Zür'a'ya nisbet eylemiştir. 5- İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın: «Talâk üç idi.» sözü merfû' değil, kendisine mevkuftur. Lâkin bu cevap zaiftir. Zîra Usûl-i Fıkıh ve Usûl-i Hadîs ilimlerinin beyanına göre sahabenin: «Biz şöyle yapardık» gibi sözleri merfû' hadîs hükmündedir. 6- «Üç talâk bir idi» sözü ile «elbette» lâfzı kasdedümiştir. Eskiden bir adam karısına: «Sen elbette boşsun» derse sözünün tefsirine bakılırdı; çünkü bu söz bir talâka da, üçe de ihtimalli idi. Hazret-i Ömer devri gelince bu sözden bir talâk kasdı kabul edilmez oldu. Buhârî , içinde (elbette) lâfzı bulunan eserlerle (üç) adedi sarahaten zikredilmiş hadîsleri bir bâbda toplamakla buna işaret etmiş; ve muhtemelen (elbette) lâfzı mutlak söylenirse bununla üç talâk vâki' olacağını göstermeye çalışmıştır. Ulemâdan Tavus ile bâzı Zâhirîler'e göre: Kadıni bir defada üç adet boşamakla yalnız bir talâk vâki1 olur. Bu kavil İbn İshâk ile Haccâc b. Ertât'dan da rivâyet olunmuşsa da meşhur olan kavline göre hiç talâk vâki' olmaz. Mukaatil'in mezhebi de budur. Delilleri İbn Ömer (radıyallahü anh) hadîsinin bir rivâyetinde «İbn Ömer karısını hayız hâlinde iken üç defa boşadı ama bunu bir şey saymadı.» denilmiş olmasıdır. Bu rivâyet münker olduğunu az yukarıda görmüştük. Bazıları Ebû Dâvûd rivâyetiyle istidlal ederek: «gayr-i med-huîun bihâ üç talâkla boşanırsa bir defa boş olur.» demişlerdir. Fakat Ebû Dâvûd'un rivâyeti zaiftir; râvileri arasında meçhuller vardır. Binâenaleyh hüccet olamaz. Cumhûra göre gayr-i medhulün bihâ yani hiç cimâ! edilmemiş kadın dahi üç talâkla boşanırsa üç defa boş olur. Mâzirî (453-536): «Hakikatlerden haberi olmayan bâzı kimseler üç talâkın bir sayılması vaktiyle meşru' olup sonra neshediîdiğini söylerler, ama bu pek büyük bir hatadır...» diyerek bu hükmün neshedil-mediğini isbât için çeşitli yönlerden mütalâalar yürütmüşse de haksızdır. Çünkü nesih bizzat Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin badîsiyle sabit olmuştur, Şu hadîse dikkat buyurulsun! «Ufaâde b. Sâmit'den rivâyet olunduğuna göre; babası karısını bin talâkla boşamış. Bunun üzerine Ubâde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e giderek meseleyi ona sormuş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): — Kadın Allahü teâlâ'ya isyan içinde üç talâkla bâin olmuş. Dokuz yüz doksan dokuzu da zulüm ve udvan olarak kalmış; Allah dilerse onu azâb eder; dilerse affeyler» buyurmuşlar. İmâm Mâlik'in «El-Muvatta'» nâm eserinde şöyle bir rivâyet vardır: «Bir adam Abdullah b. Abbâs'a: Ben karımı yüz talâkla boşadım, bana ne gibi bir ceza görüyorsun? demiş. İbn Abbâs şu cevâbı vermiş: — Kadın senden üç defa boş olmuş. Doksan yedisi ile de Allah'ın âyetlerini alay ittihâz etmişsin.» Bu vak'aların emsali İbn Mes'ud, Ali ve Osman (radıyallahü anh) hazerâtından da rivâyet olunmuştur. |