10- Çocuğun Firaş Sahibine Âid Oluşu ve Şüphelerden Korunma Bâbı 3686- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Şöyle dedi: Sa'd İbnü Ebî Vakkas ile Abd b. Zem'a bir çocuk hakkında münakaşa ettiler. Sa'd: — Ya Resûlallah! Bu çocuk benim kardeşim Utbetü'bnü Ebî Vakkaas’ın oğludur. Oğlu olduğunu bana vasîyyet etti. Ona benzeyişine bak! dedi. Abd b. Zem'a da: — Bu benim kardeşimdir yâ Resûlallah! Babamın döşeği Üzerinde onun cariyesinden doğmuştur; iddiasında bulundu. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğun benzerliğine baktı ve Utbe'ye apaçık benzerlik gördü. Bunun üzerine: — «O senindir yâ Abd! Çocuk firâş sahibinindir. Zânîye de taş vardır. Sen de ondan kaç yâ Sevde binti Zem'a!» buyurdular. Hazret-i Âişe: «Artık bu çocuk Sevde'yi hiç görmedi» demiş. Muhammed b. Rumh: «Yâ Abd!» sözünü zikretmemiştir. 3687- Bize Saîd b. Mansûr ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. H. Bize Abd b. Humeyd de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrezzâk haber verdi. (Dedi ki): Bize Ma'mer haber verdi. Her İki râvi Zührî’den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. Şu kadar var ki, Ma'mer ile İbn Uyeyne kendi rivâyetlerinde: «Çocuk firaş sahibinindir.» demiş; «Zânîye taş gerekir» cümlesini zikretmemişlerdir. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu’l-Buyû»un bir-iki yerinde, «Ahkâm». «Miras», «Vesayâ» ve «Megâzî» bahislerinde; Nesâî: «Talâk»- bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Aynî'nin beyanına göre hadîste bahsi geçen kıssanın aslı şudur: Cahiliyet devrinde Araplar cariyelerine vergi koyarlardı. Cariyeler bu vergileri ödemek için yolsuzluklarda bulunur, zina ederlerdi. Bu esnada sahipleri de onlarla cima'da bulunurdu. Câriye çocuk doğurursa bâzan sahibi, bâzan da zina ettiği adam «çocuk bendendir» diye iddia ederlerdi Şayet câriye sahibi çocuğu iddia veya redd etmeden ölür de veresesi iddia ederlerse çocuğun nesebi câriye sahibine İlhak olunur; yalnız miras alamazdı. Mirasçı olabilmesi için miras taksim edilmezden önce ilhak edilmiş olması lâzım gelirdi. Câriye sahibi doğan çocuğun kendine âid olduğunu inkâr ederse çocuğun nesebi ona ilhak olunamazdı. Ezvâc-ı tâhirâttan Hazret-i Sevde:nin babası Zem'atü'bnü Kays'in da bu neviden bir cariyesi vardı; onunla cinsî münasebette bulunurdu. Bir ara câriye gebe kaldı. Çocuğun Hazret-i Sa'd b. Ebî Vakkaas ırı kardeşi Utbe'den kaldığı zannediliyordu. Bu adam Uhud gazasında Peygamlıev (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dişini kırmış; onun bedduasına uğramıştı. Birkaç zaman sonra kâfir olarak Ölmüş; vefatından önce kardeşi Sa'd (radıyallahü anh)'a vasiyyette bulunarak: «Zem'a'nın cariyesinden doğacak çocuğu kendine ilhak et» demişti. Hazret-i Sa'd ilhak iddiasında bulununca Zem'a'nın oğlu Abd ona i'tirâz etti. Sa'd (radıyallahü anh): «Bu çocuk benim kardeşimin oğludur» diyerek cahiliyet devrindeki âdetlerine işaret ediyor; Abd de: «Çocuk benini kardeşimdir; babamın firâşinda doğmuştur.» diyerek İslâm'ın hükmüne telmihde bulunuyordu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) câhiliyyet âdetinin hükmünü ibtâl ıçm çocuğun Abd b. Zem'a:ya verilmesine hükmederek: «O senindir yâ Abd! Çocuk firâş sahibinindir.» buyurdular. «O senindir» ifâdesi iki suretle tefsir edilmiştir. Birinci tefsire göre bu sözden murâd: «O senin kardeşindir» demektir; ve bu sözü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abd'in ilhak isteğine değil, kendi ilmine istinaden söylemiştir. Çünkü Zem'a Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin kayınpederi idi. Binâenaleyh onun cariyesi ile cinsî münâsebette bulunduğunu bilmiş olabilir. İkinci tefsire göre: «O senindir» cümlesi, «Senin mil kindir» mânâsına gelir. Zira bir cariyenin gayri meşru surette doğurduğu çocuk köle olur. Zem'a bu çocuğun lehinde veya aleyhinde bir şey söylemediğine göre çocuk annesine tebean köledir; ve Abd'e babasından miras olarak intikal etmiştir. İbn Cerîr'in kavli budur. Tahâvi'ye göre ; «O senindir» sözünden murad mülkiyet değil, zilyedliktir. Yani: «Bu çocuğu sen alırsın, ama imik olarak değil, başkasına vermeyip kendi himayende bulundurmak için» demektir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kayıp eşya bulan bir kimseye de: «O senindir» buyurmuş; bu sözü ile: «Bulduğun eşyayı sahibi çıkıncaya kadar elinde tut» demek istemiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize izafeten: «Cariyenin çocuğunu Zem'a'nın oğlu olarak kabul etti; ama bu çocuğun kız kardeşine ondan kaçmasını emretti.» demek caiz değildir. Ancak Abd b. Zem'a'nın iddiasında kız kardeşi Sevde (radıyallahü anh) dahi ortak olacağı için, doğan çocuğu ona kardeş tanımamış; ondan kaçmasını emir buyurmuştur. Ulmadan Bazıları Tahâvi'nin sözüne i'tirâzla bu hadîsi Buhârî'nin «Meğâzî» bahsinde: «O senindir; o senin kardeşindir ya Abd b. Zem'a» şeklinde rivâyet ettiğini soylemişlerse de Aynî bunlara cevap vermiş; ve İmâm Ahmed'in «Müsned»i ile Nesâî'nin. «Sünen»inde hadîsin: «O senin kardeşin değildir» tarzında rivâyet edildiğin bildirmiştir. Gerçi bu ziyadeyi Beyhakî , Münzirî ve Mâzerî ma'lûl bulmuşlardır; fakat Hâkim ziyâde isnadının sahih olduğunu beyân etmiştir. «O senindir yâ Abd» cümlesinin «O senin kölendir» şeklinde de rivâyet olunduğu söylenir. Hattâ Kurtubî bu rivâyeti Hanefîler'den bâzılarına nisbet etmiş; sonra: «Rivâyet nida harfi olan (yâ) iledir. Burada Abd kelimesi ismi alem olup münâdâdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla Zem'a'nin oğlu Abd'i kasdetmiştir. (Yâ) sız rivâyeti kabul etsek bile muhâtab yine Abd b. Zem'a'dır. Kelime şüphesiz ki. münâdâdır; şu kadar var ki, Araplar ismi alemlerden nida harfini hazf ederler...» diyerek mezkûr kavli reddetmiştir. Cariyenin doğurduğu çocuğun ismi Abdurrahmân b. Zem'a'dır. Firâş: Döşek demektir. Burada ondan kinaye yolu ile koca mânâsı kasdedilmiştir. Bazıları kinaye tarîki ile kan ile kocadan her birine firâş denilebileceğini söylemişlerdir. Fukaha bu kelimeyi umumiyetle helâl cima1 ve nesil elde etmek için yapılan meşru' cima' mânâlarında kullanırlar. Firâşm kavı, zaif ve orta olmak üzere üç mertebesi vardır. 1- Kavî mertebesi, nikâhlı kadının firâşıdir. Böyle bir kadının doğurduğu çocuğun nesebi doğrudan doğruya sabit olur. Kocasının «Bu çocuk bendendir» diye iddiasına hacet yoktur. Bir de mücerred «Bu çocuk benden değildir» demekle neseb nefi edilmiş olmaz; behemehal liân lâzım gelir. 2- Zaîf firaş, cariyenin firâşidır. Bunun hükmü: İddia edilmedikçe nesebin sabit olmaması «Benden değildir» demekle müntefî olmasıdır. 3- Orta firâş ümmülveled yani döl almak için ayrılan cariyenin firaşıdır. Bu firâş iddiaya lüzum kalmadan nesebin sübûtu, «Çocuk benden değildir» demekle müntefî olmasıdır. Nikâh akdinden sonra hemen boşanan ve altı ay sonra çocuk doğuran bir kadının hükmü fukahâ arasında ihtilaflıdır. İmâm Mâlik ile Şafiî'ye göre doğan çocuğun nesebi sabit olmaz. Çünkü meşru' surette münasebeti cinsiyye imkân bulunmamıştır; binâenaleyh bu mesele küçük çocuğun nikâhlanması kabilindendir. Hanefîler'ce çocuğun nesebi sabit olur; zîra bu kadın kocasının firâşı olmuştur. Câriye meselesi de ihtilaflıdır. İmâm Mâlik ile Şafiî'ye göre sahibi istibrâ iddia etmeden cariyesi ile cinsî münâsebette bulunur veya bulunduğuna ikrar ederse, çocuğun nesebi sabit olur. Hazret-i Ömer bu suretle hükmetmiştir. İbn-i Ömer (radıyallahü anh)’ın. kavli de budur. Artık o câriye ümmü veled olur: Ancak sahibi istibrâ iddia ederse «Çocuk benden değildir» diyebilir. Cima' bulunmadan mücerred Mâlik olmakla câriye firâş sayılamaz. Hanefîler ise cariyenin cima' ile firâş olamayacağına kaail-dirler. Onlara göre cariyenin firâş olması için sahibin «Çocuk bendendir» diye iddia etmesi şarttır. Çocuğu nefi ettiği takdirde ise cimâı ikrar etsin etmesin ve keza istibrâ yapsın yapmasın mutlak surette nesebi ondan sabit olmaz. Âhir: Zina eden mânâsına gelir. «Zânîye de taş vardır.» cümlesinden murâd: Zina edene haybet ve husrârı vardır; doğacak çocuk üzerinde onun bir hakkı yoktur, demektir. Araplar bu cümleyi haybet ve hüsran mânâsında darb-ı mesel olarak kullanırlar. Bazıları bu cümleyi: «Çocuk firâş sahibine âiddir; zina edene de haybet ve mahrumiyet vardır.» mânâsına almışlardır. Bir takımları bu hadîsdeki (taş) dan recim kasdedildiğini iddia etmişlerse de doğru değildir; çünkü her zina mutlaka recim iktizâ etmez. Recim ancak muhsan olduğu halde zina edene tatbik olunur. «Sen de ondan kaç, ya Sevde!..» cümlesinden ne kasdedildiği eskiden ulema arasında müşkil sayılmış bir meseledir. «Haram olan bir şey helâli haram kılamaz; zinanın haram kılmakta te'sîri yoktur.» diyenlerin ekserisine göre bu söz tenezzühen söylenmiştir. Erkek karısını, kadının kardeşine görünmekten men' edebilir. İmâm Şafiî ile Abdülmelik b. Mâceşûn'un kavilleri budur. Ulemâdan bir cemaat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu sözünü sedd-i zerîa yani kötülüklerin yolunu kesmek- için söylediğine kaildirler. Burada sanki iki hüküm vardır. Bunların biri zahire göre verilmiştir ki, çocuğun firâş sahibine verilmesidir. İkinci hüküm bâtınîdir. O da şüphe dolayısı ile kaçmaktır. Şöyle denilmiş gibidir: «Bu çocuk senin kardeşin değildir Sevde! Ancak Allah'ın hükmünde kardeşin sayılır.» 3688- Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. İbn Râfi' (Dedi ki): Bize Abdürrezzak rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbn'l-Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Çocuk firâş sahibinindir; Zânîye de taş vardır.» buyurmuşlar. 3689- Bize Saîd b. Mansur ile Züheyr b. Harb, Abdülâlâ b. Hammâd ve Amru'n-Nâkıd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân, Zührî'den rivâyet etti. İbn Mansûr: Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen dedi. Abdülâlâ: Ebû Seleme'den yâhud Saîd'den. o da Ebû Hüreyre'den naklen dedi. Züheyr: Saîd'den yâhud Ebû Seleme'den bîri yâhud her ikisi Ebû Hüreyre'den naklen ifâdesini kullandı. Amr ise: Bize Süfyân bir defa Zührî'den, o da Saîd ile Ebû Seleme'den diyerek; bir defa, Saîd'den yâhud Ebû Seleme'den ifadesiyle; başka bir defa da: Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, ibaresi ile rivâyet etti; dedi. Bunlar Ma'mer'in hadîsi gibi rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîsi Buhârî «Ferâiz» bahsinde tahrîc etmiştir. Yukanki hadiste bu cümle geçtiği halde burada müstakil bir hadis olarak zikredilmesi merakı mûcib olabilir. Tahâvî diyor ki: «Çocuk firâş sahibinindir; zânîye de taş vardır; cümlesini yukanki hadîse eklemenin mânâsı nedir? diye bir suâl vârid olursa cevâbı şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cümleyi orada Hazret-i Sa'd'a ta'lîm için söylemiştir. Yani: Sen bu çocuğun kardeşine âid olduğunu söylüyorsun ama onun firâşı yoktur; şayet firâşı olsa idi çocuğun nesebi ona izafe edilr; sübut bulurdu. Senin kardeşin zânîdir; zânîye ise taş vardır: demek istemiştir.» İbn Abdilberr (368-463): «Çocuk firâş sahibinindir, hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet olunan hadislerin en sahihlerinden biridir. Bu hadîs yirmiden fazla sahabe tarafından rivâyet edilmiştir.» demektedir. Tirmizî bu bâbta Ömer, Osman, Abdullah b. Mes'ûd , Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Amr, Ebû Ümâme Amr b. Hârice, Berâ b. Âzib ve Zeyd b. Erkam (radıyallahü anh) hazerâtından hadîsler rivâyet olunduğunu kaydetmiştir. Hazret-i Ömer hadîsini İmâm Şafiî «Müsned»inde. İbn Mâce de «Sünen»inde tahrîc ettikleri gibi. Osman (radıyallahü anh) hadîsini Ebû Dâvud; Abdullah b. Mes'ud hadîsini Nesâî . Abdullah b. Zübeyr hadîsini yine Nesâî ; Abdullah b. Amr hadîsini Ebû Dâvûd; Ebû Ümâme hadîsini Ebû Dâvûd ile İbn Mâce: Amr b. Hârice hadîsini Tirmizî Nesâî ve İbn Mâce; Berâ' hadîsini Tâberânî ; Zeyd b. Erkâm hadîsini dahi Tâberânî «El-Kebîr» adlı eserinde tahrîc etmişlerdir. Bunlardan maada Ebû Ya'lâ El- Mavsî Hazret-i Muâviye'den; Bezzâr da İbn Ömer (radıyallahü anh)'dan hadîsler rivâyet etmişlerdir, Bu rivâyetlerin hepsi Bâbımız hadîsi gibidir. Yalnız bâzılarında «zânîye de taş vardır» cümlesi zikredilmemiştir. Hüküm i'tibârı ile bu hadîs de yukanki hadîs gibidir. |