14- Bir Kimsenin Cariyesini Âzad Ederek Sonra Onunla Evlenmesinin Fazileti Bâbı 3563- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize ismail yani İbn Uleyye, Abdülaziz'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber gazasını yapmış. Enes Dedi ki: Sabah namazım alaca karanlıkla Hayber'de kıldık. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Talha hayvanlarına bindiler. Ben Ebû Talha'nın terkisinde idim. Derken Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanını Hayber yoluna doğru sürdü. Benim dizim Nebiyyullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uyluğuna dokunuyordu. Uyluğundun elbisesi açıldı. Ben Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'nîn uyluğunun beyazını iyiden iyiye gördüm. Şehre girdiği vakit: — «Allah her şeyden büyüktür. Hayber harabdır. Biz bir kavmin beldesine indik mi îehdid edilenlerin sabahs İtöiü ofur.:» buyurdu. Bunu üç defa tekrarladı. Ahâli işlerine çıkmışlardı. (Bizi görünce): — Vallahi Muhammed!., dediler. Râvi Abdülâziz: «Arkadaşlarımızdan Bazıları da ordu ile Muhammed dediler.» şeklinde rivâyet etmiştir. Enes (radıyallahü anh) (sözüne devamla) şunları söylemiş: «Hayber'i kahren aldık. Esirler toplandı, derken Dihye gelerek: Ya Resûlüllah! Bana esirlerden bir carîye ver, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Git bir carîye al!» buyurdu. O da Safiyye b. Huyeyy'i aldı. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir adam gelerek: — Yâ Nebiyyallah! Dihye'ye Kurayza ile Nâdîr'in reisi Huyeyy'in kızı Safiyye’yi mi verdin? O ancak sana yaraşır; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Onu Safiye ile birlikte çağırın!» buyurdu. Müteakiben Dihye Safiyye'yi getirdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Safiyye'yi görünce: — «Sen esirlerden bundan başka bir cariye al» buyurdu. Ve Safiyye'yi âzad ederek onunla evlendi. Sâbit. Enes'e: Ey Ebû Hamza! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona mehir olarak ne verdi? diye sormuş. Enes (radıyallahü anh) şu cevâbı vermiş: — Safiyye'nin nefsini (verdi) onu azâd etti. Ve kendisi ile evlendi. Hattâ yolda giderken Safiyye'yi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e (annem) Ümmü Süleym hazırladı ve geceleyin ona zifaf eyledi. Böylece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) damad olarak sabahladı. Sonra: — «Kimin yanında bir şey varsa onu getirsin!» buyurdu. Ve yere deriden bir yaygı serdi. Artık öteki kuru süt, beriki kuru hurma, kimisi yağ getiriyordu. Derken hurma karıştırması yaptılar. Bu da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in düğün daveti oldu. 3564- Bana Ebû'r-Rabî'Ez-Zehrânî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd, Sabit ile Abdûlaziz b. Suheyb'den, onlar da Enes'den naklen rivâyet etti. H. 3565- Bize bu hadîsi Kuteybetü'bnû Saîd dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd yani İbn Zeyd, Sabit ile Şuayb b. Hab Hâb'dan, onlar da Enes'den naklen rivâyet eyledi. H. 3566- Bize Kuteybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Avâne, Katâde ile Abdûlaziz'den, onlar da Enes'den naklen rivâyet etti. H. 3567- Bize Muhammed b. Ubeyd El-Guberî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Avâne, Ebû Osman'dan, o da Enes'den naklen rivâyet eyledi. H. 3568- Bana Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam, Şuayb Habhâb'dan, o'da Enes'den naklen rivâyet eyledi. H. 3569- Bana Muhammed b. Rafi'de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Âdem ile Ömer b. Sa'd ve Abdûrrezzak toptan Süfyan'dan, o da Yûnus b. Ubey'den, o da şuayb b. Habhâb'dan, o da Enes'den naklen rivâyet ettiler. Bu râvilerin her biri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen onun Safiyye'yi azâd ettiğini ve azâd buyurmasını, ona mehir yaptığını rivâyet etmişlerdir. Muâz’ın babasından rivâyet ettiği hadîste ; «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Safiyye ile evlendi de azâd buyurmasını ona mehir yaptı.» ifâdesi vardır. Bu hadîsi Buhârî «Namaz» ve «Nikâh» bahislerinde, Müslim «Meğazî»de, Ebû üsvud «Haracda; Nesâî «Nikâh», «Velime» ve «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Hayber Medine-i Münevvere'nin şarkı şimalisinde ona altı-yedi konak mesafede bulunan bir'erdir. Vaktiyle burası bir Yahûdi kalesi idi. Hattâ ilk defa orada Benî İsrâil'den Hayber isminde bir adam yaşadığı için bu ismin verildiği söylenir. Hayber hurmalık bir yerdir. İslâmiyetin zuhurunda orada Benî Kurayza ve Nadir namlarında iki Yahûdi kabilesi yaşamakta idi. Hayber gazası İbn Sa'd’ın beyânına göre hicretin yedinci senesinde vuku bulmuştur. Rivâyetlerin bazılarında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Haber gazasında'bir merkebe bindiği bildirilmektedir. Buhârî Şârihi Aynî'ye göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün at üzerinde gaza etmiştir. Merkebe bindiğin bildiren hadîs sahih ise, muhasara günlerinin bazılarında merkebe bindiğine hamlolunur. . Ebû Talha: Zeyd b. Seh El-Ensari (radıyallahü anh)'dır. Bu zad Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bütün harblere iştirak etmiştir. Hazret-i Enes in üvey babasıdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uyluğu hücum esnasında kalabalıktan Enes (radıyallahü anh)’ın dizine çarparak açılmıştır. Hayvanının şiddetle koşmasından açılması da mümkündür. Banları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in uyluğunu kendisi açtığını söylemişi erse de bu iddia doğru değildir. Çünkü uyluğun avret sayıldığını bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmiştir. Binâenalehy kasden avret mahallini açmasına ihtimal yoktur. Bazı rivâyetlerde Hazret-i Enes'in: «Uyluğunu açtı» demesi onun zannından ibarettir. Hakikatim uv"u£u:ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) açmamış, kalabalıktan veya hayvanın sür'atle koşmasından açılmıştır. Şehre girince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Hayber harabdır» buyurması ya gaibi ihbar yahud bedduadır. İhbar olduğuna göre o gün ma'mur bulunan şehir ileride harab olacak demektir. Beddûâ mânâsına alınırsa; «Allah Hayberlilerin belâsını versin» mânâsına gelir. Anlaşılıyor ki râvi Abdülaziz Hazret-i Enes'den Yahûdilerin: «Vallahi Muhammedi gelmiş» dediklerini işitmiş. Bâzı râvi arkadaşlarının ise: «Ordu ile birlikte Muhammed» şeklinde rivâyet ettiklerini duymuştur. Kamîs: Ordu demektir. Ordu sağ. sol, ön, arka ve orta olmak üzere beş kısımdan meydana geldiği için ona bu isim verilmiştir. Kamîs kelimesi müdrecdir. Hayber'in cebren mi, sulhan mı. yoksa ahalisi çekilmek suretiyle harbsiz olarak mı alındığı ihtilaflıdır. Ebû Ömer İbn Abdilberr'e göre bütün Hayber arazisi cebren alınmıştır. Münzırî bir kısmının cebren, bir kısmının da ahalisi çekilmek suretiyle harbsiz olarak alındığına kaaildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ganimeti taksim etmeden Hazret-i Dihye'ye câriye vermesi birkaç vecîhle tevil olunur: a- Teniil suretiyledir. Yani nafile olarak izin vermiştir. b- Ganimetleri taksim ederken beşte bir hesabına dahil almak şartıyla vermiş olabilir, c- Sonradan kıymetini biçmek ve Dihye (radıyallahü anh) hesabına geçirmek şartiyle vermiş olabilir. Hazret-i Dihye eshab-i kirâmın yüzce en güzeli idi. Cebrail (aleyhisselâm) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bazan onun suretinde gelirdi. Ümmüî mü'minin Safiyye binti Uyeyn, Harun (aleyhisselâm) sülâlesindendir. İlk kocası Kinanetû'bnû Ebi'î-Hukayk Hayber vak'asında öldürülmüştü. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu Hazret-i Dihye'ye vermişken tekrar geri alması hususunda muhtelif sözler söylenmiştir. Hatta bir rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Safiyye'yi Dihye'den satın almıştır. Ortada satış yokken onu nasıl satın aldığı dahi câyı te'emmül görülmüştür. Bu bâbda söylenen sözlerin en doğrusu şudur: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Safiyye'yi —hâşâ— nefsânî şehveti iktizası geri almamıştır. Çünkü kendisi nefsânî şehvetten ma'sumdur. Onu geri alması: Hazret-i Dihye'ye münasib olmadığı, çünkü Harun (aleyhisselâm) neslinden gelen güzel bir reis kızı olduğu kendisine bildirildiği içindir. Mâzerî'nin beyanına göre Dihye hâdisesi iki veçhe hamle-dilebilir: 1- Hazret-i Dihye bu cariyeyi kendi rizasiyle iade etmiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de başkasını almak için ona izin vermiştir. 2- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona esirler arasından bir câriye almak için izin vermişti. Esirlerin en iyisini seçmesine müsaade etmemişti. Esir kadınların güzellik, şeref ve neseb itibariyle en iyisini seçtiğini görünce Dihye'ye bir İltimasda bulunmuş olmamak için Hazret-i Safiyye'yi geri almıştır. Zira orduda Hazret-i Dihye'den daha faziletli zevat vardı. Vâkıdî'nin Siyer'inde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Dihye'ye Kinânetû'bnû Rabî'in kız kardeşini vermiş; bu suretle onun gönlünü almıştır. Hazret-i Safiyye'nin bu şekilde geri alınmasına bâzı rivâyetlerde mecazen satm alma tâbiri kullanılmıştır. Hattâ Müslim'in az aşağıda göreceğimiz bir rivâyetinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu yedi baş eser mukaabilinde satın aldı.» denilmiştir ki. bundan murâd, ikram ve ihsan sureti ile vermiş olmasıdır. Mübadele mânâsında olduğu için râvi ona «satın almak» tâbirini kullanmıştır. Ebû Hamza: Hazret-i Enes'in künyesi; Ümmü Süleym de annesidir. Sahih rivâyetlerden anlaşıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yolda «Sedd-i Ravhâ» denilen yerde zifafa girmiş. Bu ver Medine've kırk mil kadar uzaktır. 3570- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Halid b. Abdillah, Mutarrif'ten, o da Âmirden, o da Ebû Bûrde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen haber verdi. Ebû Mûsa şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyesini âzâd edip de sonra onunla evlenen hakkında: — «O kimse için iki ecir vardır.» buyurdular. Bu hadîsi Buhârî «Itk» ve «İlim» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Nesâî «Nikâh»da tahric etmişlerdir. Buhârî'nin rivâyetinde: «Bir kimsenin bir cariyesi bulunur da onu Öğretir ve kendisine hoş muamele yapar: Sonra âzâd ederek onunla evlenirse, o kimseye iki ecir vardır.» buyrulmuştur. El- Mühelleb ; iki ecirden birinin ta'lim ve nikâh mukabilinde verileceğini, bu suretle bu ecrin de âzâd ecri gibi olacağını söylemiştir. Hadis-i şerîf âzâd edilen cariye ile evlenmeyi teşvik etmektedir. Bir kimse dünyada büyüklenmekten vaz geçerek Allah için tevazu gösterir ve daha şerefli kadınlarla evlenmeye iktidarı varken âzâd edilmiş bir câriye ile veya mütevazı bir kadınla evlenirse pek büyük sevaba lâyık olur. Hadis-i şerîf kitabımızın îman bahsinde dahi geçmişti. 3571- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affân rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Sabit, Enes'den naklen rivâyet eyledi. Enes şöyle elemiş: Hayber günü ben Ebû Talha'nin terkisinde idim. Ayağım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ayağına dokunuyordu. Hayberliler'in yanına güneş doğarken vardık. Hayvanlarını çıkarmışlar (kendileri de) baltaları, zenbilleri ve kürekleriyle dışarı çıkmışlardı. (Bizi görünce: Vay) Muhammed ile ordusu!., dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hayber harabdır! Biz bir kavmin beldesine indik mİ tehdit edilenlerin sabahı kötü olur» buyurdular. Allah azze ve celle Hayberliler'i hezimete uğrattı. Dihye'nin hissesine güzel bir cariye düştü. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu beş kişi mukabilinde satın aldı. Sonra çekip çevirmek ve hazırlamak (Râvi Dedi ki: Zannederim Enes şunu da söyledi) ve evinde istibra yapmak için onu Ümmü Süleym'e verdi. Bu câriye Safîyye bihti Huyeyy idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun düğün davetini kuru hurma, kuru süt ve yağ ile yaptı. Yer bir parça kazılarak düzeltildi; deri yaygılar getirilerek oraya yayıldı. Ve kuru süt ile yağ getirildi Halkın karnı doydu. Cemaat (birbirlerine): Bilmiyoruz acaba Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kadınla evlendi mi, yoksa onu Ümmü veled mi yaptı? Şayet onu örttü ise, bu cariye onun karısı olmuştur. Örtmedi ise, cariye Ümmü veleddir; dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanına binmek isteyince Safiyye'yi örttü. Safiyye devenin arka tarafına oturdu. Cemaat da anladılar ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla evlenmiş Medine'ye yaklaştıkları vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayvanını sürdü. Biz de hayvanlarımızı sürdük. Derken yirik kulak deve süredü. Ve hem Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hem de Safiyye yere düştüler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen kalkarak Safiyye'yi Örttü. Kadınlar bunu görmüşlerdi Allah Yahûdi kadınını ırak eylesin, dediler. Râvi Dedi ki: Ben (Enes'e) ya Ebâ Hamza! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) düştü mü? diye sordum, Enes: — îyvallah! Hakikaten düşdü; cevâbını verdi. Bu hadîs Enes (radıyallahü anh) rivâyetinin İkinci tarîkidir. Üçüncüsü de bir hadîs sonra gelecektir. Murûr: Merrin cemidir. Kürekler mânâsına gelir. Kâdî Iyâz mezkûr kelimenin bundan mâada, ip mânâsına geldiğini kayd etmiştir. Hayberliler bu iplerle hurma toplamaya giderlerdi. si » kelimesi asıl itibariyle iddet beklemek mânâsına gelirse de ondan murad istibrâdır. Çünkü Hazret-i Safiyye esir olarak alınmış bir kadındı. Esir kadınlarla cinsî münasebet helâl olabilmek için bunların istibrâ yapmaları icab eder. İstibra: Rahmin çocuktan beri ve hâli olduğunu anlamak için birkaç zaman cima' etmeden beklemektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) istibra müddeti geçinceye kadar Hazret-i Safiyye'yi Enes (radıyallahü anh)’ın annesi Ümmü Süleym'e teslim etmişti. Bu müddet geçince Ümmü Süleym onu çekip çevirerek zinetlemiş; gelin etmişti. Adbâ': Kulağı yırık deve mânâsına gelir. Bu kelime Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in devesine lâkab olmuştu. Yoksa hakikatte devenin kulağı yırık değildi. 3572- Enes Dedi ki: Ben Zeyneb'in düğün davetinde de bulundum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) halkı ekmek ve etle doyurdu. Beni cemâati çağırmak için gönderiyordu. Bu iş bitince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalktı. Ben de kendisini takib ettim. (Davetlilerden) iki kişi muhabbete dalmış dışarı çıkmamışlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarının yanına uğruyor, her birine selâm vererek: — «Selâm sîze! Nasılsınız ey ehl-i beyt?» diyor, onlar da: ----iyiyiz ya Resûlallah! Aileni nasıl buldun? diye soruyorlardı. Resûlüllah «İyi buldum!» diyordu. Bu işi bitirdikten'timcin. Ben de onunla beraber döndüm. Kapıya varıma baktı ki, o iki adam hâlâ orada... Muhabbete dalmışlar. Onun döndüğünü görünce kalkıp çıktılar. Vallahi bu adamların çıktıklarını ona ten mi haber verdim yoksa bu hususta vahiymi indi bilmiyorum. Hâsılı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) döndü. Ben de onunla beraber döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perde çekti. Allahü teâlâ da şu âyeti indirdi: "Peygamberin evlerine gitmeyin! Meğer ki size izin verilmiş ola!.," Sûre-i Ahzâb âyet: 53 Nevevî diyor ki: «Bu hadîs parçasında şu faydalar vardır: 1- Bir insanın evine geldiği vakit karısına ve ailesi efradına selâm vermesi müstehabdır. Ama kendini büyük gören birçok câhiller kibirlerinden dolayı buna riâyet etmezler. 2- Bir kişiye dahi cemi sığası ile selâm vermeli. Selâmün aleyküm demelidir. Bu suretle verilen selâm hem o kimseye, hem de yanındaki meleklere şâmil olur. 3- Erkek aile efradının hallerini sormalıdır. Olabilir ki kadının bir ihtiyâcı vardır da doğrudan doğruya söylemekten utanır. Hâli sorulunca bunu rahatla ifade eder. 4- Bir kimsenin yanına girilince; nasılsın,- diyerek hâlini sormak müstehabdır.» 3573- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şebâbe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman, Sâbit'ten, o da Enes'-âen naklen rivâyet eyledi. H. 3574- Bana bu hadîsi Abdullah b. Hâşim b. Hayyân da rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Behz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman b. Muğira, Sâbit'ten rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Enes rivâyet eyledi. (Dedi ki): Safiyye taksimde Dihye'ye düştü. Cemaat onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında medh etmeye ve: Esirler içinde onun gibisini görmedik, demeye başladılar. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Dİhye'ye haber gönderdi. Ve Safiyye'ye bedel ne isterse verdi. Sonra Safiyye'yi anneme teslim ederek: «Bunu çek çevir!» buyurdu. Bilâhare Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'den çıktı. Hayber'i arkasında bıraktığı vakit konakladı. (sallallahü aleyhi ve sellem): Sonra Safiyye'nin üzerine çadır kurdu. Sabaha çıkınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kimin yanında fazla yiyecek varsa onu bize getirsin!» buyurdular. Artık kimi hurmanın, kimi kavrulmuş unun fazlasını getirmeye başladılar. Hattâ bundan bir karıştırma yığını yaptılar. Ve bu karıştırmadan yemeğe, yanıbaşlarındaki yağmur suyundan birikmiş havuzlardan da su içmeye başladılar. Sabit Dedi ki: Müteakiben Enes şunu söyledi: İşte bu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Safiyye için düğün daveti oldu. Sonra yola revan olduk. Medine'nin duvarlarını görünce ona olan iştiyakımız arttı da hayvanlarımızı sürdük. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de hayvanını sürdü. Safiyye arkasindaydı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu terkisine almıştı. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hayvanı sürçtü. Ve hem kendisi hem Safiyye yere düştüler. Halkdan ne Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, ne de Safıyye'ye bakan hiç bir kimse yoktu. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkdı da Safiyye'yi örttü. Müteakiben biz yanına geldik. (Bize): «Bir şeyimiz yok!» dedi. Az sonra Medine'ye girdik. Hemen Medine'nin genç kadınları dışarı çıktılar. Safiyye'yi birbirlerine gösteriyor. Onun yere düşmesine seviniyorlardı. Sevâd: Karaltı, şahıs mânâsına gelir. Burada ondan murad yüksek yığındır. Medîneli genç kadınların Hazret-i Safiyye'nin düşmesine sevinmeleri Yahûdileri sevmediklerinden ve ihtimal onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında görünce kıskandıklarındandır. Mâlikîyye ulemâsı Hazret-i Safiyye rivâyetleriyle istidlal ederek ilân edilmek şartiyle nikâhın şahidsiz de akd edilebileceğine kaail olmuşlardır. Sahabe ve Tabiin'den bir cemaatın kavilleri bu olduğu gibi, Zührî, İmâm Mâlik ve Medîneliler'in mezbebleri de budur. Onlara göre nikâhda şâhid değil, ilân şarttır. Hadîs-i şerifin Mâlikiler'e delil olan yeri ashabın: «Eğer örttüyse artık Safiyye onun karısı olmuştur.» sözleridir. Ashabı kirâm'dan bir cemâat ile tabiinin birçoklarına göre nikâhta ilân değil şehâdet şarttır. Evzâî, Sevrî, İmâm A'zam, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve diğer birçok ulema nikâhta iki âdil kimsenin şâhid olarak bulunmalarını şart koşmuşlardır. Yalnız İmâm A'zam'a göre nikâhta fasik kimselerin de şe-hâdeti kabul olunur. Bir kimse şahidsiz olarak gizlice bir kadınla evlense, nikâhı bütün ulemâya göre münakd değildir. Fakat nikâhı gizlice iki âdil şâhid huzurunda akd etse cumhûr-u ulemâ'ya göre sahih olur. İmâm Mâlik: «Bu nikâh sahih değildir.» demiştir. |