13- Mehir Bâbı, Mehrin Kur'ân Öğretmek, Demir Yüzük Vesaire Gibi Şeylerin Azından ve Çoğundan Caiz Olabileceği; Kendisine Ağır Gelmeyen Kimsenin Beşyüz Dirhem Mehir Vermesinin Müstehab Oluşu Bâbı 3552- Bize Kuteybetü'bnû Saîd Es-Sakafî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yakub yani İbn Abdirrahman El-Kaarî; Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivâyet eyledi. H. 3553- Bize bu hadîsi yine Kuteybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdûlaziz b. Ebî Hâzim babasından, o da Sehl b. Sa'd Es-Sâidî'den naklen rivâyet etti. Sehl Şöyle dedi: Bir kadın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: — Yâ Resûlellah! Kendimi sana hibe etmeye geldim; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadına bakarak onu tepeden tırnağa süzdü. Sonra başını eğdi. Kadın kendi hakkında bir hüküm vermediğini görünce oturdu. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bir zât kalkarak: — Ya Resûlallah! Eğer senin bu kadına bir ihtiyacın yoksa, onu benimle evlendiriver! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Sende (verecek) bir şey var mı?» diye sordu. O zât: — Yok vallahi ya Resûlüllah! dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Sen evine git de bir şey bulabilecek misin bak!» buyurdu. Bunun üzerine o zât gitti. Sonra dönerek: — Yok vallahi! Hiç bir şey bulamadım, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Demirden bir yüzük olsun (bulmaya) bak!» dedi. O zât yine gitti. Sonra dönerek; yok vallahi ya Resûlallah! Demirden bir yüzük de bulamadım. Lâkin işte kaftanım (Râvi Sehl malı bir kaftandan ibaretti, demiş). Bunun yarısı kadının olsun, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Senin kaftanını ne yapsın? Onu sen giymiş olsan, kadının üzerinde bir şey kaimıyacak; kadın giyse senin üzerinde ondan bir şey kalmıyacak!» buyurdular. Bunun üzerine o zat oturdu. Bir hayli oturduktan sonra kalktı. Dönüp giderken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu görerek çağrılmasını emir buyurdu. Adamı çağırdılar. Geldiği vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Ezberinde Kur'ân’dan neler var?» diye sordu. O zât: — Filân ve filân sûreler ezberimdedir; diyerek (bildiği) sûreleri saydı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Onları ezberden okuyabilir misin?» dedi. O zât: — Evet! cevâbını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Haydi git! Kadın sana ezber bildiğin Kur'ân ile temlik olundu.» buyurdular. Bu hadîs İbn Ebî Hâzim'indir. Lâfız itibariyle Yâkub'un rivâyeti dahi buna yakındır. 3554- Bize bu hadîsi Halef b. Hişam dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet eyledi. H. Bana bu hadîsi Zûheyr b. Harb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivâyet etti. H. Bize İshâk b. İbrahim de, Derâverdî'den rivâyet etti. H. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize Hüseyin b. Aliyy, Zâide'den rivâyet eyledi. Bu râvilerin, hepsi Ebû Hâzim’den, o da Sehl b. Ebî Sa'd'dan naklen birbirlerinden fazla olmak üzere rivâyette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Zâide hadîsinde: «Haydi git! Onu sana tezvic ettim. Ona Kur'ân öğret! buyurdu.» ifâdesi vardır. Bu hadîsi Buhârî «Fedâilül-Kur'ân» ve «Nikâh» bahislerinde kimi muhtasar, kimi mufassal olmak üzere muhtelif yerlerde tahric ettiği gibi, diğer Kütüb-ü Sitte sahihleri dahi nikâh bahsinde; ayrıca Nesâî «Fedâili'l-Kur'ân»da muhtelif râvilerden tahric eylemişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize kendini bağışlamaya gelen kadının kim olduğu ihtilaflıdır. Bazıları Havle binti Hâkim olduğunu söylemiş, bir takımları: Ümmü Şüreyk'dir» mütalâasında bulunmuşlardır. Meymûne olduğunu söyliyenler de vardır. Fakat Ayni'nin üstadı Şeyh Zeyneddîn'e göre bunların üçü de doğru değildir. Çünkü Havle ile Ümmü Şüreyk evlenmemişlerdir. Hazret-i Meymûnele Ümmehâtı mü'minindendir. Binâenaleyh başkasına nikâh edilmesi imkânsızdır. Ebû Dâvûd'un rivâyetinde evlenecek zâtın: «Ederimde Bakara ile ondan sonraki sûre vardır» dediği bildirilmiştir. 3555- Bize İshâk b. İbrâhîm rivâyet etti. Dedi ki: Bize Abdülâzîz b. Muhammed haber verdi. (Dedi ki): Bana Yezîd b. Abdillâh b. Üsâmete'bni'l-Hâd rivâyet etti. H. Bana Muhammed b. Ebî Ömer el-Mekkî de rivâyet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Abdülâzîz, Yezîd’den, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân'dan naklen rivâyet eyledi, ki Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'în zevcesi Âişe'ye: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mehri ne kadardı? diye sordum. Âişe: — Onun zevcelerine (verdiği) mehri on iki okiyye ile bir neşş idi. Neşş nedir bilir misin? dedi. Ben: — Hayır, cevâbını verdim. — Yarın okiyyedir. Bunların mecmû'u beşyüz dirhem eder; işte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerine (verdiği) mehri bundan ibaretti; dedi. Bu hadîsdeki okiyyeden murâd Hicaz okiyyesidir ki, kırk dirhem eder. Bir okiyye kırk dirhem olduğuna göre, oniki buçuk okiyye tam beşyüz dirhem eder. Ulemâdan Bazıları bu hadîsle istidlal ederek mehrin beşyüz dirhem olmafmı müstehab görmüşlerdir. Bittabi bu mikdâr, vakti hâli yerinde olanlara göredir. Gerçi Ümmülmü'minin Hazret-i Ümmü Habibe (radıyallahü anh) nın mehri dörtbin dirhem gümüşle, dortyüz dînâr altın idi. Fakat bu parayı Habeş hükümdarı Necâşî , Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir ikram olmak üzere kendi malından teberru' etmişti. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) mehir hususunda bahacılığı mekruh görür: «Bu bir ikram olsa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yapması icâbederdi... dermiş. 3556- Bize Yahya b. Yahya el-Temîmî ile Ebûr-Rabî' Süleyman b. Dâvûd el-Atekî ve Kuteybetû'bnû Saîd rivâyet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Hammâd b. Zeyd Sâbit'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti; dediler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdurrahmân b. Avf'in üzerinde sarı renk eseri görerek: — «Bu ne?» diye sormuş. Abdurrahmân: — Ya Resûlallah! Ben bir nevât altın mikdarı mehir vererek bir kadınla evlendim; demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Öyle ise Allah sana mübarek eylesin! Bİr koyunla bile olsa da'vet yap!» buyurmuşlar. 3557- Bize Muhammed b. Ubeyd el-Guberî rivâyet etti. (Dedi ki) Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet eyledi ki, Abdurrahmân b. Avf, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bir nevât ağırlığı altın mehir vererek evlenmiş de, Resûlüllah ona: — «Bir koyunla bile olsa da'vet yap!» buyurmuşlar. 3558- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî' haber verdi, (Dedi ki): Bize Şu’be, Katâde ile Humey'den, onlar da Enes'den nakletmiş olmak üzere rivâyet etti ki, Abdurrahmân b. Avf bir nevât ağırlığı altın mehir vererek bir kadınla evlenmiş; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: — «Bir koyunla bile olsa da'vet yap!» buyurmuşlar. 3559- Bize bu hadîsi Muhammed b. el-Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Dâvûd rivâyet eyledi. H. Bize Muhammed b. Râfi' ile Hârûn b. Abdillâh da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vehb b. Cerir rivâyet eyledi. H. Bize Ahmed b. Hirâş dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şebâbe rivâyet etti. Bunların hepsi Şu'be'den, o da Humeyd'den bu isnâdla rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız Vehb hadisinde râvi Şöyle deditir: «Abdurrahman: Bir kadınla evlendim; dedi.» 3560- Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Kudâme rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Nadr b. Şümeyi haber verdi. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülâzîz b. Suheyb rivâyet eyledi. (Dedi ki): Enes'i şunu söylerken işittim. Ahdurrahman b. Avf (Dedi ki): Beni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gördü. Üzerimde dâmadlık sevinci vardı. Bunun üzerine: — Ben Ensâr'dan bir kadınla evlendim; dedim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Ona ne kadar mehir verdin.» diye sordu. — «Bir nevât,» cevâbını verdim. İshâk’ın hadîsinde: «Altından» kaydı vardır. 3561- Bize İbn'l-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Dâvud rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Ebû Hamza'dan rivâyet eyledi. (Şubırb: Ebû Hamza'nin ismi Abdurrahmân b. Ebî Abdillâh'dır; demiş.) Ebû Hamza da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etmiş ki, Abdurrahmân (b. Avf) bir nevât ağırlığı altın mehir vererek bir kadınla evlenmiş. 3562- Bana bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be bu isnadia haber verdi. Ancak o şöyle dedi: «Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf'ın torunlarından bir zât: Altından dedi.» Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir. Hadîsin bâzı rivâyetlerinde Hazret-i Abdurrahman'in elbisesine safran, bulaştığı kaydedilmektedir. Bu takdirde safranlı elbiseyi gelinin giydiği anlaşılır. Fakat ulemâdan bazıları ferah alâmeti olduğunu ve görenlerin damada düğün daveti hususunda yardımlarını celb etmek için giyildiğini söylemişlerdir. İbn Abbâs (radıyallahü anh): «-Bütün renklerin en güzeli sarı renkdir» demiş, kendisine niçin sakalını sarıya boyadığı sorulduğu zaman: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sarıya boyanırdı. Onun için ben de sarıya boyanır ve onu severim» cevabini vermiştir. İbn Süfyân: «Sarıya boyamak bizim ulemâmıza göre elbisede caiz, fakat vücûd hakkında caiz değildir. Hanefîler'le Şâfiîler'e göre erkeğin elbisesini veya sakalını safranla boyaması mekrûhdur. Delilleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin erkeği safranla boyanmaktan men ettiğini bildiren Enes (radıyallahü anh) hadîsidir. Hazret-i Abdurrahman'ın Ensardan aldığı kadın Ebû'l-Hasen b. Rafi'in kızıdır. Nevat; Hattâbinin beyânına göre: Araplarca maruf olan bir miktar ismidir. Bunu altından beş dirhemdir diye tefsir ederler. Velime: Düğün yemeği demektir. Bazıları alelumum her yemek davetine velime denildiğini söylemişlerdir. Araplar muhtelif sebeplerle yapılan yemek davetlerine ayrı ayrı isim verirler. Meselâ; çocuk doğduğu zaman yapılan davete akika umumî davetlere me'dube, bir çocuk Kurân-ı Kerîm hatmettiği vakit yapılan davete Hazâk derlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Abdûrrahmana: «Bir koyunla olsun davet yap" buyurması Zahirîler'e göre farziyyet ifade eder. bir emirdir. Onlar her evlenen erkeğin az veya çok bir yemek daveti yapmasını farz saymışlardır. İmâm Malik’in meşhur olan kavli ve İmâm-ı Şafiî’nin iki kavlinden biri budur, İbn Tin: «İmâm Ahmed'in mezhebi de budur.» demişse de bu iddia söz götürür. Çünkü Hanbeliler ;den İbn Kudâme «El-Mugnî» nâm eserinde şöyle demektedir. «Evlenen bir kimsenin velev bir koyun kesmek suretiyle olsun davet yapması müste-habdir. Düğün davetinin meşru' bir sünnet olduğunda ulema arasında ihtilâf yoktur. Yalnız ekseri ulemanın kavline göre vacib değildir. Şâfiîler'den bazıları bunun vâcib olduğunu söylemişlerdir. Delilleri: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hazret-i Abdûrrahman'a bu daveti emir duyurmasıdır.» İbn Kudâme velime'nin yeni hadîs olan bir sevinçten dolayı verilen yemek daveti olduğunu, binâenaleyh sair davetlere benzediğini söylemiş, Bâbımız hadîsindeki emrin istihbab mânâsına hamlediî-diğini bildirmiştir. Çünkü hadîs-i şerifte: — «Velevki bir koyun kesmek suretiyle olsun» buyruimuştur. Koyun kesmenin vacib olmadığı ise ittifakı bir meseledir. Kâdi Iyâz’ın beyanına göre düğün yemeğinin azı ve çoğu için had hudûd yoktur. Düğün davetinin ne zaman verileceği hususunda selef ihtilâf etmişlerdir Bazıları nikâh akd edilirken, diğer Bazıları akd yapıldıktan sonra; bir takımları zifaf yapılacağı sırada verileceğini söylemişlerdir. Zifaftan sonra verileceğini iddia edenler olduğu gibi, akd'in ihtidasından zifaf oluncaya kadar ne zaman istenirse verilebileceğini söyliyenler de olmuştur. Kâdî Iyâz: «Malikiler'ce esah olan kavle göre davet zifaftan sonra müstehabdır» demiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin Hazret-i Abdûrrahman'a: «Öyle ise Âîlah sana mübarek eylesin!» buyurması Arapların bu husustaki âdetlerim red içindir. Araplar yeni evlileri yani «Güle güle geçinin, çoluğa çocuğa karışın» sözleri ile tebrik ederlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cahiliyet devrinden kalan bu âdeti kaldırmıştır. Tebrikin hadis-i şerifte beyân buyrulduğu şekilde yapılması müşteri ab dır. Bu hadîs vakti hâli olanların düğün daveti için en az bir koyun kesmelerinin müstehab olduğuna delildir. Kâdî Iyâz'in beyânına göre düğün yemeğinin iki günden fazla tekrar edilip edilemeyeceğinde selef ihtilâf etmişler; bir kısmı mekruh olduğuna, diğerleri bunda bir kerahet bulunmadığına kail olmuşlardır. Ma Makiyye ulemasına güre zengin olan bir kimsenin bir hafta düğün yemeği vermesi müstehabdır. |