86- Medine'de Yaşamağa ve Çilesine Katlanmağa Teşvik Bâbı 3402- Bize Hammâd b. İsmâîl b. Uleyye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam, Vüheyb'ten, o da Yabyâ b. Ebî İshâk'dan naklen rivâyet etti, O da Mehrî'nin azadlısı Ebû Saîd'den rivâyet etmiş ki, Medine'de haşlan sıkılmış, meşakkat çekmişler. Ebû Saîd, Hazret-i Ebû Saîd-i Hudri’ye gelerek: «Ben çoluk çocuğu kalaba bir adamım. Meşakkata düçâr olduk. Binâenaleyh çocuklarımı köylerden birine nakletmek istiyorum» demiş. Hazret-i Ebû Saîd şu mukabelede bulunmuş: — «Bunu yapma! Medine'de kal! Çünkü iz Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile yola çıktık —zannederim şöyle dedi— Usfân'a geldiğimiz vakit orada birkaç gece kaldı. Cemâat: — Vallahi burada bizim bir işimiz yok. Çoluk-çocuğumuz kimsesizdir. Onlar namına emin değiliz, dediler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu duydu ve: «Konuştuklarınızdan bu kulağıma gelenler nedir? —nasıl dediğini bilemiyorum — Kendisine yemin ettiğim Allah hakkı İçin yahut nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki gönlümden geçti yâhuf dilerseniz —bunların hangisini dediğini bilemiyorum — devemin semerlenmesini emreder sonra Medine'ye varıncaya kadar onun bir düğümünü çözmem buyurdu ve şöyle devam etti: — Allah'ım! Şüphesiz ki Ibrâhîm Mekke'yi haram kılarak onu harem yaptı. Ben de Medine'yi, onun iki dağı arasını iyiden iyiye haram kıldım. Orada kan dökülmemeli, harb için silâh taşınmamalı, ağacından yaprak düşürülmemeli. Yalnız hayvanı alöflandırmak için düşürülen müstesna! Allah'ım! Bize Medine'miz hakkında bereket ihsan eyle! Allah'ım! Bize sâı-mız hakkında bereket ihsan eyle! Allah'ım! Bize müddümüz hakkında bereket İhsan eyle! Allah'ım bize sâ'ımız hakkında bereket ihsan eyle! Allah'ım! Bize müddümüz hakkında bereket ihsan eyle! Allah'ım! Bize Medine'miz hakkında bereket ihsan eyle! Allah'ım! Bir bereketin yanısıra iki bereket ihsan eyler. Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha' yemin ederim ki, Medine'nin her dağ yolu ve geçidinde iki melek vardır. Onu siz varıncaya kadar korurlar.» Sonra cemaata: «Yollanın!» buyurdu. Biz de yola revân olduk ve Medine'ye geldik. Kendisine yemin ettiğimiz yahut kendisine yemin olunan —buradaki şekk râvî Hammâd'dandir— Allah hakkı için Medine'ye girdiğimiz vakit henüz semerlerimizi indirmemiştik ki, Benî Abdillâh b. Gatafân kabilesi üzerimize baskın yaptılar. Halbuki bundan önce onları harekete geçirecek bir sebep yoktu. 3403- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. Uleyye, Aliyyu'bnu'l-Mübârek'ten rivâyet etti. (Dedi ki): Yahya b. Ebî Kesîr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mehrî'nin azadlısı Ebû Said, Hazret-i Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Allah'ım! Bize sâımızla müddümüz hakkında bereket ihsan eyle! Bir bereketin yanısıra iki bereket ihsan eyle!» diye duâ buyurmuş. 3404- Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Mûsâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şeybân haber verdi. H. Bana İshâk b. Mansûr dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdüssamed haber verdi. (Dedi ki): Bize Harb yani İbn Şeddâd rivâyet etti. Her iki râvî Yahya b. Ebî Kesîr'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etmişlerdir. 3405- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Leys, Saîd b. Ebî Saîd'den, o da Mehrî'nin azadlısı Ebû Saîd'den naklen rivâyet etti ki, Ebû Saîd, Harra gecelerinde Hazret-i Ebû Saîd'î Hudrî'ye gelerek Medine'den çekişmek hususunda onunla istişarede bulunmuş. Ve kendisine Medine'nin pahâlılığından, çoluk çocuğunun kalabalığından dert yanmış. Medine'nin meşakkat ve sıkıntısına sabrı kalmadığını haber vermiş. Hazret-i Ebû Said ona şunları söylemiş: — Yazık sana! Ben sana bunu emredemem. Çünkü ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i; «Eğer bir kimse Medine'nin sıkıntısına katlanarak ölürse müslüman olmak şartıyle kıyamet gününde ben ona şefaatçı yâhut şahit olurum.» buyururken işittim. 3406- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ve Ebû Küreyb toptan Ebû Üsâme'den rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr ile İbn Nümeyr'indir. (Dediler ki): Bize Ebû Üsâme, Velîd b. Kesîr'den rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Saîd b. Abdirrahmân b. Ebî Saîd-i Hudrî rivâyet etti. Ona da Abdurrahman, babası Ebû Said'den naklen rivâyet etmiş ki, Ebû Saîd (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: «Ben Medîne'nin iki taşlığı arasını, İbrâhim'in Mekke'yi haram kıldığı gibi haram kıldım» buyururken İşitmiş. (Râvı Abdurrahmân) «Sonra Ebû Saîd bizden birimizi elinde kuş olduğu halde yakalar da onu elinden kurtarır ve salardı.» Ebu Bekr (yakalar yerine) bulur dedi. Rîf: Ziraatı ve bolluğu olan yer demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Devemin semerlenmesini emreder, sonra Medine'ye varıncaya kadar onun bir düğümünü çözmem.» sözünden muradı, hiç bir yerde durmadan yürür; çok acele ettiğim için hayvanın bağlarından hiç birini çözmem demektir. «Halbuki bundan önce onları harekete geçirecek bir sebep yoktu.» Yani; biz yokken Medine'yi melekler korumuştu. Medineye döner dönmez üzerimize Benî Abdillâh b. Gatafân kabilesi baskın yaptılar. Halbuki daha önceden bu baskına manî olacak zahirî bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu kabileyi meşgul edecek bir düşmanları da yoktu. Bizim gelmemizden evvel baskından onları men eân şey, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in haber verdiği şekilde meleklerin korunmayı olmuştu. «Benî Abdillâh» bazı nüshalarda «Benî Ubeydillâh» şeklinde rivâyet olunmuşsa da Nevevî bunun hatâ olduğunu söylüyor. Doğrusu «Benî Abdillâh» tır. Câhiliyyet devrinde bu kabileye «Benî Abdiluzzâ» denilirmiş. «Benî Abdillâh» ismini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz vermiştir. Harra gecelerinden murâd Medine'nin yağma edildiği meşhur fitnedir. Bu fitne altmışüç târihinde vuku' bulmuştu. 3407- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Aliyyü'bnü Müshir, Şeybânî'den, o da Yüseyr b. Amr’dan, o da Sehl b. Huneyf'den naklen rivâyet etti. Sehl Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle Medine'ye işaret ederek: — Burası emniyetli bir haremdir, buyurdular. 3408- Bize Elû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe (radıyallahü anha) Şöyle dedi: «Medine'ye geldik. Orası vebalı bir yerdi. Ebû Bekr ile Bilâl rahatsızlandılar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabının rahatsızlığını görünce: — Allah'ım bize Medine'yi Mekke gibi yahut daha fazla sevdir. Havasını iyileştir. Onun sâıyle müddü hakkında bize bereket ihsan eyle! Sıtmasını Cuhfe'ye havale buyur, diye dua etti.» . .. 3409- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme ile İbn Nümeyr Hişâm b. Urvefden bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Bu hadîsi Buhârî «Hacc» bahsinin sonlarında ve «Kitâbu'd-DeâvâUda tahrîc etmiştir. Onun Hacc bahsindeki rivâyeti daha mufassaldır. Mezkûr rivâyette Medine'ye gelince Hazret-i Ebû Bekr ile Bilâl (radıyallahü anh)'ın sıtmaya tutuldukları ve Mekke'ye hasret çekerek şiirler okudukları hattâ Hazret-i Bilâl'in kendilerini yurtlarından eden Şeybetü'bnü Rabia. Utbetü'bnü Rabîa ve Ümeyyetü'bnü Halef'e lanet okuduğu bildirilmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in duası bu münâsebettedir. Hastalığın Medine'den Cuhfe'ye havalesini istemesi o gün Cuhfe şirk diyân olduğu içindir. Hattâbî o zaman Cuhfe'de Yahûdilerin yaşadığını söyler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duası müstecâb olmuş. Cuhfe o günden bugüne sıtmalı bir yer olarak devam etmiştir. Nevevî: «Bu hadîsde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizelerinden biri vardır. Zira Cuhfe o gündenberi herkesin kaçındığı bir yer olmuştur. Onun suyundan kim içerse sıtmaya tutulur.» diyor. Ayni Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Medine'ye tâûn giremez» hadîs-i şerifinin bu sırra mebni vârid olması ihtimâlinden bahsetmiştir. Çünkü tâûn, vebadır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vebanın Medîne'den Cuhfe'ye naklini nîyâz etmiş. Allahü teâlâ da duasını kıyâmete kadar kabul buyurmuştur. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Sahih bir hadîsde vebalı bir yere girmek yasak edildiği halde acaba muhâcirîn-i kirâm Medine’ye nasıl girebilmişlerdir? Bu suâle Kâdî Iyâz iki vecihle cevap vermiştir: Birinci veçhe göre ashabın hicretleri vebalı yere girmek yasak edilmezden Öncedir. Vebâh yere girmek Medine'ye yerleştikten sonra yasak edilmiştir. İkinci veçhe göre yasak edilen şey, sür'atle bulaşan veba ve taunun bulunduğu yere girmektir. Medine'deki hastalıksa bu kabilden değil iklim değişikliği dolayısiyle ekseriya yabancılara arız olan beden bozukluğundan ibaretti. 3410- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Ömer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Îsâ b. Hafs b. Âsim haber verdi. (Dedi ki): Bize Nâfi’, İbn Ömer'den rivâyet etti. Şöyle dedi; Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Her kim Medînenin sıkıntısına katlanırsa kıyamet gününde ben ona şefaatçı yahut şâhid olurum» buyurduğunu işittim. 3411- Bize Yahyâ b. Yahyâ rivâyet etti, (Dedi ki): Mâlik'e, Katan b. vehb b. Uveymir b. Ecda'dan dinlediğim, onun da Zubeyr'in azadlısı Yuhannes'den naklen rivâyet ettiği bu hadîsi okudum: Yuhannes Katan'a şunu haber vermiş: Kendisi fitne zamânında Abdullah’ın yanında oturuyormuş. Derken Abdullah'la âzadlı bir cariyesi gelerek ona selâm vermiş ve: — Ben (buradan) çıkmak istiyorum yâ Ebâ Abdirrahman! (Çünkü) fena zamana çattık; demiş. Abdirrahman ona su cevâbı vermiş: — (Yerinde) otur aptal! Zira ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: «Eğer bir kimse Medine'nin şiddet ve sıkıntısına katlanırsa ben ona şahit yahut şefaatçi olurum.» buyururken işittim. 3412- Bize Muhammed b. Rafî' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebi Füdeyk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Dahhâk, Katan el-Huzâî'den, o da Mus'ab'ın azadlısı Yuhannes'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen haber verdi. Abdullah Şöyle dedi: Ben Resûlüllah'ı Medine’yi kasdederek: «Bir kimse onun şiddet ve sıkıntısına katlanırsa kıyâmet gününde o kimseye ben şâhid ya da şefaatçı olurum» buyururken işittim. 3413- Bize Yahya b. Eyyüb ve Kuteybe ve İbn Hucr hep bîrden ismail b. Ca'fer'den; o da Ala' b. Abdirrahmân'dan, da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Eğer ümmetimden biri Medine'nin şiddet ve sıkıntısına katlanırsa kıyâmet gününde o kimseye ben şefaatçi yâhut şahit olurum» buyurmuştur. 3414- Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. (Dedi ki): Eke Süfyân, Ebû Harun Müsâ b. Ebî Îsâ'dan rivâyet etti. O da Ebû Abdullah El-Karrâz'i şöyle söylerken işitmiş: «Ben Ebû Hüreyre'yi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu diyerek bu hadîsin mislini rivâyet ederken dinledim. 3415- Bize Yûsuf b. İsa rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Fadl b. Mûsâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm b. Urve. Salih b. Ebî Sâlîh'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den nakien haber verdi. Ebû Hüreyre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir kimse Medine'nin sıkıntısına sabrederse...» buyurdu diyerek yukarıki hadîsin mislini rivâyet etmiş. Ebû Abdirrahmân, Hazret-i Abdullah b. Ömer'in künyesidir. Rivâyetlerin senedindeki Yuhannes, bir yerde Zübeyr'in âzadlısı, ikinci rivâyette Mus'ab’ın âzadlısı diye zikrolunmuştur. Mus'ab , Hazret-i Zübeyr'in oğlu olduğuna göre baba-oğul ikisine de nisbet edilmiş demektir. Birine nisbet olunması hakikat, diğerine nisbeti mecazdır. Lekâi: Alçak, köle, başkasının sözünü anlamayan ahmak ve küçük mânâlarına gelir. Kelimenin müzekkeri (Lûkâ: şeklinde kullanılır. Hazret-i İbn Ömer bu sözü cariyenin niyetini beğenmediği için söylemiştir. Yoksa cariyenin kendi azadlılarından olduğu mânâsını kasdetmemiş-tir. Onu Medine'de oturmaya teşvik etmiştir. Çünkü Medine'de oturmakta fazilet vardır. Nevevî diyor ki: «Ulemâ bu Bâbın hadisleriyle ondan önce ve sonra zikri geçen hadîslerde, Mekke'de yaşamanın ve oranın sıkıntısına, maişet darlığına katlanmanın faziletine açık delâletler bulunduğunu, bu faziletin kıyâmet gününe kadar devam edeceğini söylemişlerdir. Ulemâ Mekke ile Medîne'de mücavir kalmanın caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hanîfe ve bir taife Mekke'de mücavir kalmanın mekruh olduğunu söylemiş; İmâm Ahmed b. Hanbel ile bir taife ise: Mekruh değil hattâ müstehabdır. Bunu mekruh görenler bıkma, alışkanlık dol ay isiyle hürmetsizlik gösterme ve günâha girme gibi birtakım sebepler dolayısiyle mekruh saymışlardır. Çünkü orada işlenen günah başka yerlerde işlenen günahtan daha çirkindir. Nitekim orada işlenen hayrın sevabı da başka yerlerde işlenen hayırdan daha çoktur; demişlerdir. Mekke'de mücâveretin müstehab olduğunu söyleyenler orada yapılan ibâdetlere, kılman namazlara ve işlenen hayırlara kat kat sevâb verilmesiyle istidlal ederler. Muhtar olan kavle göre Mekke ile Medine'nin her ikisinde mücavir kalmak müstehabdır. Ancak orada günah işlemek ihtimâli fazla ise mücavir kalmak doğru değildir. Ümmetin halef ve selefinden birçok İmâmları her ikisinde mücavir kalmışlardır. Mücavirin haram olan şeylerden ve bunların sebeplerinden sakınması îcab eder.» |