85- Medine'nin Fazileti, Onun Hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Bereket Duası, Medine ile Oranın Avının, Ağacının Haram Kılındığını ve Hareminin Hududunu Beyan Bâbı 3379- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülazîz yani İbni Muhammed ed-Derâverdi, Amr b. Yahya el-Mâzînî'den, o da Abbâd b. Temim'den, o da amcası Abdullah b. Zeyd b. Âsım'dan naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz ki, İbrahim Mekke'yi haram kılmış ve orada yaşayanlara dua etmîştir. ibrâhîm Mekke'yi nasıl haram kıldı İse ben de Medine'yi harâm kıldım; ve onun sâî ile müddü hakkında İbrahim'in Mekke'liler için yaptığı duanın iki misli dua ettîm,» buyurmuşlar. 3380- Bana bu hadîsi Ebû Kâmil el-Cahderî dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülazîz yânî İbn'l-Muhtâr rivâyet etti. H. Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid b. Mahled rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Süleyman b. Bilâl rivâyet etti. H. Bize bu hadîsi İshâk b. İ'crâhîm de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mah-zûmî haber verdi. (Dedi ki): Bize Vüheyb rivâyet eyledi. Bunların hepsi Amr b. Yahya yani Mâzinî'den bu isnâdla rivâyette bulun muşlar dur. Vüheyb'in hadîsi, Derâverdî'nin rivâyetinde olduğu gibi: «İbrahim'in yaptığı duanın iki misli...» şeklindedir. Süleyman b. Bilâl ile Abdülazîz b. Muhtar'a gelince: Onların rivâyetinde: «İbrahim'in yaptığı duanın bir misli...» cümlesi vardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Buyû'»da tahrîc etmiştir. Bu ve emsali rivâyetler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nübüvvetine delâlet eden mucizelerdendir. Filhakika Mekke ve Medine'nin bereketleri pek çoktur. Oralarda yenilen, biriktirilen ve başka memleketlere gönderilen gıda maddelerinin haddi hesabı yoktur. Müdd ile sam bereketinden murâd, onlarla ölçülen şeylerdir. Bazıları bu ifâdenin «bir şeyi ona yakın olan şeyin ismiyle anmak» kabilinden mecâz-ı mürseldir. Zira hakikatte duâ ölçeğe değil, onunla Ölçülen şeylerdir, Sâ': Şer'î dirheme göre 2.917 kg., örfî dirheme göre 3.333 kg. mikdarı zahire alan bir ölçektir. Müdd: Sâ'dan daha küçük yani 832 gramlık bir ölçektir. Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)’ın Mekke’yi haram kılmasından murâd ne olduğu tair-Iki bâb yukarıda görülmüştü. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz de Medine'yi haram kılması meselesi inşâallah Bâbımızın sonunda görülecektir. 3381- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Bekr yani İbn Mudar, İbn'l-Hâdd'dan, o da Ebû Bekr b. Muhammed’den, o da Abdullah b. Amr b. Osman'dan, o da Râfi' b. Hadîc'den naklen rivâyet etti. Râfi' Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'yi kasdederek: «Şüphesiz ki İbrâhîm Mekke'yi haram kılmıştır. Ben de bunun iki taşlığı arasını haram kılıyorum» buyurdular. 3382- Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman b. Bilâl, Utbetü'bnü Müslim'den, o da Nâfi' b. Cü-beyr'den naklen rivâyet etti ki: Mervân b. Hakem halka hutbe okuyarak Mekke'yi, halkını ve hürmetini anlatmış; fakat Medine'yi, onun halkını ve hürmetini anmamış. Bunun üzerine Râfi' b. Hadîc kendisine seslenerek: «Aceb neden senin Mekke'yi) halkını ve hürmetini anlattığını işitiyorum da Medine'yi, onun halkını ve hürmetini söylemiyorsun? Halbuki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun iki taşlığının arasını haram kılmıştır. Bu bizde bir Havlan derisi üzerinde yazılıdır. İstersen onu sana okutabilirim.» demiş. Nâfi' Dedi ki: «Bunun üzerine Mervân sustu. Sonra: (Evet) bunun bir kısmını (ben de) işitmiştim; dedi.» Lâhe: Harra yani siyah taşlık demektir. Medîne’i Münevvere, biri şarkında diğeri garbında olmak üzere iki taşlık arasındadır. Diğer iki tarafından da bu nevi' taşlıklarla çevrilmişse de onlar ötekilere bitiştiği için ayrıca zikredilmemişlerdir. Medine'nin bütün evleri bu taşlıkların içindedir. Hadîsden murâd: Medine’nin taşlıkları ile beraber haram kılındığını beyandır, «Bu bizde bir Havlan derisi üzerinde yazılıdır. İstersen onu sana okutabilirim» ifâdesi Hazret-i Râfi' b. Hadîc'indir. Râfi' (radıyallahü anh) Uhud ve ondan sonraki gazalara iştirak etmiş bir sahâbî-i celîldir. Kendisi Ensârdandır. Bu sözü ile Medine'nin haram kılındığını yazı ile tesbît edilmiş bir hadîs olarak evinde sakladığını anlatmak istemiştir. Havlan: Dimaşk yakınlarında bir köydür. Bugün harabe halindedir. Havlan derisinden maksad, orada işlenen deridir. Anlaşılan o zaman Havlan, dericiliği ile meşhurdur. Bu hadîsin bâzı rivâyetlerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Yâ Rabbî! Ben bu şehrin iki dağının arasını haram kılıyorum.» buyurduğu, İmâm Ahmed'in tahric ettiği bir rivâyette dağ yerine «iki harra», başka bir rivâyette «iki me'zimi arası» buyurulduğu görülmektedir: Me'zim: Dağ demektir. Hanefîler'den Bazıları rivâyetler arasındaki bu lâfız ihtilâfına bakarak bu hadîsin muztarib olduğunu söylemişlerdir. 3383- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkid hep birden Ebû Ahmed'den rivâyet ettiler. Ebû Bekr (Dedi ki): Bize Muhammed b. Abdillâh el-Esdî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Câbir (radıyallahü anh) Şöyle dedi: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) — Şüphesiz ki, İbrahim Mekke'yi haram kılmıştır. Ben de Medine'nin İki taşlığı arasını haram kildim. Onun ağacı kesilmez; avı da avlanmaz; buyurdular.» 3384- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. H. Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Hakîm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Âmir b. Sa'd, babasından naklen rivâyet etti. (Babası Sa'd) Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — Ben Medine'nin iki taşlığı arasının ağacı kesilmesini ve avı Öldürülmesini haram kılıyorum; dedi; de (sözüne devamla): — (Medîneliler) bitmiş olsalar, Medine onlar için daha hayırlıdır; bir kimse ondan yüz çevirerek terk ederse Allah onun yerine oraya daha hayırlısını getirir. Eğer bir kimse onun çile ve meşakkatine katlanırsa kıyâmet gününde ben ona şefaatçi ve şâhid olurum; buyurdular.» 3385- Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mervân b. Muâviye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Hakîm el-Ensârî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkas, babasından naklen haber verdi ki: « Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu» demiş; sonra İbn Nümeyr hadîsi gibi rivâyette bulunmuş. O bu hadîsde şunu da ziyâde etmiş: «Eğer Medînelilere bîri bir kötülük etmek isterse Allah onu cehennemde kurşun eritir gibi yahud suda tuz eritir gibi eritir.» Tdâh: Büyük ve dikenli ağaç demektir. Müfredi idâhe, idahe, ıdah gelir. Le'vâ': Şiddet ve açlık demektir. Cehd: Meşakkattir. Kâdî Iyâz diyor ki: «Vaktiyle bana bu hadîsin mânâsını sordular ve: Peygamber Efendimizin şefaati umûmî iken burada niçin Medîneli'lere tahsis edilmiştir? dediler. Ben bu suâle birkaç kâğıt dolduran kanaatbahş ve kâfî bir cevap verdim. Doğruluğunu her okuyan itiraf etti. Burada ondan makama lâyık olan bazı kısımlarını söyliyeceğim. Üstadlarınızdan biri bu hadîsdeki (ev) kelimesinin şekk mânâsına geldiğini söylemiştir. Bize göre şekk mânâsına olmaması daha zahirdir. Çünkü bu hadîsi Câbir b. Abdillâh, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd-i Hudrî, Ebû Hüreyre, Esma binti Umeys ve Safiyye binti Ebî Ubeyde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu lâfızla rivâyet etmişlerdir. Bunların yahut onlardan rivâyet eden râvîlerin hepsinin hadîste şekketmesi ve hadîsi aynı sîga ile rivâyette ittifak etmeleri ihtimâlden uzaktır. En doğrusu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu böyle söylemiştir demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cümleyi ya böylece bildirmiş yahut cümledeki (ev) kelimesi taksim için kullanılmıştır. Bu takdirde kendisi kıyâmet gününde Medîne'lilerin bâzısına şahit, diğerlerine şefaatçi olacak demektir. Yahut âsîlere şefaatçi, mutîlere şahit veya Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında vefat edenlere şahit, ondan sonra ölenlere şefaatçi olacaktır. Bu şefaat, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kıyâmette bütün âlemlere ve günahkârlara yapacağı şefaat ve şahadetten başka bir hususiyet arzetmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud şehitleri hakkında da; (Ben bunlara şahit olacağım) buyurmuştur. Binâenaleyh bu gibi tahsisler o zevat için derece ve mertebe ziyâdeliği ifâde eder. Cümledeki (ev) (vav) mânâsına da olabilir. Bu takdirde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîneliler için hem şefaatçi, hem şahit olacaktır demektir. Bâzı hocalarımızın dediği gibi (ev) kelimesini şekk mânâsına alırsak Şehît rivâyeti sahîh farzedildiği takdirde itiraz kalmaz. Çünkü şehâdet bütün ümmete saklanan şefâattan fazladır. Şefî' lâfzı sahîh kabul edilirse Medine'lilerin bu şefaatla imtiyazı, ya derecelerini yükseltmek yahut hesaplarını hafifletmek veyahut kıyâmet gününde arş-ı âlâsının gölgesinde sığındırmak, minberler üzerinde neşretmek, Cennet'e acele kavuşturmak vesaire gibi çeşitli kerametlerle onlara ikramda bulunmaktır.» Yine Kâdî Iyâz’ın beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Bİr kimse Medine'den yüz çevirerek onu terkederse, Allah onun yerine oraya daha hayırlısını getirir.» sözü üzerinde ihtilâf edilmiştir. Bazıları bunun Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayâtına mahsûs olduğunu; umûmî ve ebedî olduğunu iddia etmişlerdir. Kâdî Iyâz bu ikinci mânânın daha sahîh olduğunu söylemiştir. Medîneliler'e bir kötülük yapmak isteyen kimseyi Allah'ın kurşun eritir gibi Cehennem'de eriteceğini beyân eden cümle hakkında Kâdî Iyâz şunları söylüyor: « (Cehennem'de) kaydı, bu kayıt olmaksızın rivâyet edilen hadîslerdeki işkâli kaldırmakta ve hükmün Âhiret'e mahsûs olduğunu beyân etmektedir. Mamafih bu cümleden murâd Medîneliler'e Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hayatında kötülük etmek isteyenlere müslümanların kâfi geleceği ve onları kurşunun ateşte dağıldığı gibi mahv-u muzmahil edecekleri mânâsı da kasdedilmiş olabilir. Hattâ cümlede takdim te'hîr yapılmış olmak ihtimâli bile vardır. Bu takdirde: «Allah böylelerini ateşte kurşun eritir gibi eritir» mânâsına gelir. Bu ceza da Dünyâ'da verilir. Nitekim Benî Ümeyye zamanında Medînelüer'le muharebe eden Müslim b. Ukbe gibilerin akıbetleri bu olmuştur. Müslim, Medîne'den dönerken helâk olmuş, onun arkasından kendisini gönderen Yezîd b. Muâviye vb. gitmişlerdir. 3386- Bize İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd hep birden Akaâî'den rivâyet ettiler. Abd dedi ki: Bize Abdülmelik b. Amr haber verdi. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Ca'fer, İsmail b. Muhammed'den, o da Âmir b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti ki, Sa'd (hayvanına) binerek Akîk'daki köşküne gitmiş. (Orada) Ağaç kesen yahut yapraklarını silken bir köle bulmuş ve köleyi soymuş. Sa'd döndüğü vakit kölenin sahipleri gelerek kölelerinden aldığı şeyleri ona yahut kendilerine iade etmesi hususunda kendisiyle konuşmuşlar. Sa'd: . «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bana ganimetten ziyâde olarak ihsan buyurduğu bir şeyi geri çevirmekten Allah'a sığınırım» diyerek aldığı şeyleri onlara iade etmekten çekinmiş. Hazret-i Sa'd'in köleyi soyması bir daha böyle iş yapmasın diyedir. Kölenin üzerindeki elbiseyi almış, yalnız avret mahallini örtecek mikdâ-rını bırakmıştır. Nevevî'nin beyânına göre bu hadîs İmâm Şâfiî'nin eski kavline delildir. Bu kavle göre Medine'nin hareminde avlanan veya ağaç kesen kimsenin üzerindeki eşyası alınır. Hazret-i Sa'd b. Ebî Vakkas (radıyallahü anh) ile Ashâb-ı Kiram'dan bir cemaatın kavilleri de budur. Fakat Kâdî Iyâz sahabeden sonra buna yalnız İmâm Şafiî'nin eski mezhebinde iken kaail olduğunu ve bütün şehirler ulemâsına muhalefet ettiğini söylemiştir. Nevevî, İmâm Şafiî'yi müdâfaa sadedinde şunları söylemiştir: «Sünnet İmâm Şafiî ile beraber olunca onun bütün ulemâya muhalefeti zarar etmez. Muhtar olan. kavil Şafiî'nin bu eski kavlidir. Çünkü bu bâbda hadîs sabit olmuş, sahabe de bu hadîs mucibince amel etmişlerdir. Hadîsi def edecek bir delil sabit olmamıştır. Ulemâmız diyor ki: İmâm Şafiî'nin eski kavli ile amel edersek ödetmenin keyfiyeti hususunda iki suret vardır. Birinci surete göre av, kesilen ağaç ve ot Mekke'nin hareminde olduğu gibi ödettirilir. Esah olan kavle göre avcının, ağaç ve öt kimsenin eşyası soyulur. Bu takdirde soyulacak eşyadan murâd ne olduğu hususunda iki kavil vardır. Birinci kavle göre yalnız elbisesi alınır. Esah olan ve cumhûrun kat'iyyetle ele aldıkları ikinci kavle göre burada ahnacakh şeyler küffârdan öldürülen bir kimsenin üzerinden alınan şeyler gibidir. Binâenaleyh atı, silâhı ve nafakası hep alınır. Alınan şeylerin nereye sarfedileceği hususunda ulemâmızdan üç kavil rivâyet olunur. Bunların esah olanına göre alınan şeyler alanın mülkü olur. Hazret-i Sa'd hadîsine muvafık olan da budur, İkinci kavle göre alına şeyler Medîne'nin fıkarâsma; üçüncü kavle göre beyt'ül-mâl'e verilir. Haremde cinayet işleyen kimse soyulurken avret mahallini örtecek mikdârı müstesna olmak üzere üzerinde bulunan bütün eşyası alınır. Hattâ Bazıları avret mahallini örten elbisesinin dahi alınacağını söylemişlerdir. Ulemâmız avı öldürsün öldürmesin mücerred avlanmakla bir kimsenin soyulacağına kaail olmuşlardır.» 3387- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetu'bnu Saîd ve İbn Hucr hep birden İsmail'den rivâyet ettiler. İbn Eyyüb (Dedi ki): Bize İsmail b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Muttalib b. Abdillah b. Hattab'ın azadlısı Amr b. Ebî Amr haber verdi. Kendisi Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işitmiş: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Talha'ya: — Bana sizin gençlerinizden hizmetçi bir genç bul! buyurdu. Bunun üzerine Ebû Talha beni terkisine alarak yola çıktı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e her konakladığı yerde hizmet ediyordum.» Bu hadîsde Enes (radıyallahü anh) şunu da söylemiştir. «Sonra dönüp geldi. (Gözüne) Uh"d dağı görününce: — Bu bizi seven bir dağdır. Biz de onu severiz.» dedi. Medine'ye yaklaşınca: — Ya Rabbî! Ben Medine'nin İM dağı arasını İbrahim'in Mekke'yi haram kılması gibi haram kılıyorum. Yâ Rabbî! Medînelilere müd ve salarında bereket ihsan eyle! buyurdular. 3388- Bize bu hadîsi Saîd b. Mansur ile Kuteybetu'bnu Saîd de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ya'kûb yani İbn Abdirrahmân El-Kaari, Amr b- Ebî Amr'dan, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen yukarki hadîsin mislini rivâyet etti. Şu kadar var ki o: «Ben Medine'nin iki taşlığı arasını haram kılıyorum» şeklinde söyledi. Bu hadîsi Buhârî «Büyü'», «Etime», «Cihâd», «Megâzî» ve «Deavât» bahislerinde tahrîc etmiştir. Onun rivâyetinde hadîs biraz daha uzundur. Ebû Talha, Hazret-i Enes'in validesinin kocası yani üvey babasıdır. Buhârî'nin rivâyetinden anlaşıldığına göre hadîs-i şerîf Hayber vak'asından dönerken vârid olmuştur, Resûlüllah'ın terkisinde Hayber'den aldığı Safiyye binti Huyeyy de bulunuyormuş. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz onu bir aba ile veya bir çarşafla örterek arkasına almış Sahbâ' denilen yere geldikleri vakit hays yemeği yaptırarak bir takım zevatı davet etmiş ve kendilerine ziyafet vermiş. Orada zifafa girmiş. Hazret-i Safiyye (radıyallahü anh) Ümmühât-ı mü'rninindendir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu Hicret'in yedinci yılında Hayber'den esir alarak almış, sonra âzâd ederek kendisiyle evlenmiştir. Sahbâ: Hayber'le Medine arasında bulunan bir yerdir. Nevevî'nin beyânına göre Uhud dağının Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i sevmesi hakikattir. Allahü teâlâ onda bir temyiz halketmîş bu suretle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i sevmiştir. Bunun emsali çoktur. Nitekim Teâlâ hazretleri Allah korkusundan bâzı taşların yükseklerden yuvarlandığını beyân buyurmuştur. Kuru hurma kütüğü inim inim inlemiş; ufak taşlar teşbihte bulunmuş; taş Hazret-i Mûsa'nra elbisesini kaçırmıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîsinde: «Ben Mekke'de öyle bir taş bilirim ki, bana selâm verird:» buyurmuş, ayrı yerlerde bulunan iki ağacı çağırdığı vakit ağaçlar derhal bir yere gelmiş; Hira dağı sarsıldığı vakit ona: «Dur» emrini vermiş. Sarsıntı derhal kesilmişti. Teâlâ hazretleri: "Hiç bir şey yoktur ki, Allah'ın hamdine bürünerek tesbihte bulunmasın. Lâkin siz onların tesbihini anlamazsınız." Âyet-i Kerîme buyurmuştur. Bu âyetin mânâsı hakkındaki sahîh kavle göre her şey hâline göre hakîkaten tesbîh eder. Ancak biz eşyanın teşbihlerini anlamayız. Ehl-i Tahkik ulemâ hadîsdeki sevgiyi de hakikat mânâsına almışlardır. Bazıları cümleden muzaaf hazfedilerek onun yerine muzâfunileyhin bırakıldığını söylemişlerdir. Bu takdirde hadîsin mânâsı «Uhudlular bizi sever» demek olur. 3389- Bize bu hadîsi Hâmid b. Ömer de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülvâhit rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Âsim rivâyet etti. (Dedi ki): «Enes b. Mâlik'e: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'yi haram kıldı mı? diye sordum. — Evet, filân yerde filân yer arasını (haram kıldı). Orada her kim bir günah işlerse... cevâbını verdi. Sonra bana şunu söyledi: «Bu pek şiddetlidir. Orada her kim bir günah işlerse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olur. Kıyâmet gününde Allah onun arz veya nafile hiç bir ibâdetini kabul etmez.» İbn Enes: «Yahut günah işleyen bir kimseyi barındırırsa» demiştir. 3390- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Hârûn rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Âsim-ı Ahvel haber verdi. (Dedi ki): Enes'e: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'yi haram kıldı mı? diye sordum: — Evet, o haramdır. Onun otu koparılmaz, bunu kim yaparsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir, cevâbını verdi.» Bu hadîsi Buhârî «Hacc» ve «İ'tisâm» bahislerinde tahrîc etmiştir. Bu hadîsde Medine'nin nereden nereye kadar haram olduğu müphem bırakılmıştır. Bir-iki hadîs sonra gelecek Hazret-i Alî rivâyetinde Medine'nin Ayr ile Sevr dağları arasındaki arazisinin haram olduğu görülecektir. Hadesten murâd günah işlemektir. İbn Enes'in rivâyetinden anlaşılıyor ki Medine'nin hareminde günah işleyen bir kimseyi barındırmak ve korumak da aynı laneti mücibdir. Muhdis: Günah işleyen demektir. İmâm Mâzirî (453-536) bu kelimenin (Muhdes) şeklinde dahi okunduğunu söylemiştir. Bu takdirde ondan bizzat bid'at ve günahlar kastedilir. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre ulemâ, bu hadîsdeki lanet meselesiyle Medine'nin hareminde işlenen suçların büyük günahlardan sayılacağına istidlal etmişlerdir. Çünkü lanet ancak büyük günah karşısında yapılır. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanette bulunmaları o kimsenin rahmet-i ilâhiyyeden uzaklaştırıldığını mübalâğalı bir şekilde ifade etmek içindir. Çünkü lâ'n lûgatta kovmak ve uzaklaştırmak mânâlarına gelir. Ulemâ buradaki lâ'ndan azâb ve Cennet'e ilk girenler arasından koğulmak mânâsı kastedildiğini söylemişlerdir. Bu lanet küffârın rahmet-i ilâhiyyeden ebediyyen uzaklaştırıldıklarını bildiren lanet gibi değildir. İmâm Mâzirî sarf ve adi kelimelerinin tefsirinde ulemânın ihtilâf ettiklerini söylemiştir. Cumhûr'a göre sarftan murâd farz; adl'den maksat da nafile ibâdettir. Hasan-ı Basrî bunun aksine olarak sarfın nafile, adlin de farz ibâdet olduğunu söylemiştir. Esmaî'ye göre sarf tevbe demektir. Adl'den murâd da fidyedir. Bu mânâ Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizden rivâyet olunmuştur. Yûnus sarfın kazanç, adlin de fidye mânâsına geldiğini söylemiştir. Bir takımları Adl'e çâre, Bazıları da misil mânâsını vermişlerdir. «Sarf diyet, adi de ziyâdedir.», diyenler de olmuştur. Kâdî Iyâz ulemâdan bâzılarının bu hadîse: «Allah o kimsenin farz ve nafile İbâdetlerini ceza suretiyle kabul etse de rızâ suretiyle kabul etmez» mânâsını verdiklerini söylemiştir. Bir takımları buradaki kabulün günahlara keffâret mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Bu hadîsin ekserî nüshalarında: İbn Enes: Yahut günah işliyen birini barındırırsa dedi.» ibaresi vardır. Bâzı nüshalarda İbn Enes yerine Enes denilmiştir. Fakat doğrusu İbn Enes'dir. Çünkü hadîs, baştan sona Hazret-i Enes'in sözüdür. Binâenaleyh sonunda Hazret-i Enes'in bizzat istidrâk yaparak Enes şöyle söyledi demesinin bir mânâsı yoktur. İbn Enes , babam şunu da söyledi» demek istemiştir. 3391- Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'e İshâk b. Abdillâh b. Ebî Talha tarafınıtaTîjxona da Enes b. Mâlik'ten naklen okunan hadîsler meyânında rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Yâ Rabbî! Medînelilere ölçeklerinde bereket ihsan et. Onlara sa'larında ve müd'lerinde bereket ver.» diye duâ buyurmuşlar. Bu hadîsi Buhârî «Büyü'», «İ'tisâm» ve «Keffârâtu'l-Eymân» bahislerinde; Nesâî «Hacc» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Bereket: Artış ve Ziyâde demektir. Sebat ve devam mânâsına da gelir. Bazıları buradaki bereketten dînî bereket kasdedilmiş olmasını muhtemel görmüşlerdir. Dînî bereket bu ölçülere taalluk eden zekât ve keffâret gibi Allah haklarıdır. Bu takdirde hadîsin mânâsı «Şeriat bakî kaldıkça mezkûr ölçülerle verilen' Allah haklarım devam ettir» demek olur. Mamafih hadîsden dünyevî bereket kastedilmiş olması da ihtimâl dahilindedir. Dünyevî bereketten murâd bu ölçeklerle ölçülen şeylerin çoğaltılması, Medîne'den başka yerlerde bir insana yetmeyecek olan mikdârın Medîne'de yetmesidir. Yahut bereket bu ölçeklerle yapılan ticaret ve kazanca veya onlarla Ölçülen zahire ve yemişlerin çokluğuna ait olabilir. Bereketi daha başka şekilde tefsir edenler de olmuştur. Kâdî Iyâz'ın beyânına göre: Bütün bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin duası kabul olunmak suretiyle zuhur etmiştir. Bu Ölçeklerden birini alırken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duası bereketini niyaz etmek ve bu bâbda onun duasına mazhar olan Medînelilerin yolundan gitmek müstehabdır. 3392- Bana Züheyr b. Harb ile İbrâhîm b. Muhammed Es-Sâmi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Vehb b. Cerîr rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam rivâyet etti. (Dedi ki): Yûnus'u, Zührî'den, o da Enes b. Mâlik'ten naklen rivâyet ederken dinledim. Enes (radıyallahü anh) Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ; «Yâ Rabbî! Medine'ye, Mekke'ye verdiğin bereketin ikî mislini ihsan eyle!» buyurdular. Bu hadîsi Buhârî «Medine'nin Fazileti» bahsinde tahrîc etmiştir. Cevheri: «Dı'f bir şeyin mislidir.» demiştir. Fukahâya göre ise dı'f bir şeyin iki misli demektir. Burada: «Hadîs-i Şerîf dünyevî ve uh-revî bütün hayırların çokluğuna şâmil olmakla Medîne-i Münevver e'de kılman namazın da Mekke'de kılınan namazdan iki misli fazla sevabı olması gerekir.» şeklinde bir sual hatıra gelebilir. Bu suâlin cevâbı şudur: Lâfzın umumunu kabul etsek bile mücmeldir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu icmali: «Yâ Rabbî! Bize sâ'imizde ve müddümüzde bereket ihsan eyle!» diye dua buyurarak muradının Dünyâ bereketi olduğunu beyân buyurmuştur. Namaz vesaire gibi ibâdetler başka delille bundan tahsis edilmişlerdir. Gerçi hadîsin zahirinde Medîne-i Münevvere'nin Mekke'den daha faziletli olduğu anlaşılıyorsa da Medine'nin bir cihetle Mekke'den üazîletli olması her hususta faziletli olmasını iktizâ etmez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîsde: «Yâ Rabbî! Bize Şam'ımız hakkında bereket ihsan eyle» diye duâ etmiş, bunu üç defa tekrarlamıştır. Fakat Şam’ın yine de Mekke-i Mükerreme'den efdal olması îcâb etmez. Zîrâ sözünü üç defa tekrarlaması te'kîd içindir. Te'kîd ise hadîs-i şerifte tasrîh buyurulan çoğaltmayı iktizâ etmez. Nevevî, bereketin ölçekte fiilen hâsıl olduğunu, Medine'de ölçülen bir müdd zahirenin başka yerlerde yetmeyen kimselere kâfi geldiğini, bunun Mekke'de oturanlarca bilmüşâhede malûm bulunduğunu söylemiştir. Mekke'nin Medine'den daha faziletli olduğu başka delillerle sabittir. 3393- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ebû Küreyb hep birden Ebû Muâviye'den rivâyet ettiler. Ebû Küreyb (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize A'meş, İbrâhîm-i Teymî'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Babası (Yezîd) Şöyle dedi: «Bize Alıyyü'bnü Ebî Tâlib hutbe okudu da şunları söyledi: — Kim bizde Allah'ın kitabıyla şu sahîfeden başka bir şey bulunduğunu, onu okuduğumuzu söylerse muhakkak yalan söylemiştir. —Sahîfe kılıcının kılıfında asılı bulunuyordu.— Bu sahîfede develerin yaşları ile yaralamalara âit şeyler vardır. Yine bu sahîfede Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Medine, Ayr ile Sevr arası (olmak üzere) haremdir. Binâenaleyh orada kim bir günah İşler veya günah işleyeni barındırırsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir. Kıyâmet onun farz veya nafile hiç bir ibâdetini kabul etmez. Müslümanlanın zimmeti birdir. Bu zimmet uğrunda onlarm en aşağı olanı sa'yü gayret gösterir. Bir kimse babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eder yahut (âzâd edilen bir köle) sahiplerinden başkasına inhisâb eylerse ona da Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti vardır. Kıyâmet gününde Allah onun farz veya nafile hiç bir ibâdetini kabul etmez, buyurdu.» hadîsi vardır. Ebû Bekr He Züheyr hadîsleri: «Bu zimmet uğrunda onların en aşağı olanı sa'yü gayret gösterir» cümlesinde sona erer. Bundan sonrasını zikretmem işlerdir. Onların hadîslerinde: «Kılıcının kınında asılı» ifâdesi de yoktur. 3394- Bana Aliyyu'bnü Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Aliyyu'bnü Müshir haber verdi. H. Bana Ebû Saîd-i Eşecc dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti. Bunlar hep birden A'meş'den bu isnâdla Ebû Küreyb'in Ebû Muâviye'den sonuna kadar rivâyet ettiği hadîs gibi rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîsde şu ziyâde de vardır: «Her kim bir müslümanın verdiği emânı bozarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâ'netİ onun üzerinedir. Kıyâmet gününde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul olunmaz.» İbn Müshir ile Vekî'in rivâyetlerinde: «Bİr kimse babasendan başkasının oğlu olduğunu iddia ederse» ifâdesi yoktur. Vekî'în rivâyetinde kıyâmet günü dahi zikredilmemiştir. 3395- Bana Abdullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Muhammed b. Ebî Bekr El-Mukaddemî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, A'meş'den btı isnadla İbn Müshir ve Vekî'in hadîsi gibi rivâyette bulundu. Yalnız: «Herhangi âzadlı bir köle sahiplerinden başkasını kendine velî yaparsa» İfadesiyle, ona lanet müstesna. Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Hadîsin muhtelif rivâyetleri vardır. Bunların mecmuundan anlaşılıyor ki, Hazret-i Alî'ye: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) umum müslümanlara bildirmeği bir şeyi sana vasiyyet etti mi?» diye soranlar olmuş. Alî (radıyallahü anh): — Hayır! Müslümanlardan ayrı olarak hassaten bana hiç bir şey bildirmedi. Yalnız ondan işittiğim bâzı şeyler vardır ki, onlar da kılıcımın kılıfındaki sahîfededir; cevâbını vermiş. Göstermesi ısrar edilince sahîfeyi çıkarmış. Bir rivâyete göre Hazret-i Âlî'ye bir adam gelerek: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne gibi sırlar bildirdi?» diye sormuş. Alî (radıyallahü anh) buna kızmış; ve: — Bana başkalarsın dan gizlediği hiç bir sır söylemezdi; yalnız bana dört şey söyledi ki, onlar da kılıcımın kılıfındaki sahîfededir; diyerek sahîfeyi çıkarmış. Sahîfede neler bulunduğu dahi muhtelif şekillerde rivâyet olunmuştur- İmâm Ahmed'in rivâyetinde bu sahîfede şu sözler varmış: «Mü'minlerim kanları birbirlerine müsavidir. Zimmetleri için en aşağı mertebede olanları bile kefildir. Onlar başkalarına karşı bir el gibidirler. Dikkat edin! Bir kâfire bedel hiç bir mü'min Öldürülmez. Ahdu emân sahibi dahi (kendisine verilen) emân devresinde katledilemez.» Mezkûr sahîfede Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu sözleri de varmış: «İbrâhîm (Mekke'yi) harem kılmıştır. Ben de Medînenin iki taşlığı arasını harem kılıyorum. Onun her yeri yasaktır. Otu koparılmaz, avı ürkütülmez, kayıbı yerden alınmaz, ondan ağaç kesilmez. Ancak bir kimse devesini otlatabilir. Orada harb için silâh taşınmaz...» Hadîsin geri kalan kısmı kitabımızdaki gibidir. Bir rivâyette sa-hifede şu cümleler de bulunmaktadır: «Allah'dan başkasının adı ile hayvan kesene Allah lânet etsin! Yolun alâmetini çalana Allah lanet etsin! Babasına fâneî okuyana Allah lanet etsin! Günah işleyeni barındırana Allah lanet etsin!» Aynî bu muhtelif rivâyetlerin hepsinin o sahîfede yazılı bulunduğunu, yalnız râvîlerden her biri bir kısmını rivâyet etmiş olduğunu söylemiştir. Ayr ile Sevr, Medine civarında bulunan iki dağdır. Ayr , Medine'nin cenubunda ve takriben iki saatlik mesafededir. Buna Âir de denilir; ulu bir dağdır. Sevr ise Uhud'un şimalinde kızıl renkte küçük bir dağdır. Şimal ve Cenûb taraflarından haremi Medine'nin sınırları bunlardır. Kâdî Iyâz’ın beyânına göre Buhârî'nin ekseri râvîleri Ayr 1 zikretmiş; Sevr'e gelince: Bazıları ona kinaye lâfzîle işaret etmiş; bir takımları da yerini açık bırakmışlardır. Mus'ab-ı Zübeyrî ile Ebû Ubeyd, Medine’de Ayr ve Sevr nâmında iki dağ bulunduğunu kabul etmeyerek müttefekun aleyh bir hadîse muhalefet gafletinde bulunmuşlardır. Bunlardan Mus'ab, Ayr’ın Mekke'de olduğunu söylemiş; Ebû Ubeyd ise: «Ayr'dan Sevr'e kadar, rivâyeti Iraklılar'a âiddir. Medîn eliler kendi beldelerinde Sevr de-niden bir dağ bilmezler; Sevr, Mekke'dedir.» iddiasında bulunmuştur. Bu sebeple haklarında şiddetli sözler söylenmiştir. Garîbtir ki, büyük müelliflerden İbn Esîr (-606) ile Yakutu Hamevî (- 626) de bu hususta tedkîkaata lüzum görmeden onlara tâbi' olmuşlardır. Halbuki bu dağların Medîne'de bulunduğu sabit bir hakikattir. Mekke'de Sevr isminde bir dağın bulunması Medîne'de de aynı ismi taşıyan bir dağ bulunmasına mâni' değildir. Kâdî Iyâz: «Medine'de Ayr nâmında bir dağ bulunduğunu inkârın mânâsı yoktur; çünkü bu dağ ma'rûftur.» diyor. Bu bâbta Muhibb-i Taberî (- 694) dahi şunları söylemiştir: «Bana mu'temed bir âlim olan Ebû Muhammei Abdüsselâmı Basrî haber verdi ki Uhud'un hizasında ve solundan pir az arkaya kalan küçük bir dağ varmış; buna Sevr derlermiş Ebû Muhammed bunu o yerleri ve dağlarını bilen birçok Arap kabilelerine tekrar tekrar sormuş. Hepsi bu dağın Sevr adını taşıdığını söylemişler. Ebû Muhammed: — Bu suretle anladık ki, hadîsde zikri geçen Sevr doğrudur. Bâzı büyük âlimlerin onu bilmemesi, meşhur olmadığı, onlar da araştırma yapmadıkları içindir; dedi.» Bu husûsda daha başka sözler de söylenmiştir. «Müslümanların zimmetinden murâd: Gayr-i müslimlere verdikleri emân ve emniyettir. Bir müslüman bir kâfiri koruyacağına dair söz verdi mi artık başkalarının da ona dokunması har olur. Çünkü müslümanlar-da zimmet birdir. Ona büyük-küçük, erkeli-kadın herkesin riâyet etmesi gerekir. Emân vermenin bâzı şartları vardır; bunlar fıkıh kitaplarında görülebilir. 3396- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyn b. Aliy El-Cu'fî, Zâide'den, o da Süleyman'dan, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. «Medine Haremdir; binâenaleyh orada kim bir günah işler veya günâh işleyeni barındırırca, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir. Kıyâmet gönünde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar. 3397- Bize Ebû Bekr b. Nadr b. Ebi'n-Nadr rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Efeu'n-Nadr rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ubeydullah el Eşce'i, Süfyân'dan, o da A'meş'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Ama «kıyâmet günü» demedi. Şunu da ziyâde eyledi: «Müslümanların zimmeti birdir. Bu zimmet uğrunda onların en aşağı olanı (bile) sa'yü gayret gösterir. Her kim bir müslümanm verdiği emâm bozarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir. Kıyâmet gününde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» 3398- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Saîd b. el-Müseyyeb'den, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Ebû Hüreyre: «Ben Medine'de geyiklerin otladığını görsem onları ürkütmem. (Çünkü) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — Onun İki taşlığının arası haramdır, buyurdular; dermiş.» 3399- Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. İshâk (Dedi ki): Size Abdürrezzâk haber verdi. (Dendi ki): Bize Ma'mer, Zührî'den; o da Saîd b. el-Müseyyeb'den, o da Ebü Hüreyve'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'nin iki taşlığı arasını harem kıldı.» (Yine Ebû Hüreyre): «Ben Medine'nin İki taşlığı arasında geyikleri bulsam öldürmem.» demiş; ve Medine'nin on iki mil etrafını korunan yer ta'yin etmiş. 3400- Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, ona da Süheyl b. Ebî Sâlih'den naklen okunan hadîsler meyanında Süheyl'in, babasından, onun da Ebû Hüreyre'den rivâyet ettiği şu hadîsi tahdîs eyledi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: «Halk ilk mahsûlü gördüler mi onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirirler; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu alınca: — Ya Rabbî! Bize mahsûlümüzde bereket, Medînemizde bereket, sâi’mızda bereket, müddümüsde bereket ihsan eyle! Allahım! Şüphesiz \û fb-E'dbîm senin kulun, Halîlin ve peygamberindir; ben de senin kullun ve peygamberinim. O sana Mekke İçin duada bulunmuş; ben de onun Mekke için yaptığı duanın bir mislini, bir misli daha beraberinde olmak üzere sesna Medine için yapiyorum.» buyurur; sonra en küçük çocuğunu çağımda bu mahsulü ona verirdi.» 3401- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki) ; Bize Abdül-âzîz b. Muhammed el-Medenî. Süheyl b. Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ilk mahsul getirilir de: «Allahım! Bize Medine'mizde, meyvelerimizde;, müddümüzde ve sâımızda bereket üstüne bereket ihsan eyle!» der; sonra o mahsulü orada bulunan çocukların en küçüğüne verirmiş. Hazret-i Ebû Hüreyre hadîsinin ikinci rivâyetini Buhârî ile Nesâî «Haec» bahsinde; Tirmizî «Menâkıb»da tahric etmişlerdir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) «Medîne'de geyiklerin otladığım görsem ürkütmezdim» sözüyle Medîne'de av avlanamıyacağından kinaye yapmıştır. Çünkü kendisi Medine'nin haremi bulunduğuna kaaildir. Medîneliler'in ilk mahsûlü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirmeleri duâsını almak ve mahsûlün kemâle geldiğini bildirmek içindir. |