Geri

   

 

 

 

İleri

 

82- Mekke İle Mekke'nin Avı, Yaş Otu, Ağacı ve Devam Üzere İlan İçin Alan Müstesna Olmak Üzere Bulunan Eşyasının Haram Kılınması Bâbı

3368- Bize İshâk b. İbrahim El Hanzalî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da Mücâhid'den, o da Tâvûs'dan, o da İbn Abbâs'tan naklen haber verdi. İbn Abbâs şöyle dedi: Resûlüllah Mekke'nin felih edildiği gün:

«Artık hicret yoktur. Lâkin cihâd ve niyet vardır. Gazaya çağrıldığınız zaman hemen gidin.» buyurdu. Yine fetih yani Mekke'nin fethi günü:

«Şüphesiz ki bu beldeyi Allah göklerle yeri yarartığı gün haram kılmıştır. Binâenaleyh o, Allah'ın haram kılmasıyla kıyâmete kadar haramdır. Benden Önce bu beldede hîç bir kimseye harp helâl olmamıştır. Buna da ancak gündüzün bir saattında kıtal helâl olmuştur. O, Allah'ın haram kılmasiyla kıyâmet gününe kadar haramdır. Dikeni kesilmez; avı ürkütülmez, İlân edenden başkası, onda bulduğu eşyayı alamaz. Yaş otu da kesilemez.» buyurdular. Bunun üzerine Abbâs:

— Ya Resûlallah! Yalnız izhir müstesna. Çünkü o Mekke'nin demircilerîyle evlerine lâzımdır, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

(Evet) Yalnız izhir müstesna! buyurdular.

3369- Bana Muhammed b. Râfî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Aden rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mufaddal, Mansûr'dan bu isnâdda bu hadîsin mislini rivâyet etti ama «Göklerle yeri yarattığı gün ifâdesini söylemedi. Hem kıtal yerine katıl dedi ve: «Bu beldede bulunan şeyi ilân edenden başkası alamaz» şeklinde rivâyette bulundu.

Bu hadîsi Müslim «Cihâd» bahsinde, Buhârî , «Hacc, Cizye ve Cihâd» bahislerinde, Ebû Dâvûd «Hacc ve Cihâd» bahislerinde; Tirmizî «Siyer» bahsinde, Nesâî «Siyer, Bey'at ve Hacc» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

«Artık hicret yoktur» cümlesinden murâd Mekke'nin fethinden sonra Mekke'den hicret yoktur demektir. Çünkü Mekke İslâm diyarı olmuştur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözü bir mucize tazammun etmektedir. Nitekim asırlar boyunca Mekke-i Mükerreme bir Dâr-ı İslâm olarak kalmış; bu suretle mûcize-i Resul (sallallahü aleyhi ve sellem) zahir olmuştur.

Ulemâ Dâr-ı Harb denilen küfür diyarından Dâr-ı İslâm'a kıyâmete kadar hicretin devam edeceğine, kaail olmuşlardır.

«Lâkin cihâd ve niyet vardır» cümlesinden murâd: «Sizin için hicretten hâsıl olacak sevabın yolu cihâd ve her şeyde hayır niyettir.» demektir.

Tıyfai'ye göre mezkûr cümlenin mânâsı: «Hicret ya kâfirlerden kaçmak yahut cihâd veya ilim tahsili gibi başka bir sebeple olur. Birinci hicret sona ermiş, diğerleri kalmıştır. Binâenaleyh bunları ganimet bilerek onlardan geri kalmayın; çağrıldığınız zaman hemen gidin.

Halâ: Yaş ot demektir. Bunun tahsis edilmesi kuru otunun koparı-labileceğine işarettir. Şâfiîler'den rivâyet olunan iki kavlin esah olanı da budur. Çünkü kuru ot ölü av mesabesindedir. Hanbelîler'den İbn Kudâme diyor ki: «Lâkin hadisde izhır'in istisna edilmesi kuru ot koparmanın da haram kılındığına işarettir. Ebû Hüreyre rivâyetlerinden birinde (Mekke'nin kuru otu da koparılamaz.) buyurulması bunu gösterir.»

îzhır: Güzel kokulu bir nebattır. Yaylalarda, sıcak ve kuru yerlerde ve keza vadilerde yetişir. Buna «Tıybu'l-Arab» ve «Halfâ-i Mekke» dahi derler.

Kayn: Demirci demektir. Taber î:«Kayn Araplarca sanatım bizzat işleyen sanatçı mânâsına gelir.

Hazret-i Abbâs b. Abdül muttalib'in: «Ya Resûlallah! Yalnız izhır müstesna» sözü bir istisnâ-i telkinidir. Çünkü Hazret-i Abbâs (radıyallahü anh) bu sözle kendisi istisna yapmak istememiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e istisna yapmasını telkin etmiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in buradaki istisnasının vahiy suretiyle mi, yoksa kendi içtihadı ile mi yapıldığı ihtilaflıdır. Bâzılarına göre vahiy suretiyledir. Yani Allahü teâlâ hazretleri daha önceden bir istisna talebinde bulunan olursa isteğini yerine getir diye vahiyde bulunmuştur. Bir takımları bu meselede hüküm mutlak surette Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize havale buyrulmuştur, demişlerdir. İbn Battal'in rivâyetine göre El-Mühelleb buradaki istisnanın zarurete mebnî olduğunu ve zarurette ölü hayvan eti yemek kabilinden helâl kılındığını söylemiştir. Zira Hazret-i Abbâs İzhırden Mekke'lilerin müstağni kalamıyacaklarını söylemekle bu zarureti beyân etmiştir. Ancak El-Mühelleb'in bu müteâlâsı kabule şâyân görülmemiştir. Çünkü zarurete binâen mubah kılman şeyde mutlaka zaruret bulunmak îcab eder. Eğer izhır kullanmak lâşe yemek kabilinden olsaydı zarureti olmayanların onu kullanamaması îcâb ederdi. Halbuki onu kullanmak zaruret kaydı olmaksızın mutlak surette mubahtır.

Bu bâbda icmâ' vardır.

İzhirin evlere lâzım olması, evlerin çatılarını örtmek ve yakmak içindir. Mekkeliler bu otu kabirlerinde de kullanırlardı.

Lükata yerde bulunan sahipsiz maldır. Esâs itibariyle kendi malı olmayan bir şeyi hiç bir kimsenin alması caiz değilse de ilân ederek sahibini aramak için alınmasına müsâade edilmiştir. Fıkıh kitaplarında lükata'nın ahkâmı ayrı bahisler hâlinde beyân edilmiştir.

3370- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Leys, Saîd b. Ebî Saîd'den; o da Ebû Şureyk-i Adevî'den naklen rivâyet etti ki, Ebû Şureyh Amr b. Saîd'e: —Mekke'ye ordu gönderirken—

«Bana, müsaade buyur yâ Emîr! Sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Mekke'nin fethinin ertesi günü söylediği bir sözü anlatayım. Bunu benim kulaklarım işitmiş; kalbını bellemiş ve konuşurken gözlerim görmüştür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'a hamd-û senada bulunduktan sonra:

— Şüphesiz Ici, Mekke'yi insanlar değil, Allah haram kılmıştır. Binâenaleyh Allah'a ve Âhiret gününe iman eden hiç bir kimsenin orada kan dökmesi ve oradan bir ağaç kesmesi helâl değildir. Şayet bir kimse orada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in harbi ile istidlal ederek kendisi için harbe ruhsat görürse ona: Allah, Resûlüne (bu bâbta) izin vermiş, fa-icat size izin vermemiştir deyin! Bana da ancak gündüzün bir saatında Mekke'de kıtale izin verdi. Mekke'nin bugünkü hürmeti dünkü hürmeti gibi olmuştur. Burada bulunan, bulunmayana tebüğ etsin.» buyurdular.

Ebû Şureyh'e (bunu söyleyince) Amr sana ne dedi? diye soranlar oldu. Ebû Şureyh:

— Ben bunu senden daha iyi bilirim yâ Ebâ Şureyhî Muhakkak ki, Harem-i Şerif bir âsîyi, bir idam kaçağını ve bir bozguncuyu barındırmaz cevâbını verdi, dedi.

Bu hadîsi Buhârî «Hacc ve Megâzî» bahislerinde; Tirmizî «Hacc ve Diyât» bahislerinde, Nesâî «Hacc ve İlim» bahislerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Buûs:" «Ba's»'in cem'idir. Ba's göndermek mânâsına masdar olarak kullanıldığı gibi gönderilen şey mânâsına da gelir. Burada ondan murâd bir yere gönderilen ordudur. Amr b. Saîd bu orduyu Mekke'ye hicretin altmışıncı yılında Abdullah b. Zübeyr üzerine gönderiyordu. Bunun sebebi evvelce de işaret ettiğimiz veçhile Abdullah b. Zübeyr'in Yezîd'e bey'at etmemesiydi. Hazret-i Muâviye vefat edince oğlu Yezîd Abdullah b. Zübeyr’den bey'at istemiş, o bunu kabul etmeyerek Mekke'ye gitmişti. Yezîd buna kızdı ve Mekke valisi Yahya b. Hakim'e mektup yazarak Abdullah b. Zübeyr'den bey'at alınmasını emretti. Hazret-i Abdullah çâr-nâçâr bey'at ettiyse de Yezîd mektupla bildirilen bu bey'ati kabul etmedi. Hazret-i Abdullah’ın bağlı olarak getirilmesini istedi. Yahya tekrar Abdullah b. Zübeyr'e müracaat ettiği vakit Hazret-i Abdullah Beyt-i Şerife sığındığını bildirdi. Yezîd bunu da kabul etmedi ve o gün Medine valisi bulunan Amr b. Saîde mektup yazarak Abdullah b. Zübeyr üzerine ordu göndermesini emretti, o da gönderdi. İşte hadîs-i şerifte beyân edilen muhavere bu sırada geçmiştir. Amr b. Saîd şahabı değildir.

İbn Battâî Ehl-i Sünnet ulemâsına göre Hazret-i Abdullah b. Zübeyr'in hilâfete Yezîd'den de Abdülmelik'ten de evlâ olduğunu söyler. Çünkü Hazret-i Abdullah sahâbî'dir. Kendisine Ötekilerden önce bey'at edilmiştir. İmâm Mâlik dahi: «İbn Zübeyr Abdülmelik'ten evlâdır» demiştir. Ebû Şureyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiği hadîsi: «Onu kulaklarım işitmiş; kalbını bellemiş ve konuşurken gözlerim görmüştür» diyerek her vecihle bellediğini mübalâğa suretiyle anlatmak istemiştir.

Ruhsat: Hürmet delili mevcûd olmakla beraber kulların özürüne mebnî ikinci defa meşru' olan şeydir.

Harbe: Esâs itibariyle hırsızlık demektir. Ekseriyetle deve hırsızlığında kullanılır. Bâzılarına göre harbe dinde fesat çıkarmaktır. Bu kelimeye daha başka mânâlar verenler de vardır.

Görülüyor ki, Ebû Şureyh Amr b. Saîd'in Mekke'ye ordu göndermesini doğru bulmamış, bütün varlığı ile onu bundan vazgeçirmeye çalışmıştır. Ebû Şureyh bu bâbda rivâyet ettiği hadîsin umûmiyle istidlal etmiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de harbi haram kıldıktan sonra orada harb edilemiyeceğine ve İbn Zübeyr'in katli caiz olmadığına kaail olmuştur.

Tıybî diyor ki: «Amr bunu işitince (Bunu ben senden daha iyi bilirim) diyerek Ebû Şureyh'in sözünü reddetmiş ve (Sen bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işitmiş ve bellemişsin ama mukaateden ne demek istediğini anlamamışsın. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu sözü bir yerin kahran feth edilmesi sebebiyledir. Yoksa Harem hâricinde öldürülmeyi hak eden bir kimse sebebiyle söylememiştir. Benim sadedinde bulunduğum hâdise bu ikinci kabildendir. Şu halde bana nasıl inkârda bulunuyorsun?) demek istemişti.»

Zahirîler'den İbn Hazm bu bâbda Amr b. Said'e şiddetle hücum etmiş ve şunları söylemiştir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sahâbîsinden daha âlim görünmek isteyen fâsık, dalkavuk, şeytan, alçak bir herifin kıymeti olamaz. Allah ve Resûlüne âsî olan ancak bu fâsık ile onu iktidara getirenlerdir. Dünya ve Âhiret kepazeliğini üzerine alan da ancak kendisi ve onu tasvîb edenlerdir.»

«Kendisi için harbe ruhsat» görmekten murâd ; «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıl harb etti ise ben de harb ederim» demektir.

3371- Bana Züheyr b. Harb ile Ubeydullah b. Saîd hep birden Velîd'den rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Evzâî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Yahya b. Ebî Kesîr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ebû Seleme yani İbn Abdirrahmân rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ebû Hüreyre rivâyet etti.

(Dedi ki):

«Allah (Arze ve Celle), Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi feth edince cemaatin içinde ayağa kalkarak Allah'a hamd-ü senada bulundu. Sonra şunları söyledi:

— Hiç şüphe yoktur ki, Allah Mekke' (ye girmek)’den fil ordusunu men etmiş, fakat Resûlü ile mü'minleri buna muzaffer kılmıştır. Mekke benden önce hiç bir kimseye katiyyen hela! olmuş değildir. Bana da gündüzün bir saatinde helâl olmuştur. Benden sonra hiç bir kimseye helâl olacak değildir. Binâenaleyh Mekke'nin avı ürkütülmez, dikeni kesilmez, kaybolan eşyası helâl olmaz meğer ki, bulan ilân maksadıyla almış ola. Bir kimsenin bir yakını öldürülürse o kimse iki mülâhaza arasında muhayyerdir. Ya kendisine fidye verilecek yahut katil Öldürülecektir.

Bunun üzerine Abbâs:

— Yalnız izhır müstesna ya Resûlallah! Çünkü biz onu kabirlerimizle evlerimizde kullanıyoruz, dedi.

Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— Yalnız îzhır müstesna! buyurdu.

Derken Yemenli bir zât olan Ebû Şalı ayağa kalkarak:

(Bunu) bana yazın ya Resûlallah! dedi. Resûlüllah de:

— Ebû Şâh'a yazın! buyurdular.»

Velîd

Dedi ki: «Evzâî'ye, (Bana yazın ya Resûlallah!) sözünün mânâsı nedir? diye sordum:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den dinlediği bu hutbeyi (yazın demek istemiştir) cevâbını verdi.»

3372- Bana İshâk b. Mansûr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Mûsâ, Şeybân'dan, o da Yahya'dan naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana Ebü Seleme haber verdi. Kendisi Ebû Hüreyre'yî şöyle derken dinlemiş:

«Mekke'nin fethi yılında Huzâa kabilesi, kendilerinden öldürdükleri bir adama mukabil Benî Leys'den bir adam Öldürdüler. Bu hâdise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e haber verildi. O da devesine binerek hutbe okudu. Ve şunları söyledi:

— Hiç şüphe yoktur ki, Allah (azze ve celle) Mekke’ (ye girmekten) fil ordusunu men etmiş, fakat Resûlü İle mü'minleri buna muzaffer kılmıştır. Dikkat edin ki, Mekke benden Önce hiç bir kimseye helâl olmamış; benden sonra da hiç bir kimseye helâl olmıyacaktır. İyi dinleyin! Mekke bana gündüzün bir saatinde helâl olmuştur. Dikkat edin o da benim şu saatimdir (Mekke) haramdır. Onun dikeni koparılmaz; ağacı kesilmez, kaybolan eşyası kaldırılmaz meğer ki, bulan ilân maksadıyla almış ola. Bir kimsenin yakını öldürülürse o kimse iki mülâhaza arasında muhayyerdir. Ya kendisine bir şey yani diyet verilecek yahu! öldürülenin yakınlarına kısas imkânı bahşedilecektir.

Az sonra Yemenlilerden Ebû Şah denilen bir adam geldi ve:

— Bana yaz ya Resûlallah! dedi. O da:

— EbO Şâh'a yazın! buyurdu. Bunun üzerine Kureyş'ten bir zât:

— Yalnız izhir müstesna! Çünkü biz onu evlerimizle kahirlerimize koyuyoruz; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

— Yalnız izhîr müstesna! buyurdular.»

Bu hadîsi Buhârî «Lûkata» bahsinde, Ebû Dâvûd «Hacc», «İlim» ve «Diyât» bahislerinde; Tirmizî «Diyât» ve «İlim» de; Nesâî «İlim» bahsinde, İbn Mâce «Diyât»da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Birinci hadisin zahirine bakılırsa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbesini fethin akîbinde okumuştur. Fakat hakikatte fethin akîbinde değil Huzâe kabilesinden biri Benî Leys'den birini öldürdükten sonra okumuştur. Nitekim ikinci rivâyetten de bu mânâ anlaşılmaktadır.

Fil ordusundan murâd Kur'ân-ı Kerîm'in Fîl sûresinde beyân buyrulan Ebrehe ordusudur. Ebrehe aslen Habeşli olup Yemeni istilâ etmiş ve Habeşliler'le Yemenliler'den mürekkep bir ordu ile Kabe'yi yıkmağa gelmişti. Ordusunda filler vardı. Fakat Kâbe'yi yıkmağa muvaffak olamadan perişan olup gitmişti. Bu orduya Araplar arasında «Ashâb-ı fil» denildiği gibi o seneye de «fil senesi» nâmı verilmiş ve bir tarih mebde'i kabul edilmişti. En sahih rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu vak'adan elli gün sonra dünya'ya gelmiştir.

Anlaşılıyor ki Huzâa ile Benî Leys kabileleri arasında câhiliyyet devrinden kalma kan dâvası varmış. Huzâa'nın öldürdüğü adamın ismi bazı rivâyetlerde belli değilse de Benî Leys'in câhiliyyet devrinde Huzâa'dan öldürdükleri adamın ismi Ahmar'dır. İbn İshâk’ın rivâyetine göre Huzâa kabilesinden Hıraş b. Ümeyye câhiliyyet devrinde kendi kabilesinden öldürülen Ahmar isminde bir adamın yerine müşriklerden İbn Esra' El-Huzelî nâmında birini öldürmüş. Bunun üzerine Peygamber

«Ey Huzâa cemaatı! Adam öldürmekten el çekin. Şu andan itibaren kîm adam öldürürse ölenin yakınları iki mülâhaza arasında muhayyerdir. iSh...» buyurmuştur.

Mekke benden sonra da hiç bir kimseye helâl olmayacaktır» cümlesinden murâd: Mekke'de harbin helâl olmamasıdır.

Tahâvî diyor ki: «Mekke'ye ihrâmsız girmek ve kıtalin helâl olması Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsûstur. Ondan sonra Mekke'ye ihrâmsız olarak hiç bir kimsenin girmesi caiz değildir. İbn Abbâs (radıyallahü anh) ile Kâsım, Hasan-ı Basrî , Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve İmâm Muhammed'in kavilleri budur. İmâm Mâlik'le Şafiî'den hacda ömreye niyet etmeyenler hakkında iki kavil rivâyet olunmuştur. Bir kavle göre ihrâmsız girmek caizdir. İkinci kavle göre yalnız oduncularla emsali esnaf hakkında caiz, başkalarına caiz değildir.

Lükâta'nın sahibi tarafından gaflet neticesi düşürülen mal olduğuna az yukarda işaret etmiştik. Lukatanın ilânından murâd çarşı ve pazarlarda bulunan şeyi bir sene halka bildirmektir. Abdurrahman b. Mehdi'nin beyânına göre başka yerlerde bulunan mal bir sene ilân edilir. Sahibi çıkmadığı takdirde bulanın olur. Fakat Mekke'de bulunan malın hükmü böyle değildir. Orada bulunan mal sahibi çıkmasa da ebediyyen bulanın mülküne geçmez. Bu hüküm Mekke'ye mahsustur.

Mâzirî (453-536) diyor ki: «Bu cümlenin mânâsı ilân hususunda mübalağadır. Çünkü bir hacı yıllarca sonra tekrar Mekke'ye gelir. Bu sebeple ilân müddetini uzatmaya zaruret vardır. Başka yerler böyle değildir.»

Bâzılarına göre bu hadîs Mekke'de düşürülen bir mal için ilâna ihtiyâç yoktur. Zîrâ hacılar Şark ve Garb'a dağılıp giderler, bu suretle kaybolan malın sahibi çıkmaz, diyenlerin vehmini kesmek için vârid olmuştur.

Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) başka yerlerde olduğu gibi, burada da ilân hükmünün sâhib olduğunu anlatmıştır. Bir takımları hadîsin bu cümlesini:

«Ancak ilân eden birini duyarsa o başka şeklinde te'vü etmişlerdir. Bu takdirde düşürülen bir malı ilân ederek sahibine vermek için yerden almak caiz görülmüş olur. Mezkûr kavil İshâk b. Râhuye ile Nadr b. Şumey1'den rivâyet olunmuştur.

Ebû Şâh Yemen'den gelen zâtın künyesidir. İsmi malûm değildir.

Hadisin ikinci rivâyetinde «Kureyş'len bir zât» diye işaret edilen kimse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in amcası Abbâs b. Abdül muttalib (radıyallahü anh)'dir.