46- Arafe Günü Arafat'tan Mina'ya Giderken Telbiye ve Tekbir Getirilmesi Bâbı 3155- Bize Ahmed b. Hambel ile Muhammedu'bnu’l-Müsennâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. Nümeyir rivâyet etti. H. Bize Saîd b. Yahya El-Emevî de rivâyet etti, (Dedi ki): Buna babam rivâyet etti. Her iki râvî: «Bize Yahya b. Saîd, Abdullah b. Ebî Seleme'den, o da Abdullah b. Ab di İlâh b. Ömer'den, o da babasından naklen rivâyet etti.» demişlerdir. Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh): «Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile sabah Uy in Mina'dan Arafat'a hareket ettik. Kimimiz telbiye getiriyor, kimimiz tekbîr alıyordu.» demiş. 3156- Bana Muhammed b. Hatim ile Hârûn b. Abdillâh ve Yâ-kûb-u Devrâkî rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yezîd b. Hârûn haber verdi. (Dedi ki): Bize Abdülazîz b. Ebî Seleme, Ömer b. Hüseyin'den, o da babasından naklen haber verdi. Şöyle dedi: «Arafe sabahı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdik. Kimimiz tekbir alıyor, kimimiz telbiye getiriyordu. Biz tekbîr alıyorduk.» (Abdullah b. Ebî Seleme Dedi ki): «Ben: — Vallahi siz şaşılacak adamlarsınız! Ona niçin: (Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem)’ı nasıl yaparken gördün?) diye sormadınız? dedim.» 3157- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, Muhammed b. Ebî Bekr-i Sekafî'den dinlediğim şu hadisi okudum: Muhammed, Enfes b. Mâlik ile beraber Mina'dan Arafat'a giderken ona: — Bu günde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile (beraber bulunduğunuz zamanlar) ne yapardınız? diye sormuş. Enes (radıyallahü anh) — Telbiye getirenlerimiz telbiye getirir, kendisine bir şey denilmez; tekbîr alanlarımız da tekbîr getirir, ona da bir şey denilmezdi! cevabını vermiş. 3158- Bana Süreye b. Yûnus rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Abdullah b. Recâ', Mûsâ b. Ukbe'den rivâyet etti. (Dedi ki):Bana Muhammed b. Ebî Bekr rivâyet etti. (Dedi ki): «Arafe sabahı Enes b. Mâlik'e; — Bugün telbiye hakkında ne dersin? diye sordum; Enes (radıyallahü anh) — Ben, bu yolu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabı ile birlikte yürümüşümdür. Kimimiz tekbîr alır, kimimiz telbiye getirirdi ama kimse kimseyi ayıplamazdı; cevâbını verdi. Enes hadîsini Buhârî «Kitâbü'l-îdeyn» ile «Kitâbü'l-Hacoda; Nesâî ile İbn Mâce «Kitâbü'l-Hacoda muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Bu rivâyetlerde zikredilen tekbîrden murâd: Telbiye ile beraber getirilen tekbîrdir. Yoksa tekbîr getirenler telbiyeyi terketmiş değillerdir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cemre-i Akabe'de taş atıncaya kadar telbiyeyi kesmediği rivâyet olunmuştur. İmâm A'zam ile İmâm Şâfiî'nin mezhepleri de budur. İmâm Mâlik'den bu bâbda muhtelif kaviller rivâyet olunmuştur. Bir kavline göre güneşin zevalinden sonra telbiye kesilir. Diğer kavline göre vakfeye durulurken, başka bir kavline göre de Arafat mescidine varıldıkta kesilir! Hattâbî diyor ki: «Bu bâbda meşhur olan sünnet: Bayram günü cemre-i Akabe'de ilk taşı atmadan telbiyeyi kesmemektir. Ulemâ bununla amel etmişlerdir. Hazret-i Enes'in bu kavline gelince: Tekbir alanların telbiyeyi terk-etmeksizin ona bir nev'î zikir katmış olmaları ihtimâli vardır.» Mühellil: Tehlîl getiren yani «Lâ ilahe İllallah» diyendir. Burada ondan murâd: İhlâl ve telbiyedir. Bu rivâyetler, Mina'dan Arafât'a giderken telbiye ve tekbîr getirmenin müstehab olduğuna delâlet ederler. Nevevî , telbiyenin, tekbîrden efdal olduğunu söylemiştir. Yine bu rivâyetler, Arafe günü sabah namazından sonra telbiyenin kesileceğini söyleyenler aleyhine delildirler. |