Geri

   

 

 

 

İleri

 

3- Telbiye Sıfatı ve Vakti Bâbı

2868- Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmİ rivâyet etti.

(Dedi ki): Mâlik'e Nâfi'den dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhüma)'dan naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in telbiyesi şundan ibaretti:

«Tekrar tekrar icabet tona ya Rabbi, tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Senin şerikin yoktur. Tekrar icabet sana... Hiç şüphe yok ki hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir, senin şerikin yoktur.»

Nâfi'

Dedi ki: «Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhüma) bu telbiyeye şunları da ziyâde ederdi:

— Tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Tâatına tekrar tekrar müsaade, hayır senin yed-i kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana ma'ruz, amel de sanadır.»

2869- Bize Muhammed b. Abbâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hatim yani İbn İsmail, Mûsa b. Ukbe'den, o da Salim b. Abdillah b. Ömer ile Abdullah'ın azatlısı Nâfi'den ve Hamratü'bnü Abdillah'dan, onlar da Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhüma)'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zül-Huleyfe mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttuğu vakit telbiye yapar ve:

«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, Tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Hiç şüphe yoktur ki hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir. Senin şerikin yoktur, buyururmuş.

Derler ki: Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhüma): «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in telbiyesi işte budur.» dermiş.

Nâfi’

Dedi ki: «Abdullah (radıyallahü anh) bu telbiye ile birlikte şunu da ziyâde ederdi:

— Tekrar tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, taatına tekrar müsaade. Hayır senin yed-i kudrerindedir. Tekrar İcabet sana, dilek sana ma1-ruz amel de sanadır.»

2870- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya yani İbn Saîd, Ubeydullah'dan rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Nafi', İbn Ömer (radıyallahü anhüma)'dan naklen haber verdi. İbn Ömer:

«Ben, telbiyeyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (mübarek) ağzından kaptım.» demiş ve râvi hadîsi yukarkilerin hadîsi gibi rivâyet etmişdir.

2871- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yunus, İbnu Şihab'dan naklen haber verdi.

(Dedi ki): Gerçekten bana Salim b. Abdillah b. Ömer, babası (radıyallahü anh)'dan naklen haber verdi. Babası Şöyle dedi: Bana, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i başını yapışkan maddeyle taramış olarak telbîye ederken dinledim, şöyle diyordu:

«Tekrar tekrar İcabet sana yâ Rabbİ, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, Senin şerikin yoktur. Tekrar icabet sana, Hiç şüphe yoktur ki, hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir, senin şerikin yoktur.»

Bu kelimelerden fazla bir şey söylemiyordu.

Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhüma) şöyle dermiş:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zü'l-Huleyfe'de iki rak'at namaz kılar, sonra Huteyfe mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttu mu bu kelimelerle telbiye yapardı.»

Yine Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhüma) şunu söylermiş: «ömeru'bnül-Hattâb (radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şu kelimelerden ibaret olan telbiyesini yapar ve:

«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Tâahna tekrar müsaade, hayır senin, yed-i kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana maTuz amel de sanadır, derdi.»

Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvudve Nesâî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Görülüyor ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in telbiyesi bu şekilde imiş:

Ulemâ telbiye lâfzı üzerinde ihtilâf etmişlerdir.

Sibeveyhye göre bu lâfız tesniyedir. Yalnız onunla çokluk ve sayıda tekrar kastedilir.

Zira tesniyenin hakikati ikiye şâmil olmaktır. Yûnus'a göre müfreddir.

Mânâsı hususunda dahi ihtilâf vardır. Bazıları «tekrar tekrar icabet ederim. » mânâsına geldiğini söylemişlerdir.

Bir takımlarına göre «Sana tekrar tekrar itaat ederim.» daha başkalarına göre: «Teveccühüm sanadır.» mânâsına gelir.

«Muhabbetim sanadır.» mânâsına geldiğini söyleyenler de bulunduğu gibi, «Samimiyetim sanadır.», «Yakınlığım sanadır.» mânâlarında kul-lanıldığını iddia edenler de olmuştur. Bunların en meşhuru birinci mânâdır. Çünkü ihrama giren bir kimse Allah'ın dâvetine icabet etmiş demektir.

Kâdî Iyâz'a göre bu icabet Hazret-i îbrâhim (aleyhisselâm) dan kalmıştır.

İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunan bir hadîsde: «İbrahim (aleyhisselâm), Kâbeyi bina edip tamamladıktan sonra kendisine: .

— Hacc İçin insanları davet et, emri verildi, İbrahim (aleyhisselâm):

— Benim sesim onlara ulaşmaz, dedi. Teâlâ hazretleri:

Sen davet et, Sesini duyurmak bana aittir, buyurdu. Bunun üzerine İbrahim (aleyhisselâm):

— Ey insanlar, Beyt-i Arîki haccetmeniz size farz kılınmıştır, diye nida etti. Bu sözü yerle gök arasında bulunanların hepsi İşitti. Görmüyor musunuz ? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar.» denilmiştir.

Bu hadîsi İbn Ebî Hatim rivâyet etmiştir. Hadîsin diğer bir rivâyetinde: «Bu davete insanlar babalarının sulplerinde ve annelerinin rahimlerinde telbiye ile icabet ettiler.

ilk icabet edenler Yemenliler oldu. O günden kıyâmete kadar haccedecek olanlar yalnız İbrâhim (aleyhisselâm)’in o günkü dâvetine icabet edenlerdir.» ifâdesi de vardır.

Hazret-i İbrahim, Cebel-i Ebî Kubeys'in üzerine çıkarak insanları davet etmişdir.

Zahirîler'den İbn Hazm'e göre telbiye Allah'ın emrettiği bir şeriattır. Onun sebep ve illeti ancak kulları imtihandır.

Cümledeki «İnne» edatı «Enne» şeklinde de rivâyet olunmuştur.

«tane» rivâyeti söz başı olmasına nazarandır.

Lebbeyk- diyen hacı bu edatla başka bir cümleye başlamış gibi olur.

Muhammed b. Hasen ile Kisâi bu mânâyı ihtiyar etmişlerdir.

Edat «Enne» okunduğuna göre ta'lil murâd olunur. Ve: «Sana icabet ederim, çünkü hamd ve nimet sana mahsustur.» denilmiş gibi olur.

Cumhûr-u ulemâya göre mezkûr edatı «Inne» okumak daha güzeldir. Lugât ulemâsından Sa'leb: «Çünkü (înne) okuyan bu sözü: Her hâl-ü kârda hamd sana mahsûstur, Enne okuyan ise Sana bu sebepten dolayı icabet ederim, mânâsına almış olur.» diyor.

Nîmet ve mülk kelimeleri meşhur kırâete göre mef'ui olmak üzere mansûb okunurlar.

Kâdi Iyâz bunların mahzûf bir habere müptedâ olmak üzere merfû dahi okunabileceğini söylemiştir. Bu takdirde cümlenin mânâsı:

«Şüphesiz ki hamdnin için karar kılmıştır.» demek olur.

Telbiyenin hikmeti Allahü teâla'nın kullarına olafcı ihramına tembihdir.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Telbiyede hamdle nimet beraber, mülk ayrıca zikredilmiştir. Bunun sebebi nedir?

Cevâp: Çünkü hamd, nimete müteallikdir. Bundan dolayıdır ki: «Bütün nimetleri için Allah'a hamd olsun.» denilir. Beraber zikredilmelerinin sebebi budur. Ve telbiye eden sanki: «Hamd ancak sana mahsûstur, çünkü nimet ancak senden gelir.» demiş gibi olur.

Mülkün mânâsı ise müstakildir. Bu kelime bütün nimetlerin Allah'a âit olduğunu tahkik için zikredilmiştir. Zira mülkün sahibi Allah'dır.

Telbiyenin hükmü hususunda dört kavil vardır.

1) İmâm Şafiî ile Hasan b. Hayy'a göre telbiye sünnettir.

2) Malikiler'e göre telbiye vâcibdir. Terk edilir» hayvan kesmek icab eder.

3) Telbiye ihramın şartlarındandır. Telbiyesiz ihram sahîh olamaz. Sevrî ile Ebû Hanîfe'nin mezhepleri budur. Onlara göre namaz için tekbîr ne ise ihram için telbiye de odur.

Hazret-i Abdullah İbn Ömer'in telbiyesine gelince: İbn Abdilberr , ulemânın bu hususta ihtilâf ettiklerini söylüyor. tmara Mâlik:

«Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in telbiyesinden fazla telbiye yapılmasını kerih görürüm.» demiştir.

Maamafih ziyade hakkında «Beis yoktur.» dediği de rivâyet olunur. Seyrî, Evzai ve Muhammed b. Hasen'e göre telbiyeye istenildiği kadar sözler ziyade edilebilir.

İmâm A’zam ile İmâm Ahmed ve Ebû Sevr dahi ziyâde hususunda bir beis görmemişlerdir.

Tirmizî'nin rivâyetine göre İmâm Şafiî: «Telbiyeye Allahü teâlâ'yı ta'zim ifâde eden sözler ziyade etmekte inşaallah beis yoktur. Ama ben telbiyede Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sözleriyle iktifa olunmasını daha makbul sayarım.» demiştir.

Hanefiiler'den İmâm Ebû Yûsuf ile bir rivâyete göre İmâm Şafiî , Hestâvillah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in telbi-yesine bir şey katmayı tecviz etmemişlerdir.

Tahavî bu kavli tercih etmiştir.

Ashâb-ı kirâm'dan Hazret-i Ömer, oğlu Abdullah, İbn Mes'ud, Esved b. Yezîd (radıyallahü anh) ve başkaları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in telbiyesinden fazla sözlerle telbiye yapmışlardır.

Ezrakî'nin «Tavih-i Mekke» adlı eserinde bazı Peygamberlerin telbiyeleri rivâyet olunmuştur. Ezcümle:

Hazret-i Yûnus (Aleyhisselâtri):

«Tekrar icabet sana ey belâları gideren Allah, tekrar icabet sana.,

Hazret-i Mûsa (aleyhisselâm): «Tekrar icabet sana, Ben, emrine amade kulunum. Tekrar icabet sana.»

Hazret-i İsa (aleyhisselâm): «Ben, senin kulun ve kulunun kızı cariyenin oğluyum. Tekrar icabet sana.» şeklinde telbiye yaparlarmış.

«Sadeykyin mânâsı: «Tâatın için tekrar müsaade.» demektir.

Hâsılı telbiye ihrama girilirken başlar. ihrâmdan murâd: Yukarda da işaret ettiğimiz vecihle hacca niyet etmek, dikişsiz elbise giyerek hacı olmayanlara mubah kılınan birçok şeylerin kendisine haram olduğunu iltizâm eylemektir. Telbiye şeâir-i islâmiyedendir.

Cumhûra göre telfoiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır. Bu hususta birçok hadîsler vârid olmuştur. Ezcümle:

Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mace'nin tahric ettikleri Hallâd b. Sâib'in babasından naklettiği bir hadîste Resûlüllah

«Bana, Cebrail (aleyhisselâm) gelerek, ashabınıa telbiye ve ihlâli yüksek sesle yapmalarını emretmemi tâlim buyurdu.» demiştir.

İbn Mâce'nin rivâyet ettiği Zeyd b. Halid (radıyallahü anh) hadîsinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bana Cibrîl geldi ve:

— Ya Muhammed, Ashabına telbiyeyi yüksek sesle yapmalarını emret. Çünkü telbiye haccın searîndendir, dedi.» buyurmuş.

İmâm Ahmed dahi «Müsned»inde Hazret-i Ebû Hüreyre'den bu mânâda bir hadîs rivâyet etmiştir.

Yine İmâm Ahmed, Hazret-i İbn Abbâs'dan, Saîd b. Mansûr, Câbir (radıyallahu anh)'dan, Beyhakî, Hazret-i Âişe'den, Tirmizî, Ebû Bekr-i Sıddık (radıyallahü anh)'dan, Hâkim, Sehl b. Sa'd (radıyallahü anh)'dan bu mânâda hadîsler rivâyet etmişlerdir.

Sehl (radıyallahü anh) hadîsinde:

«Hiç bir telbiye eden yoktur ki onunla birlikte sağındaki ve solundaki ağaçlar taçlar hatta sağındaki solundaki yerler de tel biye etmesin.» buyurulmuştur.

Hâkim: «Bu hadîs Buhârî ile Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Fakat onu tahric etmemişlerdir.» diyor.

Ashâb-ı kirâm alabildiklerine yüksek sesle telbiyede bulunurlarmış. Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'nın:

«Telbiyeyi yüksek sesle yapın.» dediği rivâyet olunur.

İbn Battal: «Telbiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır.» demiştir. Ebû Hanîfe, Sevrî ve Şafiî'nin kavilleri de budur.

Bu babda İmâm Mâlik'den muhtelif kaviller rivâyet olmuştur. İbn Kâsım'in rivâyetine göre İmâm Mâlik «Yüksek sesle telbiye ancak Mescicl-i haram ile Mina mescidinde yapılır.» demiştir.

Ulemâ, kadının yalnız kendi işiteceği kadar telbiye getireceğine ittifak etmişlerdir. Zira İbn Ebî Şeybe İnin rivâyetine göre Hazret-i İbn Abbâs: «Kadın yüksek sesle telbiye getiremez.» demiştir.

Bazıları Hazret-i Âişe İle Meymûne (radıyallahü anhüma)'nın yüksek sesle telbiye ettiklerini gösteren rivâyetlerle istidlal ederek kadının da yüksek sesle telbiyede bulunabileceğini söylemişlerdir.

Hadîs-i Şerif, ihramdan önce yapışkan bir maddeyle saç taramanın müstehab olduğuna da delildir.

2872- Bana Abbâs b. Abdilaziz El-Anberl rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Nadr b. Muhammed El-Yemâmi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İkrime yani İbn Ammar rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Zümeyl, İbn Abbâs (radıyallahü anhüma)'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Müşrikler «Tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» derlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

«Yazık size, «Yeter yeter.» buyurur, bunun üzerine müşrikler: «Yalnız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen, ona ve onun Mâlik olduğu her şey'e Mâliksin.» derlerdi. Onlar, bunu Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi.

Kâdî Iyâz'ın beyânına göre «Sadd, kadd» kelimeleri «kadın, kadın» şeklinde de rivâyet olunmuştur. Bunun mânâsı: «Bu söz size yeter. Fazla konuşmayın.» demektir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sözü de burada sona erer. Hadîsin geri kalan sözleri râvinin naklidir. Anlaşılıyor ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerin sonunda şirk koşacaklarını bildiği için sözlerini oraya vardırmadan kesmek istemiştir. Yani: «Sadece, tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» sözüyle iktifa etmelerini emir buyurmakla kendilerini tevhide davet buyurmuştur.

Haller değiştikçe telbiyeyi tazelemek müstehabdır. Meselâ sabah ve akşam olurken, yokuş çıkarken, aşağı inerken, oturup kalkarken, va'sı-taya binip inerken, namaz sonlarında ve arkadaşlarla bir yere geldikte fazla telbiyede bulunmalıdır.

Telbiyeyi bir defada en az üç kere söylemek, araya insan sözü katmamak dahi müstehabdır.

Nevevî (631-676) diyor ki: «Telbiyeden sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e salâvat getirmeli ve Allah'dan gerek kendisi gerekse dilediği müslümanlar için istekte bulunmalıdır. Dileğin efdalı ridvânı ve cenneti istemek, cehennemden Allah'a sığınmaktır. Hoşa giden bir şey görüldüğü zaman:

— Lebbeyk, hakîki hayat, âhiret hayâtıdır, demelidir...»