10- Orucun Nihayete Ermesi ve Gündüzün Çıkması Vaktinin Beyanı Bâbı 2612- Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Küreyb ve İbn Nümeyr rivâyet ettiler. Hepsinin lâfızları birdir. Yahya: «Bize Ebû Muâviye haber verdi.» dedi, İbn Nümeyr: «Bize babam rivâyet etti.», Ebû Küreyb ise «Bize Ebû Üsâme rivâyet etti.» dediler. Bu râviler toptan Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âsim b. Ömer'den, o da Ömer (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyette bulundular. Ömer (radıyallahü anh) Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gece geldi de gündüz gitti ve güneş kayboldu mu oruçlu iftar eder.» buyurdular. İbn Nümeyr: «Fakat» kelimesini zikretmedi. Bu hadîsi Buhârî (194-256), Ebû Dâvud (202-275) ve Tirmizî (209-279) «Kitabü’s-Savm» da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. «Oruçlu iftar eder.» cümlesinden murad: İftar vakti giren, demektir. İbn Huzeyme (223-311): «Bu hadîsin Lâfzı haber ise de mânâsı emirdir. Yani oruçlu iftar etsin, demektir.» mütalaasında bulunmuştur. Zira güneşin kavuşmasıyla gece girmiş olur. Gece is? oruca mahal değildir. Yani geceleyin oruç tutulamaz. Görülüyor ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Gece geldi de gündüz gitti ve güneş kayboldu mu...» buyurmuştur. Nevevî'nin beyânına göre ulemâ-i kirâm bu üç cümlenin birbirini tezammun ettiklerini ve biri diğerinin lâzımı olduğunu söylemişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunları bir araya getirmesi, ziyâde-i beyan kabil İndendir. Zira oruçlu olan bir kimse vadi gibi dar ve derin bir yerde bulunabilir. Bu takdirde güneşin battığını göremez, karanlığın çökmesine ve aydınlığın gitmesine îtimad eder. 2613- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyni, Ebû İshâk-ı Şeybânî'den, o da Abdullah b. Ebî Evfâ (radıyallahü anh)'dan naklen haber verdi. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Ramazan ayında bir seferde bulunuyorduk. Güneş Kavuşunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Ya fülân, Hayvanından in de bize karıştırma yap. buyurdu. O — «Ya Resûlallah, henüz üzerinde gündüz var.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar): — «İn de bize karıştırma yap.» buyurdular. Bunun üzerine o zât hayvanından inerek karıştırmayı yaptı ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e getirdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan içti. Sonra eliyle işaret ederek: — «Güneş, şuradan battı, gece de şuradan geldi mİ, oruçlu iftar eder.» buyurdular. 2614- Bize Ebû Bekir b. Ebi Şey be rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Aliyyü'bnü Müshir ile Abbad b. Avvâm, Şey baniden, o da İbn Ebi Evfâ (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet ettiler. İbn Ebî Evfâ Şöyle dedi: Bir seferde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunuyorduk. Güneş kavuşunca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir zata: ; — «İn de bize karıştırma yap.» buyurdu. O zat: — «Ya Resûlüllah, Akşamlasaydın (daha iyi olmaz mıydı?) dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar): — «İn de bize karıştırma yap.» buyurdu. O zât (Yine): — «Üzerimizde henüz gündüz var.» dedi, müteakiben (hayvanından) inerek karıştırmasını yaptı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu içti, sonra eliyle şark tarafına doğru işaret ederek: — «Gecenin şuradan geldiğini gördünüz mu oruçlu iftar eder.» buyurdular. 2615- Bize Ebû Kâmil rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülvâhid rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman-ı Şey bani rivâyet eyledi. (Dedi ki): Ben Abdullah b. Ebî Evfâ (radıyallahü anh)'ı şunu söylerken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte yolculuk ettik, kendisi oruçluydu, güneş kavuşunca: «Yâ fülân, in de bize karıştırma yap.» buyurdu. Râvi hadîsi İbn Müshir ile Abbâd b. Avvâm rivâyetleri gibi nakletmistir. 2616- Bize İbn Ebi Ömer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân haber verdi. H. Bize ishâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr haber verdi. Bu râvilerin ikisi de Şeybâni'den, o da İbn Ebi Evfâ'dan naklen rivâyet etmişlerdir. H. 2617- Bize Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet eyledi. H. Bize İbn'l-Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Cafer rivâyet eyledi. İkisi de dediler ki: Bize Şu'be, Şeybâni'den, o dit İbn Ebî Evfâ (radıyallahü anh)'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen İbn Müshir ile Abbâd ve Abdulvâhid hadîsleri mânâsında rivâyette bulundu. Bu râvilerden hiç birinin hadîsinde «Ramazan ay'ı» ve «Gece şi'm dan geldi mi» ifâdeleri yoktur. Bunlar yalnız Hüseyin'in rivâyetinde vardır. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l Savam»ın bir-iki yerinde, Ebû Dâvud ile Nesâî dahi ayni bahiste tahrîc etmişlerdir. Ulemâ Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ramazanda yaptığı bu seferin Mekke'nin fethi seferi olması ihtimâlinden bahsederler. Zira Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ramazanda yaptığı seferler Bedir gazası ile Mekke'nin fethine münhasırdır. Hazret-i İbn Ebî Evfâ Bedir gazasına iştirak edememiştir. Binâenaleyh Ramazan ayında vukubulan ve İbn Ebi Evfâ (radıyallahü anh)’in da iştirak ettiği bu sefer Mekke'nin fethi gazası olacaktır. Rivâyetlerde ismi bildirilmeyen zat Bilâl (radıyallahü anh) dtr. «Tevdih» sahibi: «Bâzı rivâyetlerde bu zatın Bilâl olduğu tasrih edilmiştir." diyor. Filhakika Ebû Dâvud'un rivâyetinde: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «İn ya Bilât, ... ilâh ... buyurdu.» denilmiştir. İmâm Ahmed'in rivâyetinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) suyunu taşıyın zâtdan su istedi.» denilmiştir. «İcdah»: Karıştırma yap, demektir. Bunu kavrulmuş unu su ile karıştırmak suretiyle yaparlardı. Dâvudî mezkûr kelimesin «süt sağ» mânâsına geldiğini söyle-mişse de, Kâdî İyâz ve diğer hadis ulemâsı bu mânâyı kabul etmemişlerdir. Hazret-i Bilâl henüz akşam olmadığı zannıyla: «Ya Resûlallah, Ak-şamlasan iyi ederdin.» demiştir. İmâm Ahmed'in rivâyetinde: «Biraz geciksen de akşam olsa, iyi ederdin.» denilmiştir. Hazret-i Bilâl yüzde yüz akşam olmadığı kanâatında bulunduğu ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ortalığın aydınlığına iyi bakmamış olmasına ihtimal verdiği için mes'eleyi ona iyice bildirmek maksadıyla: — «Üzerimizde henüz gündüz var.» demişse de, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) havanın aydınlığına değil, güneşin batmasını nazarı itibara almış, sonra güneşi göremeyen bir kimsenin neye dikkat etmesi lâzım geldiğini beyânla karanlığın şark tarafından gelmesine işaret buyurmuştur. Bâzı rivâyetlerde Bilâl (radıyallahü anh)'m, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e üç defa mürâca"atde bulunduğu zikredilmiştir. Burada şöyle bir sual hâtıra gelebilir: « Hazret-i Bilâl’in ilk emirde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in buyurduğunu yapmayıp akşam olmadığını söylemekte tekrar tekrar ısrar etmesi, bir sahâbiye yakışmayan inatlık değil midir?» Bu suâlin cevâbı yukarıda verilmiştir. O da Bilâl (radıyallahü anh)’in yüzde yüz akşam olmadı kanâatinde bulunmasıdır. Güneşin battığını muhakkak surette bilse bir an tevakkuf etmezdi. Onun emr-i Resul karşısında duraklaması ihtiyat ve mes'elenin hükmünü iyice anlamak içindir. Az yukarıda da arzettiğimiz vecihle: «... oruçlu İftar eder.» cümlesinden murâd: «İftar vakti girer.» demektir. Bu cümleden: «Güneş kavuşunca oruçlu olan bir kimse bir şey yiyip İç meşe de cu bozulur.» mânâsını çıkarmamakdır. |