8- Oruca Girişin Fecrin Doğması İle Hasıl Olduğunu, Fecir Doğuncaya Kadar Yemek ve Sairenin Cevazını, Kendisine Oruca, Namaz Vaktine ve Saireye Girmek Gibi Hükümler Taalluk Eden Fecrin Sıfatını Beyan Bâbı 2585- Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. İdrîs, Husayn'dan, o da Şa'bi'den, o da Adiyy b. Hatim (radıyallahü anh)’dan naklen rivâyet etti, Adiyy Şöyle dedi: "Sizin için fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden seçilinceye kadar yiyip için "Sûre-i Bakara âyet 187. âyet-i kerîmesi nâzl olunca Adiyy b. Hâtim peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: «Ya Resûlüllah Ben, yastığımın altına bir beyaz, biri siyah iki ip koydum. (Bununla) geceyi gündüzden seçiyorum.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Senin yastığın pek genişmiş, Bu beyaz iplikle siyah iptik gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığından ibarettir.» buyurdular. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu's-Savm» ile -Kitabu't-Tefsir» de Ebû Dâvûd «Kİtâbu's-Savm'da, Tirmizî «Kitâbu't-Tefsir» de muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir. Tirmizî onun hakkında «Hasen Sahih bir hadistir.» demiştir. İkaal: Arapların deve bağladıkları iptir. Mücâhid'in rivâyetinde bunun yerine «Kıldan iki iplik aldım.» denilmiştir. Hadîsin bir rivâyetinde şöyle buyurulmuştur: «Dedim ki Ya Resûlallah, bu beyaz iplikle siyah iplikden murâd nedir? Bunlar hakikaten ıkı iplik midir? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şayet ipliklere baktınsa sen hakikaten pek kalın kafalıymışsın.» buyurdu. Sonra ilâve etti: «Hayır, bundan murâd, gecenin karanlığı ile gürdüzün aydınlığıdır.» Ebû Dâvûd'un rivâyetinde: «Ben biri beyaz, biri siyah iki ip alarak yastığımın altına koydum da, onlara baktım, fakat ipleri biribirindon seçemedim. Sonra bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlattım da, güldü ve: «Öyle İse senin yastığın pek geniş ve uzunmuş. Bundan murad: Gece İle gündüzden ibarettir, buyurdu» denilmektedir. Ebû Avâne'nin rivâyet ettiği Mutarrif hadîsinde: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü ve: — «Hayır öyle değil, ey kalın kafalı, buyurdular.» denilmiştir. «Senin yastığın pek genişmiş.» ifâdesindeki yastık uykudan kinayedir. Maksat «Senin uykun pek çok ve derinmiş.» demektir. Bazıları yastığın başdan kinaye olduğunu söylerler. Nitekim: «Sen hakîkaten pek kalın kafalıymışsın.» hadîsi de bunu te'yid etmektedir. Bir takımları kalın kafalı tâbirinin ahmaklıktan kinaye olduğunu söylerler. Zira kafanın haddinden fazla büyük ve geniş olması, gabâvet ve ahmaklığa delildir. Nitekim mutedil oluşu da akıl ve âlicenaplık alâmetidir. Kâdî îyâz diyor ki: « Hazret-i Adiyy'in iki ip alarak yastığının altına koyması âyet-i kerimeden bu mânâyı anladığındandır. Ayni şekilde hareket eden diğer ashab dahi âyetten bu mânâyı anlamışlardır. (Çünkü o zamana kadar beyazlıkla siyahlığın nelerden ibaret olduğunu beyân eden fecir kelimesi henüz nâzil olmamıştı.) âyet-i kerimesi nâzıl olunca ipliklerden muradın gece ile gündüz olduğunu anladılar. Hadîsin mânâsı şudur: Eğer sen Allah'ın murâd ettiği iki ipliği —ki gece ile gündüzden ibarettirler.— yastığının altına koydunsa, o halde senin yastığın onları örtmüş ve kaplamış olacağından genişlemesi iktizâ eder. (Sen hakikaten pek kalın kafalıymışsın .) rivâyeti de aynı mânâya gelir...» Görülüyor ki Kâdî îyâz hadîs-i şerif deki: «Senin yastığın pek genismis.» ve «Sen hakikaten pek kalın kafalıymışsın.» rivâyetlerini makaama münâsip bir şekilde te'vil etmiştir. Bu hususta bir çok hadîs ulemâsı da Kâdi Iyâz'la beraberdir. Onlar bu ifâdelerden ahmak ve akılsız mânâsını çıkaranlara itiraz etmişler, bunun zemmölacağım söylemişlerdir. Halbuki ortada zemmi îcab edecek bir söz yoktur. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Bu hadîsin zahirine bakılırsa ak iplikle kara iplikten bahsedilen âyet-i kerime nâzıl olurken Hazret-i Adiyy'in orada bulurduğu anlaşılıyor. Bu, onun daha önceden müslüman olmasını iktizâ eder. Halbuki hakikat Öyle değildir. Çünkü âyet-i kerime hicretin ilk zamanlarında inmiş, Adiyy (radıyallahü anh) ise hicretin 9. veya 10. yılında müslüman olmuştur. İbn İshâk ile diğer Siyer ve Meğazi müellifleri vak'ayı bu şekilde tesbit etmişlerdir.» Ulemâ bu suâle dört vecihle cevap vermişlerdir: 1) Hadîs-i şerifde zikri geçen âyet oruç farz kılındıktan sonra nâzil olmuştur. Aynî bu cevabı ihtimalden pek uzak görmektedir. 2) Hazret-i Adiyy’in sözü te'vil olunur. Onun bu sözden muradı: «Ben, Müslüman olduğum vakit bu âyet bana okununca beyaz ve siyah iplerle tecrübeye giriştim.» demektir. 3) Hadisin manası: «Âyetin indiğini duyunca iki ip aldım.» demektir. 4) Hadisde mahzuf kelimeler vardır. Bunlar şöyle takdîr olunur: «Âyet-i kerîme nâzil olup da bir müddet sonra ben Medine'ye gelerek Islâmiyeti kabul ettiğim ve onun şeriatlarını öğrendiğim vakit iki ip aldım.» Aynî bu dördüncü vechin en güzel olduğunu söylemektedir. İmâm Ahmed b. Hanbel'in rivâyeti de bu tevcihi te'yid eder. Mücâhid tarikiyle gelen bu rivâyette «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna namazla orucu tâlim ederek — Namazı söyle kılacaksın, orucu da şöyle tutacaksın. Güneş kavuştu mu taa ak iplikten kara ipliği seçinceye kadar ye, iç. buyurdu. Ben de iki iplik aldım... ilah...» Duyurulmaktadır. Bazıları âyetteki kara iplikle ak iplik tabirlerinin gece ile gündüz mânâsına geldiklerini bildiren (fecir) Lâfzının bu âyetten hayli zaman sonra nâzil olduğunu ileri sürerek beyânın nasıl olup da ihtiyaç zamanından geri bırakıldığını, hâlbuki beyân gelinceye kadar teklif devam ettiğini müşkil saymışlardır. Ulemâ bunlara şu cevabı vermişlerdir: Âyet-i kerîme'de «fecir» Lâfzı nâzil olmadan da beyân vardır. Yalnız onu herkes değil, bâzı mütehassıslar anlardı. Beyânın herkesin anlıyacağı derecede açık olması şart değildir. Kaldı ki,âeyt-i kerîme'den maksadın ne olduğunu Hazret-i Adiyy'den başka anlamayan bulunmamıştır. Hattâ ulemâdan basıları câhiliyet devrinde ak iplikle kara ipliğin gündüzle gece mânâsında kullanılmakta şüyu' bulduğunu, bunun beyâna ihtiyâcı olmadığını söylemişlerdir. Nevevî (631-676) ipliklere hakikat mânâsını verenlerin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in meclislerinde bulunmayan, anlayışı kıt bazı Bedeviler olduklarını söylemiştir. Ulemâdan uazıları âyet-i kerîme'deki mecazın istiare mi, yoksa teşbîh kabilinden mi olduğu mes'elesi üzerinde de durmuşlardır.: Aynî, bunun istiare kabilinden olduğunu söylemiş ve «Biz, bu Bâbın evvelinde bunu Zemehşerî'den naklettik.» demişdir. 2586- Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîri rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Fudayl b. Süleyman rivâyet etti: (Dedi ki): Bize Ebû Hazım n'vâyet etti. (Dedi ki): Bize Sehl b. Sa'd rivâyet eyledi. (Dedi ki): Şu (size ak İplik kara İplikten seçilinceye kadar yiyin için) âyı-timı zil olunca bazı kimseler bir beyaz bir de siyah iplik alarak bunları birbirinden seçinceye kadar yemeye devam ederdi. Nihayet Allah (azze ve celle) (Fecirden) kavl-i kerîmini indirerek bundan muradı beyân eyledi. 2587- Bana Muhammed b. Sehl Et-Temimi İle Ebû Bekir b. İshâk rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İbn Ebî Meryem rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Gassân haber verdi. (Dedi ki): Bana Ebû Hâzini, Sehl b. Sa'd (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet etti. Sehl şöyle demiş. Şu âyet (yani): (Size ak iplik kara iplikten seçilinceye kadar yiyin, için) kavl-i ilâhisi nâzil olunca bazı kimseler oruç tutmak istedimi her biri ayaklarına bir siyah bir de beyaz iplik bağlarlar da, bu iplikleri birbirinden seçinceye kadar yiyip içmeye devam ederlerdi. Bundan sonra Allah (Fecirin) ayetini indirdi. Bu suretle Allah'ın bu âyetten gece ile gündüzü murâd ettiğini anladılar. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l Savm» ile «Kitâbu't-Tefsir» de Nesâî «Kitabu's-Savm» da muhtelif râvilerden tahric etmiştir. Bundan evvelki hadîsde Hazret-i Adiyy'in biri beyaz diğeri siyah ikî ipi yastığının altına koyduğu bildirilmişti. Bu hadîsde Ashâb-ı Kiram'dan bâzılarının iki ipliği ayaklarına bağladıkları görülüyor. Fakat iki rivâyet arasında münâfaat yoktur. Zira bâzılarının iplikleri yastıklarının altına koyması, diğerlerinin ayaklarına bağlaması mümkündür. Ulemâdan bir takımları iki rivâyetin arasını bulmak için Ashâb’ın sahur zamanına kadar iplikleri yastıklarının altında unuttukları, sahur zamanında onları ayaklarına bağladıkları ihtimâlinden bahsetmişlerse de, bu ihtimâl uzak görülmüştür. Çünkü o zaman kendileri uyanık bulunacakları için ayaklarına iplik bağlamaya hacet yoktur. Ellerinde onları daha iyi görürler. Ri'y: Manzara demektir. Bazıları bu kelimeyi «ra'y» ve «ri'iyy» şeklinde rivâyet etmişlerdir. Fakat Kâdî îyâz buna itiraz etmiş, hatâ olduğunu söylemiştir. Bu şekilde rivâyet sahih olsa bile mer'i yani görünen mânâsına geleceğini bildirmiştir. Kurtubî (?-656), Hazret-i Adiyy rivâyeti ile bu rivâyetin arasını bulmuş ve: Adiyy rivâyetinin Sehl rivâyetinden sonra vârid olabileceğinden bahisle Hazret-i Adiyy'in, Sehl rivâyetin-deki macerayı işitmemiş olması ihtimalini ileri sürmüştür. Maamafih yine Kurtubî'nin beyânına göre her iki hadîsin aynı kazıyye hakkında vârid olması muhtemeldir. Yalnız râvilerden bazısı âyetteki «Fecir» kelimesini muttasıl olarak zikretmiş, Bazıları onu âyetten ayırmışlardır. Çünkü bu kelime âyet-i kerîme'nin baş tarafından hayli zaman sonra nâzil olmuştur. Bazıları bir sene sonra indirildiğini söylerler. Tahavî'nin rivâyetine göre âyet-i kerîme nâzil olduktan sonra Ashâb-ı Kiram bir müddet fecir doğuncaya kadar yiyip içmeye devam etmişler, sonra Allahü teâlâ hazretleri fecir kaydını indirmekle bu hükmü neshetmiştir. Fakat Kâdî îyâz, Tahavî'nin bu sözüne itirazda bulunmuş ve hükmün onun dediği gibi evvelâ sabit olup, sonradan neshedilme-ffifiirıi hadisden muradın bu işi bazı Bedeviler’in te'vil suretiyle yaptıklarını beyândan ibaret olduğunu söylemiştir. 2588- Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Leys haber verdi. H. Bize Kuteybetü'bnü Said de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, İbn Şihâh'dan o da Salim b. Abdîllah'dan, o da Abdullah (radıyallahü anh)’dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet eyledi, şöyle buyurmuşlar: «Bilâl geceleyin ezan okur, İmdi siz ibnu Ummü Mektüm'ün ezanını İşitinceye kadar yiyip için.» 2589- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus İbn Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillah'dan o da Abdullah b. Ömer (radıyallahü anhûma)’dan naklen haber verdi. Abdullah Şöyle dedi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: «Gerçekten Bilâl geceleyin ezan okuyor. Binâenaleyh siz İbn Ummü Mektum'un ezanını isitinceye kadar yiyip için.» buyururken işittim. 2590- Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah, Nâfi'den o da İbn Ömer (radıyallahü anhûma) dan naklen rivâyet eyledi, Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'în, biri Bilâl, diğeri âmâ İbn Ümınü Mektûm olmak üzere iki müezzini vardı. Bir defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz ki Bilâl geceleyin ezan okun Binâenaleyh siz İbn Ummü Mektûm ezarf okuyuncaya kadar yiyip için.» buyurdular. Halbuki ikisinin ezanı arasında, ancak birinin inip dikerinin (minareye) çıkacağı kadar fazla bulunurdu. 2591- Bize yine İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Kaa-sim, Âişe (radıyallahü anha)'âan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadisin mislini rivâyet etti. 2592- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abde haber verdi. H. Bize İbn’l-Müsennâ dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâmmad b. Mes'ade rivâyet eyledi. Bu râvilerin hepsi Ubeydullah'dan her iki isnâdla İbn Nümeyr hadisi gibi rivâyette bulundular. Bu hadîsi Buhari «Kitâbu's-Savm»'dan tahric etmiştir. El-Mühelleb diyor ki: «Bu hadîsin muhtelif lafızlarından anlaşıldığına göre Hazret-i Bila Tin vazifesi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emrettiği vakitte geceleyin ezan okumakmış. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu, namaz kılan namazı kessin, uyuyan uyansın da sahur yemeğini yememişse yesin, diye yapmıştır. Bütün bunları Hazret-i İbn Mes'ud, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet etmiştir. Ashâb-ı kirâm, Hazret-i Bilâl’in ezanından sonra sahur yerlerdi. Hadis-i şerif, Abdullah İbn Ümmu Mektûm ezanının Bilâl (radıyallahü anh)'ın ezanına yakın olduğuna delildir. Hadisin bâzi rivâyetlerinder «İbn Ümmü Mektûm'a: — Sabahladın, sabahladın, denilirdi.» cümlesi vardır. Bu gösteriyor ki: İbn Ümmü Mektûm Hazretleri fecrin doğmasına yakın yahut fecir doğarken ezan okumağa dikkat eder, vakti bildirmek için Hazret-i BilâI'in ezanı ile iktifa etmezmiş. Zira Hazret-i Bilâl ezanını muhtelif vakitlerde okurmuş. Bu hadisde «Birinin inip diğerinin (minareye) çıkacağı kadar fasıla bulunurdu.» denilmesi bazı zamanlardaki müşâhadeye mebnîdir. Çünkü ezam her gece ayni vakitte okusa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun ezanı ile iktifa eder: «İbn Ümmü Mektum ezan okuyuncaya kadar yiyip için.» buyurmaz, «Bilâl ezanı bitirdim, yiyip içmeyi kesin.» emrini verirdi. İbn Ümmü Mektûm ama bir zât idi. Bu sebeple vaktin geldiğini kendisine haber veren bir adamı bulunması muhtemeldir. Çünkü böyle biri bulunmasa vaktin geldiğini ekseriya bilemezdi. İbn Vehb'in, Yûnus tarikiyle İbn Şihâb'dan, onun da Salim'den naklettiği bir rivâyet de bu ihtimali teyid eder. Mezkur hadisde: «İbn Ümmü Mektûm gözü görmez bir zât idi. Cemâat kendisine fecir doğdukta (ezanı oku.) demedikçe ezan okumazdı.» denilmektedir. 2593- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. İbrahim, Süleymân-i Teymi'den, o da Ebû Osman'dan, o da İbni Mes'ûd (radıyallahü anh’)'ın naklen rivâyet etti. İbn Mesûd Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sizden hiç birinizi Bilâl'ın ezanı -yahut Bilâl'in nidası- sahurundan menetmesin. Çünkü o namaz kılanınıza namazı kestirmek ve uyuyanınızı uyandırmak için geceleyin ezan okur - yahut nida eder.» buyurdu. Ve elini doğrultarak kaldırdı da: «Fecir şöyle ve şöyle olmakla değil, şöyle oluncaya kadardır.» buyurdu ve iki parmağını araladı. 2594- Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hâlid yani Ahmar, Süleymân-i Teymi'den bu isnâdla rivâyette bulundu. Yalnız o şöyle dedi: Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem) parmaklarını topladı, sonra onları yere doğru çevirerek: — Şu şekilde oldu aydınlık fecir değildir. Fecir şöyle olandır, buyurdu ve İki şahadet parmağını birbiri üzerine koyarak ellerini uzattı.» 2595- Bize Ebû Bekir b. Ebi Şey be rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mu'temir b. Süleyman rivâyet etti. H. Bize İshak b. İbrahim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr ile Mu'temir b. Süleyman ikisi birden Süleymân-ı Teymî'den bu isnadla haber verdiler. Mu'temir'ir hadîsi: «Uyuyanınızı uyandırır, namaz kılanınızı da namazını kestirir.» cümlesinde sona erer. İshâk dedi ki: «Cerir kendi rivâyetinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fecri kastederek: Şöyle olmak eğil, böyle olmaktır. Yani fecir genişliğine görünen aydınlıktır, uzunluğuna zuhur eden aydınlık değildir.» buyurdu. dedi.» 2596- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ab-dülvâris, Abdullah b. Süvâdete'l-Kuşeyri'den naklen rivâyet eyledi. (Dedi ki): Bana babam rivâyet etti, o da Semûratü'bnü Cündeb'i şunu söylerken işitmiş: Ben, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’i: «Sakın sizden birinizi ne Bilâl'ın nidası ne de yayılmadıkça şu aydınlık sahurdan menetmesin.» buyururken dinledim. 2597- Bana ZÜheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. Uleyye rivâyet eyledi. (Dedi ki): Bana Abdullah b. Sevâde, babasından, o da Semûratü'bnü Cündeb (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sakın bizi ne Bilâl-in ezanı ve -Şahabın direk gibi görünen aydınlığına İşaretle- ne de şu beyazlık şu şekilde dağılmadikça aldatmasın.» buyurdular. 2598- Bana Ebû'r-Rabi' Ez-Zehrâni rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Sevadete’l-Kuşeyri, babasından, o da Semuratü'bnü Cündeb (radıyallahü anh)'dan naklen rivâyet eyledi, Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Sakın ne Bilâl'ın ezanı ne de ufukda şöyle görünen uzun aydınlık Şu şekilde yayılıncaya kadar sahurunuzdan sizi aldatmasın.» buyurdular. Hammâd tun iki eliyle göstererek genişliğine zuhur eden aydınlığını anlatmak istediğini hikâye etmiştir. 2599- Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti (Dedi ki): Bize Şu'be, Sevâde'den naklen rivâyet eyledi. (Dedi ki): Ben, Semuratü'bnü Cündeb (radıyallahü anh)’ı hutbe okuyarak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’nı şöyle buyurduğunu rivâyet ederken dinledim: «Sizi ne Bilâl'ın nidası ne de fecir görününceye (kadar) Yahut fecir yarılıncaya kadar görülen çj aydınlık aldatmasın» 2600- Bize bu hadisi İbn'l-Müsennâ dibi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Dâvûd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'ayb haber verdi. (Dedi ki): Bana Sevadetü'bnü Hanzalete'l-Kuşeyr-i haber verdi, Semuratü'bnü Cündeb (radıyallahü anh)’ı Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu... derken dinledim, diyerek bu hadisi anlattı. İbn Mesûdi (radıyallahü anh) hadîsini Buhârî «Ezan» ve «Talâk» bahislerinde, Ebû Dâvud , Nesâî ile İbn Mâce «Kitâbüs-Savm» dan tahrîc etmişlerdir. Hazret-i Bilâl’in geceleyin ezan okuması sabahın yaklaştığını bildirmek içindir. Tâki teheccüd namazı kılanlar namazı keserek biraz uyusunlar da, sabah namazına neşatla kalksınlar, uyuyanlar da uyanarak az -çok teheccüd namazı kılsınlar yahut sahur yemeği yesinler, sonra yıkanarak veya abdest alarak sabah naanazına hazır olsunlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mübarek eliyle işaret ederek gösterdiği birinci fecirden murâd Fecr-i Kâzib yani alaca karanlıktır. Bunun hakikati ufukta yukarıdan aşağı doğru sarkan bir aydınlıktır. Sonra tekrar kaybolur. Fecr-i Kâzib geceden sayılır. Onunla sabah namazının vakti girmiş sayılmaz. O anda sahur yemeği yenilebilir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci işareti ile Fecr-i Sadık'ı yani hakiki tanyeri ağırmasını göstermiştir. Bunun mâhiyeti aydınlığın ufukta genişliğine yayılmasıdır. Bu aydınlık sabahı bildirir. Onunla sabah namazının vakti girer. |