Geri

   

 

 

 

İleri

 

52- Al-i Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i Sadaka Me'müru Olarak Çalıştırmama Bâbı

2530- Bana Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed - Dubai rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cüveyriye, Mâlik'den, o da Zühri'den naklen rivâyet etti; Zührî'ye de Abdullah b. Abdullah b. Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib rivâyet etmiş, ona da Abdülmuttalib b. Rabîate'bni Haris rivâyet eylemiş;

Dedi ki: Rabîatü'bnu Haris ile Abbâs b. Abdilmuttalib bir yere gelerek:

— «Vallahi şu iki oğlanı —bunu ben ile Fadl b. Abbâs için söylediler.— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e göndersek de, onunla konuşsalar. Kendilerini bu sadakalar üzerine me'mûr tâyin etse onlar da başka me'mûrların gördükleri vazifeyi eda etse ve onların aldığı maaştan bunlar da alsa (çok iyi olur.)» dediler.

Onlar, bu sözleri konuşurken Alîyyu'bnü Ebî Tâlib geldi ve yanlarında durdu. Mes'eleyi ona da söylediler, Alîyyu'bnü Ebî Tâlib:

— -Vazgeçin! Vallahi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu yapmaz.» dedi. Rabîatü'bnü Haris hemen itiraz ederek:

— -Vallahi sen, bunu ancak bize hasedinden dolayı yapıyorsun.

Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dâmâdlığına nail oldun da biz yine sana hased etmedik.» dedi. Alî:

— « (Pek Ala) onlan gönderin!» dedi.

Gönderilen gençler gittiler, Alî de biraz uzandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi kılınca ondan önce odasına giderek orada bekledik; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve bizim kulaklarımızı çektikten sonra:

— «Gönlünüzde olanları çıkarın bakalım;» buyurdu. Sonra içeri girdi, biz de yanına girdik. O gün kendisi Zeyneb binti Cahş'ın yanında bulunuyordu. Biz sözü birbirimize havale ettik sonra birimiz konuştu; dedi ki:

— «Ya Resûlüllah! Sen insanların en iyisi ve en yardım severisin. Biz artık buluğ çağına ermiş bulunuyoruz. Şu sadaka işlerinin, bâzısına bizi me'mûr tâyin etmen için geldik. (Edersen) biz de sair me'murlar gibi vazifemizi ifâ eder, onlar gibi maaş alırız.»

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uzun bir sükûta daldı hattâ kendisiyle konuşmak istedik. Zeyneb bize perdenin arkasından:

— «Ona söz etmeyin.» diye işaret etmeye başladı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

— «Şüphesiz ki sadaka Âl-i Muhammed'e lâyık değildir. O, ancak insanların kirleridir. Siz, bana Mahmîye ile Nevfel b. Haris b. Abdilmuttalib'i çağırın!»

Mahmîye ganimetlerin beşte biri üzerine me'mûrdu. Bunlar (çağrılıp) geldiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mahmî-ye'ye:

— «Bu gence kızını ver!» diyerek Fadl b. Abbâs'ı gösterdi. Mahmîye de kızını ona nikahladı. Nevfel b. Hâris'e dahi:

— «Şu gence kızını ver.» buyurarak bana işaret etti; o da kızını bana nikahladı. Mahmîye'ye:

— «Her iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar meri ir ver.» buyurdular.

Zührî: «Abdullah, bana mehîrin miktarını söylemedi.» demiştir.

2531- Bize Hârün b. Ma'rûf rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Yûnus b. Yezîd, İbn Şihâb'dan, o da Abdullah b. Haris b. NevfeM Hâşimi'den naklen haber verdi, ona da Abdülmuttalib b. Rabîate'bni Haris b. Abdilmuttalib haber vermiş ki, babası Rabîatübnu Haris b. Abdilmuttalib ile Abbâs b. Abdilmuttalib, Abdülmuttalib b. Rabîa ile Fadl b. Abbâs'a-

— «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin...» demişler. Râvî hadîsi Mâlik'in hadisi gibi rivâyet etmiş, (yalnız) bu hadîsde: -Alî cübbesini yaydı, sonra üzerine yaslandı da şunu söyledi:

— Ben Arslan Ebü Hasen'im! Vallahi oğullarınız Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gönderdiğiniz mes'elenin cevâbını getirmedikçe yerimden ayrılmam, dedi.» ifâdesini söyledi.

Yine bu hadîste şunları söyledi:

-Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

— Şüphesiz ki bu sadakalar ancak insanların kirleridir. Bunlar ne Muhammed'e helâl olur, ne de Âl-i Muhammed'e; buyurdular.»

Şunu da söyledi:

— -Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

— Bana Mahmîyetü'bnü Cez't çağırın!» buyurdular. Mahmîye, Beni Esed kabilesinden bir zât idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu ganimetlerin beşte biri üzerine me'mûr tâyin etmişti.» cümlesi bir çok esâs nüshalarda bu şekilde rivâyet olunmuştur.

Heravİ, Mâzirî ve diğer bir çok hadîs İmâmları da onu bu şekilde zaptetmişlerdir. Mânâsı: »Kalplerinizde topladığınızı meydana çıkarın.» demektir.

Bâzı nüshalarda bu cümle şeklinde zaptolunmuştur. Buna göre mânâ: «İçinizde gizlediğiniz sırları meydana çıkarın» demek olur.

Kâdi İyâz mezkûr cümlenin iki rivâyeti daha bulunduğunu söylemiştir. Bunlardan biri diğeri rivâyetine göre mânâ: «Bana arzetmek istediğiniz şey'i meydana çıkarın.»;

rivâyetine göre «Bana ifâde etmek istediğiniz sözü meydana çıkarın.» demek olur.

Kâdi İyâz, bu rivâyetlerin içinde ekseri üstatlarından ikincisi tercih edildiğini, ilk rivâyetin ihtimâlden uzak görüldüğünü söylemişse de, Nevevî (631 -676) bu söze karşı: «Memleketimizdeki nüshaların ekserisinde rivâyet böyledir, sahih olan da budur. (El-Metali') sahibi dahi bu rivâyeti tercih etmiş ve: En doğrusu rivâyetidir» demiştir, şeklînde mütâlâa beyân etmiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Âl-i Muhammed'e lâyık değildir.» ifâdesi üzerine Nevevî şunları söylemiştir: «Bu cümle gerek çalışmak gerekse fakr-u zaruret vs. gibi sebeplerden biriyle olsun Al-i Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sadaka almanın haram olduğuna delildir. Ulemâmızca sahih olan vecih budur. Ulemâmızdan Bazıları Benî Hâşim ile Beni Muttalib'in sadaka me'mûrluğu yaparak ücret almasını tecviz etmiş ve bunun bir icâre olduğunu söylemişse de, bu söz zayıf yahut bâtıldır. Hadis-i şerif onu sarahaten reddetmektedir.»

Bu bâbdaki,tafsilâtı az yukarıda görmüştük.

«Sadaka ancak insanların kirleridir.» cümlesi Benî Hâşim ile Benî Muttalib'e sadaka almanın niçin haram kılındığının illetini beyân etmektedir. Yânı sadaka almak kendilerini kirlerden tenzih ve ikram için haram kılınmıştır. Sadakanın «kir» diye tavsif buyurulması Müslümanların mallarını ve nefislerini temizlediği içindir. Nitekim Teâlâ Hazretleri dahi:

«Onların mallarından kendilerini temiz pâk etmek için sadaka al.» buyurmuştur. Binâenaleyh sadaka kir ve paslan yıkayıp gideren çamaşır suyu gibidir.

«Her iki kıza ganimetlerin beşte birinden şu kadar ve şu kadar mehır var.» cümlesi ile ganimetlerin beşte birinden akrabaya ayrılan pay kastedilmiş olabilir. Çünkü Mahmîye ile Nevfer (radıyallahü anh) akrabadan idiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in payı murâd edilmiş olması da muhtemeldir.

Karm: Ulu ve efendi; mânâsına gelir. Esâs itibariyle -devenin aygırı» demektir. Lisânımızda bu mânâ «arslan» kelimesiyle ifâde olunduğu için biz de tercümede bu kelimeyi kullandık. Kelimenin en doğru şekli bu olmakla beraber bâzı rivâyetlerde «kavm» şeklinde zaptolunmuştur.

Havr: Cevap, demektir. Nitekim Herevi (355-434) de «Tefsir»'inde onun bu mânâya geldiğini söylemiş, maamâfih haybet mânâsına gelebileceğine de işaret etmiştir. Zira «havr»'in aslı:Noksanla dönmekdir.

Kâdı îyâz bu mânânın hadîse daha muvafık olduğunu söylemiştir.