50- Haricilerin Bütün İnsanlara Hayvanların En Kötüsü Olduklarını Beyan Bâbı 2518- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman b. Muğira rivâyet etti (Dedi ki):,Bize Humeyd b. Hilâl, Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Ebü Zerr Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Şüphesizki benden sonra ümmetimden bir kavim —yahut benden sonra ümmetimden bir kavim gelecek— Kur'ân'ı okuyacaklar fakat Kur'ân onların boğazlarından aşağı geçmiyecek. Dînden, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar, bir daha da ona dönmiyeceklerdir. İşte bütün insanlarla hayvanların en kötüsü bunlardır.» buyurdular. İbn Samit Dedi ki: «Müteakiben Hakem-i Gıfâri'nin kardeşi Râfi' b. Amr El - Gıfâri'ye tesaadüf ettim, kendisine: Ebû Zerr'den şöyle şöyle dinlediğim hadîs nedir? diyerek, bu hadîsi ona naklettim: — Onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den ben de işittim: dedi.» 2519- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Aliyyu'bnü Müshir, Şeymâni'den, o da Yüseyr b. Amr'dan naklen Şöyle dedi: Sehl b. Huneyy'e sordum; — «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Hâricileri anarken hiç işittin mi?» dedim. Sehl şunları söyledi: — «Evet işittim, eliyle şark tarafına doğru işaret ederek: — Bir kavim dillen İle Kur'ân'ı okuyacaklar, amma (okudukları Kur'ân) köprücük kemiklerini geçmiyecak. Dînden, ok'un cm delip geçtiği gibi çıkacaklar; buyurdu.» 2520- Bize bu hadisi Ebû Kâmil de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülvâhid rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleymân-ı Şeybânî bu isnâdla rivâyette bulundu ve: — «Ondan bir takım kavimler çıkacak.» Dedi. 2521- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk hep birden Yezid'den rivâyet ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki):Bize Yezid b. Hârûn, Av-vâm b. Havşeb'den rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû İshâk Eş-Şeybânî, Useyr b. Amr'dan, o da Sehl b. Huneyf'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti; — «Şark tarafından başları traşlı bir kavim hak yoldan sapacaklardır.» buyurmuşlar. Sehl b. Huneyf hadisini Buhârî «İstitâbetü'l -Mürteddin» bahsinde; Nesâî «Fedâilü'l-Kur'ân»'da tahric etmişlerdir. Bu iki hadîs de yukarkiler gibi Hâriciler'in mahlûkaat içinde en kötü varlıklar olduğuna, bunların şarktan yani Irak' dan zuhur edeceklerine, Kur'ân okuyup; onun ahkâmı ile amel etmiyeceklerine delildirler. Müslim şârihi Übbi bu bahiste uzun uzadıya malûmat vermiş, Hazret-i Alî ile Muâviye (radıyallahü anh) arasında cereyan eden harpleri, bu harplerde iki tarafın verdiği zayiatı ve Hâriciler'le vukûbulan çarpışmaları, neticede Hâriciler' in nahv-u münhezim edildiklerini anlatmıştır. Bundan bizim de bir parça bahsetmemiş yerinde olur: Muâviye (radıyallahü anh) uzun bir müddetten beri Sûriye'de vali bulunuyordu, Hazret-i Osman (radıyallahü anh) Emeviler'dendi; Muâviye de Emevİ olduğu için Hazret-i Osmân’in kaatillerini bulup teslim etmesini Hazret-i Ali'den ısrarla istiyor ve ancak o zaman kendisine bey'at edeceğini söylüyordu. Hazret-i Alî'nin bizzat bu işte methâldâr olduğunu zannediyordu. Hâlbuki Alî (radıyallahü anh)’ın bu işte zerre kadar müdâhalesi yoktu. Muâviye (radıyallahü anh)-. Hazret-i Osman’ in kanlı gömleğini teşhir ediyor, hazinesi de parayla dolu oiduğu için muhtelif vâsıtalarla Hazret-i Ali aleyhine kendisine taraftar topluyordu. Hattâ Amru'bnü As (radıyallahü anh) gibi bir dâhiyi bile kendine celbetmişti. Hazret-i Ali dâvayı banş suretiyle halletmek için gayretler sarfetti. Muâviye' ye Cerîr b. Abdillâh vasıtasıyla mektup gönderdi, fakat Muâviye sul-he yanaşmadı. Günden güne bir çok kabilelerle Hazret-i Alî'nin azlettiği me'mûrlar Muâviye tarafına iltihâk ediyorlardı. Muâviye bunlara türlü türlü hediyeler vererek kendilerini taltif ediyordu. Bu suretle Amru’bnü Âs'dan mâada, , arapların dâhilerinden sayılan Muğira ile Ziyâd da onun tarafına geçtiler. Sulh teklifi netice vermeyince iki taraf harbe hazırlandılar. Nihayet meşhur Sıffin harbi vukû buldu. Bu muharebe Hicretin 36. yılı Cemâze’l-Ahîr ayma tesaadüf eder. Harbin 110 gün devam ettiği söylenir. Her iki taraf pek çok zayiat vermiştir. Dâvanın halli için Sefer ayında iki tarafın hakemleri bir muâha-de imzâlamışlarsa da, bu da bir netice vermemiştir. Hattâ muâhadeyi Hazret-i Ali taraftarlarının bir çoğu tasvîb etmemişlerdir. Muâhade Hazret-i Alî ile Hazret-i Muâviye' nin ikisini birden makaam-larından hal'i ve Müslümanlara yeni bir İmâm seçilmesini tezammun ediyordu. Nihayet Ali (radıyallahü anh) ricâata mecbur oldu. Sıffîn'den Kûfe'ye dönerken ordusundan 12.000 kişi ayrılarak Harûrâ denilen yerde ikaamet ettiler. Hazret-i Alî bunlara İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ı göndermişse de, söz dinletememişti. Bunun üzerine Hazret-i Alî bizzat yanlarına giderek onlarla münâkaşa etmiş, neticede onlar da Kûfe'ye gelmişlerdi. İşte Haricîler bunlardır. Bu adamlar Kûfe'de dedikoduya başladılar. Hakem'i kabul etmenin - küfür sayılacağını, Hazret-i Alî'nin de bunu kabul ettiğini söylüyorlardı. Ali (radıyallahü anh) bunu tekzîb ederek harpten vazgeçmek isteyenlerin sonra hakem tâyinini beğenmiyenlerin kendileri oldukları hâlde şimdi tekrar harp için çalıştıklarım söyledi. Hâriciler' den biri: — «Hüküm, ancak Allah'a mahsûstur.» diye bağırdı, başka biri bu bâbda bir âyet-i kerime okuyarak Hazret-i Alî'ye tarizde bulundu. Demek ki Hâriciler Hazret-i Alî' nin hakemi kabul etmesini şirk sayıyorlardı. Sayıları da gittikçe artıyordu. Kendi fasit inançlarını kabul etmiyenleri fecî işkencelerle öldürüyorlardı. Hazret-i Ali kendilerine nasihat için adamlar gönderdiyse de bir netice elde edilemedi. Yalnız 1.000 kişi tevbe ederek Hazret-i Alî'ye iltihâk ettiler. Nihayet Hazret-i Alî taraftarlarıyla Hâriciler arasında bu hadislerde beyân edildiği vecihle şiddetli bir harp vukûbuldu. Neticede Hâriciler mağlûb ve münhezim oldular. Tafsilât târih ve siyer kitaplarındadır. |