Geri

   

 

 

 

İleri

 

49- Haricileri Öldürmeye Teşvik Bâbı

2511- Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr ile Abdullah b. Said El - Eşecc hep birden Vekî'den rivâyet ettiler. Eşecc

(Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize A'meş. Hayseme'den. o da Süveyd b. Gafele'den naklen rivâyet etti. Süveyd şunları söylemiş:

— Ali

(Dedi ki): Size Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir hadis naklettiğim vakit, yemin, ederim ki semâdan düşsem, benim için onun söylemediği bir şey'i söylemekden daha makbul olur. Sizinle aramızda cereyan eden bir şey hakkında konuştuğumuz zaman ise (böyle değildir.) Çünkü harp, bir hileden ibarettir. Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim:

«Âhir zamanda yaştan genç, akıllan ermez bir kavim meydana çıkacak. Bunlar mahlûkaatm en hayırlı sözlerini söyüyerek, Kur'ân okuyacaklar, fakat okudukları Kur'ân, gırtlaklarından aşağı geçmiyecek. Dînden, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar. Böylelerine rastladınız mı hemen tepeleyin. Çünkü onları öldürenlere kıyâmet gününde Allah ındinde büyük ecir vardır.»

2512- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsa b. Yûnus haber verdi. H.

Bize Muhammed b. Ebî Bekir El - Mukaddemi ile Ebû Bekir b. Nâfi' de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdi rivâyet etti.

(Dedi ki). Bize Süfyân rivâyet etti.

Bu râvilerin ikisi de A'meş'den bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etmişlerdir.

2513- Bize Osman b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerir rivâyet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb ve Züheyr b. Harb dahi rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. Cerir ile Ebû Muâviye ikisi birden A'meş'den bu isnâdia rivâyette bulunmuşlardır. Yalnız onların hadîsinde: «Dinden, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkarlar.» cümlesi yoktur.

2514- Bize Muhammed b. Ebî Bekir El - Mukaddemi rivâyet etti.

(Dedi ki); Bize İbn Uleyye ile Hammâd b. Zeyd rivâyet ettiler. H.

Bize Kuteybetü'bnü Said de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb dahi rivâyet ettiler; Lâfız onlarındır. Dediler ki': Bize İsmail b. Uleyye, Eyyûb'dan, o da Muhammed'den, o da Abîde'den, o da Alî'den naklen rivâyet etti. Hazret-i Ali Haricîlerden bahsederek Şöyle dedi:

«Onların içinde eli kısa —veya eli küçük— bir adam vardır., Şımarmıyacağmı bilsem size onları öldürenlere Allah'ın. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ln dilinden neler vaad ettiğini söylerdim.» Abide

(Dedi ki): Ben:

— «Bunları Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sen mi işittin?» dedim; Alî:

— «Kabe'nin Babbine yemin ederim ki ben işittim! Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki ben işittim! Kabe'nin Rabbine yemîn ederim ki ben işittim!» cevâbını verdi.

2515- Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiyy, İbn Avn'dan, o da Muhammed'den, o da Abide' den naklen rivâyet etti. Abide: «Ben, size ancak ondan işittiklerimi söylüyorum.» diyerek Alî'den naklen Eyyûb'un hadîsi gibi merfû olarak rivâyetde bulundu.

2516- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrazzâk b. Hemmâm rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülmelik b. Ebî Süleyman rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Selemetü'bnü Küheyl rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Zeydü'bnu Vehb El - Cüheni rivâyet etti ki, kendisi Alî (radıyallahü anh) ile beraber olup Haricîlere karşı çıkan orduda İmiş. Ali (radıyallahü anh) şunları söylemiş:

«Ey cemâat! Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim:

— «Ümmetimden öyle bir kavim çıkacak ki Kur'ân okuyacaklar sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında hiç bir şey değildir. Namazınız da onların namazının yanında bir şey değildir. Orucunuz dahi onların orucuna nisbetle hiç bir şey değildir. Kur'ân'ı okuyacaklar, onu kendi lehlerinde zannedecekler. Hâlbuki aleyhlerine olacak. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmiyecek, İslâm'dan, ok'un avı delip geçtiği gibi çıkacaklar.»

Onlarla harbeden ordu, Peygamberleri (sallallahü aleyhi ve sellem)’ia dilinden kendilerine neler takdir buyurulduğunu bilseler mutlaka çalışmaktan vazgeçerlerdi. Bu kötü kavmin alâmeti şudur: İçlerinde öyle bir adam bulunacak ki, o adamın pazısı olup kolu bulunmayacak. Pazısının ucunda meme ucu gibi bir çıkıntı bulunacak. Onun Üzerinde de beyaz kıllar olacak. Sizler Muâviye ile Şamlılara gidecek buradakileri terkedeceksiniz. Bunlar sizin çoluk çocuğunuza ve mallarınıza sizin nâmınıza halef olacaklar. Vallahi ben onların bu kavim olacaklarını kuvvetle ümid ediyorum. Çünkü onlar dökülmesi haram olan kanı döktüler; halkın mer'adaki hayvanlarını gaspettiler. Binâenaleyh siz besmele ile (onların üzerine) yürüyün.»

Selemetü'bnü Küheyl

Dedi ki: «Bana Zeydü'bnu Vehb ordunun konakladığı yerleri birer birer anlattı. Nihayet şöyle dedit

— Bir köprüye vardık. O gün Haricîlerin başında Abdullah b. Vehb Er-Râsibî vardı. Kendileri ile karşılaşınca Alî (radıyallahü anh) ordusuna:

— Mızraklarınızı bırakın, kılınçlarınızı da kınlarından çıkarın. Çünkü ben bunların Harûrâ günü yaptıkları gibi size Allah aşkına sulh teklif edeceklerinden korkarım; dedi.

Bunun üzerine ordu dönüp mızraklarını bertaraf ettiler. Ve kılınçlarını çektiler. Askerlerimiz onları, kendi mızrakları ile delik deşik ettiler. Ölüleri birbiri üzerine yığıldı, bizimkilerden o gün yalnız iki kişi vuruldu. Alî (radıyallahü anh):

— Onların içinde o sakat adamı arayın! dedi. Onu aradılar fakat bulamadılar. Bunun üzerine Alî (radıyallahü anh)'i bizzat kalkarak üstüste öldürülen insanların yanına geldi:

— Bunları geri çekin! dedi. Müteakiben yere gelen cesetler arasında onu buldular. Alî tekbîr getirdi, sonra.-

— Allah doğru söyler, Resûlüde doğruyu tebliğ buyurur,- dedi. O sırada Abîdetü's - Selmâni, Alî'nin yanına gelerek:

— Yâ Emîre'l-Mü'nınin! Kendisinden başka ilâh olmayan Allah aşkına (söyle) bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hakîkaten sen mi işittin? diye sordu. Alî:

— Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki: evet ben İşittim; cevâbını verdi. Abîde, Alî'den üç defa yemin istedi, Alî de ona yemin verdi.»

2517- Bana Ebû’t-Tâhir ile Yûnus b. Abdil’a’lâ rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi,

(Dedi ki); Bana Amru'bnu Haris. Bükeyr b. Eşecc'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in azatlısı Ubeydullah b. Ebî Râfi'den naklen haber verdi ki, kendisi Alîyyu'bnu Ebî Tâlib (radıyallahü anh) ile beraber olduğu hâlde Harûriler karşılarına çıkınca:

— «Hüküm ancak Allah'a aittir. » demişler. (Bu söze) Hazret-i Alî:

— -Kendisi ile bâtıl kastedilen hak bir söz) Şüphesiz ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzı insanlar tavsif buyurmuştur. Ben, onların sıfatlarını bu adamlarda görmekteyim. Dilleri ile hakkı söylüyorlar amma bu sözleri şuralarını geçmiyor, —diyerek boğazına işaret etmiş— İçlerinden Allah'ın en menfur mahlûku kara bir adamdır. Ellerinden biri koyun memesi yahut meme başı gibidir.» cevâbını vermiş.

Alîyyu'bnu Ebî Tâlib (radıyallahü anh) Hâricileri öldürünce:

— -Bu adamı arayın.» demiş. Aramışlar fakat hiç bir şey bulamamışlar. Bunun üzerine Ali (radıyallahü anh)

— «Tekrar dönün! Vallahi ne ben yalan söyledim ne de bana yalan söylendi.» demiş, bunu iki veya üç defa tekrarlamış. Sonra o adamı bir harabelikte bulmuşlar ve cesedini getirerek Hazret-i Ali'nin önüne koymuşlar.

Ubeydullah: «Ben, onların bu işlerinde ve Ali'nin onlar hakkındaki konuşmasında hazır bulunuyordum.» demiş.

Yûnus kendi rivâyetinde şu ziyâdeyi nakletmiştik «Bükeyr

(Dedi ki): Bana İbn Huneyn'den naklen bir zât rivâyet etti ki, İbn Huneyn: Ben, o kara adamı gördüm, demiş.»

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbû’l - Menâkib» ile«Kitâbû Fe-dâili'l-Kur'ân»'da; Ebû Dâvûd «Kitâbu's - Sünne»'de Nesâî Kitâbu'l - Muharebemde tahrîc etmişlerdir.

Hazret-i Ali: «Harb hileden ibarettir.» sözü ile; Ben kendi re'yimle ictihâd ederim. Yani hadîsi te'vil ederim.» demek istemiştir.

Hud'a kelimesi «Had'a», «Hudea»; «Hadea», «Hîd'a» şekillerinde de okunabilir. Hud'a: Konuşurken tevriye yapmak ve vaadinden dönmek suretiyle olur.

Muhdec ve mûden: Eli kısa mânâsına gelirler. Mesdûn: Eli küçük ve- toplu, demektir.

«Bunlar, mahlûkaatm en hayırlı sözlerini söyliyecek...» cümlesinden murâd: Zahiren «Hüküm ancak Allah'a mahsûstur.» gibi Allah’ın kitabına davet eden sözler söyliyecekler. Hâlbuki içlerinden bâtılı kastedecekler, demektir. Bu cümle Buhârî' nin rivâyetinde

«Hayru'l - Beriyye» terkibiyle ifâde olunmuştur. Buna göre mânâ:

«Mahlûkaatın en hayırlısı olan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîslerini söyliyecekler» demek olur.

Hadisin bir rivâyetindeki «Sizin namazınız da, onların namazının yanında bir şey değildir...» cümlesinde namaz zikredilmiş fakat Kur'ân-ı Kerîm kastolun muştur. Kelime küllü zikir cüz'ü murâd kabilinden mecâz-ı mürseldir. Zîrâ kıraat namazın bir cüz'üdür.

Müslim'in bir çok nüshalarında -Bana Zeydü'bnu Vehb ordunun konakladığı yerleri birer birer anlattı...» cümlesinde «konak» mânâsına gelen «Menzil» kelimesi bir defa zikredilmiştir. Nâdir nüshalarda bu kelime tekrarlanmıştır ki, doğrusu da budur. Yani Zeyd, ordunun konakladığı yerleri bana birer birer gösterdi. Böylece taa harbin vukûbulduğu köprüye kadar vardık, demektir.

Hazret-i Alî: «Kendisiyle bâtıl murâd edilen hakk söz.» ifadesiyle: «Bu kelimenin aslı doğrudur. Allahü teâlâ: hüküm ancak Allah'a mahsûstur, buyurmuştur. Lâkin bunlar onunla bâtılı kastetmiş.» demek istemiştir.

Gerçekten Hâriciler bu sözle Hazret-i Ali’ye karşı gelmek istemişlerdi.

Nevevî'nin beyânına göre Ubeydetü's-Selmâni (radıyallahü anh)'ın, Hazret-i Ali’den üç defa yemin istemesi: Orada bulunanlara işittirmek ve bu sözün sahîh bir hadîs olduğunu te'kid etmek, bu suretle Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizesini kendilerine göstermektir.