47- Müellefe-i Kulüba Müslümanlığa Yatıştırmak İçin Atıyye Verilmesini, İmanı Kuvvetli Olanlara Sabır Tavsiye Buyurulması Bâbı 2483- Bana Harmeletü'bnü Yahya Et - Tücîbî rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. (Dedi ki): Bana, Enes b. Mâlik haber verdi ki, Huneyn günü Allahü teâlâ, Resûlüne Hevâzin kabilesinin mallarından bol bol ganimet verdiği ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'ten bâzı kimselere 100'er deve ihsan etmeye başladığı vakit Ensâr'dan bâzı kimseler: «Allah, Resûlüllah'ı af buyursun, Kureyş'e veriyor da, bizi bırakıyor. Hâlbuki bizim kılınçlarımızdan onların kanları damlıyor!» demişler. Enes b. Mâlik Dedi ki: Ensârın bu sözleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlatıldı, o da kendilerine haber göndererek onian deriden yapma bir çadır altına topladı. Ensâr toplanınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de yanlarına geldi ve: — «Sizden kulağıma gelen bu sözler nedir?» Dedi. Ensârin anlayışlıları: — «Ya Resûlallah! Bizim rey sahibi olanlarımız için bir şey söylemediler ama aramızdan yaşça genç olan bâzı kimseler: Allah, Resûlünü mağfiret buyursun, Kureyş'e veriyor da, bizi bırakıyor. Hâlbuki bizim kılınçlarımızdan onların kanları damlıyor; dediler.» cevâbını verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Gerçekten ben küfürden yeni kurtulmuş bâzı kimselere dünyalık vererek, kalplerini yatıştırıyorum. Sizler bunların mallarla gitmelerine, sizin de evlerinize Resûlüllah ile dönmenize razı değil misiniz? Vallahi sizin beraberinde döndüğünüz zât, onların beraberlerinde götürdükleri mallardan daha hayırlıdır.» buyurdular. Ensâr: — «Evet, Öyledir ya Resûlallah! Biz razıyız.» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Sizler yakında şiddeti Ibir adam kayırma hâdisesine şahit olacaksınız, (o zaman da) Allah ve Resûlüne kavuşuncaya kadar sabredin. Ben, havuzun başındayım.» buyurdular. Ensâr — «Sabredeceğiz.» de (yip söz ver) diler. 2484- Bize Hasen-i Hûlvânî ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yakûb yani İbn İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, babam, Sâlih'den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, Enes b. Mâlik rivâyet etti. (Dedi ki): «Allah, Resûlüne Hevâzin kabilesinin mallarından bol bol ganimet verdiği vakit...» Râvî hadîsi yukarki hadis gibi anlatmış yalnız burada şöyle dedi: «Enes; Biz sabretmedik, dedi...» Bir de: «Amma yaşları genç bir takım insanlar...» dedi. 2485- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yâkûb b. îbrâhim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Şihâb’ın kardeşi oğlu, Amı-casından naklen rivâyet etti; «Bana Enes b. Mâlik haber verdi» diyerek hadîsi yukarki gibi rivâyet etmiş. Ancak o da; «Enes (Dedi ki): Ensâr: sabrederiz, dediler.» cümlesini Yûnus'un Zührî'den rivâyet ettiği gibi nakleylemiş 2486- Bize Muhammedü'bnü'l - Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler, İbnu'l - Müsennâ (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be haber verdi. (Dedi ki). Ben, Katâde'yi Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ederken dinledim Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr'ı toplayarak: — «İçinizde, sizden başka kimse var mı?» diye sordu, Ensâr: — «Hayır, yalnız bir kız kardeşimizin oğlu var.» cevâbını verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Şüphesiz ki bir kavmin kız kardeşi oğlu, kendilerindendir.» buyurdu ve sözüne şöyle devam etti: — «Hakîkaten Kureyş câhiliyet ve musibetten yeni kurtulmuştur. Onun tein ben, onların gönüllerini almak ve kendilerini İslâm'a ısındırmak istedim. Siz başkalarının dünyalıkla, kendinizin de Resûlüllah ile evlerinize dönmenize razı olmaz mısınız? Bütün insanlar bir vadiyi, Ensâr da bir dağ yolunu tutsalar, ben Ensârın yolundan giderdim.» buyurdular. 2487- Bize Muhammedü'bnu Velîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Ebû't -Teyyâh'dan rivâyet etti. (Dedi ki): Enes b. Mâlik'den dinledim. (Dedi ki): Mekke fethedildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ganimetleri Kureyş'in arasında taksim etti. Bunun üzerine Ensâr: — «Bu, hakîkaten şaşacak şey! Bizim kılınçlarımızdan Kureyş'in kanları damlıyor, ganimetlerimiz ise onlara iade olunuyor!» dediler. Bu söz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına varınca hemen onları topladı ve: — «Sizden kulağıma gelen bu söz nedir?» diye sordu. Ensar — «Ne duydunsa o'dur.» dediler. Yalan söylemezlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Siz, başkalarının evlerine dünyalıkla dönmelerine, kendinizin de evlerinize Resûlüllah ile dönmenize razı değil misiniz? Bütün insanlar bir vadiyi veya dağ yolunu tutsalar Ensâr da bir vadiyi veya dağ yolunu tutsa, ben, mutlaka Ensâr'ın vadisini yahut Ensârın yolunu tutardım.» buyurdular. 2488- Bize Muhammedü'bnüV Müsennâ ile îbrâhîm b. Muhammed b. Ar'ara birbirlerinden baza cümleler ziyadesiyle rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muâz b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Avn, Hişâm b. Zeyd b. Enes'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Huneyn harbi kopunca Hevâzin ve Ga-tafân kabileleri bütün çoluk çocukları ve hayvanları ile (karşımıza) çıktılar. O gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında On-bin kişi ile serbest bırakılan Mekke'liler vardı. (Harb başlayınca) Bunların hepsi geri döndüler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız başına kaldı. Ve o gün aralarına başka bir şey karıştırmamak şartı ile iki defa nidada bulundu. Sağına bakarak: — Ey Ensâr cemâati!» diye nida etti. Ensâr: — «Lebbeyk Yâ Resul ali ah! Müsterih ol biz seninle beraberiz.» dediler. Sonra sol tarafına bakarak (Yine): — «Ey Ensâr cemâati!» dedi. Ensâr: — «Lebbeyk Yâ Resûlüllah! Müsterih ol biz seninle beraberiz.» cevâbını verdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz bir katırın üzerinde idi. (Ondan) indi ve: — «Ben, Allah'ın kulu ve Resûlüyüm.» buyurdular. Derken müşrikler bozuldu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çok ganimetler elde etti. (Onları) muhacirlerle serbest bırakılan esirler arasında taksim etti. Ensâr'a bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensâr: — «Harp olursa biz çağırıhyoruz fakat ganimetler bizden başkalarına veriliyor.» dediler. Bu söz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kulağına ulaştı. Hemen Ensâr'ı bir çadıra toplayarak- — «Ey Ensâr cemâati! Sizden, kulağıma gelen (bu söz nedir?)» dedi. Ensâr sustular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (tekrar): — «Ey Ensâr cemâatı« Başkalarının dünyalıkla gitmesine kendiniz de Muhammed'le, onu aranıza alarak evlerinize gitmenize razı değil misiniz?» diye sordu: Ensâr: — «Evet, razıyız yâ Resûlüllah!» cevâbını verdiler. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunu söyledi. — « (Bütün) insanlar bir vadiyi, Ensâr da bir dağ yolunu tutsalar: ben, mutlaka Ensâr'ın yolundan giderdim.» Hişâm (Demişki): «Ben: Yâ Ebâ Hamza! Sen, bu vak'aya şahit oldun mu? dedim; (Ondan nereye kaçabilirdim ki?) cevâbını verdi.» 2489- Bize Ubeydullah b. Muâz ile Hâmid b. Ömer ve Muhammed b. Abdil'a'lâ rivâyet ettiler. İbn Muâz (Dedi ki): Bize Mu'temir b. Süleyman, babasından rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, Sümeyt, Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Mekke'yi fethettik, sonra Huneyn harbine gittik. Müşrikler (o zamana kadar) gördüğüm en güzel safflar hâlinde geldiler. (Evvelâ) süvariler saff olmuş, sonra piyadeler, sonra onların arkasına kadınlar, sonra koyunlar, daha sonra da develer saff olmuştu. Biz ise kalabalık insanlar halindeydik. Adedimiz 6.000'e baliğ oluyordu. Sağ cenahtaki süvarilerimizin başında Hâlidü'bnü Velid bulunuyordu. Derken süvarilerimiz arkamıza doğru sarkmaya başladılar. Çok geçmeden süvarilerimiz dağıldılar. Bedevilerle, tanıdığımız bir takım insanlar kaçtılar. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Yetişin, Ey Muhacirler! Yetişin Ey Muhacirler.» diye nida etti. Sonra: — «Yetişin Ey Ensâr! Yetişin Ey Ensâr!» dedi. Enes Dedi ki: Bizimkilerin hikâyesi budur. Biz: — -Lebbeyk Ya Resûlallah!» dedik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- — «Allah'a yemin ederim ki, müşriklerin yanına gelir gelmez, Allah onları bozguna uğrattı.» Dedi. Bu suretle (müşriklerin bıraktığı) bu malları ele geçirdik, sonra Taife giderek onları 40 gün muhasara ettir. Bilâhara Mekke'ye dönerek, orada konakladık. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bâzı kimselere yüzer deve ganimet vermeye başladı. Râvi hadîsin geri kalan kısmım Katâde, Ebû't - Teyyâh ve Hişâm b. Zeyd hadîsleri gibi rivâyet etti. Hazret-i Enes'in buradaki rivâyetlerini Buhârî «Kitâbu Fardı'l - Hums», «Kitâbü'l - Menâkib», «Kitâbu Menâkıbn - Ensâr» ve «Kitâbül Megazî»'de ve daha başka yerlerde tahrîc etmiştir. «Üsra» yahut «Esera»: Müştereki tercih etmek, mânâsına gelir. Kelimenin meşhur olan kıraati «Esera»'dır. Hadîs-i şerîfde bu kelimeden murâd «Yakında haksız yere başkalarını size tercih edecek hükümdarlar gelecek.» demektir. Kubbe»: «Küçük ve yuvarlak çadır.» demektir. Araplar ekseriyetle böyle deriden yapma çadırlarda yaşarlardı. «Rihâl»: Rahl'in cem'idir. Bahl: Ev yahut yük mânâsına gelir. Şib: İki dağ arasındaki geçit yahut sarp dağ yolu, demektir. Neam: «Ev hayvanları» mânâsına gelirse de, ekseriyetle deveye ıtlak olunur. Cem'i: En'âm gelir. Kastalânî' nin beyânına göre Araplar harpte düşmanın önünde sebat edebilmek için kadınlarını çocuklarını ve bütün hayvanlarını cenk meydanına götürürlermiş. Tulekaa: Talîk'in cem'idir. Talik: Serbest bırakılan, salınıveren; demektir. Hadis-i şerif de bu kelimeden murâd: Mekke' nin fethinde Müslüman olanlardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunlara minnet ve ihsan buyurduğu için kendilerine bu isim verilmiştir. Rivâyetin birinde Huneyn gazasında Müslümanların 10.000 kişi, diğerinde 6.000 kişi oldukları bildiriliyor. Kâdı îyâz, 6.000 rivâyetini doğru bulmamış: «Bu rakkamı Enes'den nakleden râvinin vehmidir. Doğrusu: îlk rivâyette vârid olduğu gibi 10.000 kişidir. Bunlarla beraber Mekke, Müslümanları da vardır. «Megazî» kitaplarında meşhur olan rivâyete göre: O gün Müslümanların adedi 12.000 idi. Bunların 10.000'i Mekke'nin fethinde hazır bulunmuş; 2.000'i Mekke' lilerle. onlara katılanlardan müteşekkildi.» demiştir. Mücennebe: Yolun sağ tarafını tutan süvari bölüğü, demektir. Süvârî bölükleri sağ ve sol cenah nâmları ile iki kısım olur. -immiyye» kelimesi Müslim'in «Sahîh»'inde «Uhmiye», «Ammiye» şekillerinde rivâyet olunmuştur. Kâdi Iyâz'ın beyânına göre «îmmiyye» şiddet, diye tefsir olunmuştur. «Ummiye» de ayni mânâya gelir. -Ammiye»: Amıcam, demektir. Kâdi Iyâz diyor ki: «Bu taktirde benae bu kelimenin mânâsı: Cemâatini; Yani: Benim cemâatimin rivâyet ettikleri hadîs budur, demektir. Hadîse yakışan mânâ da budur.» Humeydî mezkûr kelimenin «ammiyye» şeklinde okunduğunu da söylemiş ve onu amıcalarım, mânâsına almıştır. Bu taktirde cümlenin mânâsı: «İşte benim amıcalarımın faziletini bildiren hadis budur» yahut «amıcalarımın bana rivâyet ettikleri hadîs budur.» demek olur. Her hâlde Hazret-i Enes hadîsin ilk kısmını müşâha-desine istinaden rivâyet etmiş; Ordu dağıldığı için burasını zaptede-memiş, onu da gören amıcalarından yahut cemâatdan dinlemiştir. Önün için de bu cümleden sonra yine müşâhedâtına dönerek: «Biz: Lebbeyk ya Resûlallah! dedik.» şeklinde sözüne devam etmiştir. Aynî' nin beyânına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in. kendilerine yüz'er deve ganimet verdiği kimseler Müellefe-i kulûb' dan Ebû Süfyân Sahr b. Harb, oğlu Muâviye, Hâkîm Hizam, Haris b. Haris, Haris b. Hişâm, Sehl b. Amr, Huveytıb b. Abdil'uzzâ, Ala' b. Harise, Uyeynetü'bnü Hisn, Safvân b. Ümeyye, Akra' b. Hâbis ve Mâlik b. Avf (radıyallahü anhüm) hazerâtıdır. Bâzı kimselere yüz deveden daha az ihsânde bulunmuştur ki, Kureyş'den Mahrametü'bnü Nevfel,Umeyr b. Vehb ve Hişâm b. Amr hazerâtı bunlar meyânındadır. İbn İshâk: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunlara kaç'ar deve verdiği hatırımda değildir.» demiştir. Kendilerine «Müellefe-i kulûb» ünvânı verilen bu zevat arapların eşrafından idiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların bâzılarına ezasından korunmak için, bâzılarına Müslümanlığı kabul eder de, onun vasıtasıyla tabileri de Müslüman olur ümidiyle, bir takımlarına da kalbleri İslâm'a yatışsın, diye fazla ganimet vermiştir. «Bir kavmin kız kardeşi oğlu, o kavmindendir.» rivâyetini Tirmizî «Menâkib», Nesâî «Zekât» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Bu rivâyette zikri geçen kız kardeş oğlundan murâd: Nu'man b. Mu'karrin' dir. Nitekim İmâm Ahmed b. Hanbel'in, Şu'be tarikiyle tahrîc ettiği Enes hadisinde sarahaten zikredilmiştir. Hanefiîler dayı ile Zevu'l - Erham'ın mirasçı olacağına bu rivâyetle istidlal etmişlerdir. Bittabi bunların mirasçı olabilmeleri için mirasçılar arasında «asabe» denilen sınıf ile ne miktar miras alacakları muayyen olan kimseler bulunmaması şarttır. İmâm Ahmed b. Hanbel'in mezhebi de budur. Bu rivâyeti dayı ile Zevu'l-Erhâm'a miras yoktur diyen İmâm Mâlik ile Şafiî’ nin aleyhine delildir. Hanefiiler bu bâbda daha başka hadîslerle de istidlal etmişlerdir. Fâide: Mekke-i Mükerreme hicretin 8. yılı Ramazan' ında fethedilmiştir. Ayni yılın Şevval' inde de Huneyn gazası vukûbulmuştur. Bâbımız rivâyetleri her iki gazaya da temas etmekte ve daha ziyâde bu gazalarda elde edilen ganimetlerin taksimini bildirmektedir. Ancak Mekke' nin fethi tam bir muvaffakiyetle sona erdiği hâlde Huneyn gazasında Müslümanların ilk hamlede müthiş bir bozguna uğradıkları göze çarpmaktadır. Bunun sebebi elbette merakı muciptir. Siyer ulemâsı bu hususta bir çok sebepler ileri sürmüşlerdir. Ezcümle: 1- Müslümanların ileri hatları yeni Müslüman olmuş gençlerden müteşekkildi. Bunlar gençlik sâikasıyla zırh giymeğe bile lüzum görmemişlerdi. 2- İslâm ordusunda 2.000 gayr-ı müsîim vardı. 3- Müslümanlarla harb eden Hevâzin kabilesi arap-lar arasında okçulukla meşhur idi. 4- Bu kabile ile müttefikleri Müslümanlardan evvel davranarak stratejik noktaları işgal etmişlerdi. 5- Müslümanlar ortalık aydınlanmadan hareket etmişlerdi. 6- Müslümanların işgal ettikleri yerler alçak, müşriklerin yerleri ise yüksekti. Binâenaleyh Müslümanların sebat etmesi pek müşkildi.» demişlerdir. Fakat mühim olan bu sebeplerin başında gelen en mühim hezimet sebebi Müslümanların adetçe fazlalıklarına güvenerek gurura kapılmalarıdır. Bu hakikati Kur'ân-ı Kerîm şu âyet-i kerime ile beyân eden: "Huneyn gününü de hatırla. Hani çokluğunuza mağrur olmuşdunuz. Fakat bu, size hiç bir fayda te'mîn etmemiş, dünyâ bunca genişliği İle size dar gelmiş, sonra harpten dönerek geri çekilmiştiniz. Bu mağlûbiyetten sonra Allah, Peygamberi ile Mü'minlere sükûnet ve huzur İndirmiş, sizin görmediğiniz birtakım askerler göndermişti. Bu suretle kâfirleri azâb etmişti. İşte kâfirlerin cezası budur. Sûre-i Tevbe, âyet 25-26" Müslümanların görmedikleri askerlerden murâd: Meleklerdir. Âyet-i kerîmeyi Bâbımız rivâyetleri ile birlikte mütâlâa edersek şu netice hâsıl olur: Müslümanlar Allah'dan nusret beklemeyi unutarak, varlıklarına güvenirlerse, Allah'ın yardımına nail olamazlar. Bil' akis kendilerine gelerek Allah'a iltica ederlerse, Allah'ın nusreti her zaman onlarla beraberdir. İslâm târihi bu hususa gösterilecek misâllerle doludur. Kelimetullah'ı i'lâ için yapılan harplerde Müslümanların azlığı, çokluğu yahut kuvvet ve zaafı mevzubahis değildir. Allahü teâlâ kaadir-i mutlaktır. Dilediği anda gökten melek orduları indirerek Müslümanları muzaffer kılar. 2490- Bize Muhammed b. Ebî Ömer El-Mekkî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, Ömer b. Saîd b. Mesrûk'dan, o da babasından, o da Abâyetü'bnu Rifâa'dan, o da Râfi' b. Hadîc'den naklen rivâyet etti. Râfi’ Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Süfyân b. Harb, Safvân b. Ümeyye, Uyeynetü'bnu Hısm ve Akra' b. Hâbis'den her birine yüz'er deve ganimet verdi. Abbâs b. Mirdâs'a bunlardan daha az ihsanda bulundu. Bunun üzerine Abbâs b. Mir-dâs şu mealde beyitler okudu: «Benimle atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı taksim ediyorsun? Bedir ve Habis cem'iyeti içinde Mirdâs'tan üstün değillerdir. Ben, onların hiç birinden aşağı değilim. (Fakat) bu gün senin alçalttığın bir daha yükselmez.» Râvî Dedi ki: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona da yüz deveyi tamamladı. 2491- Bize Ahmed b. Abdete'd - Dabbî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Uyeyne, Ömer b. Saîd b. Mesrûk'dan bu isnâdla haber verdi ki «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn ganimetlerini taksim etmiş de, Ebû Süfyân b. Harb'e yüz deve vermiş...» Râvi bu hadîsi yukarki gibi rivâyet etmiş (yalnız): -Âlkametü'b-nü Ulâse'ye de yüz deve verdi.» cümlesini ziyâde etmiştir. 2492- Bize Mahled b. Hâlid Eş-Şairi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ömer b. Saîd bu isnâdla rivâyet etti. Ama bu hadîsde Âlkametü'bnü Ulâse ile Safvân b. Ümey-ye'yi zikretmedi. Hadîsinde şiirden de bahsetmedi. Mirdâs: Gayr-ı munsarif bir kelimedir. Ancak zarûret-i şi'rîye dolayısıyla munsarif olmuştur. Kâdi Iyâz, bu hadîsin râvilerinden Mahled b. Hâlid hakkında söz ederek: «Mahled b. Hâlid Eş- Şaîrî'yi gerek (sahih) ravileri gerekse başkaları arasında zikreden görmedim. Onu: Hâkim, Bâcî ve Ceyyânî zikretmedikleri gibi, ne (sahîh) râvilerinden ne de başkalarından hiç bir kimse böyle bir isimden bahsetmemiştir...» demişse de Nevevî bu sözü ac,âip bulmuş ve Mahled b. Hâli d' in meşhur bir râvi olduğunu söylemiştir. Filhakika Mahled meşhurdur. Kendisi Abdürraz-zak b. Hemmâm, İbrahim b. Hâlid ve Süfyân-ı Sevrî' den hadîsler rivâyet etmiş, ondan da Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Avf, Ahmed b. Ebî Avf ve Münzir b. Şâzân hadisnakletmişlerdir. Ebû Dâvûd onun mevsuk bir râvî olduğunu söyler." Hafız Ebû Fadl Muhammed b. Tâhir dahi «Ricâlü's - Sahîhayn» adlı eserinde onun Süfyân b. Uyeyne'den zekât hakkında hadîs rivâyet ettiğini söylemiştir. Ubbî' nin beyânına göre Abbâs b. Mirdâs, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in eşrafa yüz'er deve, rütbe itibarıyla onlardan aşağı olanlara ellişer deve verince Abbâs buna gücenmiş ve hadisde işaret edilen kasidesini söylemiştir. Kaside bitince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. — Şunu götürün, benden dilini kesin! buyurarak, kendisine yeter deninceye kadar ganimet vermiş. Bu suretle Abbâs'ın dili kesilmiş yani ileri geri söz etmesinin önü alınmıştır. Rivâyete nazaran Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dilinin kesilmesini emredince, Abbâs bundan korkmuş, hakikati bilmeyenler dahi: «Abbâs'ın dili kesilmesi emir buyuruldu.» diye söz etmişler. Abbâs İse ganimetlerin başına götürülmüş, kendisine: — «Bunlardan dilediğin kadar al.» denilmiş. O zaman Abbâs'ın aklı başına gelerek: — «Meğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim dilimin kesilmesi ile, bana ganimet vermeyi İrâde buyurmuş imiş.» demiş ve ganimetten hiç bir şey almamış. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bir hülle göndermiş. Abbâs bu hülleyi kabul ederek sırtına giymiş. Abbâs, kasidesinde: «Ben, onların birinden aşağı değilim...» diyerek, kendisinin gerek soy-sop, gerekse şan-şeref cihetinden Uyeyne İle Akra'dan aşağı olmadığını anlatmak İstemiştir. Zîrâ Abbâs da ötekiler de Mudar kabilesine mensupturlar. Şan-şeref mes'elesine gelince üçü de aşiret reisi oldukları için bu hususta da müsavidirler. 2493- Bize Süreye b. Yûnus rivâyet etti. (Dedi ki): Bize îsmâil b. Ca'fer, Amr b. Yahya b. Umâra'dan, o da Abbâd b. Temîm' den, o da Abdullah b. Zeyd'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn'i fethedince ganimetleri taksim ederek müellefe-i kulûb'a dünyalıklar vermiş. Sonra Ensâr'ın dahi başkalarının ellerine geçen mallardan almak istediklerini duymuş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalkarak onlara hutbe okumuş: Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra: — «Ey Ensör cemâati! Ben, sizi dalâlette bulmadım mı Allah size benim vâsıtamla hidâyet vermedi mi? Fakır bularak Allah benim vâsıtam ile sizi zengin etmedi mi? Dağınık bularak Allah, sizi benim vâsıtam ile bir yere toplamadı mı?» buyurdu. Ensâr (bu suâllere hep): — «Allah ve Resûlünün ihsanı pek büyüktür.» cevâbını veriyorlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Bana cevap verseniz ya!» buyurdu. Ensâr (yine): — «Allah ve Resûlünün nimetleri pek büyüktür.» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Siz İsteseydiniz: şöyle şöyle söyler; filân İş şöyle şöyle oldu, derdiniz.» — Burada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çok şeylere işaret buyurmuş yalnız râvî Amr onları bekleyemediğini söylemiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözüne devamla: — «Başkalarının koyunlarla develerle gitmesine, sizin de evlerinize Resûlüllah İle dönmenize razı olmaz mısınız? Ensâr İç çamaşırı, başkaları ise dış çamaşırdırlar. Eğer hicret olmasaydı ben mutlaka Ensâr'dan biri olurdum. Bütün insanlar bir vâdîyi ve dağ yolunu tutsa, ben mutlaka Ensâr' in vadisi ve yolunu tutardım. Şu muhakkak ki: sizler benden sonra başkalarının kendinize tercih edildiğini göreceksiniz. (Ama) havuzun başında bana kavuşuncaya kadar sabredin.» buyurdular. Bu hadîsi Buhârî «KitâbüVMegazî»'de; bir kısmını da «Temenni» bahsinde tahrîc etmiştir. Huneyn: Mekke ile Tâif arasında bir vadinin adıdır. Arapların meşhur panayırlarından biri olan «Zülmecâz», Huneyn' in eteğindedir. Buraya «Evtâs» dahi denir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Siz, isteseniz şöyle şöyle der...» sözü ile «seni kavmin tekzîb etti de, bize sığındın. Seni, evlerimizde misafir ettik, getirdiklerine inandık, sana yardım ettik...» gibi Ensâr'ın hatırlarına gelebilecek söz ve işlere işaret buyurmuştur. Bundan muradı: Tevazu', ve insafını bir daha göstermektir. Aksi taktirde bütün bu husûşâtta minnet Ensâr'a değil, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e aittir. Çünkü kendileri Ensâr diyarına hicret edip, aralarında oturmasa Ensâr'la başkaları arasında hiç bir fark kalmazdı. Onların başkalarından temayüz ettikleri fazilet ve üstünlük ancak ona yâr olmalarındadır. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin: «Sizler de Resûlüllah ile beraber evlerinize dönmeye razı değil misiniz?» sözleri ile bu inceliğe tembih buyurmuştur. Yine ayni cümle Ensâr-ı kirâm' in o anda düşünemedikleri büyük bir hakikata işarettir. Bu hakikat başkaları, fâni olan dünyâ mallan ile dönerken Ensâr'ın baki olan âhiret hayatını kazanmış olarak evlerine dönmelidir. Hattâbİ diyor ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)- «Eğer hicret olmasaydı ben mutlaka Ensâr'dan bir nefer olurdum.» sözü ile Ensâr'in gönüllerini almak, dinleri hususunda kendilerini medh-u sena etmek istemiş hattâ hicret olmasa Ensâr'dan sayılmasını temenni eylemiştir. Yine Hattabi'nin beyânına göre insanın âdedi, yolda olsun mola verilen yerlerde olsun kavminden ayrılmamaktır. Hicaz arazisinin vadileri ve sarp dağ yolları çoktur. Yollar ayrıldığı zaman her kavm-ü kabîle onlardan birini tutar. İşte bu ciheti göz önüne alarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr ile beraber olmak istemiştir. Maamâfih vadiden mezhep mânası kastedilmiş de olabilir. Nitekim araplar: «Filân bir vadide, ben bir vadideydim.» derler. İç ve dış çamaşırı tâbirleri Ensâr-ı kirâm’ın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yakınlığından kinayedir. Bu sözler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr’ın kendisine en yakın insanlar olduklarını anlatmak istemiştir. Hadis-i şerifte zikredilen havuzdan murâd: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'irı mahşer yerindeki havz-u kevseridir. Hadisin son cümlesi ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz: «Ölünceye kadar sabredin, öldükten sonra beni havuzumun başında bulacaksınız. Bu suretle sabrınızın mükâfaatını görecek, hem size zulmedenlerden hakkınız alınacak hem de havz-ı kevserden içmek bahtiyarlığına nail olacaksınız. Size orada daha nice i'zâz-u ikramlar yapılcak, sevaplar verilecektir.» demek İstemiştir. 2494- Bize Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. İshâk: (Ahbarane), Ötekiler (Haddesenâî tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize Cerir, Mansûr'dan, o da Ebû Vâil'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Huneyn harbi koptuğu gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ganimet taksimi hususunda bâzı insanları tercih etti. Bu sebeple Akra' b. Hâbis'e yüz deve, Uyeyne'ye de bir o kadar ganimet verdi. Arapların eşrafından bâzı kimselere atıyyeler verdi. (Hâsılı) o gün taksim hususunda onları tercih etti. Bunun üzerine bir adam: — «Vallahi bu taksimde adalet gözetilmedi. Bununla Allah'ın rızâsı istenmedi!» dedi. Ben: — Vallahi (bunu) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e haber vereceğim.» dedim. Ve gelerek kendisine onun söylediklerini haber verdim. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (mübarek) yüzü değişti ve kan gibi kırmızı oldu. Sonra şöyle buyurdular: — «Eğer Allah ve Resûlü adalet göstermezlerse kim adalet gösterir?» Sonra sözlerine şöyle devam etti: — «Allah, Mûsa'ya rahmet eylesin. O, bundan da çok eziyet görmüş fakat sabret misti.» Abdullah Dedi ki: «Ben, yemin olsun bundan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hiç bir söz götürmem, dedim.» 2495- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hafs b. Gıyâs, A'meş'den, o da Şakîk'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti; Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir taksim yaptı, bunun üzerine bir adam: — «Bu taksimden asla Allah'ın rızâsı kasdedilmemiştir.» dedi. Ben, hemen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek bunu gizlice kendisine söyledim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna şiddetle gadaplandı, yüzü kıpkırmızı oldu. Hattâ (keski bunu ona söylemeseydim) temennisinde bulundum. Sonra şöyle buyurdular: — «Mûsa bundan da çok eziyet görmüş fakat sabretmişti.» Bu hadîsi Buhârî «Kitâbû'l - Hums» ve «Kitâbû'l-Megazî»' de tahrîc etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e adaletsizlik isnâd eden şahsın Beni Amr b. Avf kabilesine mensûb Muattib b. Kuşeyr olduğu rivâyet ediliyor. Bu adam münâfıklardanmış. Buhari’nin bir rivâyetinde Ensâr'dan olduğu kaydediliyorsada «Telvih» sahibi: «Bu adamın Ensâr'dan olduğunu söyleyen görmedim.» demiş; «Ensâr» kaydının yalnız Buhârî'nin bir rivâyetine münhasır kaldığını söylemiştir. Akra' b. Habis: «Müellefe - kulûb'dandır. Hadisde ismi geçen Uyeyne ile birlikte Mekke' nin fethi, Huneyn ve Tâif gazalarına iştirak etmiştir. Eşraftan idi. Uyeynetü'bnü Hıns dahi müellefe-i kulûb'dandır. Zehebi (673-748), onun ahmak bir adam olduğunu, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna izinsiz girerek nezaketsizlikte bulunduğunu fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onun kabalığına sabrettiğini söylüyor. Bir zamanlar irtidât etmiş, sonra esir alınarak Hazret-i Ebû Bekir kendisini affetmiştir. Ondan sonra vefatına kadar Müslüman görünmüştür. Sırf: Kırmızı boya, demektir. İbn Düreyd'in beyânına göre kan'a da «sırf» denilir. Kâdi İyâz diyor ki: «Şeriata göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e söven bir kimsenin hükmü küfürdür. Böylesi kat-lolunur.» Hadis-i şerîfde Muattib'in öldürüldüğüne dâir söz yoktur. Mâziri (453-536): «İhtimâl ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun sözünden nübüvvete sitem mânâsı çıkarmamış; sâdece taksim hususunda kendisini adaletsizliğe nisbet ettiğini anlamıştır. Bir de caiz ki bu adamı cezalandırmaması, söyledikleri sabit olmadığı içindir. Çünkü onun sözlerini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yalnız bir kişi nakletmiştir. Bir kişinin şahadeti ile ise kan dökülemez.» demiştir. Fakat Kâdı îyâz bu te'vili bâtıl görmüş -o adamın kalabalık huzurunda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: — (Adil o! Yâ Muhammed!) ve (Allah'tan kork, Yâ Muhammed!) gibi nezaketsiz hitaplarda bulunması bu te'vîli reddeder.» demiştir. Bundan dolayıdır ki Hazret-i Ömer ile Hâlid (radıyallahü anh) onu öldürmek için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den izin istemişlerdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) katline müsâade etmemiş; «Halkın: Muhammed, ashabını öldürüyor! diye konuşmalarından Allah'a sığınırım.» buyurmuştur. Demek oluyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun münafık olduğunu fakat kendisine eziyet eden diğer münafıklar gibi onun ezasına da sabretmiştir. |