40- Oğlunun İki Vadi (Dolusu) Malı Olsa, Bir Üçüncüsünü İsteyeceği Bâbı 2462- Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansûr ve Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet ettiler. Yahya (Ahberanâ) dedi, ötekiler: (Haddesanâ) tâbirini kullandılar. (Dediler ki): Bize Ebû Avâne, Katâde'den, o da Enes'den naklen tahdîs eyledi. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)- «Âdem oğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü bir vadi daha isterdi. Âdem oğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz. Amma Allah, tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder.» buyurdular. 2463- Bize İbn'l -Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. İbn'l-Müsenna (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be haber verdi; (Dedi ki): Katâde'yi, Enes b. Mâlik'den hadis rivâyet ederken dinledim; Enes şöyle dedi: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i Ebû Avâne hadîsi gibi hadîs söylerken işittim. Bu söylediklerini (semâdan) indirilen bir şey miydi, yoksa kendinden mi söylüyordu bilmiyorum.» 2464- Bana Harmeletü'bnu Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki):Bana Yûnus, İbn Şihâbdan, o da Enes b. Mâlik'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi; şöyle buyurmuşlar: «Âdem oğlunun bir vâdî dolusu altını olsa, bir vadisi daha olmasını ister. Onun ağzını ancak toprak doldurur. Ama Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.» 2465- Bana Züheyr b. Harb ile Hârûn b. Abdillâh rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Haccâc b. Muhammed, İbn Cüreyc'den rivâyet etti; Dedi ki: Atâ'yi şöyle derken işittim: Ben, İbn Abbâs'ı şunları söylerken dinledim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Âdem oğlunun bir vâdî dolusu malı olsa, bir misli daha olmasını İsterdi. Âdem oğlunun nefsin» ancak toprak doldurur. Ama Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder.» buyururken işittim. İbn Abbâs: «Bunun Kur'ari'dan olup olmadığım bilmiyorum.» demiş. Züheyr'in rivâyetinde râvî: «Bu Kur'ân'dan mıdır, değil midir, bilmiyorum...» şeklinde rivâyet etmiş; İbn Abbâs'ı zikretmemiştir. Enes ve İbn Abbâs hadislerini Buhârî «Kitâbu'r-Rukaak»'da tahrîc etmiştir. Hadîs-i şerif muhtelif lâfızlarla rivâyet olunmuştur. Bâzı rivâyetlerde: «Âdem oğlunun iki vadi dolusu matı,» diğerlerinde «Bir vadi dolusu» denildiği gibi bir rivâyette «Mal», diğer rivâyette onun yerine «Altın», başka bir rivâyette «Altın ve gümüş...» tâbirleri kullanılmıştır. Keza rivâyetlerin birinde «Âdem oğlunun karnını...», diğer rivâyette «Âdem oğlunun gölünü...», başka bir rivâyette «Âdem oğlunun ağzını...», daha başka bir rivâyette de: «Âdem oğlunun nefsini ancak toprak doldurur.» buyurulmuştur. «Doldurur» yerine «Doyurur» denilmiştir. Rivâyetlerin birinde Karnını», ikincisinde «gözünü», üçüncüsünde «ağzını doldurur.» buyurulmasından murâd: Hakikaten toprak doldurmak değil, kinaye suretiyle ölümdür. Çünkü insanın karnına veya ağzına toprak dolmasını istilzam eden şey: ölümdür. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü ile: «İnsan ölünceye kadar dünyâya doymaz.» demek istemiştir. Binâenaleyh rivâyetlerin arasında lâfız farkları bulunmakla beraber hepsi ayni mânâyı ifâde ederler. Bazıları: «Bütün rivâyetleri ayni mânaya almak hadisin râvîleri muhtelif olduğuna göre güzel bir şeydir. Fakat râvileri ayni zevat olduğuna göre ibarelerin muhtelif sekililerde nakledilmesi râvilerin tasarrufundan ileri gelir.» demişlerdir. Aynî, ibare değişikliğini râvîlere nisbet etmektense Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e havale eyleminin evlâ olduğunu söylüyor. Zira râvîlere nisbet edilirse onlar, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ifâdesini değiştirmekle itham edilmiş olurlar. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Âdem oğlunun içini yahut karnını ancak toprak doldurur» ifâdesinin mânâsı açıktır. Fakat hadisin bâzı rivâyetlerinde bunların yerine Nefsini», bâzılarında «ağzını», diğerlerinde «Gözünü doldurur.» denilmiştir. Bunun vechi nedir? Cevâp: Nefis kelimesi ile insanın bedeni ifâde edilmiş" ve küllü zikir cüz'ü irâde kabilinden karnı kastedilmiştir. Ağzın zikredilmesi; karın boşluğuna yol olması hasebiyledir. Göze gelince: Göz matlûb olan şeyler hususunda asıldır. Çünkü insanın beğenip isteyeceği şeyleri o görür. Ekseri rivâyetlerde bunların yerine karın zikredilmiştir. Çünkü insanın mal istemesi: ekseriyetle yiyip içmek ve lezzetyâp olmak içindir. Bittabiî yenilen içilen şeyler karındaki mideye giderler. Tıybî diyor ki: «Bu hadîsin sonunda (Âdem oğlunun karnını ancak toprak doldurur.) buyurulmasi: Ondan önceki beyanâtın tezyil ve takriri mesabesindedir. Sanki şöyle denilmiştir: Topraktan yaratılan insanı ancak toprak doyurur.» Hadis-i şerif, ekseriyetle insanların dünyâya tamahkâr olduklarını bildirmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Allah, tevbe edenlerin tevbesini kabul eder.» buyurması da bu mânâyı te'yid etmektedir. Çünkü son cümlenin mânâsı: «Allah hırs, tama' ve şâir kötü hasletlerden tevbe edenin tevbesini kabul eder.» demektir. 2466- Bana Süveyd b. Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Alîyyu'bnu Müshir, Dâvûd'dan, o da Ebû Harb b. Ebî'l - Esved'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Ebû’l - Esved Şöyle dedi: Ebû Mûsâ El - Eş'arî Basra'hların hafızlarına haber gönderdi. Bunun üzerine Kur'ân-ı Kerim'i iyi okuyan üçyüz hafız (gelerek) onun yanına girdiler. Ebû Mûsâ (onlara): Sizler Basralıların en iyileri ve hafızlarısınız. Kur'ân'ı tilâvet edin. Sakın (Kuran okumadan) üzerinizden uzun zaman geçmesin. Sonra sizden öncekilerin kalpleri gibi sizin de kalpleriniz katılaşır. Biz (vaktiyle) bir sûre okurduk. Onu gerek uzunluk; gerekse şiddet hususunda Berâe sûresine benzetirdik. Sonra o sûre bana unutturuldu. Yalnız ben, ondan şunları ezberimde tutabildim: » (Âdem oğlunun iki vadi dolu malı olsa, mutlaka bir üçüncüsünü daha isterdi. Âdem oğlunun karnını ancak toprak doldurur.) Bir sûre daha okurduk, onu müsebbihât Sübhâne, Sebbih gibi kelimelerle başlayan sûreler. denilen sûrelerden birine benzetirdik. Bana o da unutturuldu. Ancak o sûreden şu âyet ezberimdedir: "Ey îmân edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Sonra bunlar boyunlarınıza bir şahadet olarak yazılır da, kıyâmet gününde onlardan mes'ül olursunuz." Bu hadiste Hazret-i Ebû Mûsâ, Berâe sûresine benzettiklerini sonradan neshedildiğini yalnız hatırında bir âyet kaldığını, o da: «Âdem oğlunun iki vâdî dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü isterdi., ilâh..» âyeti olduğunu bildirmiştir ki bundan evvelki hadîste İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın «Bu Kur'ân'dan mıdır, değil midir, bilmiyorum.» sözü ile işaret ettiği söz budur. Daha evvelki hadîste Hazret-i Enes'in: «Semâdan indirilen bir şey miydi, yoksa kendinden mi söylüyordu...» diyerek şekkettiğini bildiren sözü buraya ait değildir. Hazret-i Ebû Mûsâ' nın unuttuğunu bildirdiği ikinci süre hakkında Müslim sârini Übbi şunları söylemiştir: «İhtimâl ki Ebû Mûsâ' nın unuttuğu sûre hâlen okunmakta olan iki sûreden biridir. Kendisi sûreyi unutmuş, ezberinde yalnız mensûh olan âyet kalmıştır.» Hadîs-i şerif, Kur'ân-ı Kerîm'de nesih vâki olduğuna delildir. Neshin lügat ve ıstılah mânâlarını evvelce görmüştük. Kâdi İyâz’ın beyânına göre Kur'ân-ı Kerim' de nesh üç şekilde vâkî olmuştur: 1- Hükmü neshedilip, lâfzı neshedilmeyen âyetler. Neshedilen âyetlerin ekserisi bu kabildendir. 2- Hem lâfzı hem hükmü neshedilenler. «Süt çocuğunu üç defa emzirmek, hürmet isbât eder.» âyeti gibi 3- Lâfzı neshedilip, hükmü baki olan âyetler. Usûl-i fıkıhda misâl gösterilen ihtiyar erkekle ihtiyar kadının zinadan dolayı recm edilmeleri âyeti bu kabildendir. Allahü teâlâ hikmeti iktizâsı bâzı âyetleri unutturmuştur. Fakat nesih mes'elesi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in. dünyâdan gitmesi ile sona ermiştir. |