38- İstemeden ve Göz Dikmeden Kendisine Bir Şey Verilen Kimsenin Onu Alması Mübah Olduğunu Beyan Bâbı 2452- Bize Hârûn b. Ma'arûf rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. H. Bana Harmeletü'bnu Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâd'dan, o da Salim b. Abdillâh b. Ömer'den, o da babasından naklen haber verdi. Abdullah b. Ömer Şöyle dedi: Ben Ömerü'bnu'l - Hattâb (radıyallahü anh)’ı şöyle derken işittim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzan bana (Beytül mâlden) bir şeyler verin, ben de: Bunu benden daha fakirine ver, derdim. Hattâ bir defa bana bir mal verdi de: Onu benden fakir birine ver dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Sen bunu al! bu kabilden göz dikmediğin ve İstemediğin halde sana gelen malı da al. Böyle olmayan bir malı ise canın çekmesin.» buyurdular. 2453- Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki); Bana Amrû'bnu Haris, İbn Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi. Ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); Ömerü'bnü'l Hattâb (radıyallahü anh) (Beytülmalden) birşeyler" verin fakat Ömer ona: Yâ Resûlallah bunu benden daha fkir birine yer dermiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: «Sen bunu al ister kendine mal et, istersen sadaka olarak ver. (Bir daha) göz dikmediğin ve istemediğin hâlde bu kabil maldan sana bir şey gelirse onu al. Böyle olmayan bir malı ise canın çekmesin» buyurmuşlar. Salim: «Bundan dolayıdır ki İbn Ömer kimseden bir şey istemez; verilen bir şeyi de geri çevirmezdi.» demiş. 2454- Bana Ebû't-Tâhir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Âmir şunları söyledi: Bana da İbn Şihâb bu hadîsin mislini de Sâib b. Yezîd'den, o da Abdullah b. Sadi'den, o da Ömerû'bnu'l - Hattâb (radıyallahü anh)'dan, oda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. İmâm Müslim' in hatâ ettiğini söyleyenler olmuştur. Ez cümle Ebû Aliy İbn's-Seken (294 - 353) Sâib b. Yezid ile Abdullah b. Sa'dî arasında Huveytib b. Abdiluzzâ adında bir râvi daha bulunduğunu bildirmiş; Nesâî: «Bu hadîsi Sâ'ib, İbn Sa'di'den işitmemiş, oun İbn Sa’di'den Huveytib vasıtası ile rivâyet etmiştir...» Daha başka hadis İmâmları da buna benzer sözler söylemişlerdir. Nevevî (631 - 676) bunu te'yîd eden bâzı rivâyetlerin sened-lerini naklettikten sonra şunları söylüyor: «Abdülkaadir Dedi ki: bu hadisi Nu'mân b. Râşid, Zühri' den rivâyet etmiş; Huveytib'ı senedden ıskaat etmiştir. Ma'mer de Zühri' den rivâyet etmiştir. Ma'mer'den rivâyet edenler ise Huveytib hakkında ihtilâfa düşmüş; Süfyân b. Uyeyne, Zühri' den rivâyet eden cemâat gibi nakleylemiş; İbn Mübarek, Huveytib'ı senedden düşürmüştür. Ma'mer'den Abdürrezzâk dahi rivâyette bulunmuş fakat Huveytib ile İbn Sa'di'yi senedden ıskaat etmiştir. Hafız Abdülkaadir bütün rivâyetlerin tarîklerini böylece anlattıktan sonra: bu hadîsin tarikleri böylece sona ermektedir. Sahîh olan tarik cemâatin ittifak ettiği yani Zühri' nin, Sâib’den, onun da Huveytib’den, onun da İbn Sa'di'den, onun da Hazret-i Ömer' den naklettiği rivâyettir.» Şu hâlde bu hadisi dört şahabı bir birinden rivâyet etmiş demektir. Bunlar: Sâib b. Yezid , Huveytib b. Abdiluzzâ, Abdullah b. Sa'di ve Ömer (radıyallahü anhüma) hazerâtıdır. Dördüncü rivâyetin senedindeki «Saldı» hakkında İmâm Nevevî: «Ulemâ bunu kabul etmemişlerdir; doğrusu (Sa'dî)' dir; nitekim Cumhûr da onu böyle rivâyet etmişlerdir.» demiştir. 2455- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, Bükeyr'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da İbn Sâidî el-Mâlikî' den naklen rivâyet etti ki, İbn Sâid'i Şöyle dedi. Ömerü'bnu’l-Hattâb (radıyallahü anh) beni zekât toplamaya memur etti. Bu işi bitirip zekâtları kendisine teslim edince bana ücret verilmesini emretti. (Kendisine): Ben ancak Allah için vazife gördüm. Ecrim de Allah'a aittir; dedim. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh) Sana verileni al çünkü ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde bu vazifeyi gördüm; Bana ücret verdi. Ben de senin dediğin gibi söyledim, fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: «İstemediğin halde sana bir şey verilirse onu ye ve tasaddûk et buyurdular.» dedi. 2456- Bana Hârûn b. Saîd El - Eylî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Amru'bnü Haris, Bükeyr b. El -Eşecc'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da İbn Sa'di'den naklen haber verdi. Ki İbn Sa'dî Şöyle dedi: «Ömeru'bnü'l - Hattâb (radıyallahü anh) beni zekât toplamaya memur etti...» râvi hadisi Leys hadîsi gibi rivâyet etmiştir. Bu hadîsi Buhârî «Zekât» ve «Ahkâm» bahislerinde, Nesâî «Zekât»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. Hadîsin üçüncü rivâyetinden İbn Vehb ile Amr arasında (dedi ky ta'bîri kısaltma maksadı ile hazf edilmiştir. İmâm Nevevî senedi okurken bunun mutlaka okunmasına yâ'ni oraya geldikde iki dei'û «kaale» denilmesine tenbîh etmiş; Amr'in «bana İbn Şihâb bu hadisin mislini de rivâyet etti...» sözünü ise doğru ve yerinde bulmuştur. Zîrû Amr, İbn Şihâb' dan bir biri üzerine matuf olarak bir çok hadisler rivâyet etmiş; İbn Vehb onları böylece dinlemiştir. Rivâyet sırası ikinci veya üçüncü hadise gelince onu (atıf vâvı) ile naklederek: «Bana İbn Şihâb bu hadisin mislini de rivâyet etti...» demiştir. Çünkü kendisi öyle işitmiştir. Kâdi İyâz'ı beyânına göre bu hadisin senedinde (bana biri hediyye verirse ben onu kabul ederim. Sormaya gelince: bunu yapmam) dediği rivâyet olunur. Böyle bir rivâyet Hazret-i Ebû'd-Derdâ' dan nakledilmiştir. Âişe (radıyallahü anha) Muâviye'nin hediyyesini kabul etmiştir...» Taberi bundan sonra İbn Ömer, İbn Abbâs, Aliyü'bnü Ebî Tâlib (radıyallahü anh) hazerâtının da hediyye kabul ettiklerine dâir nakiller yapmış; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «O bizim için hediyyedir» buyurduğunu söyleyerek Hazret-i Berîre'ye verilen bir sadakadan yediğine işaret etmiş; Tabiînden: Alkâme, Esved, İbrahim Nehaî, Hasan-ı Basrî ve Şa'bî' nin dahîhediyye kabul ettiklerini söylemiştir. Bu zevatın kavilleri üç kısma ayrılır. Şöyle ki: a- Helâldan kazanıldığı bilinen hediyyenin reddi doğru değildir. b- Haramdan kazanıldığı ma'lûm olan hediyyenin kabulü haramdır. c- Nereden kazanıldığı bilinmeyen hediyye hakkında araştırma yapılmaz. Zahire göre o hediyyeye sâhib çıkan biri bulunmadıkça onu kabul etmek evlâdır. Bir takım ulemâya göre bu hadîsi ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetini sultandan maada her kesin hediyyesini kabule da'vet etmektedir. Sultan hediyyesini ise Bazıları haram, Bazıları mekruh saymışlardır. Rivâyete nazaran Hâlid b. Üseyd Mesrûk'a otuz bin dirhem hediyye vermiş; fakat Hazret-i Mesrûk kabul etmemiştir. Kendisine: «Sen bunu alsan da akrabana yardım etseydin ya!» diyenlere Mesrûk (rahimehüllah) «Ben bunu almakla bir hırsızın çaldığı malı almam arasında hiç bir fark görmüyorum; ne buyurursun?» cevâbını vermiştir. İbn Şirin ve İbn Muhayriz , sultandan hediyye kabul etmemişlerdir. Hişâm b. Urve (rahimehüllah): «Abdullah b. Zübeyr bana ve kardeşime beş yüz altın gönderdi. Fakat kardeşim: bu paralan geri çevir! dedi ve o paralardan ihtiyacı olmadığı halde kim yedi ise Allah onu bu paralara muhtâc etti.» demiş. İbnu 1-Münzir sultanın hediyyesini: Muhanined b. Vâsi', Sufân-ı Sevrî, Abdullah İbn Mübarek ve İmâm Ahmed b. Hanbel’ in kerih gördüklerini söylemiştir. Bu kavlin vechi şudur: Ümerâ ve sultanların ekseriyyetle kazandıkları malı meşru yollardan elde etmediklerini görmüş; dînlerinin selâmeti ve ırzu namuslarının berâeti nâmına böyle haram karışan mala yanaşmaktan sakınmışlardır. Bâzılarına göre bu hadis bilâkis yalnız sultanın hediyyesini kabule teşviktir. İkrime'nin; «Biz hediyyeyi yalnız ümerâdan kabul ederiz.» dediği rivâyet olunmuştur. Taberî ; «Bence doğrusu, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) herkesin hediyyesini kabule teşvik buyurmuştur. Hediyye sultandan olsun, başkalarından gelsin mutlak surette kabul edilir. Zira Hazret-i Ömer hadîsinde tahsis olunmaksızın her nev'i malı kabul etmesi emir buyurulmuş; yalnız bâzı hâller istisna edilmiştir...» demektedir. 2- Malına haram karışan bir kimsenin alış veriş yapmaya ve hediyyesini kabule gelince: Bunu Bazıları kerih görmüş; bir takımları tecviz etmişlerdir. Abdullah b. Yezîd, Ebü Vâil, Kâsım, Süfyân-ı Sevri ve Salim kerih görenlerdendirler. Hattâ Sâlim'in Mısır'da şarap sattığı söylenen âzadlı bir câriye ölmüş de mirası Sâlim'e kaldığı halde almamış. İmâm Mâlik'in beyânına göre Abdullah b. Yezîd: «Ben helâl rızkla geçinip dururken, içinde az bir şey haram bulunan kazanca tama' ederek bütün malını ifsâd edenlere çok şaşarım!» demiş. Sahâbe-i Kiram' dan İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile tabiinden İbrahim Nehai, Said b. Cübeyr, Mekhûl ve Zührî caiz görmüşlerdir. Ri-vâyene nazaran Hazret-i İbn Mes'ûd'a bir adam gelerek ribâ yemekten çekinmeyen, helâle harama dikkat etmeyen bir komşusu olduğunu söylemiş ve: «Bu adam bizi yemeğe davet ediyor, ihtiyâcımız olduğunda kendisinden ödünç para alıyoruz.» demiş İbn Mes'ûd (radıyallahü anh)- «Sen, onun dâvetine icabet et, ödünç para da al, bu caizdir. Günâhı onundur.» cevâbını vermiş. İbn Ömer Hazretlerine dahi ribâ yiyen bir adamın yemeği yenilip yenilemeyeceği sorulmuş o da buna cevaz vermiş. İbrahim Nehaî malına helâlle haram karışan kimsenin yemeği hakkında: -Ancak haram olduğu bilinen yemeği yenmez.» cevâbını vermiştir. Mekhûl ile Zühri'den dahi haramla helâl karışan maldan yemekte beis görmedikleri, yalnız haram olduğu ayni ile bilinen yemeği mekruh gördükleri rivâyet olunur. İbn Ebi Zi'b bunu tecviz etmiştir. İbn Münzir diyor ki: «Bu bâbda ruhsat verenler Teâlâ Hazretlerinin Yahûdiler hakkında "Onlar yalanı çok dinler, haramı çok yerler. Ayet-i kerime " âyet-i kerîmesi ile istidlal etmişlerdir. Filhakika Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhını bir Yahûdiye rehnetmişti.» Taberî «Allahü teâlâ hazretlerinin ehl-i kitaptan cizye alınmasını mubah kılmasında Müslümanın eline geçen haramdan mı, helâlden mi kazanıldığını bilmediği malın haram olmadığına en arık delildir. Zira Teâlâ Hazretleri ehl-i kitabın eskeri mallarının şarap ve domuzdan kazanıldığını, ribâ muamelesi yaptıklarını bildiği hâlde onlardan alınan cizyeyi mubah kılmıştır. Binâenaleyh harama helâle dikkat etmeyen bir kimsenin verdiği bir mal aynen haram olduğu bilinmedikçe kabul edilir.» diyor. Sahabe ve Tabiîn' in bâzı İmâmları da buna kaaildirler. Malına haram karışan kimseden bir şey almayı mekruh görenler bu hususta takva yolunu tutarak şüpheli şeylerden sakınmayı ihtiyata daha muvafık görmüşlerdir. 3- Müslümanların hükümdarı kendince maslahata daha muvafık gördüğü zaman iki fakirden ihtiyâcı az olanına Beytü’l -Mâl'den nafaka verebilir. 4- İstemeden verilen helâl malı almak, almamaktan daha hayırlıdır. İslâm hükümdarının verdiği ihsanı geri çevirmek edep ve terbiyeye aykırıdır. Verilen bir ihsanı kabul hususunda Nevevî şunları söylemiştir: «Kendisine mal verilen bir kimsenin, o malı kabul etmesi vâcib midir, değil midir mes'elesinde ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Sahih ve meşhur olan kavle göre sultandan başkasının ihsanını kabul etmek müstehâbdir. Sultânın ihsanı ise sahih kavle göre malının ekserisi haram ise haram, aksi takdirde mubahtır. Ulemâdan bir taife Sultânın ihsanını kabul etmek vâcibdir. Zira Teâlâ Hazretleri "Resûlün size getirdiği şey'i alın Sûre." buyurmuştur. Sultânın ihsanını kabul etmeyen bu emre uymamış gibi olur; demişlerdir.» Tahâvî: «Bu hadîsin mânâsı sadakalara değil, hükümdârın zengin, fakir herkese taksim ettiği mallara aittir. Böyle mallar haika fakir oldukları için değil, o mallarda haklan bulunduğu için verilir. Bundan dolayıdır ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i: Ömer'in verilen malı kabul etmemesini hoş karşılamamıştır. Çünkü ona verdiği mal, fakirliğinden dolayı değildir. Ömer (radıyallahü anh), verileni kabul etmeyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: (Bunu al da kendine mâl et.) buyurdular, hadisi Şuayb, Zühri’den böyle rivâyet etmiştir. Bu gösteriyor ki Ömer'e verilen mal sadaka mallarından değilmiş.» 5- Hadis-i şerif Hazret-i Ömer'in menkâbesine, fazilet ve takvasının büyüklüğüne delildir. 6- Müslümanlar nâmına dini ve dünyevi vazife gören bir kimsenin gördüğü vazife mukabilinde ücret alması caizdir. |